Hali, tavrı, söyledikleri, söylemedikleri ve mırıldandıkları onun canını yaktı.
Uzak kalbi, uzak bedeni, donuk bakışları çok acıttı.
O zaman döndü gitti kadın.
Kızı arkasından ağladı... Kızı "Anne, gitme!" diye haykırdı. İçinden bir şeyler koptuysa da durmadı kadın. Yürüdü gitti. Rüzgar tenine değer değmez ürperdi, kolunu sıvazladı, kendi kendine dayanmasını öğütledi, adımlarını hızlandırdı.
Yağmurun damlaları saçlarından sızdı, derisine ulaştı. Soğuk daha çok canını yaktı. Buz tutması gerekirken duyguların bu kadar zorlayıcı olmasını beklemiyordu.
Hazırlandığı bir son sayılmazdı ama beklediği bir son da değildi. Bir son beklemiyordu.
Bu sıradan yaşam, bu genel-geçer taleplerin karşılandığı birliktelik, bu görmezden gelinen aşksızlık ve saygısızlığın sürüp gideceği üzerine hiç düşünmediyse de, biteceğini de düşünmemişti belli ki.
Aniden oldu. Bir anda karar aldı, bir anda terketti evini.
Kara kızının bütün masumluğunu arkasında bırakarak, yaşını gözünde saklayarak. Bıraksalar yere yığılacak kadar güçsüzken, dimdik omuzlarla hızlı adımlarla uzaklaştı.
Dönmese de olurdu, ama dönmeyi o da dilerdi. ARkasından gelen olsaydı. Mesela adam gelseydi arkasından. Mesela hemen yollarına düşseydi, hemen arayıp ulaşmaya çalışsaydı.. Kızının değil, kendisinin ihtiyacı olduğunu bir ay sonra bile olsa itiraf edebilseydi..
Kimse konuşmadı.
Kimse aramadı.
Kimse ardına bakmadı...
Bir ay sonra kadın geri döndü. Kızı için döndü. Kadın kızına sarıldı, kadın kendisine sarıldı, kadın acısına sarıldı. Bir daha da hiç gitmedi.
Vera 01.05.2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder