Neyi görerek uyanır o güne kadar bütün gördüklerinden? Aşıkken gördüğünüz kişiyle artık aşık olmadığımız kişiyi gören gözlerimiz aynıyken dünyayı nasıl ayırırız birbirinden*
Şimdi sağlam gözün görebilmesi için gereken tek şeyin ışık olmadığını da öğrendim. bizim gördüklerimizi görmeye görebilmeye de açık olmamız gerekiyor. içimizin kapısını dünyaya açık tutmamız, dünyanın bize sızmasına bizi değiştirmesine dönüştürmesine izin vermemiz gerekiyor. yoksa gerisi ne görürsek görelim, yalnızca bir dalgınlık halidir.
yazı, bütün bir hayatımıza el koyar kendi elimizle.
el yazısı ellere gider
ten bu kadar bizim olduğu halde hala keşfedilmeyi bekler.
eski çağrışımlardan yeni rüyalar görebilmeliyiz.
aşk şiirlerinin çoğu aslında ayrılık şiiridir.
yazdıklarımın yaşanıp yaşanmadığına, onların başımdan geçip geçmediğine dair edebiyatdışı bir ilgiden kaynaklandığını düşündüğüm hiçbir soruya yanıt vermedim bu güne kadar. kaldı ki yaşadıklarımızı doğru hatırladığımızı nereden çıkarıyorsunuz?
günlük yazmak insanın kendini karşısına almasıdır. kendiyle arasında bir uzak açı kurmasıdır.
sonuçta yazmak bir keyif işidir. paşa gönlünüz ne isterse onu yaparsınız.
şimdiyse dünya ile aramda yazının adaleti duruyor.
belki de bütün deneyimlerimiz bunu söylemek içindir.
bir aşk, birçok aşktan yapılıyor ve ayrılınmıyor hiçbir seferinde.
26.05.2013
Zenne
Bu terimi yeni duydum. Erkek dansöz demekmiş. Filmi izledim, film gecesinde bütün ödülleri almıştı diye not tutmuşum izlenecekler arasındaydı.
Hikaye gerçek bir hikaye imiş, bir baba oğlunu homoseksüel olduğu için öldürüyor ve olaydan 2-3 yıl sonra bulunuyor. Filmde tek kötü karakterler muhafazakar anne ve askeriyedeki komite. Hal böyle olunca ne demeli bilmiyorum ama işin hiç askerlik boyutunu düşünmemişim bugüne kadar da. Fotoğraf istenmesi, yapılan muamele iğrenç. Yine de bu iğrençlik yaşamak zorunda bırakıldıkları hayattan çok farklı değil. Çünkü hep bir travmatik geçmiş söz konusu. Ölen bir aile bireyi, büyük bir kaza, falan filan.. Ben de bizim üniversitede bütün ailesi depremde öldükten sonra böyle bir seçim yapmış hem de bölüm birincisi birini duymuştum.
Son olarak kostümcü kimse, ve bu filmde bu sahneyi çekerken orada kimler bulunuyorsa allah bildiği gibi yapsın, namaz kılarken kısa kollu mu giyiyor kadınlar, sonra da dümdüz karşıya mı bakıyorlar?
Hikaye gerçek bir hikaye imiş, bir baba oğlunu homoseksüel olduğu için öldürüyor ve olaydan 2-3 yıl sonra bulunuyor. Filmde tek kötü karakterler muhafazakar anne ve askeriyedeki komite. Hal böyle olunca ne demeli bilmiyorum ama işin hiç askerlik boyutunu düşünmemişim bugüne kadar da. Fotoğraf istenmesi, yapılan muamele iğrenç. Yine de bu iğrençlik yaşamak zorunda bırakıldıkları hayattan çok farklı değil. Çünkü hep bir travmatik geçmiş söz konusu. Ölen bir aile bireyi, büyük bir kaza, falan filan.. Ben de bizim üniversitede bütün ailesi depremde öldükten sonra böyle bir seçim yapmış hem de bölüm birincisi birini duymuştum.
Son olarak kostümcü kimse, ve bu filmde bu sahneyi çekerken orada kimler bulunuyorsa allah bildiği gibi yapsın, namaz kılarken kısa kollu mu giyiyor kadınlar, sonra da dümdüz karşıya mı bakıyorlar?
Kılıç Yarası Gibi / Ahmet Altan
Öyle bir yüzdü ki o, onu görenin hayatı bir daha eskisi gibi olamazdı, zaten olmadı da.
Belirgin derecede yuvarlak ve iri iki göz hayatın kendisi olmuştu, o an Hikmet Beye biri çıkıp da “hayat nedir?” diye sorsa, “iki ışıktır,” derdi.
Ama her zaman olduğu gibi daha karanlık olan ruh daha aydınlık olanı esir alacaktı, esaret aydınlık için kaçınılmazdı; kader karanlığı sonsuzluğa dek efendi ilan etmişti ve onlar bu kadere kaçınılmaz olarak uyacaklardı. O sırada bunu bilmiyorlardı ama böyle olacaktı.
Osman bunu anlamıştı; sen durursan ve zaman yürürse ölüyordun, her değişim bir duruşla mümkündü, bütün keskin değişimler bir duruşla gerçekleşiyordu; hiçbir şey durmasa, hiçbir şey değişmeyecekti, her şey hep birlikte hiç durmadan ve hiç değişmeden akıp gidecekti.
Ölüleriyle konuştuğu bütün o geceler ve günler boyunca Osman hep buna, insanların kaderlerinin değiştiği anı bilmemelerine takılmıştı. Hayat darbesini indiriyor, darbeyi yiyen ise darbenin indiğini epeyce sonra fark ediyordu, kaderin değiştiği anla kaderi değişen insanın bunu fark ettiği an arasında geçen zaman dilimi ona insan hayatının en trajik ve ürkütücü parçası olarak gözüküyordu. Gelecek, insanın önünde uzanan ve içinde saklı olanların gözükmediği sonsuz karanlığın içinden sıyrılıp çıkarak kesinleşiyor ama insan kendisi için kesinleşen geleceğinin farkına varmadan başka umutlar ve hayallerle başka bir geleceği bekliyordu; o bekleyişteki bilgisizlik korkunçtu ve ona göre insanoğlunun en büyük zaafını oluşturuyordu.
Doğru lakırdılar, dosdoğru lakırdılar, lakin sen iki büklüm durduğundan sana eğri geliyor müdür efendi.
Neden böyle bir işe heves etti anlayamadım ama geceleri seyri pek güzel, pek latifti, pek eğlendim.
En sonunda kendini mum işi,ne verdi ve nihayetinde bu sevgiden kurtulamayacağını kabullenip kendini, kendisine acı veren bu sevgiye teslim etti; acıdan ve kırgınlıktan kurtulamadıysa da teslim olmanın ve artık uğraşmayacağını bilmenin huzurunu duydu.
Kıskandınız mı, kendinize hakim olun, gülünç oluyorsunuz.
Erkeklerin kadınlardan her şeyi daha iyi bildiği fikrine biraz fazla kaptırdın galiba kendini, ama unutma akıl öğreten erkekler her zaman sıkıcıdırlar; hiçbir kadın böyle bir erkeğe fazla tahammül edemez, hele ben hiç tahammül edemem.
Sınanmaya dayanamayan sevgi, sevgi olur mu? Sevmemek kabil değilse, sevmenin ne kıymeti olur?
O akşam korkmuştum ama her şey biraz da şaka gibiydi benim için, gerçek korkuyu öğrenmek için yola çıktığımı henüz fark etmemiştim.
Eğer seversen, hissediyorsun.
Hakiki aşk kılıç yarası gibidir, yara kapansa da izi mutlaka kalır.
İnsan çok tuhaf.. Öyle zamanlar oluyor ki, en çok yanında olmak istediğin bir an önce gitsin, uzaklaşsın istiyorsun; onun civarda olduğunu bilmek, onu görebileceğini bilmek ve görememek.. Bu çok zalimce.
Mihrişah Sultan üstelemedi, asaletin kuralları vardı. Asalet zorlayıcıdır.
O bambaşka bir gerçeği öğrenmişti: …. Ruhundaki katılığın yumuşadığını, Yusuf efendinin usul sesinin yıllarca kendinde ördüğü duvarları esnettiğini hissediyordu; içinde yaşama isteği belirmişti.
Bütün ölüler ona bakmışlardı; kimse onu suçlamamıştı ama kimse de ona inanmamıştı.
Kitaplar aşkı anlatmıyor Rukiye, kitaplar aşık insanları anlatıyor.
O günlerde yaralarını yalayan bir köpek gibiydim
Onun hallerini tarif edecek sözcüğü uzun zaman bulamamıştı ancak daha sonra “cilveli bir adamdı” demişti, bir kadın gibi sokulgandı, “fahişe tabiatlıydı”.
Babam bana sabırlı olmasını öğretti. Sezar, dedi, beklemesini öğrenmelisin, erken koparılan üzümlerden kötü şarap olur, içemezsin.
Belirgin derecede yuvarlak ve iri iki göz hayatın kendisi olmuştu, o an Hikmet Beye biri çıkıp da “hayat nedir?” diye sorsa, “iki ışıktır,” derdi.
Ama her zaman olduğu gibi daha karanlık olan ruh daha aydınlık olanı esir alacaktı, esaret aydınlık için kaçınılmazdı; kader karanlığı sonsuzluğa dek efendi ilan etmişti ve onlar bu kadere kaçınılmaz olarak uyacaklardı. O sırada bunu bilmiyorlardı ama böyle olacaktı.
Osman bunu anlamıştı; sen durursan ve zaman yürürse ölüyordun, her değişim bir duruşla mümkündü, bütün keskin değişimler bir duruşla gerçekleşiyordu; hiçbir şey durmasa, hiçbir şey değişmeyecekti, her şey hep birlikte hiç durmadan ve hiç değişmeden akıp gidecekti.
Ölüleriyle konuştuğu bütün o geceler ve günler boyunca Osman hep buna, insanların kaderlerinin değiştiği anı bilmemelerine takılmıştı. Hayat darbesini indiriyor, darbeyi yiyen ise darbenin indiğini epeyce sonra fark ediyordu, kaderin değiştiği anla kaderi değişen insanın bunu fark ettiği an arasında geçen zaman dilimi ona insan hayatının en trajik ve ürkütücü parçası olarak gözüküyordu. Gelecek, insanın önünde uzanan ve içinde saklı olanların gözükmediği sonsuz karanlığın içinden sıyrılıp çıkarak kesinleşiyor ama insan kendisi için kesinleşen geleceğinin farkına varmadan başka umutlar ve hayallerle başka bir geleceği bekliyordu; o bekleyişteki bilgisizlik korkunçtu ve ona göre insanoğlunun en büyük zaafını oluşturuyordu.
Doğru lakırdılar, dosdoğru lakırdılar, lakin sen iki büklüm durduğundan sana eğri geliyor müdür efendi.
Neden böyle bir işe heves etti anlayamadım ama geceleri seyri pek güzel, pek latifti, pek eğlendim.
En sonunda kendini mum işi,ne verdi ve nihayetinde bu sevgiden kurtulamayacağını kabullenip kendini, kendisine acı veren bu sevgiye teslim etti; acıdan ve kırgınlıktan kurtulamadıysa da teslim olmanın ve artık uğraşmayacağını bilmenin huzurunu duydu.
Kıskandınız mı, kendinize hakim olun, gülünç oluyorsunuz.
Erkeklerin kadınlardan her şeyi daha iyi bildiği fikrine biraz fazla kaptırdın galiba kendini, ama unutma akıl öğreten erkekler her zaman sıkıcıdırlar; hiçbir kadın böyle bir erkeğe fazla tahammül edemez, hele ben hiç tahammül edemem.
Sınanmaya dayanamayan sevgi, sevgi olur mu? Sevmemek kabil değilse, sevmenin ne kıymeti olur?
O akşam korkmuştum ama her şey biraz da şaka gibiydi benim için, gerçek korkuyu öğrenmek için yola çıktığımı henüz fark etmemiştim.
Eğer seversen, hissediyorsun.
Hakiki aşk kılıç yarası gibidir, yara kapansa da izi mutlaka kalır.
İnsan çok tuhaf.. Öyle zamanlar oluyor ki, en çok yanında olmak istediğin bir an önce gitsin, uzaklaşsın istiyorsun; onun civarda olduğunu bilmek, onu görebileceğini bilmek ve görememek.. Bu çok zalimce.
Mihrişah Sultan üstelemedi, asaletin kuralları vardı. Asalet zorlayıcıdır.
O bambaşka bir gerçeği öğrenmişti: …. Ruhundaki katılığın yumuşadığını, Yusuf efendinin usul sesinin yıllarca kendinde ördüğü duvarları esnettiğini hissediyordu; içinde yaşama isteği belirmişti.
Bütün ölüler ona bakmışlardı; kimse onu suçlamamıştı ama kimse de ona inanmamıştı.
Kitaplar aşkı anlatmıyor Rukiye, kitaplar aşık insanları anlatıyor.
O günlerde yaralarını yalayan bir köpek gibiydim
Onun hallerini tarif edecek sözcüğü uzun zaman bulamamıştı ancak daha sonra “cilveli bir adamdı” demişti, bir kadın gibi sokulgandı, “fahişe tabiatlıydı”.
Babam bana sabırlı olmasını öğretti. Sezar, dedi, beklemesini öğrenmelisin, erken koparılan üzümlerden kötü şarap olur, içemezsin.
16.05.2013
İkimiz de yorgunsak da, denemeye değmez mi?
Susmaktan başıma gelenler var, susmamaktan da. Keskinliklerin sonu yok okuyucu. her şekilde başına gelecek olan bela geliyor. Birgün başrolden ertesi gün set dışına atılıyor musun, atılıyorsun. Ya da tam tersi bir anda bütün sahne ışıkları üzerine vuruyor sen de oynamaya başlıyorsun, yadırgamadan bu değişimi.
Ruhi Mücerret / Murat Menteş
Ölüm karşısında herkes acemidir, ben de öyleyim. Hala hayattasınız aziz okur, şansınız var: acemi şansı.
Size şu kadarını söyleyeyim, 1 saniye ile 1 asır arasındaki fark abartılıyor. Ve.. mazide kalan her şey kısa sürmüş demektir.
Gençler daha içtendir. İhtiyarlık huysuzluğun anavatanı.
İzahı olmayan şeyleri imkansızlıklarla dengelemek.. belki daha büyük bir acı, bende bile işe yarayabilir.
Şirinlik akla kibrit suyu döker ve samimiyetin kökünü kurutur.
Umudum bayatlamış ve eleme intikal etmişti. Yani beklenmeyenin gerçekleşmesi için en ideal merhale ve en münasip mevkideydim
Merhamet, cömertlik, muhabbet, çalışkanlık, tevazu, sadakat ve cesaret. Bunların hepsi karşılıksızdır. İnsanı müebbet tesellisizliğe mahkum eder. Zehirler. Ve tabii ki öldürür.
Tek bir kar tanesi meşe dalını bükemez.
O Knidoslu Afrodit; bense neandertal fosili.
Benden bir merhamet damlası, teselli kırıntısı, metanet zerresi umuyor. Halbuki ben onun düşmekten korktuğu uçurumun dibindeyim.
Feleğe şiirsel bir misilleme yapmak istiyorum!
Sen defalarca hacca gitsen de eğer insanları hor görüyorsan öldükten sonra şaşakalırsın, aptala dönersin.
Bir davranışla ilgili “asla yapmam” dediğimde, tam da öyle davranmama varan bir geri sayım başlıyor. Düşünceler heep aynı kalabilir, duygularsa müdemadiyen değişir.
Beynini dağıtacağım adam ile kalbini fethedeceğim kadın arasındaydım. Daha doğrusu, yok etmem gereken adam ile yok saymam gereken kadın arasında.
Sahabelere katılsa intibak sorunu yaşamayacağını vehmettiğim beyzadeye bakın hele.. haşere okulundan mezun holigan ağzıyla konuşuyor. Kainatın kaygan zemininde, kimseye tutunmayacaksın..
Bazen kötüler, nadiren de iyiler kazanır. Çoğunlukla herkes kaybeder.
Sevmek de yetmiyormuş.. çok eskiden rastlaşacaktık.
Bir kadınuğruna ilk mahvolan erkek ben değilim. En sofistike gönül macerası bile klişelerle doludur. Kaldı ki platonik aşk, bayat bir numaradan ibarettir.
Delirsen bile gerçeklerden kaçamıyorsun. Mahvolmakla, sorumluklarından kurtulamıyorsun.
Biz dostuz.. dost, henüz saldırmamış düşman demektir.
Yitip gitmek istiyorum. Aklımı kaçırdığımı düşünebilirsniz. Bir insan acıdan delirdiğinde, diğerleri onun acısını değil deliliğini görürler.
Onunla tanışınca artık kendi hayatımın başrolünü üstleneceğimi ummuştum. Avucumu yaladım. Mucizeler kaderi değiştirmez.
Sahip olmadığım bir şeyi yitirmenin muğlak ıstırabıyla kavruluyordum
İnsanlar, boşlukları, saçmalıklarla doldurur.
Hoca direkt konuya girdi: Allahü ekber!
Duygusallığa kapılıp, insanların iyi adam dedikleri şeye dönüşerek kendini mahvetme.
Kör kuyuya düşerken insanının düşünecek çok vakti olmuyor sevgili okur.
Eşi bulunmaz biri, içimizden biri değildir. Tembellik duyguları harekete geçirir. Budalalar seni çoktan terk ettiğin hatalarınla suçlar. Zekiler tutarsızlıkla. Siktir git yerine teşekkür ederim diyeceksin. Efendilik budur.
Beş parasız ölmek zamanlamanın iyi olduğunu gösterir.
Tüm yollar aşka çıkar,
Senle yolda tanıştık
Sevinçli ve yoksulduk
Gencecik dostlar idik
Kah ağlar kah gülerdik
Eriyip gitti mumlar
Seni kaybettiğim için, ah
Tüm yollar aşka çıkar
N’aparsın… duygusal arz ve talep ayrı çarşılardadır.
Aşk bizim gerçek kaderimizdir. Hayatın anlamını tek başına bulamayız.
Belirsizlik hasta eder, kesinlik yaralar. Tahminen arızalı ve katiyen kangrendik.
Ruhunun selameti için çaresizce kendini kandırmak diye bir şey olmasaydı, ben icat ederdim.
Hatırlananlar yaşananlarla örtüşmez, anlatılanlar da hatırlananlarla.
Galiba iyi niyetli bir kobay ve istikrarlı bir kaybeden olduğum kadar, uygar bir serseriydim.
Ömür nasılsa geçecekti. Sevmiş ve sevilmiştim. Ölmüş ve dirilmiştim. Ayrılmış ve kavuşmuştum. Bundan fazlasına heveslenmeye mecalim otu zaten. Savaşa ve zafere itiyaç duymuyordum. Haklı çıkmanın aşağılık tatmininden vazgeçemeyen beleşçiler, kötümserlikte ısrarcıdır. Sizi bilmem sevgili okur, fakat ben kahraman değilim.
Mahremiyet cefanın panzehiridir.
Soru cevabı cezp eder, hakikati değil.
Aşk, paradoksal olarak romantik bir eşitsizlikle ilerliyordu. İki kişinin birbirini aynı yoğunlukta sevmesi imkansız. Dolayısıyla aşkta acılar ve sevinçler hakkaniyetli paylaşılmaz. Aşk adil değildi. Demokratiklik ve özgürlükçülüğün kıyısından bile geçmiyordu. Dahası istikrar ve kalıcılıktan da nasipsizdi. Sana en şiddetli tokadı patlatacak olan eli okşamaktan ibaretti. Mevzuyu yanlış anlamıştım.
Duaların kabul olsun istiyorsan, başkaları için dua et.
-şey sen ve ben aşkın eşiğinden döndük, deyiverdim
-n’olmuş? Iskalanan aşklar, yaşananlardan daima daha çoktur.
-eğer beni vaktiyle neden sevdiğini anlamaya çalışıyorsan, gerekçeleri bulduğunda sevgini kaybedebilirsin.
-neden?
-çünkü duygular izahlarla paketlenip etiketlendiklerine ölürler.
Şümullü biçareliğime inkar kar etmiyor, akut bedbahtlığım avuntuya mahal bırakmıyordu.
Ah benim kem talihim.. ne yazık ki dünyanın dönüşündeki intizam, zamanın akışında yok..
Size şu kadarını söyleyeyim, 1 saniye ile 1 asır arasındaki fark abartılıyor. Ve.. mazide kalan her şey kısa sürmüş demektir.
Gençler daha içtendir. İhtiyarlık huysuzluğun anavatanı.
İzahı olmayan şeyleri imkansızlıklarla dengelemek.. belki daha büyük bir acı, bende bile işe yarayabilir.
Şirinlik akla kibrit suyu döker ve samimiyetin kökünü kurutur.
Umudum bayatlamış ve eleme intikal etmişti. Yani beklenmeyenin gerçekleşmesi için en ideal merhale ve en münasip mevkideydim
Merhamet, cömertlik, muhabbet, çalışkanlık, tevazu, sadakat ve cesaret. Bunların hepsi karşılıksızdır. İnsanı müebbet tesellisizliğe mahkum eder. Zehirler. Ve tabii ki öldürür.
Tek bir kar tanesi meşe dalını bükemez.
O Knidoslu Afrodit; bense neandertal fosili.
Benden bir merhamet damlası, teselli kırıntısı, metanet zerresi umuyor. Halbuki ben onun düşmekten korktuğu uçurumun dibindeyim.
Feleğe şiirsel bir misilleme yapmak istiyorum!
Sen defalarca hacca gitsen de eğer insanları hor görüyorsan öldükten sonra şaşakalırsın, aptala dönersin.
Bir davranışla ilgili “asla yapmam” dediğimde, tam da öyle davranmama varan bir geri sayım başlıyor. Düşünceler heep aynı kalabilir, duygularsa müdemadiyen değişir.
Beynini dağıtacağım adam ile kalbini fethedeceğim kadın arasındaydım. Daha doğrusu, yok etmem gereken adam ile yok saymam gereken kadın arasında.
Sahabelere katılsa intibak sorunu yaşamayacağını vehmettiğim beyzadeye bakın hele.. haşere okulundan mezun holigan ağzıyla konuşuyor. Kainatın kaygan zemininde, kimseye tutunmayacaksın..
Bazen kötüler, nadiren de iyiler kazanır. Çoğunlukla herkes kaybeder.
Sevmek de yetmiyormuş.. çok eskiden rastlaşacaktık.
Bir kadınuğruna ilk mahvolan erkek ben değilim. En sofistike gönül macerası bile klişelerle doludur. Kaldı ki platonik aşk, bayat bir numaradan ibarettir.
Delirsen bile gerçeklerden kaçamıyorsun. Mahvolmakla, sorumluklarından kurtulamıyorsun.
Biz dostuz.. dost, henüz saldırmamış düşman demektir.
Yitip gitmek istiyorum. Aklımı kaçırdığımı düşünebilirsniz. Bir insan acıdan delirdiğinde, diğerleri onun acısını değil deliliğini görürler.
Onunla tanışınca artık kendi hayatımın başrolünü üstleneceğimi ummuştum. Avucumu yaladım. Mucizeler kaderi değiştirmez.
Sahip olmadığım bir şeyi yitirmenin muğlak ıstırabıyla kavruluyordum
İnsanlar, boşlukları, saçmalıklarla doldurur.
Hoca direkt konuya girdi: Allahü ekber!
Duygusallığa kapılıp, insanların iyi adam dedikleri şeye dönüşerek kendini mahvetme.
Kör kuyuya düşerken insanının düşünecek çok vakti olmuyor sevgili okur.
Eşi bulunmaz biri, içimizden biri değildir. Tembellik duyguları harekete geçirir. Budalalar seni çoktan terk ettiğin hatalarınla suçlar. Zekiler tutarsızlıkla. Siktir git yerine teşekkür ederim diyeceksin. Efendilik budur.
Beş parasız ölmek zamanlamanın iyi olduğunu gösterir.
Tüm yollar aşka çıkar,
Senle yolda tanıştık
Sevinçli ve yoksulduk
Gencecik dostlar idik
Kah ağlar kah gülerdik
Eriyip gitti mumlar
Seni kaybettiğim için, ah
Tüm yollar aşka çıkar
N’aparsın… duygusal arz ve talep ayrı çarşılardadır.
Aşk bizim gerçek kaderimizdir. Hayatın anlamını tek başına bulamayız.
Belirsizlik hasta eder, kesinlik yaralar. Tahminen arızalı ve katiyen kangrendik.
Ruhunun selameti için çaresizce kendini kandırmak diye bir şey olmasaydı, ben icat ederdim.
Hatırlananlar yaşananlarla örtüşmez, anlatılanlar da hatırlananlarla.
Galiba iyi niyetli bir kobay ve istikrarlı bir kaybeden olduğum kadar, uygar bir serseriydim.
Ömür nasılsa geçecekti. Sevmiş ve sevilmiştim. Ölmüş ve dirilmiştim. Ayrılmış ve kavuşmuştum. Bundan fazlasına heveslenmeye mecalim otu zaten. Savaşa ve zafere itiyaç duymuyordum. Haklı çıkmanın aşağılık tatmininden vazgeçemeyen beleşçiler, kötümserlikte ısrarcıdır. Sizi bilmem sevgili okur, fakat ben kahraman değilim.
Mahremiyet cefanın panzehiridir.
Soru cevabı cezp eder, hakikati değil.
Aşk, paradoksal olarak romantik bir eşitsizlikle ilerliyordu. İki kişinin birbirini aynı yoğunlukta sevmesi imkansız. Dolayısıyla aşkta acılar ve sevinçler hakkaniyetli paylaşılmaz. Aşk adil değildi. Demokratiklik ve özgürlükçülüğün kıyısından bile geçmiyordu. Dahası istikrar ve kalıcılıktan da nasipsizdi. Sana en şiddetli tokadı patlatacak olan eli okşamaktan ibaretti. Mevzuyu yanlış anlamıştım.
Duaların kabul olsun istiyorsan, başkaları için dua et.
-şey sen ve ben aşkın eşiğinden döndük, deyiverdim
-n’olmuş? Iskalanan aşklar, yaşananlardan daima daha çoktur.
-eğer beni vaktiyle neden sevdiğini anlamaya çalışıyorsan, gerekçeleri bulduğunda sevgini kaybedebilirsin.
-neden?
-çünkü duygular izahlarla paketlenip etiketlendiklerine ölürler.
Şümullü biçareliğime inkar kar etmiyor, akut bedbahtlığım avuntuya mahal bırakmıyordu.
Ah benim kem talihim.. ne yazık ki dünyanın dönüşündeki intizam, zamanın akışında yok..
10.05.2013
pourquoi je dois me defendre si tout le monde est sûr de soi?
Lenka-trouble is a friend eşliğinde..Evet, şimdi özetlemek istediğim şey kendi çapımda biriktirdiğim farklı görüşler facebook ve twitter hakkında.
Bir arkadaşım: İnsanlar neden facebook ve twitter üzerinden siyaset yapıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar neden yedikleri içtiklerini facebook ve twitterda paylşıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar neden facebook ve twitterda hadis ve ayet paylaşarak laf sokuyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar neden gittikleri yerleri ve insanları facebook ve twitterda paylaşıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar neden özel hayatlarına dair facebook ve twitterda bir şeyler yazıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanların duygularını facebook ve twitterdan yazmasını 3. sınıf bir hareket olarak görüyorum, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar özellikle kızlar neden duygusal şarkılar paylaşıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar özellikle de erkekler neden maç günlerinde maçla ilgili bir dünya şey paylaşıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar facebook sayesinde her an görüşebiliyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar birbirini seviyorsa arar konuşur, facebook ve twitter a indirgemez arkadaşlığını, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanların sürekli bitmeyen ders-ödev sınavlarından facebook ve twitter da bahsetmelerine sinir oluyorum, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar niye yazarların şairlerin sözlerini facebook ve twitterda paylaşıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: Az önce babam öldü, ne yapacağımı bilmiyorum, oturup buradan yazmak istedim, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar biri öldüğünde yaslarını facebook ve twitterdan tutuyorlar artık, dedi.
Bu listenin çok uzayacağını farekttim. Ama umarım sizler de kimseyi aynı anda memnun etmenin mümkün olmadığını, insanların ne kadar tahammülsüz ve yargılayıcı olduklarını görmüşsünüzdür.
Ölümü çok mu unutuyoruz da her şeye bir mükemmellik ölçütü atıyoruz? Öyle mi acaba?
Bir arkadaşım: İnsanlar neden facebook ve twitter üzerinden siyaset yapıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar neden yedikleri içtiklerini facebook ve twitterda paylşıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar neden facebook ve twitterda hadis ve ayet paylaşarak laf sokuyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar neden gittikleri yerleri ve insanları facebook ve twitterda paylaşıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar neden özel hayatlarına dair facebook ve twitterda bir şeyler yazıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanların duygularını facebook ve twitterdan yazmasını 3. sınıf bir hareket olarak görüyorum, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar özellikle kızlar neden duygusal şarkılar paylaşıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar özellikle de erkekler neden maç günlerinde maçla ilgili bir dünya şey paylaşıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar facebook sayesinde her an görüşebiliyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar birbirini seviyorsa arar konuşur, facebook ve twitter a indirgemez arkadaşlığını, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanların sürekli bitmeyen ders-ödev sınavlarından facebook ve twitter da bahsetmelerine sinir oluyorum, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar niye yazarların şairlerin sözlerini facebook ve twitterda paylaşıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: Az önce babam öldü, ne yapacağımı bilmiyorum, oturup buradan yazmak istedim, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar biri öldüğünde yaslarını facebook ve twitterdan tutuyorlar artık, dedi.
Bu listenin çok uzayacağını farekttim. Ama umarım sizler de kimseyi aynı anda memnun etmenin mümkün olmadığını, insanların ne kadar tahammülsüz ve yargılayıcı olduklarını görmüşsünüzdür.
Ölümü çok mu unutuyoruz da her şeye bir mükemmellik ölçütü atıyoruz? Öyle mi acaba?
4.05.2013
Dost için sırtımı köprü yapmaya hazırım ben; Yeter ki temiz kalpleri taşıyan ayaklar geçsin üstümden.
İnsanlar çok ukala, çok bencil, çok küstah, çok gururlu.
Ben iğreniyorum böyle şeylerden. Kendine saygın olması demek bir arkadaşa yüzünü dönerken bir arkadaşa sırtını dönmek değildir. "Bu anı bununla, yarını sen ve şununla" gibi bir paylaşıma gitmezsin. Kalbin açık olur, ellerin açık olur, herkesi istersin.
Bu seni yorar ya da yormaz, ama birilerinin gözünün içine soka soka, "şu an seni değil onu" demezsin. Bunu yapmazsın. İnsanlığa sığmaz beş kişinin bir arada olduğu yerde dört kişilik bir halka yapıp, diğerini arkada bırakmak.
gözünden yaş akarken, yanındayım. Derdin olduğunda, bana anlatırsın. Yalnızsan beni çağırırsın. Her seferinde başımla beraber.. Ama ne olur, mutlu olduğunda unutmasan?
sonra ben bir yere kadar görmemezlikten gelebiliyorum.
Ben anlamıyorum zaten, insana en çok, duasına en çok kattığı insanlar mı bok gibi hissettirebilir? Bunda bir yanlışlık yok mu.. Çok muhabbet-tez ayrılık, eyvallah. Ama allah için seviyorum, dedikten sonra da bunun başına geliyor oluşunda bir gariplik var, neyse. Hadi hayırlısı.
Artık çaba göstermek istemiyorum, yoruldum. İyi niyetin, sabrın, sadakatin, gururu hiçe saymanın da bir sınırı var. Bir türlü karşında yumuşama olmuyorsa nereye kadar dayanabilirsin? ne diyordu " Dost için sırtımı köprü yapmaya hazırım ben; Yeter ki temiz kalpleri taşıyan ayaklar geçsin üstümden."
İyi ama tek köprü benim bu arkadaşlıklarda bazen.
Her şeyin en iyisini bildiklerini düşündüren, her fazilete erdeme tek başlarına sahipmiş zannına kaptırtan.. Kalp kırmak, kabeyi yıkmaktır be. Dilleri ile kalp kıranı ibadetleri temizleyemez, be. Yok mu haberiniz bunlardan?
Ben iğreniyorum böyle şeylerden. Kendine saygın olması demek bir arkadaşa yüzünü dönerken bir arkadaşa sırtını dönmek değildir. "Bu anı bununla, yarını sen ve şununla" gibi bir paylaşıma gitmezsin. Kalbin açık olur, ellerin açık olur, herkesi istersin.
Bu seni yorar ya da yormaz, ama birilerinin gözünün içine soka soka, "şu an seni değil onu" demezsin. Bunu yapmazsın. İnsanlığa sığmaz beş kişinin bir arada olduğu yerde dört kişilik bir halka yapıp, diğerini arkada bırakmak.
gözünden yaş akarken, yanındayım. Derdin olduğunda, bana anlatırsın. Yalnızsan beni çağırırsın. Her seferinde başımla beraber.. Ama ne olur, mutlu olduğunda unutmasan?
sonra ben bir yere kadar görmemezlikten gelebiliyorum.
Ben anlamıyorum zaten, insana en çok, duasına en çok kattığı insanlar mı bok gibi hissettirebilir? Bunda bir yanlışlık yok mu.. Çok muhabbet-tez ayrılık, eyvallah. Ama allah için seviyorum, dedikten sonra da bunun başına geliyor oluşunda bir gariplik var, neyse. Hadi hayırlısı.
Artık çaba göstermek istemiyorum, yoruldum. İyi niyetin, sabrın, sadakatin, gururu hiçe saymanın da bir sınırı var. Bir türlü karşında yumuşama olmuyorsa nereye kadar dayanabilirsin? ne diyordu " Dost için sırtımı köprü yapmaya hazırım ben; Yeter ki temiz kalpleri taşıyan ayaklar geçsin üstümden."
İyi ama tek köprü benim bu arkadaşlıklarda bazen.
Her şeyin en iyisini bildiklerini düşündüren, her fazilete erdeme tek başlarına sahipmiş zannına kaptırtan.. Kalp kırmak, kabeyi yıkmaktır be. Dilleri ile kalp kıranı ibadetleri temizleyemez, be. Yok mu haberiniz bunlardan?
3.05.2013
Dublörün Dilemması - Murat Menteş
Gerçi burada gebersem bile onun umursayacağı yok ya, benim haşat kalbim korkuyla değil aşkla çarpıyordu.
İrkilerek bana döndü. Birbirimize baktık: Ömrümün gümüş çivisinin çakıldığı an!
Bana nefretle bakıyordu; bir ceylan ne kadar nefret edebilir?
nefreti anında iğrentiye dönüştü. Bir ada tavşanı ne kadar iğrenebilir?
saçmalamak daima belli bir esneklik doğurur. bu da tahmin edilemeyecek kadar çok kişinin işine gelir. savaşlar da evlilikler de politik mitingler de bu esneklikten istifade eder.
Felaketin her an ve her yönden gelebileceğini anlarsan, kendini beğenmişlikten kaynaklanan ve şimdi ve buraya ilişkin teessüfünden uzaklaşabilecek kadar hızlanırsın.
Güneş enerjisi, tüm enerjilerini emmişti besbelli. Meteorolojik bir af ya da cezayla herkes masumlaşmıştı. Herkes cehennemin eşiğine varmanın umutsuzluğundan doğan bir tevekkülle anlam ve önemini yitirmiş hareketliliğe kendini bırakmış görünüyordu.
İnsanların çoğu itirafın yerine iddiayı, acziyetin yerine öfkeyi, çaresizliğin yerine avuntuyu koyarak öldürüyorlar vakitlerini. Bense işi şakaya vurmadan edemiyorum. Sanırım bu genlerimde yok.
Bu sıcakta kucaklaştık. Biz hakikaten sıkı arkadaşız.
Bazen kendinizi yolda ya da herhangi bir yerde bir tanıdığınıza rastladığınız fakat o esnada kendinizi hazır hissetmediğiniz için ya da bşaka bir nedenle bir kimseyi görmezlikten geldiğiniz vaki değil mi?
Bu rastladığın kaçıncı “hayatının kadını” dersin? Çağdaşın olan bütün kadınları idare edebileceğini mi sanıyorsun?
Gerçek acı insanı yapay sevinçten daha çok canlandırır.
Sıradanlığın kamuflajı, tuhaflıklara da doğal bir görünüm kazandırıyor.
Hepsine teker teker Kolombiya kravatı takmak istiyorum
Gerçi zamanla esnekleştim, ulaşılması ve vazgeçilmesi en zor nimetin sukunet olduğunu anladım galiba.
Ve hepimiz biliyoruz:Dostlarımız biz caddenin kenarında alevler içinde yanarken, karşıya geçip üstümüze işemeye üşnenen kimselerdir.
Hayatta başarılı olmanın iki yolu olduğu söyleniyor: 1-şanslı olmak, 2-hile yapmak. Bense dayanıklı olmayı tercih ederim. Çünkü dayanıklılık kadar kışkırtıcı hiçbir şey yoktur.
İnsan aptal durumuna düşmekten kurtulmanın garantisini sesini kesmekte aramalı fakat nerde bende o yetenek.
Unutma Nuh’um aşk insanın şahsiyetini pekiştirir. Çünkü hayatın manası, aşk bohçasında gelen bir hediyedir. Mevcudiyetinin hakkını vermek, hiç değilse mazeretini bulmak isteyen insan yalnızca aşka müracaat edebilir.
Sırlar öyle mi ya? Her şey onunla aramızda kalsın isterdim. Dünya aramızda kalsın, tarih aramızda kalsın, kelimeler aramızda kalsın…
Sevgilim, sana koçlardan bahsettiğim için onlardan biri yok oldu; birinin yok olduğunu söylediğim için diğeri de yok oldu.
Hedefe ulaşan, her şeyi ıskalamıştır.
Büyük hedeflere yönelmek her bakımdan kabalıktır.üstelik faniliğin şiddetini artıran bir şey para. Ve parayla asalet olmaz. Ebu zer gifariden daha asil bir tek para babası düşünebiliyor musunuz?
Şaşınlıktan küçük dillerini yuttular. Zira maskeler düştüğünde ne kadın o kadındı, ne de erkek o erkek.
Daha çok düşünüp daha yavaş hareket etmek gerekirdi. Terbiyenin şartı budur.
Suratıma bak bücürük.. sence ben vicdanlı bir adama benziyor muyum?
Ne yazık ki aşk hayalin çocuğu, hayal kırıklığının annesidir. Aşk kalbi vurduğu kadar mideyi de vuruyor.
Hiçbir aşkta umuda yer, sebebe lüzum yoktur.
Silahları mücadele benim seçimim değildi; cellatları yelpazeyle püskürtemezsiniz.
Bir erkeğin hayatında suça hile ile karşılık verdiği anlar vardır.
Başaramayacağımı mı sanıyorsun yoksa başarmamdan mı korkuyorsun?
Birini takip etmenin en iyi yolu, onun önünde yürümektir.
Bir erkeğin hayatında teselliyi martavalda bulduğu anlar vardır.
Hayvani bir küskünlük içinde yavaş yavaş eridi. Ne yaparsa yapsın ona karşı ne merhamet ne de saygı duymamıza imkan yoktu. Üzülerek yahut ölerek bize kendini affettiremezdi. Üzüldü ve öldü. Şaka gibi şov gibi bir şeydi ölümü. Üstelik salakçaydı.
Durumum içgüveysinden de kötüydü. Hayallerim suya düşmüştü. Eşek ölecek, ters dönecek de siki güneş görecek. Tek kelimeyle zor, iki kelimeyle çok zordu.
Ah be nuh’um,gebereceksin yazık sana , kalbini çöpte mi buldun, insan bu kadar mı pörtletir hormonları, kimyayı dağıtır, transa geçer?
Bunca sene sonra büyük aşkımı görünce ne mi hissettim? Hiç.. ben.. genel olarak hiçbir şey hissetmem.
İrkilerek bana döndü. Birbirimize baktık: Ömrümün gümüş çivisinin çakıldığı an!
Bana nefretle bakıyordu; bir ceylan ne kadar nefret edebilir?
nefreti anında iğrentiye dönüştü. Bir ada tavşanı ne kadar iğrenebilir?
saçmalamak daima belli bir esneklik doğurur. bu da tahmin edilemeyecek kadar çok kişinin işine gelir. savaşlar da evlilikler de politik mitingler de bu esneklikten istifade eder.
Felaketin her an ve her yönden gelebileceğini anlarsan, kendini beğenmişlikten kaynaklanan ve şimdi ve buraya ilişkin teessüfünden uzaklaşabilecek kadar hızlanırsın.
Güneş enerjisi, tüm enerjilerini emmişti besbelli. Meteorolojik bir af ya da cezayla herkes masumlaşmıştı. Herkes cehennemin eşiğine varmanın umutsuzluğundan doğan bir tevekkülle anlam ve önemini yitirmiş hareketliliğe kendini bırakmış görünüyordu.
İnsanların çoğu itirafın yerine iddiayı, acziyetin yerine öfkeyi, çaresizliğin yerine avuntuyu koyarak öldürüyorlar vakitlerini. Bense işi şakaya vurmadan edemiyorum. Sanırım bu genlerimde yok.
Bu sıcakta kucaklaştık. Biz hakikaten sıkı arkadaşız.
Bazen kendinizi yolda ya da herhangi bir yerde bir tanıdığınıza rastladığınız fakat o esnada kendinizi hazır hissetmediğiniz için ya da bşaka bir nedenle bir kimseyi görmezlikten geldiğiniz vaki değil mi?
Bu rastladığın kaçıncı “hayatının kadını” dersin? Çağdaşın olan bütün kadınları idare edebileceğini mi sanıyorsun?
Gerçek acı insanı yapay sevinçten daha çok canlandırır.
Sıradanlığın kamuflajı, tuhaflıklara da doğal bir görünüm kazandırıyor.
Hepsine teker teker Kolombiya kravatı takmak istiyorum
Gerçi zamanla esnekleştim, ulaşılması ve vazgeçilmesi en zor nimetin sukunet olduğunu anladım galiba.
Ve hepimiz biliyoruz:Dostlarımız biz caddenin kenarında alevler içinde yanarken, karşıya geçip üstümüze işemeye üşnenen kimselerdir.
Hayatta başarılı olmanın iki yolu olduğu söyleniyor: 1-şanslı olmak, 2-hile yapmak. Bense dayanıklı olmayı tercih ederim. Çünkü dayanıklılık kadar kışkırtıcı hiçbir şey yoktur.
İnsan aptal durumuna düşmekten kurtulmanın garantisini sesini kesmekte aramalı fakat nerde bende o yetenek.
Unutma Nuh’um aşk insanın şahsiyetini pekiştirir. Çünkü hayatın manası, aşk bohçasında gelen bir hediyedir. Mevcudiyetinin hakkını vermek, hiç değilse mazeretini bulmak isteyen insan yalnızca aşka müracaat edebilir.
Sırlar öyle mi ya? Her şey onunla aramızda kalsın isterdim. Dünya aramızda kalsın, tarih aramızda kalsın, kelimeler aramızda kalsın…
Sevgilim, sana koçlardan bahsettiğim için onlardan biri yok oldu; birinin yok olduğunu söylediğim için diğeri de yok oldu.
Hedefe ulaşan, her şeyi ıskalamıştır.
Büyük hedeflere yönelmek her bakımdan kabalıktır.üstelik faniliğin şiddetini artıran bir şey para. Ve parayla asalet olmaz. Ebu zer gifariden daha asil bir tek para babası düşünebiliyor musunuz?
Şaşınlıktan küçük dillerini yuttular. Zira maskeler düştüğünde ne kadın o kadındı, ne de erkek o erkek.
Daha çok düşünüp daha yavaş hareket etmek gerekirdi. Terbiyenin şartı budur.
Suratıma bak bücürük.. sence ben vicdanlı bir adama benziyor muyum?
Ne yazık ki aşk hayalin çocuğu, hayal kırıklığının annesidir. Aşk kalbi vurduğu kadar mideyi de vuruyor.
Hiçbir aşkta umuda yer, sebebe lüzum yoktur.
Silahları mücadele benim seçimim değildi; cellatları yelpazeyle püskürtemezsiniz.
Bir erkeğin hayatında suça hile ile karşılık verdiği anlar vardır.
Başaramayacağımı mı sanıyorsun yoksa başarmamdan mı korkuyorsun?
Birini takip etmenin en iyi yolu, onun önünde yürümektir.
Bir erkeğin hayatında teselliyi martavalda bulduğu anlar vardır.
Hayvani bir küskünlük içinde yavaş yavaş eridi. Ne yaparsa yapsın ona karşı ne merhamet ne de saygı duymamıza imkan yoktu. Üzülerek yahut ölerek bize kendini affettiremezdi. Üzüldü ve öldü. Şaka gibi şov gibi bir şeydi ölümü. Üstelik salakçaydı.
Durumum içgüveysinden de kötüydü. Hayallerim suya düşmüştü. Eşek ölecek, ters dönecek de siki güneş görecek. Tek kelimeyle zor, iki kelimeyle çok zordu.
Ah be nuh’um,gebereceksin yazık sana , kalbini çöpte mi buldun, insan bu kadar mı pörtletir hormonları, kimyayı dağıtır, transa geçer?
Bunca sene sonra büyük aşkımı görünce ne mi hissettim? Hiç.. ben.. genel olarak hiçbir şey hissetmem.
Afrikalı Leo - Amin Maalouf
Çünkü bütün diller ve bütün dualar benim dillerim, benim dualarım. Fakat ben hiçbirine ait değilim. Ben yalnızca Tanrıya ve dünyaya aidim; be yakında bir gün yine onlara döneceğim.
Tanrı istediklerine doğru yolu gösterir, ötekilere de yok olma yolunu.
Ölüm yaşamımızın iki ucundan tutmakta,
yaşlılık ölüme, çocukluktan daha yakın değildir.
Yitik bir ülke, çok yakın bir akrabanın ölüsü gibidir. Onu saygıyla göm ve sonsuz yaşama inan.
Yaşlı bir ağacı yabancı bir toprağa dikemezsiniz.
Eğer insan ulu tanrının buyruklarına uymasa bunu gizlice yapmalı, çünkü işlediği günahı sergilemek iki kat günahtır.
Senin de benim yanlışlarıma benzer saygıyı duymanı dilerim oğlum. senin de kimi zamanlar böyle yanlışlara düşmeni dilerim. Ve umarım sen de acımasızlık noktasına varana dek seversin, ve dilerim sen de yaşamın soylu çekiciliklerini uzun süre algılayabilesin.
Ölüm bir kutlamadır. Böylesi bir kutlama görülecek şeydir.
Çok sevilen birinin ölümünün neden olduğu acıyı dindirmek için yorgunluktan daha iyi bir yol var mı?
O dakikalar boyunca onun usundan neler geçti? O da benim gibi tadın karmaşıklığına sürüklendiğini duyumsamış mıydı? Sanmıyorum. Yoksa duyguları uyuşmuş muydu? Ruh ve bedeni bir şey algılayacak durumda değil miydi? derin acısını paylaşabilecek tek insana sarılmak mı istemişti yoksa? Hiç bilmiyorum, çünkü bunu hiç konuşmadık. Bir daha ne sözlerimiz, ne de davranışlarımızla, yazgının acımasız elinin bir araya getirdiği bir kadınla bir erkek olduğumuzu anımsadık.
Ben öğrenim için gelmedim. Çünkü bilgi insanların kollarını ağır zincirler gibi aşağıya doğru çeker. Sen hiç bir hukukçunun bir orduya komutanlık ettiğini ya da bir krallık kurduğunu gördün mü?
Aşk bir kuyunun kıyısında susuzluktur.
Aşk çiçektir, bir meyve değil.
Oldum olası "seni seviyorum" demeye utanmışımdır. fakat gönlüm sevmekten hiçbir zaman utanç duymamıştır.
Bir atasözü,göçebelerin ellerinde her zaman bir hançer bulunduğunu söyler, "ya boğazınızı ya da onurunuza bir koyunu kesmek için"
Öyle yalanlar var ki onlardan ağızdan çok kulaklar sorumludur.
Felaketler karşısında kadınlar eğilir, erkekler kırılır. Baban "ben" in tutsağıydı, bense boyun eğmeyi öğrendim.
Amber de ispermeçet balinasının bağırsaklarından elde edilmiyor mu?
Avın kendisini parçalamaya hazırlanan dişlerin çekiciliğine kapıldığı söylenir. Fakat o sıralar ben bunu bile görmüyordum.
nasıl bir mayayla yoğrulmuşsun ki bir kentinizin ardından bir başkasının, bir anayurdun ardından bir başka anayurdun bir kadından sonra bir başka kadının yitirilmesini, üstelik de uğurlarında hiç savaşılmadan yitirilmesini hiç yerinmeden arkana bile bakmadan kabul edebiliyorsun?
Uzaktan gelen sesler beni çağırmaktaydı. Onların çekiciliğine sağır kalmamak alnıma yazılmıştı.
Tanrıya beni uğursuzluktan koruması için dua etmiyorum. böyle durumlarda beni umutsuzluktan koruması için dua ediyorum. İnan tanrı bir elini bıraksa öteki elinden tutar.
Erdem, eğer bazı kabahatlerle yumuşatılmazsa sağlıksız, inanç kimi kuşkularla gölgelenmezse acımasız olur.
Eğer bir insanın ağzında dili varsa, hiçbir zaman umarsız değildir.
Kimileyin en çok yanlış yapan ama en çok çaba gösteren kişi, gerçek hayır sahiplerinden daha çok ödüllendirilir.
Sen Roma'da 'Afrikali'nin oglu'ydun; Afrika'da 'Rumi'nin oglu' olacaksin. Nereye gidersen git, birileri sana derinin rengini ve dualarini soracak. Onlarin itkilerini hosnut etmekten uzak dur! Oglum, cogunluk onunde boyun egmekten kacin! Ister Musluman, ister Hristiyan, ister Yahudi olsunlar, seni oldugun gibi kabul etmeliler, ya da seni yitirmeyi goze almalilar. Insanlarin gorusunu dar buldugun zaman kendi kendine Tanri'nin ulkesinin cok genis oldugunu soyle; O'nun elleri cok genistir, O'nun yuregi de cok genistir. Uzaklara gitmek, denizler, sinirlar, ulkeler, inanclar asmak firsati ciktigi zaman hic duraksama.
Tanrı istediklerine doğru yolu gösterir, ötekilere de yok olma yolunu.
Ölüm yaşamımızın iki ucundan tutmakta,
yaşlılık ölüme, çocukluktan daha yakın değildir.
Yitik bir ülke, çok yakın bir akrabanın ölüsü gibidir. Onu saygıyla göm ve sonsuz yaşama inan.
Yaşlı bir ağacı yabancı bir toprağa dikemezsiniz.
Eğer insan ulu tanrının buyruklarına uymasa bunu gizlice yapmalı, çünkü işlediği günahı sergilemek iki kat günahtır.
Senin de benim yanlışlarıma benzer saygıyı duymanı dilerim oğlum. senin de kimi zamanlar böyle yanlışlara düşmeni dilerim. Ve umarım sen de acımasızlık noktasına varana dek seversin, ve dilerim sen de yaşamın soylu çekiciliklerini uzun süre algılayabilesin.
Ölüm bir kutlamadır. Böylesi bir kutlama görülecek şeydir.
Çok sevilen birinin ölümünün neden olduğu acıyı dindirmek için yorgunluktan daha iyi bir yol var mı?
O dakikalar boyunca onun usundan neler geçti? O da benim gibi tadın karmaşıklığına sürüklendiğini duyumsamış mıydı? Sanmıyorum. Yoksa duyguları uyuşmuş muydu? Ruh ve bedeni bir şey algılayacak durumda değil miydi? derin acısını paylaşabilecek tek insana sarılmak mı istemişti yoksa? Hiç bilmiyorum, çünkü bunu hiç konuşmadık. Bir daha ne sözlerimiz, ne de davranışlarımızla, yazgının acımasız elinin bir araya getirdiği bir kadınla bir erkek olduğumuzu anımsadık.
Ben öğrenim için gelmedim. Çünkü bilgi insanların kollarını ağır zincirler gibi aşağıya doğru çeker. Sen hiç bir hukukçunun bir orduya komutanlık ettiğini ya da bir krallık kurduğunu gördün mü?
Aşk bir kuyunun kıyısında susuzluktur.
Aşk çiçektir, bir meyve değil.
Oldum olası "seni seviyorum" demeye utanmışımdır. fakat gönlüm sevmekten hiçbir zaman utanç duymamıştır.
Bir atasözü,göçebelerin ellerinde her zaman bir hançer bulunduğunu söyler, "ya boğazınızı ya da onurunuza bir koyunu kesmek için"
Öyle yalanlar var ki onlardan ağızdan çok kulaklar sorumludur.
Felaketler karşısında kadınlar eğilir, erkekler kırılır. Baban "ben" in tutsağıydı, bense boyun eğmeyi öğrendim.
Amber de ispermeçet balinasının bağırsaklarından elde edilmiyor mu?
Avın kendisini parçalamaya hazırlanan dişlerin çekiciliğine kapıldığı söylenir. Fakat o sıralar ben bunu bile görmüyordum.
nasıl bir mayayla yoğrulmuşsun ki bir kentinizin ardından bir başkasının, bir anayurdun ardından bir başka anayurdun bir kadından sonra bir başka kadının yitirilmesini, üstelik de uğurlarında hiç savaşılmadan yitirilmesini hiç yerinmeden arkana bile bakmadan kabul edebiliyorsun?
Uzaktan gelen sesler beni çağırmaktaydı. Onların çekiciliğine sağır kalmamak alnıma yazılmıştı.
Tanrıya beni uğursuzluktan koruması için dua etmiyorum. böyle durumlarda beni umutsuzluktan koruması için dua ediyorum. İnan tanrı bir elini bıraksa öteki elinden tutar.
Erdem, eğer bazı kabahatlerle yumuşatılmazsa sağlıksız, inanç kimi kuşkularla gölgelenmezse acımasız olur.
Eğer bir insanın ağzında dili varsa, hiçbir zaman umarsız değildir.
Kimileyin en çok yanlış yapan ama en çok çaba gösteren kişi, gerçek hayır sahiplerinden daha çok ödüllendirilir.
Sen Roma'da 'Afrikali'nin oglu'ydun; Afrika'da 'Rumi'nin oglu' olacaksin. Nereye gidersen git, birileri sana derinin rengini ve dualarini soracak. Onlarin itkilerini hosnut etmekten uzak dur! Oglum, cogunluk onunde boyun egmekten kacin! Ister Musluman, ister Hristiyan, ister Yahudi olsunlar, seni oldugun gibi kabul etmeliler, ya da seni yitirmeyi goze almalilar. Insanlarin gorusunu dar buldugun zaman kendi kendine Tanri'nin ulkesinin cok genis oldugunu soyle; O'nun elleri cok genistir, O'nun yuregi de cok genistir. Uzaklara gitmek, denizler, sinirlar, ulkeler, inanclar asmak firsati ciktigi zaman hic duraksama.
1.05.2013
a call to arms
Hepimizin kendine geldiği anlar var. Bunların uzun sürmesi olmalı bütün istediğimiz. Bu anlarda bütün geçmişin ne kadar gereksiz bir üzüntüye feda edildiği gerçeği yüzünüze çarpıyor ve bu hem bir pişmanlık hem de bir şükür ile buluşuyor. Her ne olursa olsun şükür olan kısmı, bize kar kalan.
Fırtınalar mı kopmuş, birileri mi yokolmuş ama güneş açmış, bahar gelmiş.
Kaç kere üstesinden gelinmiş zor zamanların, zor insanların. Zor arkadaşların ve zor dostların. O yüzden hiçbir şeyin kalıcı olmadığı gerçeği ile devam edebilmeli hayata.
Bazen salağa yatarsın, bazen tozu dumana katarsın, bazen de oturur ağarsın. Yine de bir toparlanışı olur o geçen sürenin ve daha kendinden emin devam edersin yola. Üstelik en önemlisi de kendini ve geçen her şeyi affetmiş olmak.
Bana gelince, ben her şeyi iyileştirdim, kendim gibi. Başınızdan aşağıya dökülen kaynar suların acısından sıyrılıp, şok anında mantıklı davranmanızı bekleyip "doğru pencereyi açıp oradan doğru kişiye" yazmamak sorun oluyorsa, elden ne gelir ki?
Birileri kusar, birileri küser, birileri serum alır, birileri tükürüp yere "lanet olsun" der. Ama zavallı Merve'den o anda mantıklı davranması beklenir. O yanlış pencereden yanlış bir haykırışa girişmiştir. Ah teknolojinin şaşı gözleri ya da şaşırtan.
Bu bana biraz bencillik gibi geliyor ama ses çıkarmak istemiyorum. Nasılsa bu da geçecek ve bunca zaman buna hak vermeyenler bundan sonra verse ne olacak? Hayır, sahiden ne olacak yani?
Gerek var mı yok mu demiyorum, bize göre avam, size göre iyi. Çok da umursamamalı. Çünkü zaten her şey ben herkesten daha çok umursuyorum diye oluyor. Ama şimdi çok gereksiz.
Çok az günü çok keyifle ve çok huzurlu geçirmek istiyorum tıpkı bütün dönem olduğu gibi. Mutluluktan öldük şükrettik, huzura düştük yine şükredebiliriz.
Benden bu kadar!
Fırtınalar mı kopmuş, birileri mi yokolmuş ama güneş açmış, bahar gelmiş.
Kaç kere üstesinden gelinmiş zor zamanların, zor insanların. Zor arkadaşların ve zor dostların. O yüzden hiçbir şeyin kalıcı olmadığı gerçeği ile devam edebilmeli hayata.
Bazen salağa yatarsın, bazen tozu dumana katarsın, bazen de oturur ağarsın. Yine de bir toparlanışı olur o geçen sürenin ve daha kendinden emin devam edersin yola. Üstelik en önemlisi de kendini ve geçen her şeyi affetmiş olmak.
Bana gelince, ben her şeyi iyileştirdim, kendim gibi. Başınızdan aşağıya dökülen kaynar suların acısından sıyrılıp, şok anında mantıklı davranmanızı bekleyip "doğru pencereyi açıp oradan doğru kişiye" yazmamak sorun oluyorsa, elden ne gelir ki?
Birileri kusar, birileri küser, birileri serum alır, birileri tükürüp yere "lanet olsun" der. Ama zavallı Merve'den o anda mantıklı davranması beklenir. O yanlış pencereden yanlış bir haykırışa girişmiştir. Ah teknolojinin şaşı gözleri ya da şaşırtan.
Bu bana biraz bencillik gibi geliyor ama ses çıkarmak istemiyorum. Nasılsa bu da geçecek ve bunca zaman buna hak vermeyenler bundan sonra verse ne olacak? Hayır, sahiden ne olacak yani?
Gerek var mı yok mu demiyorum, bize göre avam, size göre iyi. Çok da umursamamalı. Çünkü zaten her şey ben herkesten daha çok umursuyorum diye oluyor. Ama şimdi çok gereksiz.
Çok az günü çok keyifle ve çok huzurlu geçirmek istiyorum tıpkı bütün dönem olduğu gibi. Mutluluktan öldük şükrettik, huzura düştük yine şükredebiliriz.
Benden bu kadar!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)