3.12.2017

Borges'in Evinde - Alberto Manguel "Zamanla her şiir bir ağıta dönüşür."

Uzun zamandır kitap alışverişi uygulamasında sepetimde bekleyen kitaplardan biriydi. Dün Taksim/İstiklal'de YKY'ye daldığımızda karşıma çıktı ve hemen alıp dün aksam ile bu sabah arasında bitirmiş oldum. Borges'in evinde kendisine 4 yıl kadar kitap okuyan Manguel'in kaleminden, hayatı, günlük yaşantısı, bakış açısı, sanatı, dostları, ilişkileri, duygusal iniş çıkışları üzerine detaylı bilgiler. Hatta kimleri sever kimleri sevmez, kimi hangi satırlarından sever de kimden neden nefret eder üzerine edebi eleştirileri olmasa da factleri önümüze seriyor.

Hep bir gülümseme, hep bir burukluk ile okuyoruz bu evinde takım elbise&kravat gezen, alaycı, duygusal, okuyan, yazazan, kör ama gönül gözü açık adamı.

Kitabın yarısında satırların altını çizmiş bile olabilirim. Birkaç şeyi paylaşmadan da bitirmeyelim:

"Bütün edebiyatlar epikle başlar"
"Beynim bir çöp yığınıdır benim"
"Tanrılar insanların arasına düşmanlıklar sokar ki sonraki kuşakların, şarkısını söyleyebilecekleri bir şeyleri olsun."(Odysseia alıntı)

"Boşver, ilerleyeceğim diye/
Heveslere kaptırma kendini/
Denizler kadar yazsan bile/
Borges çoktan yazmıştır hepsini." (Manuel Mujica Lainez)

"Arjantin hakkında umudunu yitirmiş bir şekilde konuştu; bir yer için "burası benim yerim" desen ve orada yaşadıgını soylesen bile o veya başka bir yerin sana ait olup olmadığını belirleyen şeyin birkaç dosttan oluşan bir grup olduğunu anlattı."

"Anlamadığım bir dilde ölmek istemiyorum"(Cenevre'de öldü)
"Her ölümle yiten küçük bilgelikler bana çok dokunuyor"

2.12.2017

2 Aralık Yayınları

Az önce peşpeşe birçok yazıyı aktif yaptım, bunlar 3 Aralıkta yazılmış olanlar değil 2011-2015 arasında yazılan bir çok farklı kayıt aslında. Muhtemelen güvensizlikten hepsini taslak durumuna cevirmis ya da yayınlamamıstım. Bu nedenle önce onları yayınladım.

bı nefes alın

İnsanların bu kadar saldırgan oldugumu dusunmelerı garıbıme gıdıyor. Acıkcası bıraz da uzuyor benı. Cunku ıncelıkler yuzunden dıyor ya Sertab Erener, aynen oyle oluyor.Her konuda en ınce yaklasımı sergıledıgım halde, en ufak bır puruzde ustume saldırılması hıc hosuma gıtmıyor. Aynı zamanda ben sen bana sunu yaptın ben de sana bunu yapacagım gıbı bır yaklasım sergılemem kı zaten. Ben yurur gıderım, her sey arkamda kalır, arkamda kalan seylere de donup donup bakmam, guzel anmayacaksam. Kı genelde ben arkamda bıraktıgım herkesı guzel anarım. Azdır benım sunu asla unutmayacagım dedıgım kırgınlıklar.Canıma kastedılmedıkten sonra neyın burnu buyuklugunu yapayım?

Neden boyle dusunuldugunu anlamıyorum. Sandıgınız kadar sert ve duyarsız degılım sonucta. Kımsenın dedıkodusunda ve garıp oyunlarında yerım yok.
Bırıne bır sey oldugunda benden bılınmesı ve bana dıs bılenmesı cok sınır bozucu ya hu. Inanın kucuk hesaplar pesınde degılım.

Klişe bir yarı dolu bardak hikayesi

Bir karikatürünü yapmışlar bu bardağın yarısını dolu ya da yarısını boş görme üzerine. Ama fikir ayrılıklarından besleniyor. İki taraf da avazı çıktığı kadar bağırıyoe nasıl gördüğünü ama ortada bir gerçek var hem boş hem dolu yarısı.

Bazen insanlar en yakınımızdakiler diye boşuna saygı anlayış ve incelik bekliyoruz. Senin ne yaşadığını umursuyor ama umursamıyoe, üzülüyor ama üzülmüyor, nasıl hissedeceğini tahmin ediyor ama kendini tutup susmuyor.. O sevdiğim mısra geliyor aklıma 'öğren susmasını ve ağlamamasını'

dün çok beğendiğim eski bir yöneticim bundan önceki seçimlerde x e oy vermiş olabilirsiniz ama bu sefer başka. Lütfen bu zihniyetteyseniz beni listenizden çıkarın. Hayatta çoğunlukla huzurlu mutlu ilişkiler bir nebze de olsa aynı görüşü paylaştığınız insanlarla olur, demiş.

Öyle de haklı ki. Hayatın kendisine gül bahçelerini sunduğu bir insanın (tabi o şimdi bir ayetle kendi çabasından olduğunu söyleyecek) ama daha üst bir güç tarafından bu çabanı şimdi siliyoruz denmediği için şanslı mutlu, farkında değil. Halbuki en ufak bir haksızlıkta çıldırıyorken, senin hassasiyetine saygı duymuyor.

Peki, hayatımda kalman için bana sebep söyle.

ölüm uykudan iyidir.

Koyu lacivert bir geceye parlak sarı ışıklar bütün ihtişamıyla eşlik ediyorlar ve deniz usul usul yansıtıyor bu ışıkları denizin bir kıyısındaki kasrın en kıyısındaki betonların üzerinde mavi gece elbisesi kızıl gür omuz hizasındaki saçlarıyla claire boy gösteriyor elleri elbisesinin tül etekliklerinin iki yanından tutmuş hafifce kaldırarak ve çıplak ayaklarını özgür bırakarak adımlarını rahat atabilmek için kıyıya ilerliyor yavaşça havada ılık bir rüzgar eteklerini savuruyor usulca göğsü hızla inip kalkıyor bu sırada yavaş yavaş ölümüne giden ihtişamlı yolda ilerliyor hernasılsa ayakları onu ondan habersiz taşıyor gibi claire bu gece parmak uçlarında sıcaklık hissediyor beton buz gibi olmalıydı oysa ve kasrın kııyısının tam karşısında inşa edilmiş tarihi bir sarayın beton kıyılarında carmen ışıklar altında yağ yeşili en güzel tuvaletinin içinde uzun kızıl saçlarını iki yanından tuturmuş inci küpelerinin kendisine kattığı güzellikten haberdar elleriyle eteklerini tutmuş ayaklarını serbest bıraksınlar diye uçuşan tüller ölümüne ilerliyor sarı ışıkta saçları turuncuya çalıyor yüzü parlıyor hep olduğu gibi kıyıya doğru yavaş yavaş ilerliyor gecenin müziğini duyarak rüzgarı içine çekerek ölümüne ilerliyor carmen gecenin yıldızları göğün derinliklerine saklanıyorlar gece ölesiye koyu bütün parlak sarı ışıklarla uyumlu dans ediyor claire ayakları ucunda yükseliyor öne doğru eğiliyor carmene icindeki bütün duyguları olduğu yerde bırakırken iki kadın aynı anda kendilerini denizin karanlık sularına bırakıyorlar huzura varmanın bir çeşidi ölüme kendi isteğinle gitmek olabilir diye düşünüyorlardı bunun öncesinde ve huzura bütün bedenleriyle uzanıyorlar soğuk su elbiselerini hafiften okşuyor verdiği his mükemmelken claire carmene i görüyor ve bir anda büyüsü bozulmuş sahnesinden uyanıyor carmene e erişiyor genç kadının kendinden geçmekte olan bedenine yanaşıyor onu belinden ve ensesinden kavrayıp suyun yüzeyinde tutmaya çalışıyor nefes nefese kıyıya ulaştırmaya çalışıyor bütün korkusunu bastırmaya çalışarak kendine gelmesi için yalvarmaya başlıyor carmene i kıyıya ulaştırıyor kasrın alt katlarına denk gelen bu tümüyle mermerden oluşmuş soğuk yerin ne olduğunu anlamaya çalışıyor bütün kuvvetiyle carmene i kucağında taşıyarak ıslak elbiselerinin ağırılığı altında artık kendinden geçmek üzere hızlı hızlı nefes alarak buradan kurtulmaya çalışıyor etrafına bakıyor ve görebildiği bu kapıların nereye çıktığını bulanık puslu aklıyla kavrayamıyor arkadan gelen sesleri duyuyor birilerinin carmen ve kendisinin varlığını sezdiğini ve buradan kurtulmak isteyen kadının ele geçmek istemeyeceğini düşünerek nefes nefese arkası karanlık olan cam kapıya doğru koşuyor kapıdan çıkar çıkmaz kasrın bahçesine ulaşıyor bahçenin çıkışa giden dar kumdan yolunda ayaklarının acısına ve carmenın vücudunun bütün ağırlığına rağmen koşmaya başlıyor clair bahçeden çıkarsa buradan ve bu insanlardan onu tamamen kurtaracağını düşünerek koşmaya devam ediyor küçük büyük bahçe köpekleri peşlerine düşüyor bu defa carmene bütün bütün beyni bulanmış artık ne gördüğünden ve nereye gittiğinden emin olmadan koşmaya devam ediyor bahçe kapısına doğru gittiğini düşündüğü bu dar yolda. Kapıya vardılar mı bilmiyorum.. nefes nefese uyandım.

Yarım bir bütün müdür?

Işıkları söndürdüm. Sadece ürperiyorum şimdi.

İki koku karışıyor burnumda, parfümün mandalinasıyla kahveninki. İki güzel koku birbirine karışınca bu kadar kötü olabilir ancak.
Aklıma gelir miydi?

Bir araya gelen bütün güzel şeylerin çıkardığı sonucun güzel olması gerektiğini kim söyledi bana, neden şaşırıyorum bu kadar bu işe?

Bir fotoğraf çalışması yapmışlardı da, en güzel dudaklı oyuncudan dudağını, en güzel gözlüden gözünü, en güzel yanaklıdan yanağını ,en güzel burunludan hokka gibi burnunu almışlardı. Sonuç hüsrandı.

Şuan benim yaşadığım gibi.

İki mükemmel birbirini eziyor, iki güzel birbirini kıskanıyor, iki başarılı birbirine enaniyet pencersinden bakıyor, iki sporcu birbirini sövüyor, iki esnaf birbirine bıçak biliyor.

Ortanın üstü ne varsa, birbirine kıyasıya düşman anlayacağın.
Hal böyleyken benim kendime güzel bulup neyi yakıştırdığımın bir önemi yok. Nasılsa bir araya gelince eğreti duruyorlar. Nasılsa birinden biri gidiyor iki güzel şeyden. Nasılsa birarada yaşayamıyor iyi olan şeyler.


Belki de Hakk'ın sana yarım ile yetinmeyi öğretme biçimidir bu.
Yarımdan bütün olmayı, bütünün işlevini yerine getirebilmek için çabalamayı ve bir bütünü bir yarımla başarmayı öğrenmen için.

Kimbilir, sorgusuz sualsiz bütünü önünde bulanların bu sınavı geçebileceğini kimbilir?

Yorgunluklar, hatalar ve pişmanlıklar.. Bunlar iki iyinin yan yana gelmesinin zorluğundan mı kaynaklanmıştı. pişmanlık değil, ona yer yok lügatımda. Hakk'tan gelen ve gelmeyen her şey, Hakk'tan gelmiştir veya gelmemiştir.Ötesi yok. Pişmanlık bu adalete en büyük hakaret olur hernasılsa.

Duraksamak sürünmek değildir, diyor yazar. Yarım olarak ayakta durmak, bütün olarak sürünmekten iyidir oysa. Öyle diyelim öyle olsun.

Dilimde kelimeler var,
Kelimeler yırtamıyor perdelerini güneşsizliğin.
Ama onlar olmasa, perdesiz kalmak, hani fazla aydınlık bile yakar gözlerimizi ya.. Bundan hakikate boyun eğip, pişmanlığı atıyorum lügatımdan.

Ne eylerse O eyler, ve elbette güzel eyler.

23:23
14.08.2011

Günayyydınnn içimdeki bennn !


Neydi sanki o kendimi üzdüğüm zamanlar.. Yatağımda midemdeki ağrılarla uyumlu olarak kıvranarak sabahı beklemelerim. Terlere boğulduğum hasta geceler.. Yalnız başıma üstesinden geldiğim her şey...

Dönüp bakınca her şeyin geride kalmış olmasına inanamıyorum hala. Hayatımın en zor 7-8 ayını bitirdim belki de. ßu kadar yorulduğum, yıprandığım, kendimi üzdüğüm başka bir dönem hatırlamıyorum hayatımda. 2008 in bile bir tatlı telaşı vardı, her şeyin düzenli oluşunun verdiği bir huzur. 2007 nin kendine has bir garipliği vardı ama kesinlikle bu geçen zaman için iyi değildi.


2011 in yaz okulunun keyfi, ve sonrasının, şimdisinin verdiği keyif paha biçilemez. 2011 in yarısında kaderi döndürüyoruz sanki.

Sabah uyanmış yatakta kitap okurken, kardes denen o sevimli dünya tatlısı, öpmekle bitmeyen, sarılmakla doyulmayan şey bir kupa kahve ile odaya girince,

şükrettim.

Hoşçakal Ankara;

Hoşçakal Ankara;

Ne dönmek istediğim bir adressin benim için ne etmeye hazır olduğum bir veda. Geride kalan her şey, herkes, her arkadaş, her dost, her düşman için bir eyvallahım var. ßıraktım dünya dağınık kalsın arkamda. Avucumun içindeki mutluluk yeter.

Çok şey bekledim, çok şey elde ettim, belki çok şeyden vazgeçtim, belki çok şeyi geride bıraktım hayatım boyunca ama pişman değilim. "sen elinden geleni yaptın mı?"deseler, evet derim rahatça. Olanlar, olabilenler, olmayanlar, olamayanlar için üzülmenin ya da sevinmenin ne yeri ne zamanı şimdi.

Öyle de güzeldi hayat, öyle de kahkahalara boğdu beni, böyle de güzel hayat, böyle de güldürecek doyasıya. Kendime kızdığım küstüğüm bir şey kalmadı içimde, ne varsa akıttım her nasılsa. Kalmadı bir pişmanlığım, utandığım bir şey ya da unuttuğum bir şeyler yarım olarak. Üstüme düşeni yaptım yani, alacak-verecek hesabım kalmadı kimseyle.

Fotoğraflarım var, çoğu şimdi yüzünü bile görmediğim insanlara aitler. ßunu da ben seçtim ya da seçmedim, seçildiğinde sesimi çıkarmama gerek kalmamıştı belki de.

ßöyle de güzel hayat. ßöyle de güldürüyor doyasıya.

Özlemek, kelimesine biraz yabancıyım. Özletmemek için elimden geleni yaptıktan sonra hala uzakta-ayrı kalanlar varsa, özlem duygusu onlara layık değildir diye düşünüyorum. Üzülmek, bile bile uzakta kalanlar için duyulması gereken bir şey değil. Sevmek, bile bile uzakta kalanların layık olduğu bir duygu değil.

Kin yok, kasıt yok, ah yok.. Herkese, kendi yolunda mutluluklar diliyorum. Kimseye de ah etmedim, gerek yok nasılsa su akar yolunu bulur..

Hoşçakalın :)

Benim adım orman.

Yol ayrımlarında biz yokuz, tercihlerimiz var.



Bütün taş kalpli oluşumun günahlarını tanrı affetsin. Tanrı affetsin..


"Uzaklara dalıp gitme, gözlerin de dolmasın.. "