Bu videoyu sarkıyı cok beğendiğimden değil, klip benim bloguma çok benzediğinden yayınlıyorum :))
29.11.2010
24.11.2010
Öyle bir geçer zaman ki'de Ali şuursuzken Cemile diye sayıkladı ya.
Duygulandım. :) Babam son ameliyattan çıkmış narkozun etkisiyle adımı sayıklıyordu ve o oöyle bi duygu ki size kendinizi dünyanın en değerli insanı gibi hissettiriyor. Hissettiriyor cünkü bilimsel ne açıklaması olursa olsun, o ameliyathanenin çıkışında bekleyişlerinizin bir anlamı oluyor, büyük bir anlamı.
Ben de o günü tekrar yaşadım, canım babam :)
23.11.2010
Tembellikte sınır tanımıyorum sevgili Vera!
Mutfağın kapalı kapısını açmamak için diğer açık kapıdan çıkıyor, diğer koridordan yürüyor, banyonun önündeki ara geçişten kendi koridoruma geçiyor ve odama ulaşıyorum. böylece kapı açmadan sadece yürüyerek odama varıyorum!
Kaşık almayı unuttuysam bıcakla kahvemi karıştırabiliyor,
Tost yaparken yanıma yağ almayı unuttuysam döndükten sonra üstüne yağ sürüp yiyebiliyorum,
Bir kere doktora gitmek yerine, yıllardır aynı ilacı kullanmaya devam ediyorum kafama göre.
Cumadan ankaraya Salı günkü sınava çalışmak için dönüp, salı günü sınava çalısmadan girmek gibi bir marifete de ben sahibim.
Tüm gün yanında kitap gezdirip bir kere kendini kütüphaneye atıp ders çalışamayan ve odasına dönünce de dizi izleyen yine benim.
Hayatımı düzene sokun ulan!
21.11.2010
Daha bi kızıl...
Yenildim yine :)
Başkalarına sormadan pat küt karar verirsek her şey daha sakin yoluna girebilir belki de. Yıllarca kızıl yaşayıp, yıllarca kendi saçıma dönmeyi bekleyip döndükten sonra, 2010 yazında tekrar kızıla çalmak, ve şimdi daha daha kızıl saçlı bi insan olmak garip bir duygu. Kendi saçıma hiç kavuşamayacakmışım gibi geliyor.
Çünkü söylentiler doğru, kızıl saç bağımlılık yapıyor.Bir yerden sonra kırmızı saçlarınız size kahverengi geliyor ve saçım kızıl görünüyor mu diye soruyorsunuz.
benim bu kadar saç muhabbeti yapmam da çok garip..tttt
Neyse, kızıl VeRa ;)
20.11.2010
Fringeeee
Fringe'i tekrar çok bi çok sevmeye başladım ben. Anis 'in tavsiyesiyle üç-5 ay önce ilk iki sezonu yuttuktan sonra, 3. sezon pek bir sıkıcı gelmeye başlamıştı. Aslında olayları kavrayamayan terelli tarafıma denk geldi, sıkıldığımdan izlemeyi bırakıvermiştim.
Azmettim bayram tatilinde 3. sezon ilk 3-4 bölümü izleyip sindirince yine aşkım depreşti ve 7. bölüm itibariyle yenilerini iple çekiyorum.
Broyles'un oğlu Cristopher denen velet-i şahaneye sahiden bayıldım, vuruldum, o ne harika bir bıcırıktı öyle.
(Irmak burdan sana sesleniyorum, zenci bebek fikrimiz hala cepte)
Olivia paralel evrende kızıl saçlarıyla daha güzel.Pasparlak bir ten, beyaz parıltılar, koyu dudaklar, turuncu saçlar. Dünyada ise gayet sarışın kırışık 40 larına merdiven dayamış civciv sarısı saçlı bir kadın sadece..
9.11.2010
10.11.2010 !.!
Önce şarkımız : Searchin' My Soul
Günaydın Elif’im…
Kocaman bir nefes al, geriye doğru güzelce bir esne..
Pencereyi aç, doğan güne bak… Gök yüzünü de içine çek…
Aynaya bak, bir kendin için, bir de benim için gülümse,
Gülümsemeni de içine çek…
Yaşadığın hayatı, kendini, sonra hayatında olan insanları ne kadar sevdiğini tekrarla,
Sözlerini de içine çek…
Lavaboya kadar git, buz gibi suyu yüzüne çarp, soğuğu da içine çek…
Bugün daha bir özenle tara saçını, gülümseyerek çek kalemi gözlerine… Aynada gözlerinin içine bak, yine gülümse…
Onca yıl önce bugün, dünyaya hoşgeldiğin gibi, bu dünya için hala çok hoş olduğunu düşün.
Bu düşünceyi de içine çek.
Parmak uçlarından başlayan bir sıcaklık, kollarından yukarı doğru kaynayarak çıkıp kalbine gelsin, ağzın kulaklarına varana kadar kocaman bir tebessümle bak bu ekrana, şimdi o tebessümü de çek içine…
Bugün istediğin kadar şımar, istediğin kadar sırıta sırıta yürü yollarda, rüzgar mı olur, yağmur mu, yoksa parlak bir güneş mi bilmem.. Onu da çek içine..
Yollarda bastığın her asfalt parçası, her kaldırım taşı senin adını tarihlerine yazsınlar, sen gururla yürü, başını dik tut, burnun yere düşse.. alma gitsin…
Bugün yol kenarında bir ağaçtan bir yaprak kopar, onu cebine koy. Kopardığın andan 7 sene 148 gün 6 saat sonrasını hesapla, o gün o yaprağı bana verirsin.
Kendine güzel bir kahve ısmarla sabahtan, şekerle doldurabilirsin, bugün her şeyi yapabilirsin, acısını çıkarabilirsin bütün dünya kadınları adına diyetlerin, hakkını layıkıyla kullan, kullanacaksın bilirim…
Defterimi aç, üç-beş satır karala bana, çok değil. Çoğunu kendine sakla.. Birkaç beyaz kağıt daha çıkar şimdi kendine sayfalarca mektup yaz. Geçmişine, şimdiki zamanına ve geleceğine dair. Konusu umut olsun, konusu mutluluk olsun, konusu sevmek olsun, konusu illa ki güzel şeyler olsun.
Geçmiş geride kalandır, ne kadar ansan da bugüne gelmeyecek olandır. Onu kötü anmayı bırak ve bütün mutsuz anlarını aslında çok sevimli hatalar, seni sen yapanlar, ufak detaylar olarak bir bir anıp bir kutuya koy hayalinde, onu da bir dolabın en üst rafına, kapağı kapalı olarak.
İşte böyle kurtul bütün aklına üşüşen, seni derinden sarsan, fikriyle kanını donduran, bütün olanlardan, olmayanlardan, olamayanlardan, iyi ki olmamışlardan. Çünkü olan ve olacak olan onca şeyin arasında bunlar hep değersiz, burnuna kaçınca hapşırmana sebep olan polenler kadar yersiz-zamansız şeylerdi.
Sen bugün çok güzel bir şehire, çok güzel bir okula, çok güzel bir aileye, herkese nasip olmayan dünyalar tatlısı bir yüze, naif bir ruha, koca bir yüreğe sahipsin… Bütün bunlar seni sen yapanlar ve asıl seni ilgilendirenler.
Bırak dış dünya nerede istiyorsa orada kalsın, oradan baksın sana. Senin ne olduğunu değiştiremezler. Herkesin aklında oluşacak fikre de sen müdahale edemeyeceğine göre, kimse gereğinden fazla umurunda olmadan, mutlu-mesut yaşamaya devam et.
Bir gün biz seninle buradan çok uzaklarda, bu ülkenin çok uzağında, aynı hayallerin içinde yol alırken, bugünü anarız, yarım kalmış Ankara’yı bir gün birlikte geri döner tamamlarız, sonra İstanbul’da sokaklara adımızı yazarız, sonra hangi sefer sayılı uçakta bilmiyorum ama omuz omuza buralardan kalkar-uzaklaşırız.
Kocaman bir pasta dilimi, çok pembe bir ruj, çok ukala bir sırıtış, çok kendinden emin adımlar, çok parlak bir hayal bugün seninle olsun, umarım seni hiç terketmezler.
Ben…
Pamukşekerikutludoğum Festivalini başlattım, bitince gece yarısı ararım..
Öptüm..
Çok çok çok mutlu-biraz uçuk kaçık- çok pembe- bol turuncu bir hayat geçirmen dileğiyle,
“Kalbim sıcak çikolatayla dolmuş gibi”
Zeena.
10.11.2010
8.11.2010
6.11.2010
Yeter artık ya ama!
Evlendirmeyin canım bu insanları.
Ne var bu kadar, koştura koştura evliliğe gidiyor insanlar.
Yaşlılar tamam, orta yaşlar bi yerde, ama gençlere ne oluyor?
Arkadaşlarımın evlenmesine karşıyım ben bütün şiddetimle, bir gün fena azarlıycam hepsini arayıp o olacak! Attırıyorlar tepemin tasını..
Evleniyormuş, nişanına, kınasına, düğününe davet ediyor.
Hakaret gibi.
Aradan birlikte geçmiş yılları konuştuktan sonra bir de en kaçınılmazı geliyor
-Eee sende durum ne, yok mu bi'şiler hı?
Hı?
I-ıh ..
-A'a
-Yaaa..
-Tühh
-Öyle öyle, çok yazık.
Zaten ne yapıyoruz ki biz bu dünyada? ßöyle sefil yaşam mı olurmuş, evlenelim artık değil mi? Sevmek-sevilmek, çocuk sahibi olmak, eşiyle anılmak, ziyaretler, kavgalar dururken biz niye bekar bekar salınıyoruz ki burada hanımlar-beyler!
ßöyle ucuz siyaset mi olur canım! Tek başına bir şeyleri başarmadan daha pat-küt sen evlilik hayatına dal bir de beni davet et.
Yok artık, yok artık! Kurtarın beni evlenen arkadaşlarımın zulmünden.
Olmayan belediyenin bana verdiği yetkiye dayanarak, ilan etmiyorum kimseyi karı - koca. Uzak durun arkadaslarımdan pis akbabalar ya.. 18'ini geçen herkesin başına üşüşüyorsunuz, yavrularım ne bilsinler tuzağa düşüyorlar, elini veren kolunu kaptırıyor, sonra ben çekiyorum ceremesini. Hali hazırda mürüvvetimizi görmek isteyen annelerimiz var üstelik.
ßaşka kavramlar da var hayatta. Onlara yönelelim. Evlenmeyelim erken erken.
-Hanım koş, vakti gelmiş, bu kıza yuva kuralım!
:( Evet !
İstanbul'u özlüyorum tabii ki özlüyorum. Özellikle en saçma sapan dönemlerime denk gelip de yaşayamadığım için pişmanlık duyuyorum. Ama sonra geçiyor. Burada yaşadığım güzel günler, o yılların acısını bir bir siliyor. Çünkü bir şehirde mutsuzsanız bunun şehrin güzelliği ile örtülebilecek bir yanı yoktur. Evet, bir çok şey orada kalmış gibi geliyor. Ve yine evet, ben orada olsaydım her şey daha tek görünümde olabilirdi, boyle ikircikli yaşanmamış olurdu hayat. Bu kadar da zevkli olur muydu orada olsaydım?
Daha çok imkan vardı, koşturacak daha çok şey. Ama bir de görülmek istenmeyenler, kurtulmak için can atılan manzaralar vardı.
Bütün bunları bir araya topladığımda bana en mutlu olduğum yer Ankara sonucunu veriyor.
Şehrimi tv dizilerinde gören bir insan olmuş-çıkmış olabilirim. Mümkün olduğunca az gidiyorum da. Nerede 15 günde bir İstanbul-ankara yapan Merve.
Kardeşimi Mayıstan beri, Annemi Temmuzdan, babamı eylül'den beri görmemis olabilirim.
Herkes kendi yolunu seçmis oluyor. Hatta bunlardan en çok yolunu "kendi" seçen ben olmuş oluyorum.
ßırakıp gittiğim için kendimi suçlamıyorum da yani artık.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)