1.01.2011

Kitabımın ilk sayfaları :) İlk kez yayınlıyorum, nasıl?

Eksik köprülerde yıkıntı olmak bir kaderden daha ötesidir belki de. İnsan eliyle inşa edilmiş bir vahşet tüneli.
Bulduğu ilk içecekle odaya geri döndü kadın. “Yani şimdi sebep yokken ayrılacağız, anlıyorum, evet evet..”

- Lale! Her zaman aynı şeyi yapıyorsun…

Yudumladı az kalsa buz tutacak meyve suyunu, kaldırdı başını, baktı yüzüne.. Hani yıllardır baktığı bu yüz, ne kadar anlamsız, ne kadar şapşal, öyle sahtekar… Ama nasıl olur da… “Neyi?”

- İşte bunu… yapabildiğin en güzel şey, bilmemezlikten gelmek. Anlamamazlıkların. Tutup bütün suçu karşındakinin avucunda bırakışların.

- Az sonra kapıdan çıkıp gidecek olan benmişim gibi konuştuğunun farkında mısın sen?

- Söyleme böyle… uzun zaman önce bıraktın beni kendi içinde kalbin olarak çağırmayı. Şimdi her şey normalmiş gibi, ben burada en anormal tepkiyi veriyormuşum gibi davranma artık!

- Peki öyleyse… ben biraz uyuyacağım, kapıyı arkadan kilitleme. İyi günler…

- Ama…

Ama’sı kalmamış her aşkın bittiği gün insanın gözüne bir çeltik atılır. İrisin tam içine. Yaşlandıkça daha da çoğalır. İç ve dış bütün acıların yazılı belgesini irislerde ararım ben. Lale, gözüne bir çeltik atmıyordu, ama ona bir şeyler olacağı kesindi.yok, hayır, o da kesin değildi. Sadece bir sakinlik bütün vücudunu sarmıştı, karşı koymuyordu. Hayatının son 5 yılını harcadığı adam şimdi öylece çekip gidiyordu. Ona “iyi günler” dedi, demese miydi?

İçinden öyle geldi. Şimdi de uykulu hissediyordu. Kıçını dönüp yatmaya gidiyordu, o da evden gidiyordu, hayat bir yerden kesintiye uğruyorsa, işte o bugündü. Kimin umruydu? Neden değildi peki? Olması gereken neydi? Nerden bilsindi? Kaç kere terk edilmişti? Kaç boşanma tecrübesinin birikimini uygulamaya koyacaktı da bir şeyler saçma sapan görünmeyecekti?

O da böyle bıraktı. Varsın bildiği gibi olsundu, nerde mutlu olacaksa orda, ve kimle. Mutlu olsun muydu? Neden olmasındı? Uyandıktan sonra düşüneceği şeyler listesine bunu da ekledi.

Başka neler vardı? Kendinin ne yapacağı, nereden başlayacağı, ilk kimi arayacağı, annesine hangi cümlelerle açıklayacağı, arkadaş çevresi, sonra aramak yetmediğinde yüz yüze görüşeceği insanlar… bunlar şimdiden yeterince boğucuydu. İçinden bir şey, başını gömüp yastığa uyumasını fısıldıyordu.

Adam gidiyordu. Gitsindi.

Kalktı odasına yürüdü.

Örtüsü serili değildi. Beyaz yorgan darmadağın orda duruyordu, yastıklar da çaprazlamasına bir kullanılmışlık havasında, ama olduğu yerde, onu bekliyordu. Öyle de yaptı. Sabahlığını omuzlarından sıyırdı, yere bıraktı. İlk gün olduğu gibi. Dün gibiydi. Aslında o kadar da yeni değil, çok eskiydi. Şimdi hatırlayamadı.Yorganı çekti, çift beyaz yastığa kafasını koydu. Gözlerini yumdu.

Adam bütün bunlardan sonra gitti.

Hiç yorum yok: