"Sen benimle evlenirsen bırakırım şairliği, şairlik mutsuz adamın işi" diye buyurdu Kamran :))
Bugün, uzun zamandır elime geçmeyen dinlenme fırsatını yakaladığım bir pazar. Kendime sakızlı bir Türk kahvesi pişirdim az sonra içmeye başlıyorum. Öncesinde biraz konuşalım istedim.
Kitaplara filmlere ve sosyal hayatıma bir ara vermiştim, aslında buna sıcak evde geçen bir kış ile devam etmek istiyorum pek mümkün olmasa da. biriken kitapları, istediğim filmleri aradan çıkarmalıyım bahar görünene kadar. Çalışmak bazı şeylerden koparıyor ama buna yenilmemek benim elimde. öbür türlü tamamen işe gömülmüş bir hayat beni çok mutsuz edecek biliyorum. Her şeyden uzaklaşmaya başlıyorsun, haberlerden de bir haber yaşamaya başlıyorsun, baştaki ufak vakitsizlik hiç bitmiyor hep vakitsizlikten dolayı bunlardan uzak duruyorsun. Gittikçe büyüyen bir sarmal zaten, teslim olduk mu yandık demektir.
Şimdi başlayabiliriz.
15.12.2013
12.12.2013
25(Yazıyla yirmi beş)
(Oh no what's this
A spider web and I'm caught in the middle)
En son bu şarkıyı paylaşmışım ve bunu dinleyerek başlıyorum yazmaya. Neresinden başlayayım anlatmaya ya da nasıl devam edeyim bunca zaman sonra şimdi, işim zor.
Sen bir tercih yapıyorsun, o sırada bütün tembelliklerine ilaç gibi geliyor. fakat çok geçmeden anlıyorsun ki, aslında bildiğinden şaştığında bunun adı yeni bir şey denemekten ziyade bile bile lades oluyor.
Benim hevesimin daha başında kaçtığı çok az şey olmuştur ve bunun hayatımın en önemli konusunda başıma gelmesi bir felaketti. İşte şimdi, o tembel tercihin ceremesini belki bir ömür çekeceğim bir yola girdim. Niyetim, en temizinden kurtulmak. Bütün omzumdaki yükü atar atmaz yoluma hayallerimden devam etmek.
Sanırım bir şeyler bana çok rahatsız edici gelmeye başladı. O gereksiz övünmeler, o hiç karşılaşmamış edaları, uzaydan gelmiş gibi bakışları insanların. Geçici olmayışı daha da zor üstelik. En çok geride bıraktığım o çabalar, başka bir yola gitmenin hayalini kuruşlarım ve onun için verdiğim emekleri çöpe atmak. hadi atmadım diyelim, beni mutsuz edecek başkalarının hayallerine adım atmak. Dünyada böyle geri zekalı bir eylem yok hakkikaten. ben yaptım.
(So I turned to run
The thought of all the stupid things I've done)
Ama dedim ya, ne mümkün. es gibt kein weg zurück. desolée!
A spider web and I'm caught in the middle)
En son bu şarkıyı paylaşmışım ve bunu dinleyerek başlıyorum yazmaya. Neresinden başlayayım anlatmaya ya da nasıl devam edeyim bunca zaman sonra şimdi, işim zor.
Sen bir tercih yapıyorsun, o sırada bütün tembelliklerine ilaç gibi geliyor. fakat çok geçmeden anlıyorsun ki, aslında bildiğinden şaştığında bunun adı yeni bir şey denemekten ziyade bile bile lades oluyor.
Benim hevesimin daha başında kaçtığı çok az şey olmuştur ve bunun hayatımın en önemli konusunda başıma gelmesi bir felaketti. İşte şimdi, o tembel tercihin ceremesini belki bir ömür çekeceğim bir yola girdim. Niyetim, en temizinden kurtulmak. Bütün omzumdaki yükü atar atmaz yoluma hayallerimden devam etmek.
Sanırım bir şeyler bana çok rahatsız edici gelmeye başladı. O gereksiz övünmeler, o hiç karşılaşmamış edaları, uzaydan gelmiş gibi bakışları insanların. Geçici olmayışı daha da zor üstelik. En çok geride bıraktığım o çabalar, başka bir yola gitmenin hayalini kuruşlarım ve onun için verdiğim emekleri çöpe atmak. hadi atmadım diyelim, beni mutsuz edecek başkalarının hayallerine adım atmak. Dünyada böyle geri zekalı bir eylem yok hakkikaten. ben yaptım.
(So I turned to run
The thought of all the stupid things I've done)
Ama dedim ya, ne mümkün. es gibt kein weg zurück. desolée!
30.06.2013
Romantik Bir Viyana Yazı / A. A.
Ben öyle cayır cayır yanarken, uçuşan ak saçlarıyla asırlık Elias Canetti, Alma'nın Mahler'den olma kızı Anna'ya değil, bana gönül vermeli, ayaklarımın ucuna çiçekler serpmeli; peşinden koştuğum 3. Selim ve peşimden koşan bir trompetçiyle ayrı ayrı düelloya tutuşmalı; başucundan kitaplarımı ve fotoğrafımı eksik etmemeli..
Kalan sağlar kimin, fazla karıştırmazsanız, hayat her zamanki gibi yine sürmektedir. Bir yolu bulunuyor.
İnsanlardan hiçbir şeyi kaçırmayın. Bırakın ilkin ruhları, yani gözleri doysun. Bırakın onda olan bunda da olsun. Bırakın gariplere, dokunmayın!
Utanıyordum. Aklım karışıyordu.
Günlerim sayılı. Umudum kırık. Fakat güneş henüz batmadı.
Ne çektim böyle gülünceye dek
Eh işte şeniz hep bu düğünde
Kalan sağlar kimin, fazla karıştırmazsanız, hayat her zamanki gibi yine sürmektedir. Bir yolu bulunuyor.
İnsanlardan hiçbir şeyi kaçırmayın. Bırakın ilkin ruhları, yani gözleri doysun. Bırakın onda olan bunda da olsun. Bırakın gariplere, dokunmayın!
Utanıyordum. Aklım karışıyordu.
Günlerim sayılı. Umudum kırık. Fakat güneş henüz batmadı.
Ne çektim böyle gülünceye dek
Eh işte şeniz hep bu düğünde
Yazsonu - Adalet Ağaoğlu
Bu kitabın şarkısı: Lana Del Rey - Summertime Sadness
Her şey kendi doğrusunu bulur.
Bir kimse neden oltasını içinde tek balık olmadığını bildiği bir göle sarkıtır?
Bir gün, bütün bunların nedeni anlaşılacak. Bütün acıların, olmazlıkların üstünü örten giz perdesi kalkacak. Ama şimdi, yaşamak gerek. Zaman geçecek. Bizler sonsuzluğa karışacağız. Yüzlerimizin çizgisi, seslerimizin tınısı bile bile insanların belleğinden silinecek. Bizden onlara en küçük bir anı kalmayacak. .. Yaşar gibi yaptığımızı anlayamayadan yok olup gideceğiz. Ama bir bilebilseydik, tam o an işte, ah bir bilebilseydik!.. Müzik yaklaşıyor.. Yitişimiz de.
Gelsin mi?- Kimi istersen, neyi seversen gelsin, diye yanıtlamıştı. Tek özlemi, hepsi, bütün sevdikleri, sevmek istedikleri neden hoşlanıyorsa onu da taşısın yanında. İstenmeyen, kemirip tüketen ne varsa, geride kalsın. Her güne dalan ne varsa, günlük yaşamı karartan ne varsa, bizi yaşayıp yaşamadığımızdan kuşkuya düşüren, durma bilmezliklere sürükleyen ne varsa, geride kalsın yeter ki.
Aşkın şiiri, ölümün aşkı, unutmanın da ölümü izlemesi belki bundandı. İlkyazlarda ölmenin bütün yitişlerden güç olması bundan!
Geçmişi unutamaz mısınız, kendimizin sorumlusu bulunmadığımız bir geçmişi?
Her şey olması gerektiği gibi olmaktadır, efendim.
İnsanın her zaman geride unuttuğu bir şey oluyor. Dönüp aramaya katlanmazsa, ömür boyu yarımlık duygsu yaşıyor. Her ne yapsa keşke diye başlıyor. O keşkeleri belkileri acabaları yanımda taşımayı sevmem. Doğrusu unuttuğumun ne olduğunu da pek bilmiyorum. Bildiğim geride bir şey unuttuğumdur.
Kimse kimseyi bir daha görmedi, kimse kimseye bir daha rastlamadı.
Ama biz yeniden gelmeyeceğiz, dedim. Biz artık gelmeyeceğiz.
Her şey kendi doğrusunu bulur.
Bir kimse neden oltasını içinde tek balık olmadığını bildiği bir göle sarkıtır?
Bir gün, bütün bunların nedeni anlaşılacak. Bütün acıların, olmazlıkların üstünü örten giz perdesi kalkacak. Ama şimdi, yaşamak gerek. Zaman geçecek. Bizler sonsuzluğa karışacağız. Yüzlerimizin çizgisi, seslerimizin tınısı bile bile insanların belleğinden silinecek. Bizden onlara en küçük bir anı kalmayacak. .. Yaşar gibi yaptığımızı anlayamayadan yok olup gideceğiz. Ama bir bilebilseydik, tam o an işte, ah bir bilebilseydik!.. Müzik yaklaşıyor.. Yitişimiz de.
Gelsin mi?- Kimi istersen, neyi seversen gelsin, diye yanıtlamıştı. Tek özlemi, hepsi, bütün sevdikleri, sevmek istedikleri neden hoşlanıyorsa onu da taşısın yanında. İstenmeyen, kemirip tüketen ne varsa, geride kalsın. Her güne dalan ne varsa, günlük yaşamı karartan ne varsa, bizi yaşayıp yaşamadığımızdan kuşkuya düşüren, durma bilmezliklere sürükleyen ne varsa, geride kalsın yeter ki.
Aşkın şiiri, ölümün aşkı, unutmanın da ölümü izlemesi belki bundandı. İlkyazlarda ölmenin bütün yitişlerden güç olması bundan!
Geçmişi unutamaz mısınız, kendimizin sorumlusu bulunmadığımız bir geçmişi?
Her şey olması gerektiği gibi olmaktadır, efendim.
İnsanın her zaman geride unuttuğu bir şey oluyor. Dönüp aramaya katlanmazsa, ömür boyu yarımlık duygsu yaşıyor. Her ne yapsa keşke diye başlıyor. O keşkeleri belkileri acabaları yanımda taşımayı sevmem. Doğrusu unuttuğumun ne olduğunu da pek bilmiyorum. Bildiğim geride bir şey unuttuğumdur.
Kimse kimseyi bir daha görmedi, kimse kimseye bir daha rastlamadı.
Ama biz yeniden gelmeyeceğiz, dedim. Biz artık gelmeyeceğiz.
12.06.2013
bir geyşanın anıları
kalp yavaş yavaş ölür. her umudu yaprak gibi döker, hiçbiri kalmaz. umutsuz.. hiçbir şeyi kalmaz.. yüzünü saklamak için yüzünü boyar, gözleri derin su gibidir.
26.05.2013
Stüdyo Kayıtları / Murathan Mungan
Neyi görerek uyanır o güne kadar bütün gördüklerinden? Aşıkken gördüğünüz kişiyle artık aşık olmadığımız kişiyi gören gözlerimiz aynıyken dünyayı nasıl ayırırız birbirinden*
Şimdi sağlam gözün görebilmesi için gereken tek şeyin ışık olmadığını da öğrendim. bizim gördüklerimizi görmeye görebilmeye de açık olmamız gerekiyor. içimizin kapısını dünyaya açık tutmamız, dünyanın bize sızmasına bizi değiştirmesine dönüştürmesine izin vermemiz gerekiyor. yoksa gerisi ne görürsek görelim, yalnızca bir dalgınlık halidir.
yazı, bütün bir hayatımıza el koyar kendi elimizle.
el yazısı ellere gider
ten bu kadar bizim olduğu halde hala keşfedilmeyi bekler.
eski çağrışımlardan yeni rüyalar görebilmeliyiz.
aşk şiirlerinin çoğu aslında ayrılık şiiridir.
yazdıklarımın yaşanıp yaşanmadığına, onların başımdan geçip geçmediğine dair edebiyatdışı bir ilgiden kaynaklandığını düşündüğüm hiçbir soruya yanıt vermedim bu güne kadar. kaldı ki yaşadıklarımızı doğru hatırladığımızı nereden çıkarıyorsunuz?
günlük yazmak insanın kendini karşısına almasıdır. kendiyle arasında bir uzak açı kurmasıdır.
sonuçta yazmak bir keyif işidir. paşa gönlünüz ne isterse onu yaparsınız.
şimdiyse dünya ile aramda yazının adaleti duruyor.
belki de bütün deneyimlerimiz bunu söylemek içindir.
bir aşk, birçok aşktan yapılıyor ve ayrılınmıyor hiçbir seferinde.
Şimdi sağlam gözün görebilmesi için gereken tek şeyin ışık olmadığını da öğrendim. bizim gördüklerimizi görmeye görebilmeye de açık olmamız gerekiyor. içimizin kapısını dünyaya açık tutmamız, dünyanın bize sızmasına bizi değiştirmesine dönüştürmesine izin vermemiz gerekiyor. yoksa gerisi ne görürsek görelim, yalnızca bir dalgınlık halidir.
yazı, bütün bir hayatımıza el koyar kendi elimizle.
el yazısı ellere gider
ten bu kadar bizim olduğu halde hala keşfedilmeyi bekler.
eski çağrışımlardan yeni rüyalar görebilmeliyiz.
aşk şiirlerinin çoğu aslında ayrılık şiiridir.
yazdıklarımın yaşanıp yaşanmadığına, onların başımdan geçip geçmediğine dair edebiyatdışı bir ilgiden kaynaklandığını düşündüğüm hiçbir soruya yanıt vermedim bu güne kadar. kaldı ki yaşadıklarımızı doğru hatırladığımızı nereden çıkarıyorsunuz?
günlük yazmak insanın kendini karşısına almasıdır. kendiyle arasında bir uzak açı kurmasıdır.
sonuçta yazmak bir keyif işidir. paşa gönlünüz ne isterse onu yaparsınız.
şimdiyse dünya ile aramda yazının adaleti duruyor.
belki de bütün deneyimlerimiz bunu söylemek içindir.
bir aşk, birçok aşktan yapılıyor ve ayrılınmıyor hiçbir seferinde.
Zenne
Bu terimi yeni duydum. Erkek dansöz demekmiş. Filmi izledim, film gecesinde bütün ödülleri almıştı diye not tutmuşum izlenecekler arasındaydı.
Hikaye gerçek bir hikaye imiş, bir baba oğlunu homoseksüel olduğu için öldürüyor ve olaydan 2-3 yıl sonra bulunuyor. Filmde tek kötü karakterler muhafazakar anne ve askeriyedeki komite. Hal böyle olunca ne demeli bilmiyorum ama işin hiç askerlik boyutunu düşünmemişim bugüne kadar da. Fotoğraf istenmesi, yapılan muamele iğrenç. Yine de bu iğrençlik yaşamak zorunda bırakıldıkları hayattan çok farklı değil. Çünkü hep bir travmatik geçmiş söz konusu. Ölen bir aile bireyi, büyük bir kaza, falan filan.. Ben de bizim üniversitede bütün ailesi depremde öldükten sonra böyle bir seçim yapmış hem de bölüm birincisi birini duymuştum.
Son olarak kostümcü kimse, ve bu filmde bu sahneyi çekerken orada kimler bulunuyorsa allah bildiği gibi yapsın, namaz kılarken kısa kollu mu giyiyor kadınlar, sonra da dümdüz karşıya mı bakıyorlar?
Hikaye gerçek bir hikaye imiş, bir baba oğlunu homoseksüel olduğu için öldürüyor ve olaydan 2-3 yıl sonra bulunuyor. Filmde tek kötü karakterler muhafazakar anne ve askeriyedeki komite. Hal böyle olunca ne demeli bilmiyorum ama işin hiç askerlik boyutunu düşünmemişim bugüne kadar da. Fotoğraf istenmesi, yapılan muamele iğrenç. Yine de bu iğrençlik yaşamak zorunda bırakıldıkları hayattan çok farklı değil. Çünkü hep bir travmatik geçmiş söz konusu. Ölen bir aile bireyi, büyük bir kaza, falan filan.. Ben de bizim üniversitede bütün ailesi depremde öldükten sonra böyle bir seçim yapmış hem de bölüm birincisi birini duymuştum.
Son olarak kostümcü kimse, ve bu filmde bu sahneyi çekerken orada kimler bulunuyorsa allah bildiği gibi yapsın, namaz kılarken kısa kollu mu giyiyor kadınlar, sonra da dümdüz karşıya mı bakıyorlar?
Kılıç Yarası Gibi / Ahmet Altan
Öyle bir yüzdü ki o, onu görenin hayatı bir daha eskisi gibi olamazdı, zaten olmadı da.
Belirgin derecede yuvarlak ve iri iki göz hayatın kendisi olmuştu, o an Hikmet Beye biri çıkıp da “hayat nedir?” diye sorsa, “iki ışıktır,” derdi.
Ama her zaman olduğu gibi daha karanlık olan ruh daha aydınlık olanı esir alacaktı, esaret aydınlık için kaçınılmazdı; kader karanlığı sonsuzluğa dek efendi ilan etmişti ve onlar bu kadere kaçınılmaz olarak uyacaklardı. O sırada bunu bilmiyorlardı ama böyle olacaktı.
Osman bunu anlamıştı; sen durursan ve zaman yürürse ölüyordun, her değişim bir duruşla mümkündü, bütün keskin değişimler bir duruşla gerçekleşiyordu; hiçbir şey durmasa, hiçbir şey değişmeyecekti, her şey hep birlikte hiç durmadan ve hiç değişmeden akıp gidecekti.
Ölüleriyle konuştuğu bütün o geceler ve günler boyunca Osman hep buna, insanların kaderlerinin değiştiği anı bilmemelerine takılmıştı. Hayat darbesini indiriyor, darbeyi yiyen ise darbenin indiğini epeyce sonra fark ediyordu, kaderin değiştiği anla kaderi değişen insanın bunu fark ettiği an arasında geçen zaman dilimi ona insan hayatının en trajik ve ürkütücü parçası olarak gözüküyordu. Gelecek, insanın önünde uzanan ve içinde saklı olanların gözükmediği sonsuz karanlığın içinden sıyrılıp çıkarak kesinleşiyor ama insan kendisi için kesinleşen geleceğinin farkına varmadan başka umutlar ve hayallerle başka bir geleceği bekliyordu; o bekleyişteki bilgisizlik korkunçtu ve ona göre insanoğlunun en büyük zaafını oluşturuyordu.
Doğru lakırdılar, dosdoğru lakırdılar, lakin sen iki büklüm durduğundan sana eğri geliyor müdür efendi.
Neden böyle bir işe heves etti anlayamadım ama geceleri seyri pek güzel, pek latifti, pek eğlendim.
En sonunda kendini mum işi,ne verdi ve nihayetinde bu sevgiden kurtulamayacağını kabullenip kendini, kendisine acı veren bu sevgiye teslim etti; acıdan ve kırgınlıktan kurtulamadıysa da teslim olmanın ve artık uğraşmayacağını bilmenin huzurunu duydu.
Kıskandınız mı, kendinize hakim olun, gülünç oluyorsunuz.
Erkeklerin kadınlardan her şeyi daha iyi bildiği fikrine biraz fazla kaptırdın galiba kendini, ama unutma akıl öğreten erkekler her zaman sıkıcıdırlar; hiçbir kadın böyle bir erkeğe fazla tahammül edemez, hele ben hiç tahammül edemem.
Sınanmaya dayanamayan sevgi, sevgi olur mu? Sevmemek kabil değilse, sevmenin ne kıymeti olur?
O akşam korkmuştum ama her şey biraz da şaka gibiydi benim için, gerçek korkuyu öğrenmek için yola çıktığımı henüz fark etmemiştim.
Eğer seversen, hissediyorsun.
Hakiki aşk kılıç yarası gibidir, yara kapansa da izi mutlaka kalır.
İnsan çok tuhaf.. Öyle zamanlar oluyor ki, en çok yanında olmak istediğin bir an önce gitsin, uzaklaşsın istiyorsun; onun civarda olduğunu bilmek, onu görebileceğini bilmek ve görememek.. Bu çok zalimce.
Mihrişah Sultan üstelemedi, asaletin kuralları vardı. Asalet zorlayıcıdır.
O bambaşka bir gerçeği öğrenmişti: …. Ruhundaki katılığın yumuşadığını, Yusuf efendinin usul sesinin yıllarca kendinde ördüğü duvarları esnettiğini hissediyordu; içinde yaşama isteği belirmişti.
Bütün ölüler ona bakmışlardı; kimse onu suçlamamıştı ama kimse de ona inanmamıştı.
Kitaplar aşkı anlatmıyor Rukiye, kitaplar aşık insanları anlatıyor.
O günlerde yaralarını yalayan bir köpek gibiydim
Onun hallerini tarif edecek sözcüğü uzun zaman bulamamıştı ancak daha sonra “cilveli bir adamdı” demişti, bir kadın gibi sokulgandı, “fahişe tabiatlıydı”.
Babam bana sabırlı olmasını öğretti. Sezar, dedi, beklemesini öğrenmelisin, erken koparılan üzümlerden kötü şarap olur, içemezsin.
Belirgin derecede yuvarlak ve iri iki göz hayatın kendisi olmuştu, o an Hikmet Beye biri çıkıp da “hayat nedir?” diye sorsa, “iki ışıktır,” derdi.
Ama her zaman olduğu gibi daha karanlık olan ruh daha aydınlık olanı esir alacaktı, esaret aydınlık için kaçınılmazdı; kader karanlığı sonsuzluğa dek efendi ilan etmişti ve onlar bu kadere kaçınılmaz olarak uyacaklardı. O sırada bunu bilmiyorlardı ama böyle olacaktı.
Osman bunu anlamıştı; sen durursan ve zaman yürürse ölüyordun, her değişim bir duruşla mümkündü, bütün keskin değişimler bir duruşla gerçekleşiyordu; hiçbir şey durmasa, hiçbir şey değişmeyecekti, her şey hep birlikte hiç durmadan ve hiç değişmeden akıp gidecekti.
Ölüleriyle konuştuğu bütün o geceler ve günler boyunca Osman hep buna, insanların kaderlerinin değiştiği anı bilmemelerine takılmıştı. Hayat darbesini indiriyor, darbeyi yiyen ise darbenin indiğini epeyce sonra fark ediyordu, kaderin değiştiği anla kaderi değişen insanın bunu fark ettiği an arasında geçen zaman dilimi ona insan hayatının en trajik ve ürkütücü parçası olarak gözüküyordu. Gelecek, insanın önünde uzanan ve içinde saklı olanların gözükmediği sonsuz karanlığın içinden sıyrılıp çıkarak kesinleşiyor ama insan kendisi için kesinleşen geleceğinin farkına varmadan başka umutlar ve hayallerle başka bir geleceği bekliyordu; o bekleyişteki bilgisizlik korkunçtu ve ona göre insanoğlunun en büyük zaafını oluşturuyordu.
Doğru lakırdılar, dosdoğru lakırdılar, lakin sen iki büklüm durduğundan sana eğri geliyor müdür efendi.
Neden böyle bir işe heves etti anlayamadım ama geceleri seyri pek güzel, pek latifti, pek eğlendim.
En sonunda kendini mum işi,ne verdi ve nihayetinde bu sevgiden kurtulamayacağını kabullenip kendini, kendisine acı veren bu sevgiye teslim etti; acıdan ve kırgınlıktan kurtulamadıysa da teslim olmanın ve artık uğraşmayacağını bilmenin huzurunu duydu.
Kıskandınız mı, kendinize hakim olun, gülünç oluyorsunuz.
Erkeklerin kadınlardan her şeyi daha iyi bildiği fikrine biraz fazla kaptırdın galiba kendini, ama unutma akıl öğreten erkekler her zaman sıkıcıdırlar; hiçbir kadın böyle bir erkeğe fazla tahammül edemez, hele ben hiç tahammül edemem.
Sınanmaya dayanamayan sevgi, sevgi olur mu? Sevmemek kabil değilse, sevmenin ne kıymeti olur?
O akşam korkmuştum ama her şey biraz da şaka gibiydi benim için, gerçek korkuyu öğrenmek için yola çıktığımı henüz fark etmemiştim.
Eğer seversen, hissediyorsun.
Hakiki aşk kılıç yarası gibidir, yara kapansa da izi mutlaka kalır.
İnsan çok tuhaf.. Öyle zamanlar oluyor ki, en çok yanında olmak istediğin bir an önce gitsin, uzaklaşsın istiyorsun; onun civarda olduğunu bilmek, onu görebileceğini bilmek ve görememek.. Bu çok zalimce.
Mihrişah Sultan üstelemedi, asaletin kuralları vardı. Asalet zorlayıcıdır.
O bambaşka bir gerçeği öğrenmişti: …. Ruhundaki katılığın yumuşadığını, Yusuf efendinin usul sesinin yıllarca kendinde ördüğü duvarları esnettiğini hissediyordu; içinde yaşama isteği belirmişti.
Bütün ölüler ona bakmışlardı; kimse onu suçlamamıştı ama kimse de ona inanmamıştı.
Kitaplar aşkı anlatmıyor Rukiye, kitaplar aşık insanları anlatıyor.
O günlerde yaralarını yalayan bir köpek gibiydim
Onun hallerini tarif edecek sözcüğü uzun zaman bulamamıştı ancak daha sonra “cilveli bir adamdı” demişti, bir kadın gibi sokulgandı, “fahişe tabiatlıydı”.
Babam bana sabırlı olmasını öğretti. Sezar, dedi, beklemesini öğrenmelisin, erken koparılan üzümlerden kötü şarap olur, içemezsin.
16.05.2013
İkimiz de yorgunsak da, denemeye değmez mi?
Susmaktan başıma gelenler var, susmamaktan da. Keskinliklerin sonu yok okuyucu. her şekilde başına gelecek olan bela geliyor. Birgün başrolden ertesi gün set dışına atılıyor musun, atılıyorsun. Ya da tam tersi bir anda bütün sahne ışıkları üzerine vuruyor sen de oynamaya başlıyorsun, yadırgamadan bu değişimi.
Ruhi Mücerret / Murat Menteş
Ölüm karşısında herkes acemidir, ben de öyleyim. Hala hayattasınız aziz okur, şansınız var: acemi şansı.
Size şu kadarını söyleyeyim, 1 saniye ile 1 asır arasındaki fark abartılıyor. Ve.. mazide kalan her şey kısa sürmüş demektir.
Gençler daha içtendir. İhtiyarlık huysuzluğun anavatanı.
İzahı olmayan şeyleri imkansızlıklarla dengelemek.. belki daha büyük bir acı, bende bile işe yarayabilir.
Şirinlik akla kibrit suyu döker ve samimiyetin kökünü kurutur.
Umudum bayatlamış ve eleme intikal etmişti. Yani beklenmeyenin gerçekleşmesi için en ideal merhale ve en münasip mevkideydim
Merhamet, cömertlik, muhabbet, çalışkanlık, tevazu, sadakat ve cesaret. Bunların hepsi karşılıksızdır. İnsanı müebbet tesellisizliğe mahkum eder. Zehirler. Ve tabii ki öldürür.
Tek bir kar tanesi meşe dalını bükemez.
O Knidoslu Afrodit; bense neandertal fosili.
Benden bir merhamet damlası, teselli kırıntısı, metanet zerresi umuyor. Halbuki ben onun düşmekten korktuğu uçurumun dibindeyim.
Feleğe şiirsel bir misilleme yapmak istiyorum!
Sen defalarca hacca gitsen de eğer insanları hor görüyorsan öldükten sonra şaşakalırsın, aptala dönersin.
Bir davranışla ilgili “asla yapmam” dediğimde, tam da öyle davranmama varan bir geri sayım başlıyor. Düşünceler heep aynı kalabilir, duygularsa müdemadiyen değişir.
Beynini dağıtacağım adam ile kalbini fethedeceğim kadın arasındaydım. Daha doğrusu, yok etmem gereken adam ile yok saymam gereken kadın arasında.
Sahabelere katılsa intibak sorunu yaşamayacağını vehmettiğim beyzadeye bakın hele.. haşere okulundan mezun holigan ağzıyla konuşuyor. Kainatın kaygan zemininde, kimseye tutunmayacaksın..
Bazen kötüler, nadiren de iyiler kazanır. Çoğunlukla herkes kaybeder.
Sevmek de yetmiyormuş.. çok eskiden rastlaşacaktık.
Bir kadınuğruna ilk mahvolan erkek ben değilim. En sofistike gönül macerası bile klişelerle doludur. Kaldı ki platonik aşk, bayat bir numaradan ibarettir.
Delirsen bile gerçeklerden kaçamıyorsun. Mahvolmakla, sorumluklarından kurtulamıyorsun.
Biz dostuz.. dost, henüz saldırmamış düşman demektir.
Yitip gitmek istiyorum. Aklımı kaçırdığımı düşünebilirsniz. Bir insan acıdan delirdiğinde, diğerleri onun acısını değil deliliğini görürler.
Onunla tanışınca artık kendi hayatımın başrolünü üstleneceğimi ummuştum. Avucumu yaladım. Mucizeler kaderi değiştirmez.
Sahip olmadığım bir şeyi yitirmenin muğlak ıstırabıyla kavruluyordum
İnsanlar, boşlukları, saçmalıklarla doldurur.
Hoca direkt konuya girdi: Allahü ekber!
Duygusallığa kapılıp, insanların iyi adam dedikleri şeye dönüşerek kendini mahvetme.
Kör kuyuya düşerken insanının düşünecek çok vakti olmuyor sevgili okur.
Eşi bulunmaz biri, içimizden biri değildir. Tembellik duyguları harekete geçirir. Budalalar seni çoktan terk ettiğin hatalarınla suçlar. Zekiler tutarsızlıkla. Siktir git yerine teşekkür ederim diyeceksin. Efendilik budur.
Beş parasız ölmek zamanlamanın iyi olduğunu gösterir.
Tüm yollar aşka çıkar,
Senle yolda tanıştık
Sevinçli ve yoksulduk
Gencecik dostlar idik
Kah ağlar kah gülerdik
Eriyip gitti mumlar
Seni kaybettiğim için, ah
Tüm yollar aşka çıkar
N’aparsın… duygusal arz ve talep ayrı çarşılardadır.
Aşk bizim gerçek kaderimizdir. Hayatın anlamını tek başına bulamayız.
Belirsizlik hasta eder, kesinlik yaralar. Tahminen arızalı ve katiyen kangrendik.
Ruhunun selameti için çaresizce kendini kandırmak diye bir şey olmasaydı, ben icat ederdim.
Hatırlananlar yaşananlarla örtüşmez, anlatılanlar da hatırlananlarla.
Galiba iyi niyetli bir kobay ve istikrarlı bir kaybeden olduğum kadar, uygar bir serseriydim.
Ömür nasılsa geçecekti. Sevmiş ve sevilmiştim. Ölmüş ve dirilmiştim. Ayrılmış ve kavuşmuştum. Bundan fazlasına heveslenmeye mecalim otu zaten. Savaşa ve zafere itiyaç duymuyordum. Haklı çıkmanın aşağılık tatmininden vazgeçemeyen beleşçiler, kötümserlikte ısrarcıdır. Sizi bilmem sevgili okur, fakat ben kahraman değilim.
Mahremiyet cefanın panzehiridir.
Soru cevabı cezp eder, hakikati değil.
Aşk, paradoksal olarak romantik bir eşitsizlikle ilerliyordu. İki kişinin birbirini aynı yoğunlukta sevmesi imkansız. Dolayısıyla aşkta acılar ve sevinçler hakkaniyetli paylaşılmaz. Aşk adil değildi. Demokratiklik ve özgürlükçülüğün kıyısından bile geçmiyordu. Dahası istikrar ve kalıcılıktan da nasipsizdi. Sana en şiddetli tokadı patlatacak olan eli okşamaktan ibaretti. Mevzuyu yanlış anlamıştım.
Duaların kabul olsun istiyorsan, başkaları için dua et.
-şey sen ve ben aşkın eşiğinden döndük, deyiverdim
-n’olmuş? Iskalanan aşklar, yaşananlardan daima daha çoktur.
-eğer beni vaktiyle neden sevdiğini anlamaya çalışıyorsan, gerekçeleri bulduğunda sevgini kaybedebilirsin.
-neden?
-çünkü duygular izahlarla paketlenip etiketlendiklerine ölürler.
Şümullü biçareliğime inkar kar etmiyor, akut bedbahtlığım avuntuya mahal bırakmıyordu.
Ah benim kem talihim.. ne yazık ki dünyanın dönüşündeki intizam, zamanın akışında yok..
Size şu kadarını söyleyeyim, 1 saniye ile 1 asır arasındaki fark abartılıyor. Ve.. mazide kalan her şey kısa sürmüş demektir.
Gençler daha içtendir. İhtiyarlık huysuzluğun anavatanı.
İzahı olmayan şeyleri imkansızlıklarla dengelemek.. belki daha büyük bir acı, bende bile işe yarayabilir.
Şirinlik akla kibrit suyu döker ve samimiyetin kökünü kurutur.
Umudum bayatlamış ve eleme intikal etmişti. Yani beklenmeyenin gerçekleşmesi için en ideal merhale ve en münasip mevkideydim
Merhamet, cömertlik, muhabbet, çalışkanlık, tevazu, sadakat ve cesaret. Bunların hepsi karşılıksızdır. İnsanı müebbet tesellisizliğe mahkum eder. Zehirler. Ve tabii ki öldürür.
Tek bir kar tanesi meşe dalını bükemez.
O Knidoslu Afrodit; bense neandertal fosili.
Benden bir merhamet damlası, teselli kırıntısı, metanet zerresi umuyor. Halbuki ben onun düşmekten korktuğu uçurumun dibindeyim.
Feleğe şiirsel bir misilleme yapmak istiyorum!
Sen defalarca hacca gitsen de eğer insanları hor görüyorsan öldükten sonra şaşakalırsın, aptala dönersin.
Bir davranışla ilgili “asla yapmam” dediğimde, tam da öyle davranmama varan bir geri sayım başlıyor. Düşünceler heep aynı kalabilir, duygularsa müdemadiyen değişir.
Beynini dağıtacağım adam ile kalbini fethedeceğim kadın arasındaydım. Daha doğrusu, yok etmem gereken adam ile yok saymam gereken kadın arasında.
Sahabelere katılsa intibak sorunu yaşamayacağını vehmettiğim beyzadeye bakın hele.. haşere okulundan mezun holigan ağzıyla konuşuyor. Kainatın kaygan zemininde, kimseye tutunmayacaksın..
Bazen kötüler, nadiren de iyiler kazanır. Çoğunlukla herkes kaybeder.
Sevmek de yetmiyormuş.. çok eskiden rastlaşacaktık.
Bir kadınuğruna ilk mahvolan erkek ben değilim. En sofistike gönül macerası bile klişelerle doludur. Kaldı ki platonik aşk, bayat bir numaradan ibarettir.
Delirsen bile gerçeklerden kaçamıyorsun. Mahvolmakla, sorumluklarından kurtulamıyorsun.
Biz dostuz.. dost, henüz saldırmamış düşman demektir.
Yitip gitmek istiyorum. Aklımı kaçırdığımı düşünebilirsniz. Bir insan acıdan delirdiğinde, diğerleri onun acısını değil deliliğini görürler.
Onunla tanışınca artık kendi hayatımın başrolünü üstleneceğimi ummuştum. Avucumu yaladım. Mucizeler kaderi değiştirmez.
Sahip olmadığım bir şeyi yitirmenin muğlak ıstırabıyla kavruluyordum
İnsanlar, boşlukları, saçmalıklarla doldurur.
Hoca direkt konuya girdi: Allahü ekber!
Duygusallığa kapılıp, insanların iyi adam dedikleri şeye dönüşerek kendini mahvetme.
Kör kuyuya düşerken insanının düşünecek çok vakti olmuyor sevgili okur.
Eşi bulunmaz biri, içimizden biri değildir. Tembellik duyguları harekete geçirir. Budalalar seni çoktan terk ettiğin hatalarınla suçlar. Zekiler tutarsızlıkla. Siktir git yerine teşekkür ederim diyeceksin. Efendilik budur.
Beş parasız ölmek zamanlamanın iyi olduğunu gösterir.
Tüm yollar aşka çıkar,
Senle yolda tanıştık
Sevinçli ve yoksulduk
Gencecik dostlar idik
Kah ağlar kah gülerdik
Eriyip gitti mumlar
Seni kaybettiğim için, ah
Tüm yollar aşka çıkar
N’aparsın… duygusal arz ve talep ayrı çarşılardadır.
Aşk bizim gerçek kaderimizdir. Hayatın anlamını tek başına bulamayız.
Belirsizlik hasta eder, kesinlik yaralar. Tahminen arızalı ve katiyen kangrendik.
Ruhunun selameti için çaresizce kendini kandırmak diye bir şey olmasaydı, ben icat ederdim.
Hatırlananlar yaşananlarla örtüşmez, anlatılanlar da hatırlananlarla.
Galiba iyi niyetli bir kobay ve istikrarlı bir kaybeden olduğum kadar, uygar bir serseriydim.
Ömür nasılsa geçecekti. Sevmiş ve sevilmiştim. Ölmüş ve dirilmiştim. Ayrılmış ve kavuşmuştum. Bundan fazlasına heveslenmeye mecalim otu zaten. Savaşa ve zafere itiyaç duymuyordum. Haklı çıkmanın aşağılık tatmininden vazgeçemeyen beleşçiler, kötümserlikte ısrarcıdır. Sizi bilmem sevgili okur, fakat ben kahraman değilim.
Mahremiyet cefanın panzehiridir.
Soru cevabı cezp eder, hakikati değil.
Aşk, paradoksal olarak romantik bir eşitsizlikle ilerliyordu. İki kişinin birbirini aynı yoğunlukta sevmesi imkansız. Dolayısıyla aşkta acılar ve sevinçler hakkaniyetli paylaşılmaz. Aşk adil değildi. Demokratiklik ve özgürlükçülüğün kıyısından bile geçmiyordu. Dahası istikrar ve kalıcılıktan da nasipsizdi. Sana en şiddetli tokadı patlatacak olan eli okşamaktan ibaretti. Mevzuyu yanlış anlamıştım.
Duaların kabul olsun istiyorsan, başkaları için dua et.
-şey sen ve ben aşkın eşiğinden döndük, deyiverdim
-n’olmuş? Iskalanan aşklar, yaşananlardan daima daha çoktur.
-eğer beni vaktiyle neden sevdiğini anlamaya çalışıyorsan, gerekçeleri bulduğunda sevgini kaybedebilirsin.
-neden?
-çünkü duygular izahlarla paketlenip etiketlendiklerine ölürler.
Şümullü biçareliğime inkar kar etmiyor, akut bedbahtlığım avuntuya mahal bırakmıyordu.
Ah benim kem talihim.. ne yazık ki dünyanın dönüşündeki intizam, zamanın akışında yok..
10.05.2013
pourquoi je dois me defendre si tout le monde est sûr de soi?
Lenka-trouble is a friend eşliğinde..Evet, şimdi özetlemek istediğim şey kendi çapımda biriktirdiğim farklı görüşler facebook ve twitter hakkında.
Bir arkadaşım: İnsanlar neden facebook ve twitter üzerinden siyaset yapıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar neden yedikleri içtiklerini facebook ve twitterda paylşıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar neden facebook ve twitterda hadis ve ayet paylaşarak laf sokuyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar neden gittikleri yerleri ve insanları facebook ve twitterda paylaşıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar neden özel hayatlarına dair facebook ve twitterda bir şeyler yazıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanların duygularını facebook ve twitterdan yazmasını 3. sınıf bir hareket olarak görüyorum, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar özellikle kızlar neden duygusal şarkılar paylaşıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar özellikle de erkekler neden maç günlerinde maçla ilgili bir dünya şey paylaşıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar facebook sayesinde her an görüşebiliyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar birbirini seviyorsa arar konuşur, facebook ve twitter a indirgemez arkadaşlığını, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanların sürekli bitmeyen ders-ödev sınavlarından facebook ve twitter da bahsetmelerine sinir oluyorum, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar niye yazarların şairlerin sözlerini facebook ve twitterda paylaşıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: Az önce babam öldü, ne yapacağımı bilmiyorum, oturup buradan yazmak istedim, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar biri öldüğünde yaslarını facebook ve twitterdan tutuyorlar artık, dedi.
Bu listenin çok uzayacağını farekttim. Ama umarım sizler de kimseyi aynı anda memnun etmenin mümkün olmadığını, insanların ne kadar tahammülsüz ve yargılayıcı olduklarını görmüşsünüzdür.
Ölümü çok mu unutuyoruz da her şeye bir mükemmellik ölçütü atıyoruz? Öyle mi acaba?
Bir arkadaşım: İnsanlar neden facebook ve twitter üzerinden siyaset yapıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar neden yedikleri içtiklerini facebook ve twitterda paylşıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar neden facebook ve twitterda hadis ve ayet paylaşarak laf sokuyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar neden gittikleri yerleri ve insanları facebook ve twitterda paylaşıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar neden özel hayatlarına dair facebook ve twitterda bir şeyler yazıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanların duygularını facebook ve twitterdan yazmasını 3. sınıf bir hareket olarak görüyorum, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar özellikle kızlar neden duygusal şarkılar paylaşıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar özellikle de erkekler neden maç günlerinde maçla ilgili bir dünya şey paylaşıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar facebook sayesinde her an görüşebiliyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar birbirini seviyorsa arar konuşur, facebook ve twitter a indirgemez arkadaşlığını, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanların sürekli bitmeyen ders-ödev sınavlarından facebook ve twitter da bahsetmelerine sinir oluyorum, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar niye yazarların şairlerin sözlerini facebook ve twitterda paylaşıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: Az önce babam öldü, ne yapacağımı bilmiyorum, oturup buradan yazmak istedim, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar biri öldüğünde yaslarını facebook ve twitterdan tutuyorlar artık, dedi.
Bu listenin çok uzayacağını farekttim. Ama umarım sizler de kimseyi aynı anda memnun etmenin mümkün olmadığını, insanların ne kadar tahammülsüz ve yargılayıcı olduklarını görmüşsünüzdür.
Ölümü çok mu unutuyoruz da her şeye bir mükemmellik ölçütü atıyoruz? Öyle mi acaba?
4.05.2013
Dost için sırtımı köprü yapmaya hazırım ben; Yeter ki temiz kalpleri taşıyan ayaklar geçsin üstümden.
İnsanlar çok ukala, çok bencil, çok küstah, çok gururlu.
Ben iğreniyorum böyle şeylerden. Kendine saygın olması demek bir arkadaşa yüzünü dönerken bir arkadaşa sırtını dönmek değildir. "Bu anı bununla, yarını sen ve şununla" gibi bir paylaşıma gitmezsin. Kalbin açık olur, ellerin açık olur, herkesi istersin.
Bu seni yorar ya da yormaz, ama birilerinin gözünün içine soka soka, "şu an seni değil onu" demezsin. Bunu yapmazsın. İnsanlığa sığmaz beş kişinin bir arada olduğu yerde dört kişilik bir halka yapıp, diğerini arkada bırakmak.
gözünden yaş akarken, yanındayım. Derdin olduğunda, bana anlatırsın. Yalnızsan beni çağırırsın. Her seferinde başımla beraber.. Ama ne olur, mutlu olduğunda unutmasan?
sonra ben bir yere kadar görmemezlikten gelebiliyorum.
Ben anlamıyorum zaten, insana en çok, duasına en çok kattığı insanlar mı bok gibi hissettirebilir? Bunda bir yanlışlık yok mu.. Çok muhabbet-tez ayrılık, eyvallah. Ama allah için seviyorum, dedikten sonra da bunun başına geliyor oluşunda bir gariplik var, neyse. Hadi hayırlısı.
Artık çaba göstermek istemiyorum, yoruldum. İyi niyetin, sabrın, sadakatin, gururu hiçe saymanın da bir sınırı var. Bir türlü karşında yumuşama olmuyorsa nereye kadar dayanabilirsin? ne diyordu " Dost için sırtımı köprü yapmaya hazırım ben; Yeter ki temiz kalpleri taşıyan ayaklar geçsin üstümden."
İyi ama tek köprü benim bu arkadaşlıklarda bazen.
Her şeyin en iyisini bildiklerini düşündüren, her fazilete erdeme tek başlarına sahipmiş zannına kaptırtan.. Kalp kırmak, kabeyi yıkmaktır be. Dilleri ile kalp kıranı ibadetleri temizleyemez, be. Yok mu haberiniz bunlardan?
Ben iğreniyorum böyle şeylerden. Kendine saygın olması demek bir arkadaşa yüzünü dönerken bir arkadaşa sırtını dönmek değildir. "Bu anı bununla, yarını sen ve şununla" gibi bir paylaşıma gitmezsin. Kalbin açık olur, ellerin açık olur, herkesi istersin.
Bu seni yorar ya da yormaz, ama birilerinin gözünün içine soka soka, "şu an seni değil onu" demezsin. Bunu yapmazsın. İnsanlığa sığmaz beş kişinin bir arada olduğu yerde dört kişilik bir halka yapıp, diğerini arkada bırakmak.
gözünden yaş akarken, yanındayım. Derdin olduğunda, bana anlatırsın. Yalnızsan beni çağırırsın. Her seferinde başımla beraber.. Ama ne olur, mutlu olduğunda unutmasan?
sonra ben bir yere kadar görmemezlikten gelebiliyorum.
Ben anlamıyorum zaten, insana en çok, duasına en çok kattığı insanlar mı bok gibi hissettirebilir? Bunda bir yanlışlık yok mu.. Çok muhabbet-tez ayrılık, eyvallah. Ama allah için seviyorum, dedikten sonra da bunun başına geliyor oluşunda bir gariplik var, neyse. Hadi hayırlısı.
Artık çaba göstermek istemiyorum, yoruldum. İyi niyetin, sabrın, sadakatin, gururu hiçe saymanın da bir sınırı var. Bir türlü karşında yumuşama olmuyorsa nereye kadar dayanabilirsin? ne diyordu " Dost için sırtımı köprü yapmaya hazırım ben; Yeter ki temiz kalpleri taşıyan ayaklar geçsin üstümden."
İyi ama tek köprü benim bu arkadaşlıklarda bazen.
Her şeyin en iyisini bildiklerini düşündüren, her fazilete erdeme tek başlarına sahipmiş zannına kaptırtan.. Kalp kırmak, kabeyi yıkmaktır be. Dilleri ile kalp kıranı ibadetleri temizleyemez, be. Yok mu haberiniz bunlardan?
3.05.2013
Dublörün Dilemması - Murat Menteş
Gerçi burada gebersem bile onun umursayacağı yok ya, benim haşat kalbim korkuyla değil aşkla çarpıyordu.
İrkilerek bana döndü. Birbirimize baktık: Ömrümün gümüş çivisinin çakıldığı an!
Bana nefretle bakıyordu; bir ceylan ne kadar nefret edebilir?
nefreti anında iğrentiye dönüştü. Bir ada tavşanı ne kadar iğrenebilir?
saçmalamak daima belli bir esneklik doğurur. bu da tahmin edilemeyecek kadar çok kişinin işine gelir. savaşlar da evlilikler de politik mitingler de bu esneklikten istifade eder.
Felaketin her an ve her yönden gelebileceğini anlarsan, kendini beğenmişlikten kaynaklanan ve şimdi ve buraya ilişkin teessüfünden uzaklaşabilecek kadar hızlanırsın.
Güneş enerjisi, tüm enerjilerini emmişti besbelli. Meteorolojik bir af ya da cezayla herkes masumlaşmıştı. Herkes cehennemin eşiğine varmanın umutsuzluğundan doğan bir tevekkülle anlam ve önemini yitirmiş hareketliliğe kendini bırakmış görünüyordu.
İnsanların çoğu itirafın yerine iddiayı, acziyetin yerine öfkeyi, çaresizliğin yerine avuntuyu koyarak öldürüyorlar vakitlerini. Bense işi şakaya vurmadan edemiyorum. Sanırım bu genlerimde yok.
Bu sıcakta kucaklaştık. Biz hakikaten sıkı arkadaşız.
Bazen kendinizi yolda ya da herhangi bir yerde bir tanıdığınıza rastladığınız fakat o esnada kendinizi hazır hissetmediğiniz için ya da bşaka bir nedenle bir kimseyi görmezlikten geldiğiniz vaki değil mi?
Bu rastladığın kaçıncı “hayatının kadını” dersin? Çağdaşın olan bütün kadınları idare edebileceğini mi sanıyorsun?
Gerçek acı insanı yapay sevinçten daha çok canlandırır.
Sıradanlığın kamuflajı, tuhaflıklara da doğal bir görünüm kazandırıyor.
Hepsine teker teker Kolombiya kravatı takmak istiyorum
Gerçi zamanla esnekleştim, ulaşılması ve vazgeçilmesi en zor nimetin sukunet olduğunu anladım galiba.
Ve hepimiz biliyoruz:Dostlarımız biz caddenin kenarında alevler içinde yanarken, karşıya geçip üstümüze işemeye üşnenen kimselerdir.
Hayatta başarılı olmanın iki yolu olduğu söyleniyor: 1-şanslı olmak, 2-hile yapmak. Bense dayanıklı olmayı tercih ederim. Çünkü dayanıklılık kadar kışkırtıcı hiçbir şey yoktur.
İnsan aptal durumuna düşmekten kurtulmanın garantisini sesini kesmekte aramalı fakat nerde bende o yetenek.
Unutma Nuh’um aşk insanın şahsiyetini pekiştirir. Çünkü hayatın manası, aşk bohçasında gelen bir hediyedir. Mevcudiyetinin hakkını vermek, hiç değilse mazeretini bulmak isteyen insan yalnızca aşka müracaat edebilir.
Sırlar öyle mi ya? Her şey onunla aramızda kalsın isterdim. Dünya aramızda kalsın, tarih aramızda kalsın, kelimeler aramızda kalsın…
Sevgilim, sana koçlardan bahsettiğim için onlardan biri yok oldu; birinin yok olduğunu söylediğim için diğeri de yok oldu.
Hedefe ulaşan, her şeyi ıskalamıştır.
Büyük hedeflere yönelmek her bakımdan kabalıktır.üstelik faniliğin şiddetini artıran bir şey para. Ve parayla asalet olmaz. Ebu zer gifariden daha asil bir tek para babası düşünebiliyor musunuz?
Şaşınlıktan küçük dillerini yuttular. Zira maskeler düştüğünde ne kadın o kadındı, ne de erkek o erkek.
Daha çok düşünüp daha yavaş hareket etmek gerekirdi. Terbiyenin şartı budur.
Suratıma bak bücürük.. sence ben vicdanlı bir adama benziyor muyum?
Ne yazık ki aşk hayalin çocuğu, hayal kırıklığının annesidir. Aşk kalbi vurduğu kadar mideyi de vuruyor.
Hiçbir aşkta umuda yer, sebebe lüzum yoktur.
Silahları mücadele benim seçimim değildi; cellatları yelpazeyle püskürtemezsiniz.
Bir erkeğin hayatında suça hile ile karşılık verdiği anlar vardır.
Başaramayacağımı mı sanıyorsun yoksa başarmamdan mı korkuyorsun?
Birini takip etmenin en iyi yolu, onun önünde yürümektir.
Bir erkeğin hayatında teselliyi martavalda bulduğu anlar vardır.
Hayvani bir küskünlük içinde yavaş yavaş eridi. Ne yaparsa yapsın ona karşı ne merhamet ne de saygı duymamıza imkan yoktu. Üzülerek yahut ölerek bize kendini affettiremezdi. Üzüldü ve öldü. Şaka gibi şov gibi bir şeydi ölümü. Üstelik salakçaydı.
Durumum içgüveysinden de kötüydü. Hayallerim suya düşmüştü. Eşek ölecek, ters dönecek de siki güneş görecek. Tek kelimeyle zor, iki kelimeyle çok zordu.
Ah be nuh’um,gebereceksin yazık sana , kalbini çöpte mi buldun, insan bu kadar mı pörtletir hormonları, kimyayı dağıtır, transa geçer?
Bunca sene sonra büyük aşkımı görünce ne mi hissettim? Hiç.. ben.. genel olarak hiçbir şey hissetmem.
İrkilerek bana döndü. Birbirimize baktık: Ömrümün gümüş çivisinin çakıldığı an!
Bana nefretle bakıyordu; bir ceylan ne kadar nefret edebilir?
nefreti anında iğrentiye dönüştü. Bir ada tavşanı ne kadar iğrenebilir?
saçmalamak daima belli bir esneklik doğurur. bu da tahmin edilemeyecek kadar çok kişinin işine gelir. savaşlar da evlilikler de politik mitingler de bu esneklikten istifade eder.
Felaketin her an ve her yönden gelebileceğini anlarsan, kendini beğenmişlikten kaynaklanan ve şimdi ve buraya ilişkin teessüfünden uzaklaşabilecek kadar hızlanırsın.
Güneş enerjisi, tüm enerjilerini emmişti besbelli. Meteorolojik bir af ya da cezayla herkes masumlaşmıştı. Herkes cehennemin eşiğine varmanın umutsuzluğundan doğan bir tevekkülle anlam ve önemini yitirmiş hareketliliğe kendini bırakmış görünüyordu.
İnsanların çoğu itirafın yerine iddiayı, acziyetin yerine öfkeyi, çaresizliğin yerine avuntuyu koyarak öldürüyorlar vakitlerini. Bense işi şakaya vurmadan edemiyorum. Sanırım bu genlerimde yok.
Bu sıcakta kucaklaştık. Biz hakikaten sıkı arkadaşız.
Bazen kendinizi yolda ya da herhangi bir yerde bir tanıdığınıza rastladığınız fakat o esnada kendinizi hazır hissetmediğiniz için ya da bşaka bir nedenle bir kimseyi görmezlikten geldiğiniz vaki değil mi?
Bu rastladığın kaçıncı “hayatının kadını” dersin? Çağdaşın olan bütün kadınları idare edebileceğini mi sanıyorsun?
Gerçek acı insanı yapay sevinçten daha çok canlandırır.
Sıradanlığın kamuflajı, tuhaflıklara da doğal bir görünüm kazandırıyor.
Hepsine teker teker Kolombiya kravatı takmak istiyorum
Gerçi zamanla esnekleştim, ulaşılması ve vazgeçilmesi en zor nimetin sukunet olduğunu anladım galiba.
Ve hepimiz biliyoruz:Dostlarımız biz caddenin kenarında alevler içinde yanarken, karşıya geçip üstümüze işemeye üşnenen kimselerdir.
Hayatta başarılı olmanın iki yolu olduğu söyleniyor: 1-şanslı olmak, 2-hile yapmak. Bense dayanıklı olmayı tercih ederim. Çünkü dayanıklılık kadar kışkırtıcı hiçbir şey yoktur.
İnsan aptal durumuna düşmekten kurtulmanın garantisini sesini kesmekte aramalı fakat nerde bende o yetenek.
Unutma Nuh’um aşk insanın şahsiyetini pekiştirir. Çünkü hayatın manası, aşk bohçasında gelen bir hediyedir. Mevcudiyetinin hakkını vermek, hiç değilse mazeretini bulmak isteyen insan yalnızca aşka müracaat edebilir.
Sırlar öyle mi ya? Her şey onunla aramızda kalsın isterdim. Dünya aramızda kalsın, tarih aramızda kalsın, kelimeler aramızda kalsın…
Sevgilim, sana koçlardan bahsettiğim için onlardan biri yok oldu; birinin yok olduğunu söylediğim için diğeri de yok oldu.
Hedefe ulaşan, her şeyi ıskalamıştır.
Büyük hedeflere yönelmek her bakımdan kabalıktır.üstelik faniliğin şiddetini artıran bir şey para. Ve parayla asalet olmaz. Ebu zer gifariden daha asil bir tek para babası düşünebiliyor musunuz?
Şaşınlıktan küçük dillerini yuttular. Zira maskeler düştüğünde ne kadın o kadındı, ne de erkek o erkek.
Daha çok düşünüp daha yavaş hareket etmek gerekirdi. Terbiyenin şartı budur.
Suratıma bak bücürük.. sence ben vicdanlı bir adama benziyor muyum?
Ne yazık ki aşk hayalin çocuğu, hayal kırıklığının annesidir. Aşk kalbi vurduğu kadar mideyi de vuruyor.
Hiçbir aşkta umuda yer, sebebe lüzum yoktur.
Silahları mücadele benim seçimim değildi; cellatları yelpazeyle püskürtemezsiniz.
Bir erkeğin hayatında suça hile ile karşılık verdiği anlar vardır.
Başaramayacağımı mı sanıyorsun yoksa başarmamdan mı korkuyorsun?
Birini takip etmenin en iyi yolu, onun önünde yürümektir.
Bir erkeğin hayatında teselliyi martavalda bulduğu anlar vardır.
Hayvani bir küskünlük içinde yavaş yavaş eridi. Ne yaparsa yapsın ona karşı ne merhamet ne de saygı duymamıza imkan yoktu. Üzülerek yahut ölerek bize kendini affettiremezdi. Üzüldü ve öldü. Şaka gibi şov gibi bir şeydi ölümü. Üstelik salakçaydı.
Durumum içgüveysinden de kötüydü. Hayallerim suya düşmüştü. Eşek ölecek, ters dönecek de siki güneş görecek. Tek kelimeyle zor, iki kelimeyle çok zordu.
Ah be nuh’um,gebereceksin yazık sana , kalbini çöpte mi buldun, insan bu kadar mı pörtletir hormonları, kimyayı dağıtır, transa geçer?
Bunca sene sonra büyük aşkımı görünce ne mi hissettim? Hiç.. ben.. genel olarak hiçbir şey hissetmem.
Afrikalı Leo - Amin Maalouf
Çünkü bütün diller ve bütün dualar benim dillerim, benim dualarım. Fakat ben hiçbirine ait değilim. Ben yalnızca Tanrıya ve dünyaya aidim; be yakında bir gün yine onlara döneceğim.
Tanrı istediklerine doğru yolu gösterir, ötekilere de yok olma yolunu.
Ölüm yaşamımızın iki ucundan tutmakta,
yaşlılık ölüme, çocukluktan daha yakın değildir.
Yitik bir ülke, çok yakın bir akrabanın ölüsü gibidir. Onu saygıyla göm ve sonsuz yaşama inan.
Yaşlı bir ağacı yabancı bir toprağa dikemezsiniz.
Eğer insan ulu tanrının buyruklarına uymasa bunu gizlice yapmalı, çünkü işlediği günahı sergilemek iki kat günahtır.
Senin de benim yanlışlarıma benzer saygıyı duymanı dilerim oğlum. senin de kimi zamanlar böyle yanlışlara düşmeni dilerim. Ve umarım sen de acımasızlık noktasına varana dek seversin, ve dilerim sen de yaşamın soylu çekiciliklerini uzun süre algılayabilesin.
Ölüm bir kutlamadır. Böylesi bir kutlama görülecek şeydir.
Çok sevilen birinin ölümünün neden olduğu acıyı dindirmek için yorgunluktan daha iyi bir yol var mı?
O dakikalar boyunca onun usundan neler geçti? O da benim gibi tadın karmaşıklığına sürüklendiğini duyumsamış mıydı? Sanmıyorum. Yoksa duyguları uyuşmuş muydu? Ruh ve bedeni bir şey algılayacak durumda değil miydi? derin acısını paylaşabilecek tek insana sarılmak mı istemişti yoksa? Hiç bilmiyorum, çünkü bunu hiç konuşmadık. Bir daha ne sözlerimiz, ne de davranışlarımızla, yazgının acımasız elinin bir araya getirdiği bir kadınla bir erkek olduğumuzu anımsadık.
Ben öğrenim için gelmedim. Çünkü bilgi insanların kollarını ağır zincirler gibi aşağıya doğru çeker. Sen hiç bir hukukçunun bir orduya komutanlık ettiğini ya da bir krallık kurduğunu gördün mü?
Aşk bir kuyunun kıyısında susuzluktur.
Aşk çiçektir, bir meyve değil.
Oldum olası "seni seviyorum" demeye utanmışımdır. fakat gönlüm sevmekten hiçbir zaman utanç duymamıştır.
Bir atasözü,göçebelerin ellerinde her zaman bir hançer bulunduğunu söyler, "ya boğazınızı ya da onurunuza bir koyunu kesmek için"
Öyle yalanlar var ki onlardan ağızdan çok kulaklar sorumludur.
Felaketler karşısında kadınlar eğilir, erkekler kırılır. Baban "ben" in tutsağıydı, bense boyun eğmeyi öğrendim.
Amber de ispermeçet balinasının bağırsaklarından elde edilmiyor mu?
Avın kendisini parçalamaya hazırlanan dişlerin çekiciliğine kapıldığı söylenir. Fakat o sıralar ben bunu bile görmüyordum.
nasıl bir mayayla yoğrulmuşsun ki bir kentinizin ardından bir başkasının, bir anayurdun ardından bir başka anayurdun bir kadından sonra bir başka kadının yitirilmesini, üstelik de uğurlarında hiç savaşılmadan yitirilmesini hiç yerinmeden arkana bile bakmadan kabul edebiliyorsun?
Uzaktan gelen sesler beni çağırmaktaydı. Onların çekiciliğine sağır kalmamak alnıma yazılmıştı.
Tanrıya beni uğursuzluktan koruması için dua etmiyorum. böyle durumlarda beni umutsuzluktan koruması için dua ediyorum. İnan tanrı bir elini bıraksa öteki elinden tutar.
Erdem, eğer bazı kabahatlerle yumuşatılmazsa sağlıksız, inanç kimi kuşkularla gölgelenmezse acımasız olur.
Eğer bir insanın ağzında dili varsa, hiçbir zaman umarsız değildir.
Kimileyin en çok yanlış yapan ama en çok çaba gösteren kişi, gerçek hayır sahiplerinden daha çok ödüllendirilir.
Sen Roma'da 'Afrikali'nin oglu'ydun; Afrika'da 'Rumi'nin oglu' olacaksin. Nereye gidersen git, birileri sana derinin rengini ve dualarini soracak. Onlarin itkilerini hosnut etmekten uzak dur! Oglum, cogunluk onunde boyun egmekten kacin! Ister Musluman, ister Hristiyan, ister Yahudi olsunlar, seni oldugun gibi kabul etmeliler, ya da seni yitirmeyi goze almalilar. Insanlarin gorusunu dar buldugun zaman kendi kendine Tanri'nin ulkesinin cok genis oldugunu soyle; O'nun elleri cok genistir, O'nun yuregi de cok genistir. Uzaklara gitmek, denizler, sinirlar, ulkeler, inanclar asmak firsati ciktigi zaman hic duraksama.
Tanrı istediklerine doğru yolu gösterir, ötekilere de yok olma yolunu.
Ölüm yaşamımızın iki ucundan tutmakta,
yaşlılık ölüme, çocukluktan daha yakın değildir.
Yitik bir ülke, çok yakın bir akrabanın ölüsü gibidir. Onu saygıyla göm ve sonsuz yaşama inan.
Yaşlı bir ağacı yabancı bir toprağa dikemezsiniz.
Eğer insan ulu tanrının buyruklarına uymasa bunu gizlice yapmalı, çünkü işlediği günahı sergilemek iki kat günahtır.
Senin de benim yanlışlarıma benzer saygıyı duymanı dilerim oğlum. senin de kimi zamanlar böyle yanlışlara düşmeni dilerim. Ve umarım sen de acımasızlık noktasına varana dek seversin, ve dilerim sen de yaşamın soylu çekiciliklerini uzun süre algılayabilesin.
Ölüm bir kutlamadır. Böylesi bir kutlama görülecek şeydir.
Çok sevilen birinin ölümünün neden olduğu acıyı dindirmek için yorgunluktan daha iyi bir yol var mı?
O dakikalar boyunca onun usundan neler geçti? O da benim gibi tadın karmaşıklığına sürüklendiğini duyumsamış mıydı? Sanmıyorum. Yoksa duyguları uyuşmuş muydu? Ruh ve bedeni bir şey algılayacak durumda değil miydi? derin acısını paylaşabilecek tek insana sarılmak mı istemişti yoksa? Hiç bilmiyorum, çünkü bunu hiç konuşmadık. Bir daha ne sözlerimiz, ne de davranışlarımızla, yazgının acımasız elinin bir araya getirdiği bir kadınla bir erkek olduğumuzu anımsadık.
Ben öğrenim için gelmedim. Çünkü bilgi insanların kollarını ağır zincirler gibi aşağıya doğru çeker. Sen hiç bir hukukçunun bir orduya komutanlık ettiğini ya da bir krallık kurduğunu gördün mü?
Aşk bir kuyunun kıyısında susuzluktur.
Aşk çiçektir, bir meyve değil.
Oldum olası "seni seviyorum" demeye utanmışımdır. fakat gönlüm sevmekten hiçbir zaman utanç duymamıştır.
Bir atasözü,göçebelerin ellerinde her zaman bir hançer bulunduğunu söyler, "ya boğazınızı ya da onurunuza bir koyunu kesmek için"
Öyle yalanlar var ki onlardan ağızdan çok kulaklar sorumludur.
Felaketler karşısında kadınlar eğilir, erkekler kırılır. Baban "ben" in tutsağıydı, bense boyun eğmeyi öğrendim.
Amber de ispermeçet balinasının bağırsaklarından elde edilmiyor mu?
Avın kendisini parçalamaya hazırlanan dişlerin çekiciliğine kapıldığı söylenir. Fakat o sıralar ben bunu bile görmüyordum.
nasıl bir mayayla yoğrulmuşsun ki bir kentinizin ardından bir başkasının, bir anayurdun ardından bir başka anayurdun bir kadından sonra bir başka kadının yitirilmesini, üstelik de uğurlarında hiç savaşılmadan yitirilmesini hiç yerinmeden arkana bile bakmadan kabul edebiliyorsun?
Uzaktan gelen sesler beni çağırmaktaydı. Onların çekiciliğine sağır kalmamak alnıma yazılmıştı.
Tanrıya beni uğursuzluktan koruması için dua etmiyorum. böyle durumlarda beni umutsuzluktan koruması için dua ediyorum. İnan tanrı bir elini bıraksa öteki elinden tutar.
Erdem, eğer bazı kabahatlerle yumuşatılmazsa sağlıksız, inanç kimi kuşkularla gölgelenmezse acımasız olur.
Eğer bir insanın ağzında dili varsa, hiçbir zaman umarsız değildir.
Kimileyin en çok yanlış yapan ama en çok çaba gösteren kişi, gerçek hayır sahiplerinden daha çok ödüllendirilir.
Sen Roma'da 'Afrikali'nin oglu'ydun; Afrika'da 'Rumi'nin oglu' olacaksin. Nereye gidersen git, birileri sana derinin rengini ve dualarini soracak. Onlarin itkilerini hosnut etmekten uzak dur! Oglum, cogunluk onunde boyun egmekten kacin! Ister Musluman, ister Hristiyan, ister Yahudi olsunlar, seni oldugun gibi kabul etmeliler, ya da seni yitirmeyi goze almalilar. Insanlarin gorusunu dar buldugun zaman kendi kendine Tanri'nin ulkesinin cok genis oldugunu soyle; O'nun elleri cok genistir, O'nun yuregi de cok genistir. Uzaklara gitmek, denizler, sinirlar, ulkeler, inanclar asmak firsati ciktigi zaman hic duraksama.
1.05.2013
a call to arms
Hepimizin kendine geldiği anlar var. Bunların uzun sürmesi olmalı bütün istediğimiz. Bu anlarda bütün geçmişin ne kadar gereksiz bir üzüntüye feda edildiği gerçeği yüzünüze çarpıyor ve bu hem bir pişmanlık hem de bir şükür ile buluşuyor. Her ne olursa olsun şükür olan kısmı, bize kar kalan.
Fırtınalar mı kopmuş, birileri mi yokolmuş ama güneş açmış, bahar gelmiş.
Kaç kere üstesinden gelinmiş zor zamanların, zor insanların. Zor arkadaşların ve zor dostların. O yüzden hiçbir şeyin kalıcı olmadığı gerçeği ile devam edebilmeli hayata.
Bazen salağa yatarsın, bazen tozu dumana katarsın, bazen de oturur ağarsın. Yine de bir toparlanışı olur o geçen sürenin ve daha kendinden emin devam edersin yola. Üstelik en önemlisi de kendini ve geçen her şeyi affetmiş olmak.
Bana gelince, ben her şeyi iyileştirdim, kendim gibi. Başınızdan aşağıya dökülen kaynar suların acısından sıyrılıp, şok anında mantıklı davranmanızı bekleyip "doğru pencereyi açıp oradan doğru kişiye" yazmamak sorun oluyorsa, elden ne gelir ki?
Birileri kusar, birileri küser, birileri serum alır, birileri tükürüp yere "lanet olsun" der. Ama zavallı Merve'den o anda mantıklı davranması beklenir. O yanlış pencereden yanlış bir haykırışa girişmiştir. Ah teknolojinin şaşı gözleri ya da şaşırtan.
Bu bana biraz bencillik gibi geliyor ama ses çıkarmak istemiyorum. Nasılsa bu da geçecek ve bunca zaman buna hak vermeyenler bundan sonra verse ne olacak? Hayır, sahiden ne olacak yani?
Gerek var mı yok mu demiyorum, bize göre avam, size göre iyi. Çok da umursamamalı. Çünkü zaten her şey ben herkesten daha çok umursuyorum diye oluyor. Ama şimdi çok gereksiz.
Çok az günü çok keyifle ve çok huzurlu geçirmek istiyorum tıpkı bütün dönem olduğu gibi. Mutluluktan öldük şükrettik, huzura düştük yine şükredebiliriz.
Benden bu kadar!
Fırtınalar mı kopmuş, birileri mi yokolmuş ama güneş açmış, bahar gelmiş.
Kaç kere üstesinden gelinmiş zor zamanların, zor insanların. Zor arkadaşların ve zor dostların. O yüzden hiçbir şeyin kalıcı olmadığı gerçeği ile devam edebilmeli hayata.
Bazen salağa yatarsın, bazen tozu dumana katarsın, bazen de oturur ağarsın. Yine de bir toparlanışı olur o geçen sürenin ve daha kendinden emin devam edersin yola. Üstelik en önemlisi de kendini ve geçen her şeyi affetmiş olmak.
Bana gelince, ben her şeyi iyileştirdim, kendim gibi. Başınızdan aşağıya dökülen kaynar suların acısından sıyrılıp, şok anında mantıklı davranmanızı bekleyip "doğru pencereyi açıp oradan doğru kişiye" yazmamak sorun oluyorsa, elden ne gelir ki?
Birileri kusar, birileri küser, birileri serum alır, birileri tükürüp yere "lanet olsun" der. Ama zavallı Merve'den o anda mantıklı davranması beklenir. O yanlış pencereden yanlış bir haykırışa girişmiştir. Ah teknolojinin şaşı gözleri ya da şaşırtan.
Bu bana biraz bencillik gibi geliyor ama ses çıkarmak istemiyorum. Nasılsa bu da geçecek ve bunca zaman buna hak vermeyenler bundan sonra verse ne olacak? Hayır, sahiden ne olacak yani?
Gerek var mı yok mu demiyorum, bize göre avam, size göre iyi. Çok da umursamamalı. Çünkü zaten her şey ben herkesten daha çok umursuyorum diye oluyor. Ama şimdi çok gereksiz.
Çok az günü çok keyifle ve çok huzurlu geçirmek istiyorum tıpkı bütün dönem olduğu gibi. Mutluluktan öldük şükrettik, huzura düştük yine şükredebiliriz.
Benden bu kadar!
25.04.2013
Kuzey
-kardeşlik zor iş. küçükken güzel. büyüyünce tat yok. mesela arkadaşını sevmezsin yani sana dönüp de yamuk yaparsa hemen sırtını dönüp gidebilirsin. ama kardeş öyle değil. çünkü o senin kardeşin. yapacağı her bir yamukta senin gözünün içine baka baka "ama ben senin kardeşinim" diyebilir sana. küçükken etrafındaki her şey büyük olduğu için söylemiş olduğun laflar da kocamandır. senin için dünyayı yakarım kardeşim! kibrit bile çakamaz.. anladın? küçükken öyledir. anladın mı? senin için canımı veririm, der.. çünkü o zamanlar ölüm bile oyundur anlıyor musun? yani rahat rahat ölebilir, ölüm o kadar uzaktır çünkü. büyüyünce işler değişiir, lafların değeri azalır. "ben senin için yaptım!, seni düşündüğüm icin yaptım, senin iyiliğin için yaptım" filan.. bu laflar balondur bazen. bu laflar bazı insanların ağzında oyuncak olur bazen. o kocaman lafların altında ezilirsin, bazen.. öyle olur... ama birgün bir arkadaş çıkar karşına senin.. öleceğim, der. ölür.. çünkü o da senin gibidir. anlatabildim mi? büyümemiştir daha, o da masumdur, hala enayidir. hiçbir şekilde bilmez yamuk yapmak ne demektir, adam satmak ne demektir. arkana dolanmaz, yanlış yapmaz.. benim aslan kardeşim.. o zaman diğer insanın ne kadar sahtekar olduğunu daha net anlıyorsun.. hem de için yana yan.. kalbin acıyarak.. aslında, sen enayisin. o değil. ne demek istediğimi anladın mı? mesela birini çok seversin, ama öyle böyle değil, kalpten seversin yani.. amaa.. ama karşı hatırası var diye, şurandan söküp atmaya çalışırsın işte ne kadar becerebiliyorsan, o kadar. kardeşlik cezadır bazen, anladın mı beni? borçtur, yüktür, mecburiyettir, vefadır.. zor iş kardeşlik..
24.04.2013
Doğu'nun Limanları (Les Echelles du Levant) - Amin Maalouf
Bana anlattıklarına yalan karışmış mıdır? Bilemiyorum. En azından onun, sevdiği kadının hakkında, karşılaşmaları, şaşkınlıkları, inançları, hayal kırıklıkları hakkında söylediklerinde yanlış yoktur;buna dair bir kanıt var elimde. Ama hayatının her bir basamağındaki davranışlarının sebepleri, başkalarına pek benzemeyen ailesi, zihnindeki tuhaf gelgitler, delilikle bilgelik, bilgelikle delilik arasındaki ardı arkası kesilmeyen alçalıp kabarmaları kastediyorum, üzerine açmadığı şeyler olabilir. Gene de iyi niyetli olduğuna inanıyorum. Tıpkı yargıları gibi belleği de pek tekin değildi, orası kesin. Ama hep iyi niyetliydi.
-
Ona bir sağduyu dalı uzatmaktaydım, öyle değil mi? Ama tutunmadı.
-
-Bir insanın hayatının doğumuyla başladığına emin misiniz?
-
Öyle ki ben dünyaya geldiğimde, çürüme çoktan hayatımı sarmıştı.
-
Ermeni mahallesinde korkunun kol gezdiği sokaklara yeniden çıkmayı düşünmeye bile dayanamıyordu. Bu şehirde doğmuştu, ama gelecek, geçmişin duvarlarının ardında değildir.
-
Sana en değerli kitabımı verebilirdim; dünyanın malına sahip birine bile eski bir kitap armağan edilebilir.
-
Aramayın, tanıyacak yüz yok içinde, bu halktır, bu kaderdir.
-
İmparatorluğumuz utanç içinde can çekişiyordu; yıkıntıların arasından bir sürü eciş bücüş devlet yeşeriyordu; herkes ötekilerin duasını sustursun diye kendi tanrısına yakarıyordu.
-
Gövdesi dimdik, gülümsemesi donuk ve en küçük bir söz çıkarmıyor ağzından. Baktığı, ben değilim.
Hepsi bu kadar, başka hatıra yok. Çektiği acılardan ya da ölümünden en ufak bir görüntü yok. Bunların hepsini benden uzak tuttular.
-
Dünyasını ona eski haliyle bir verseler, bir daha hiçbir şeyin yerinden oynamaması için Allah'a yakarmaya başlardı, bunun imkansız oldğunu bildiğinden, bütün hayatı boyunca şehzadelere yaraşır bir isyana tutundu.
-
Çocukluk sevinçlerimi başka yerde bulurdum ben. Nadiren, pek nadiren baba ocağından kaçıp uzaklaştığımda.
-
Beni de rüyalarımla baş başa bırakırdı. Nasıl da sarhoşlardım. Tanrım bulutların üzerinde salınırdım, dünyanın efendisi olurdum, içim evrenin en yakıcı sevinçleriyle dolardı.
-
Ama bir çocuk doğduğundan beri sevilmediğini hissettiyse, tamamen yanılıyor olamaz.
-
Babam da sonunda küçük oğlunu evden değil, gelecekle ilgili rüyalarından kovdu. Belki böylece onu cezalandırdığını sanıyordu; oysa tam tersine özgürlüğüne kavuşturmuştu.
-
Fransa'da nihayet kendi hayallerimin peşine düşebilecektim. Bir bistrounun sokaktaki bir masasına şemsiyenin altına ilk oturduğum günü hala hatırlarım. Bu ne büyük mutluluk, demiştim kendi kendime. BAşka bir yerde olmak ne büyük mutluluk! BAbamın silueti yoktu, bakışlarıma tabağıma düşüncelerime dalan o bakış yoktu. Hayır, çocukluğum mutsuz geçti diyemem. Şımartıldım yoksulluk nedir bilmedim. Ama hep bir bakışın ağırlığı oldu üzerimde. Muazzam bir şefkat, umut barındıran bir bakış. Ama beklentilerle dolu, ağır, yıpratıcı.
-
Kendi kökenlerim, hayat hikayem, dillerim, sırlarım, gurur duyabileceğim pek çok yönüm hatta kendime has bir çekiciliğim vardı.. Hayır, yabancı olmak beni zor duruma düşürmüyordu. hatta memleketimden ayrı olduğum için gayet mutluydum.
-
Bir başkası olsa, derler ya, içini döktüğü için rahatlardı. Ben rahatlamadım! Öfkeliydim, kendime karşı öfkeliydim. Bana hep böyle olur. Kelimelerin tadını unutacak kadar uzun süre susarım ve birden bent yıkılır. içimde ne varsa tuttuğum ne varsa boşaltırım, bitmez tükenmez bir gevezelik başlar; daha çenemi kapamadan pişman olmuşumdur bile.
-
Bir sessizlik oldu, gözlerimi yere eğdim. Çünkü şimdi o benim yüzümü süzüyordu.
-
şansa inanır mısınız? Ya da kısmete? Bizim oralarda, kandilin yağı bitmeden insan ölmez, derler.
-
o mutluluğun içinde hepimizde biraz hüzün vardı. İllegal hayatla birlikte, güzelim serüvenimiz de sona eriyordu. İyi bir dava uğruna kötü çocuk olmak, insanın başına çok sık gelmez.
-
Daha mı iyi olurdu, yoksa daha mı kötü? İnsan hala soluk alıp bu soruyu sorabiliyorsa, bu türlüsü pek de fena olmamış demektir.
-
Bir insan kendini anlatırken tarafsızlık, ucu yalana çıkan allı pullu bir yol değil midir?
-
Ve o tek kelime etmeden, en küçük bir heyecan göstermeden bakıyor. Ne sevinç, ne şaşkınlık, ne özlem.. Sıfır. bazen düşünüyorum da, belki de sadece duygusuzluğu sayesinde hayatta kalmıştır. Evet, duygusuzluk. Ötekilerin arzuları hırsları istekleri umutları vardı, kendilerine karşı döndüğünde içlerini paramparça etti bunlar. Önüne ne getirilirse onunla yetinirdi o ise. Şans eseri ona ölümü getiren olmamış.
,-
O anda kendi kendime, onu seviyorum, demiyordum. Belki gülünç gelecek, Delice aşkın bütün belirtileri vardı bende, ama kelime bir türlü gelmiyordu. Sanırım böyle anlarda sizinle alay ederek hatta kötü niyetle bile olsa aşık kelimesini telaffuz edecek bir sırdaş lazımdır, soruyu kendimize de soralım diye, çünkü o zaman cevap kesindir.
-
İçimden bir öfke yükseliyordu. Kendi kendime, ilk seferinde kader bizi birleştirir diyerek kendi yolumuza gitmiştik, başka türlü yapamazdık.Bugün mucize kabilinden birbirimize kavuştuk, gelgelelim bir kere daha kadere güvenerek ayrılıyoruz.
Ya kader yüzümüze gülmezse? Ya onu bir kere daha göremezsem* onun öyle gitmesine seyirci kalmak akılsızlık değil miydi? Alt tarafı bir tokalaşmıştık ve sonra hayatım mutluluğum ve belki de geri dönmemek üzere uzaklaşmıştı. Ve ben de durup sakin sakin bakmıştım.
-
İtiraf etmeliyim ki aptallığın daniskasıydı bu. Ama daha iyi oldu, öyle durumlarda ne kadar aptal görünürseniz o kadar heyecan yaratırsınız.
-
Yo, tam olarak hayal kırıklığı sayılmaz, hevesim kursağımda kalmıştı diyelim. Sebebini de biliyorum. O öpücük hiç olmamış gibi davranıyordu. Daha beteri, bahçede dolaşırken kendiliğinden senli benli konuşmaya başladığımız halde mektupta du bist yerine sie sind diyordu. Bir adım geriye gitmiştik.
-
Artık bütün yolların önümde açılacağını hissediyordum. Tek yapmam gereken, engelleri yok sayarak yürümekti. Düşüşün tohumu işte böyle atılır.
-
Mutluluk ellerimizden keskin bir ip gibi kayıyordu, avuçlarımızı hemen sımsıkı kapamazsak onu tutamazdık. Bundan sonraki görüşmelerimizi kaderin takdirine bırakamazdık.
-
Aşk ilk günkü gibi kalabilir, heyecan da öyle. Aylar da geçse yıllar da geçse. hayat, insana bıkkınlık verecek kadar uzun değildir.
-
Yanındayken o kadar mutluydum ki, duygusal hayatımın dışında kalan ihtimallerin aklımı karıştırmaması için savaşıyordum. Ne zaman el ele tutuşsak kalbimiz çarpıyordu, o an korkularım da, dünyanın gürültüsü de silinip gidiyordu. Her şeyin yolunda gideceğine inandırmaya çalışıyordum kendimi. Bir açıdan, her şey yolunda gidiyordu gerçekten de. Hayır, bu doğru değil. Etrafımızda ne varsa yoldan çıkmıştı. Ama çok geçmeden başımıza geleceklerin yanında, o sıralar cennette yaşıyor sayılırdık.
-
Ötekiler olayların gidişatını izliyorlardı, bense hayır. Kim kazanacakmış? Kim kaybedecekmiş? Umurumda değildi. BAşkalarının savaşının patladığı anda ben kendiminkinde yenilmiştim. -
-
Hiç kuşkusuz, ikimiz de kırılgandık. Onunla aynı anda çökmek, alnımızın yazısı imiş.
-
Konuşmadım, tek kelime etmedim. Biraz heyecandan, biraz bana geri dönmesinin verdiği şaşkınlıktan, bir de omzunun üzerinden beklediğini gördüğüm insanlar yüzünden.
-
Uzak mı? Aslında bizi ayıran topu topu birkaç kilometrelik muhteşem bir sahil yolu, ama lanet olasıca bir sınır ve nefret anlayışsızlık aramıza girdi. Bir de hayalgücü eksikliği.
-
Peki ya gelmeyince ne oldu, onu mu merak ediyorsunuz? Sorunuzun cevabı içinde. Gelmemenin bir vakti yoktur. İnsan coşkuyla beklerken ne kadar zaman geçerse, o büyük günün yaklaştığına o kadar inanır.
-
Cennetin kapıları arkamda kapandı geri dönemedim.
-
Ona daha yakından, fütursuzca baktım. Dupduru gözlerini, iş görmemiş ellerini, ihtiyar çocuk yüzünü, sakin ve terbiyeli dudaklarını inceledim.. Vicdan azabı çeken, hele kılı kıpırdamadan adam öldürebilecek birine hiç benzemiyordu. Ona ne kadar baksam, sadece saflık ve dürüstlük görüyordum. kuşku uyandıran hiçbir şey yoktu ya da en fazla ara sıra teninin altında yüzünün hafifçe seğirmesinden ve bakışlarının dalıp gitmesinden başka, bunları her seferinde kaydetmeye bile gerek duymadım. O upuzun çilesi rahatça aklayabilirdi hepsini.
-
Ayrıntılı açıklamalar dinlemeyi canım çekmiyor. soyadlar, tarihler, isimler. Bir zamanlar birbirimizi sevdik, ayrılmamızda kabahat bizde değildi. Artık geriye bakacak vaktim yok.
-
Ona bir sağduyu dalı uzatmaktaydım, öyle değil mi? Ama tutunmadı.
-
-Bir insanın hayatının doğumuyla başladığına emin misiniz?
-
Öyle ki ben dünyaya geldiğimde, çürüme çoktan hayatımı sarmıştı.
-
Ermeni mahallesinde korkunun kol gezdiği sokaklara yeniden çıkmayı düşünmeye bile dayanamıyordu. Bu şehirde doğmuştu, ama gelecek, geçmişin duvarlarının ardında değildir.
-
Sana en değerli kitabımı verebilirdim; dünyanın malına sahip birine bile eski bir kitap armağan edilebilir.
-
Aramayın, tanıyacak yüz yok içinde, bu halktır, bu kaderdir.
-
İmparatorluğumuz utanç içinde can çekişiyordu; yıkıntıların arasından bir sürü eciş bücüş devlet yeşeriyordu; herkes ötekilerin duasını sustursun diye kendi tanrısına yakarıyordu.
-
Gövdesi dimdik, gülümsemesi donuk ve en küçük bir söz çıkarmıyor ağzından. Baktığı, ben değilim.
Hepsi bu kadar, başka hatıra yok. Çektiği acılardan ya da ölümünden en ufak bir görüntü yok. Bunların hepsini benden uzak tuttular.
-
Dünyasını ona eski haliyle bir verseler, bir daha hiçbir şeyin yerinden oynamaması için Allah'a yakarmaya başlardı, bunun imkansız oldğunu bildiğinden, bütün hayatı boyunca şehzadelere yaraşır bir isyana tutundu.
-
Çocukluk sevinçlerimi başka yerde bulurdum ben. Nadiren, pek nadiren baba ocağından kaçıp uzaklaştığımda.
-
Beni de rüyalarımla baş başa bırakırdı. Nasıl da sarhoşlardım. Tanrım bulutların üzerinde salınırdım, dünyanın efendisi olurdum, içim evrenin en yakıcı sevinçleriyle dolardı.
-
Ama bir çocuk doğduğundan beri sevilmediğini hissettiyse, tamamen yanılıyor olamaz.
-
Babam da sonunda küçük oğlunu evden değil, gelecekle ilgili rüyalarından kovdu. Belki böylece onu cezalandırdığını sanıyordu; oysa tam tersine özgürlüğüne kavuşturmuştu.
-
Fransa'da nihayet kendi hayallerimin peşine düşebilecektim. Bir bistrounun sokaktaki bir masasına şemsiyenin altına ilk oturduğum günü hala hatırlarım. Bu ne büyük mutluluk, demiştim kendi kendime. BAşka bir yerde olmak ne büyük mutluluk! BAbamın silueti yoktu, bakışlarıma tabağıma düşüncelerime dalan o bakış yoktu. Hayır, çocukluğum mutsuz geçti diyemem. Şımartıldım yoksulluk nedir bilmedim. Ama hep bir bakışın ağırlığı oldu üzerimde. Muazzam bir şefkat, umut barındıran bir bakış. Ama beklentilerle dolu, ağır, yıpratıcı.
-
Kendi kökenlerim, hayat hikayem, dillerim, sırlarım, gurur duyabileceğim pek çok yönüm hatta kendime has bir çekiciliğim vardı.. Hayır, yabancı olmak beni zor duruma düşürmüyordu. hatta memleketimden ayrı olduğum için gayet mutluydum.
-
Bir başkası olsa, derler ya, içini döktüğü için rahatlardı. Ben rahatlamadım! Öfkeliydim, kendime karşı öfkeliydim. Bana hep böyle olur. Kelimelerin tadını unutacak kadar uzun süre susarım ve birden bent yıkılır. içimde ne varsa tuttuğum ne varsa boşaltırım, bitmez tükenmez bir gevezelik başlar; daha çenemi kapamadan pişman olmuşumdur bile.
-
Bir sessizlik oldu, gözlerimi yere eğdim. Çünkü şimdi o benim yüzümü süzüyordu.
-
şansa inanır mısınız? Ya da kısmete? Bizim oralarda, kandilin yağı bitmeden insan ölmez, derler.
-
o mutluluğun içinde hepimizde biraz hüzün vardı. İllegal hayatla birlikte, güzelim serüvenimiz de sona eriyordu. İyi bir dava uğruna kötü çocuk olmak, insanın başına çok sık gelmez.
-
Daha mı iyi olurdu, yoksa daha mı kötü? İnsan hala soluk alıp bu soruyu sorabiliyorsa, bu türlüsü pek de fena olmamış demektir.
-
Bir insan kendini anlatırken tarafsızlık, ucu yalana çıkan allı pullu bir yol değil midir?
-
Ve o tek kelime etmeden, en küçük bir heyecan göstermeden bakıyor. Ne sevinç, ne şaşkınlık, ne özlem.. Sıfır. bazen düşünüyorum da, belki de sadece duygusuzluğu sayesinde hayatta kalmıştır. Evet, duygusuzluk. Ötekilerin arzuları hırsları istekleri umutları vardı, kendilerine karşı döndüğünde içlerini paramparça etti bunlar. Önüne ne getirilirse onunla yetinirdi o ise. Şans eseri ona ölümü getiren olmamış.
,-
O anda kendi kendime, onu seviyorum, demiyordum. Belki gülünç gelecek, Delice aşkın bütün belirtileri vardı bende, ama kelime bir türlü gelmiyordu. Sanırım böyle anlarda sizinle alay ederek hatta kötü niyetle bile olsa aşık kelimesini telaffuz edecek bir sırdaş lazımdır, soruyu kendimize de soralım diye, çünkü o zaman cevap kesindir.
-
İçimden bir öfke yükseliyordu. Kendi kendime, ilk seferinde kader bizi birleştirir diyerek kendi yolumuza gitmiştik, başka türlü yapamazdık.Bugün mucize kabilinden birbirimize kavuştuk, gelgelelim bir kere daha kadere güvenerek ayrılıyoruz.
Ya kader yüzümüze gülmezse? Ya onu bir kere daha göremezsem* onun öyle gitmesine seyirci kalmak akılsızlık değil miydi? Alt tarafı bir tokalaşmıştık ve sonra hayatım mutluluğum ve belki de geri dönmemek üzere uzaklaşmıştı. Ve ben de durup sakin sakin bakmıştım.
-
İtiraf etmeliyim ki aptallığın daniskasıydı bu. Ama daha iyi oldu, öyle durumlarda ne kadar aptal görünürseniz o kadar heyecan yaratırsınız.
-
Yo, tam olarak hayal kırıklığı sayılmaz, hevesim kursağımda kalmıştı diyelim. Sebebini de biliyorum. O öpücük hiç olmamış gibi davranıyordu. Daha beteri, bahçede dolaşırken kendiliğinden senli benli konuşmaya başladığımız halde mektupta du bist yerine sie sind diyordu. Bir adım geriye gitmiştik.
-
Artık bütün yolların önümde açılacağını hissediyordum. Tek yapmam gereken, engelleri yok sayarak yürümekti. Düşüşün tohumu işte böyle atılır.
-
Mutluluk ellerimizden keskin bir ip gibi kayıyordu, avuçlarımızı hemen sımsıkı kapamazsak onu tutamazdık. Bundan sonraki görüşmelerimizi kaderin takdirine bırakamazdık.
-
Aşk ilk günkü gibi kalabilir, heyecan da öyle. Aylar da geçse yıllar da geçse. hayat, insana bıkkınlık verecek kadar uzun değildir.
-
Yanındayken o kadar mutluydum ki, duygusal hayatımın dışında kalan ihtimallerin aklımı karıştırmaması için savaşıyordum. Ne zaman el ele tutuşsak kalbimiz çarpıyordu, o an korkularım da, dünyanın gürültüsü de silinip gidiyordu. Her şeyin yolunda gideceğine inandırmaya çalışıyordum kendimi. Bir açıdan, her şey yolunda gidiyordu gerçekten de. Hayır, bu doğru değil. Etrafımızda ne varsa yoldan çıkmıştı. Ama çok geçmeden başımıza geleceklerin yanında, o sıralar cennette yaşıyor sayılırdık.
-
Ötekiler olayların gidişatını izliyorlardı, bense hayır. Kim kazanacakmış? Kim kaybedecekmiş? Umurumda değildi. BAşkalarının savaşının patladığı anda ben kendiminkinde yenilmiştim. -
-
Hiç kuşkusuz, ikimiz de kırılgandık. Onunla aynı anda çökmek, alnımızın yazısı imiş.
-
Konuşmadım, tek kelime etmedim. Biraz heyecandan, biraz bana geri dönmesinin verdiği şaşkınlıktan, bir de omzunun üzerinden beklediğini gördüğüm insanlar yüzünden.
-
Uzak mı? Aslında bizi ayıran topu topu birkaç kilometrelik muhteşem bir sahil yolu, ama lanet olasıca bir sınır ve nefret anlayışsızlık aramıza girdi. Bir de hayalgücü eksikliği.
-
Peki ya gelmeyince ne oldu, onu mu merak ediyorsunuz? Sorunuzun cevabı içinde. Gelmemenin bir vakti yoktur. İnsan coşkuyla beklerken ne kadar zaman geçerse, o büyük günün yaklaştığına o kadar inanır.
-
Cennetin kapıları arkamda kapandı geri dönemedim.
-
Ona daha yakından, fütursuzca baktım. Dupduru gözlerini, iş görmemiş ellerini, ihtiyar çocuk yüzünü, sakin ve terbiyeli dudaklarını inceledim.. Vicdan azabı çeken, hele kılı kıpırdamadan adam öldürebilecek birine hiç benzemiyordu. Ona ne kadar baksam, sadece saflık ve dürüstlük görüyordum. kuşku uyandıran hiçbir şey yoktu ya da en fazla ara sıra teninin altında yüzünün hafifçe seğirmesinden ve bakışlarının dalıp gitmesinden başka, bunları her seferinde kaydetmeye bile gerek duymadım. O upuzun çilesi rahatça aklayabilirdi hepsini.
-
Ayrıntılı açıklamalar dinlemeyi canım çekmiyor. soyadlar, tarihler, isimler. Bir zamanlar birbirimizi sevdik, ayrılmamızda kabahat bizde değildi. Artık geriye bakacak vaktim yok.
16.04.2013
Nisan'da çürüyen çiçekler
Hikayenin düzgün bir tarafı yok, neresinden tutarsam elim pisliğe bulanıyor. Ne için suçlayacağım ama kendimi, düzgünce kendime bir şans verdim sonra da cesaret buldum diye mi? Hissettiklerim de güzeldi, yaşadıklarım da. Geride bıraktığım garip bir aydı desem; geride bıraktığım çok mutlu anlardı.
27.03.2013
revenge
Sacrifice by its strictest definition takes something precious for the appeasement of a higher power, an abiding devotion to a cause that cannot be satisfied with a simple promise. Because an oath, no matter how solemn, asks nothing in return while true sacrifice demands unspeakable loss.
Sacrifice demands the surrender of things we cherish above all else. Only out of the agony of those losses can a new resolution be born. An undying devotion to a cause greater than one's self. And a moral duty to see a journey through to its absolute completion.
Sacrifice demands the surrender of things we cherish above all else. Only out of the agony of those losses can a new resolution be born. An undying devotion to a cause greater than one's self. And a moral duty to see a journey through to its absolute completion.
21.03.2013
Erbain'den..
Uç benim boynumun soytarısı
kirle her cemreyi bana doğru olan
unuttum güçbela soluyan perdeleri
dudaklarımı ısırdıkça kabaran akşam
unuttum onu da.
..
Gırtlağımda bir harf büyüyor
buna dayanacağım
dişlerim kamaşıyor yıldızlardan
buna da.
...
böylece dingin bir kaşıntı gibi açılır dünya
benzi aldırışsız ağaran dünya
hınçlar ve revolverler uçuşur
kabuklu yüreklerinden bazı adamların.
dikkat, kan
bıngıldıyor
yine senin sıranı atlamıyorum
koynun güneşe çarptığında yara
geniş bir yara yapışıyor sevdama.
ve artık anlatmak için yeryüzünün tuğlalarını
seni anlatıyorum
abanmak geçiyor içimden gövdenin küllerine
sana çatlarcasına inanıyorum
çünkü kopartarak geliyorsun göğün zarlarını
canevinde tortop umudu aydınlığın.
...
Elbet bir hinlik vardır seni sevişimde
ey kanıma çakıllar karıştıran isyan
saçlarıma bin küsur yalnızlığı takıp girdiğim şehre
insan varlığımızdan tuhaf tohumlar bıraksam
günü geçmiş bir gazete, toprak bir çanak
bir daha gelmem belki diye bir not bakır maşrapanın yanında
şeytanlar da yürür benimle herhal ıslık çaldığım için
bir şahan tüylerini döker ardımsıra
artık bırakılmaktan yapılma bir adam sayılırım
böğrümde kambur çocuklardan bir payanda.
...
Ben savaşarak senin bulanık saçlarından tutup
kibirli güzelliğini çıkartıyorum ortaya
dünya
kirletilmez bir inatla dönüyor
altımıza yıldızlar seriliyor
yüzüm suya davranıyor koşaraktan
ve inzal.
...
Var mıdır nalçaları sevincin
gün tene değince kanatları uzar mı
derin bir secde gibi rüzgara aşılanmak
dostları düşünmenin çarpıntısından mı
...
Ben dünyaya doğru yürümekle meşhurum
bahar da sürgülenir içime katranlar da
hem koşarak yarattığım sevgiler vardır
hem körlenmiş sevgilerin acısıyla koştururum.
beni sular
kocaman taşları parçalayarak hatırlıyor dağlarda
ve beni hatırlatıyor çeltik tarlalarında aynı sular
umutlu sakinlikleri
lohusalıklarıyla.
..
ağlamadan
dillerim dolaşmadan
yumruğum çözülmeden gecenin karşısında
şafaktan utanmayıp utandırmadan aşkı
üzerime yüreğimden başka muska takmadan
konuşmak istiyorum.
..
"Ben ne büyük bir dalgınlıkla bakmış olmalıyım ki hayata
görmedim orda çinko damlar ve plastik sürahilerin tanrısını
yerime yadırgadım
yerim olmadı zaten kendi mezarımdan başka
çılgının biri sanılmaktan sakınmaya vaktim olmadı
durmadan beyaz bir aygırla taşardım derin göllerden
bir gebe kısrakla kaçardım derin ormanlara
güneşin zekasıyla doymak isterdim
kaba solgun kağıtlar sunardı
şehrin insanı bana
şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
kaypak ilgilerin insanı, zarif ihanetlerin
Ogün bugün, şehri dünyanın üstüne kapatıp bıraktım
kapattım gümüş maşrapayla yaralanmış ağzımı
ham elmalar yemekten göveren dudaklarım
mırıldanmasın şehrin mutantan ve kibirli ağrısını.
Azıcık gece alayım yanıma yalnız
serçelerin uykusuna yetecek kadar gece
böcekler için rutubet
örümcekler için kuytu
biraz da sabah sisi
yabani güvercin kanatları renginde
biz artık bunlar olarak gidiyoruz
eylesin neyleyecekse şehrin insanı
..
kirle her cemreyi bana doğru olan
unuttum güçbela soluyan perdeleri
dudaklarımı ısırdıkça kabaran akşam
unuttum onu da.
..
Gırtlağımda bir harf büyüyor
buna dayanacağım
dişlerim kamaşıyor yıldızlardan
buna da.
...
böylece dingin bir kaşıntı gibi açılır dünya
benzi aldırışsız ağaran dünya
hınçlar ve revolverler uçuşur
kabuklu yüreklerinden bazı adamların.
dikkat, kan
bıngıldıyor
yine senin sıranı atlamıyorum
koynun güneşe çarptığında yara
geniş bir yara yapışıyor sevdama.
ve artık anlatmak için yeryüzünün tuğlalarını
seni anlatıyorum
abanmak geçiyor içimden gövdenin küllerine
sana çatlarcasına inanıyorum
çünkü kopartarak geliyorsun göğün zarlarını
canevinde tortop umudu aydınlığın.
...
Elbet bir hinlik vardır seni sevişimde
ey kanıma çakıllar karıştıran isyan
saçlarıma bin küsur yalnızlığı takıp girdiğim şehre
insan varlığımızdan tuhaf tohumlar bıraksam
günü geçmiş bir gazete, toprak bir çanak
bir daha gelmem belki diye bir not bakır maşrapanın yanında
şeytanlar da yürür benimle herhal ıslık çaldığım için
bir şahan tüylerini döker ardımsıra
artık bırakılmaktan yapılma bir adam sayılırım
böğrümde kambur çocuklardan bir payanda.
...
Ben savaşarak senin bulanık saçlarından tutup
kibirli güzelliğini çıkartıyorum ortaya
dünya
kirletilmez bir inatla dönüyor
altımıza yıldızlar seriliyor
yüzüm suya davranıyor koşaraktan
ve inzal.
...
Var mıdır nalçaları sevincin
gün tene değince kanatları uzar mı
derin bir secde gibi rüzgara aşılanmak
dostları düşünmenin çarpıntısından mı
...
Ben dünyaya doğru yürümekle meşhurum
bahar da sürgülenir içime katranlar da
hem koşarak yarattığım sevgiler vardır
hem körlenmiş sevgilerin acısıyla koştururum.
beni sular
kocaman taşları parçalayarak hatırlıyor dağlarda
ve beni hatırlatıyor çeltik tarlalarında aynı sular
umutlu sakinlikleri
lohusalıklarıyla.
..
ağlamadan
dillerim dolaşmadan
yumruğum çözülmeden gecenin karşısında
şafaktan utanmayıp utandırmadan aşkı
üzerime yüreğimden başka muska takmadan
konuşmak istiyorum.
..
"Ben ne büyük bir dalgınlıkla bakmış olmalıyım ki hayata
görmedim orda çinko damlar ve plastik sürahilerin tanrısını
yerime yadırgadım
yerim olmadı zaten kendi mezarımdan başka
çılgının biri sanılmaktan sakınmaya vaktim olmadı
durmadan beyaz bir aygırla taşardım derin göllerden
bir gebe kısrakla kaçardım derin ormanlara
güneşin zekasıyla doymak isterdim
kaba solgun kağıtlar sunardı
şehrin insanı bana
şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
kaypak ilgilerin insanı, zarif ihanetlerin
Ogün bugün, şehri dünyanın üstüne kapatıp bıraktım
kapattım gümüş maşrapayla yaralanmış ağzımı
ham elmalar yemekten göveren dudaklarım
mırıldanmasın şehrin mutantan ve kibirli ağrısını.
Azıcık gece alayım yanıma yalnız
serçelerin uykusuna yetecek kadar gece
böcekler için rutubet
örümcekler için kuytu
biraz da sabah sisi
yabani güvercin kanatları renginde
biz artık bunlar olarak gidiyoruz
eylesin neyleyecekse şehrin insanı
..
8.03.2013
şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin..
Ben ne büyük bir dalgınlıkla bakmış olmalıyım ki hayata
görmedim orda çinko damlar ve plastik sürahilerin tanrısını
yerime yadırgadım
yerim olmadı zaten kendi mezarımdan başka
çılgının biri sanılmaktan sakınmaya vaktim olmadı
durmadan beyaz bir aygırla taşardım derin göllerden
bir gebe kısrakla kaçardım derin ormanlara
güneşin zekasıyla doymak isterdim
kaba solgun kağıtlar sunardı
şehrin insanı bana
şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
kaypak ilgilerin insanı, zarif ihanetlerin
Ogün bugün, şehri dünyanın üstüne kapatıp bıraktım
kapattım gümüş maşrapayla yaralanmış ağzımı
ham elmalar yemekten göveren dudaklarım
mırıldanmasın şehrin mutantan ve kibirli ağrısını.
Azıcık gece alayım yanıma yalnız
serçelerin uykusuna yetecek kadar gece
böcekler için rutubet
örümcekler için kuytu
biraz da sabah sisi
yabani güvercin kanatları renginde
biz artık bunlar olarak gidiyoruz
eylesin neyleyecekse şehrin insanı
görmedim orda çinko damlar ve plastik sürahilerin tanrısını
yerime yadırgadım
yerim olmadı zaten kendi mezarımdan başka
çılgının biri sanılmaktan sakınmaya vaktim olmadı
durmadan beyaz bir aygırla taşardım derin göllerden
bir gebe kısrakla kaçardım derin ormanlara
güneşin zekasıyla doymak isterdim
kaba solgun kağıtlar sunardı
şehrin insanı bana
şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
kaypak ilgilerin insanı, zarif ihanetlerin
Ogün bugün, şehri dünyanın üstüne kapatıp bıraktım
kapattım gümüş maşrapayla yaralanmış ağzımı
ham elmalar yemekten göveren dudaklarım
mırıldanmasın şehrin mutantan ve kibirli ağrısını.
Azıcık gece alayım yanıma yalnız
serçelerin uykusuna yetecek kadar gece
böcekler için rutubet
örümcekler için kuytu
biraz da sabah sisi
yabani güvercin kanatları renginde
biz artık bunlar olarak gidiyoruz
eylesin neyleyecekse şehrin insanı
25.02.2013
Slow Down.
Imany'nin bu şarkısını mesaj kutumda buluverdim. İnsan insanı anlar, böyledir. Bazıları halden anlar.
Tam da bu demindeyim hayatımın. Her şeyin rayına oturmaya başladığı, sakinleştiğim, daha güzel telaşlara yerini bırakan, istediğim şeylere enerjimi harcamama izin veren bir yaşam. Sonrasında ne olacağını kimse bilmiyor.
Tam da bu demindeyim hayatımın. Her şeyin rayına oturmaya başladığı, sakinleştiğim, daha güzel telaşlara yerini bırakan, istediğim şeylere enerjimi harcamama izin veren bir yaşam. Sonrasında ne olacağını kimse bilmiyor.
23.02.2013
revenge
“Sacrifice demands the surrender of things we cherish above all else. Only out of the agony of those losses can a new resolution be born. An undying devotion to a cause greater than oneself and a moral duty to see a journey through... To its absolute completion.”
19.02.2013
18.02.2013
17.02.2013
P.S. I don't like you.
böyle değildi of course ama ben böyle söyleyebilirim. Öyle 30 lu yaşında öyle yakışıklı bir eş, kalkacak ölecek ortada bırakacak sonra hatta en yakın arkadaşına fixleyecek, pardon da! Çok ayıp çocuklar. Bu filmde sadece İrlanda olayını sevdim. İrlanda sahiden masal gibiymiş. Rize'nin çaylıksız olanı diyebiliriz şu halde. Bir tek izlemeyen ben kaldım diye oturdum izledim. Yani kütüphanede film bakarken çok sırıtıyordu ben de dayanamadım. Hem aşk hikayeleri beni boğmaya başlamış ben bunu da anlamış oldum.
Kadın da kırsaydı dizini cocuk yapsaydı, nolurdu sanki.
Kadın da kırsaydı dizini cocuk yapsaydı, nolurdu sanki.
Üçüncü Sayfa- Zeki Demirkubuz
Biraz izlediğim filmlerden bahsedeyim sonra unutuyorum neydi ne olmuştu diye. Bu huyum çok kötü benim. Ne okuduğum kitapları ne izlediğim filmleri hatırlayıp onlar hakkında konuşabiliyorum. Neyse geçer zamanla inşallah böyle yazarak.
Evet çocuklar bu filmde benim canımın içi, oynadığı her filmi güzelleştiren Başak Köklükaya vardı. Kendisini Aşk ve Gurur ile başlayan bir tanıma sürecinden geçmiştik sonra oynadığı hemen her filmi izledim, adını say deseler tık yok yine ama. Ruhi Sarı hiç olmadığı kadar abime benzemiş bu filmde. Ama biraz daha güdük tipli olmuş. Hem ona çok ayıp etti Meryem. Meryem de az sürtük değilmiş hani. Nasıl kullandı attı çocuğu. Bi kere öptürseydi bari, onu bile çok gördü adama. Gerçi adam da anlasaydı ne türden bi kadın olduğunu. 2 çocuklu evine film izlemeye çağıran kadın ne menem bir şeydir anlaması gerekirdi. Bazıları hakediyor bu ezilmelerini sahiden bak.
Herneyse, hak döner dolaşır yerini bulur diyemedik en sonunda ama ortasında dedik. Çünkü Meryem'in kocasını kahvehanede bıçakladılar. İşte böyle de kader ipe diziyor boncukları, sen ne olduğunu bile anlamadan ipin ucu kesilmişse akıp gidiyorlar sırayla. No need to interrupt honey.
Evet çocuklar bu filmde benim canımın içi, oynadığı her filmi güzelleştiren Başak Köklükaya vardı. Kendisini Aşk ve Gurur ile başlayan bir tanıma sürecinden geçmiştik sonra oynadığı hemen her filmi izledim, adını say deseler tık yok yine ama. Ruhi Sarı hiç olmadığı kadar abime benzemiş bu filmde. Ama biraz daha güdük tipli olmuş. Hem ona çok ayıp etti Meryem. Meryem de az sürtük değilmiş hani. Nasıl kullandı attı çocuğu. Bi kere öptürseydi bari, onu bile çok gördü adama. Gerçi adam da anlasaydı ne türden bi kadın olduğunu. 2 çocuklu evine film izlemeye çağıran kadın ne menem bir şeydir anlaması gerekirdi. Bazıları hakediyor bu ezilmelerini sahiden bak.
Herneyse, hak döner dolaşır yerini bulur diyemedik en sonunda ama ortasında dedik. Çünkü Meryem'in kocasını kahvehanede bıçakladılar. İşte böyle de kader ipe diziyor boncukları, sen ne olduğunu bile anlamadan ipin ucu kesilmişse akıp gidiyorlar sırayla. No need to interrupt honey.
10.02.2013
yıllığa sığmayınca
Bazılarını çok mecbur kısaltmak zorunda kaldığım halde sığdıramadım. Burada hatıra kalsın :)
Zeynep Setenay Uslu
O ki Bilkent’i seviyor, O ki okumayı seviyor, O ki yazmayı konuşmayı seviyor, O ki bana katlanıyor, ondan ona Merve Kar deniyor. Uyanır uyanmaz radyoyu açar, uykuya müzikle dalar. Herkesi sever, her şeyi sever, çayını soğutup öyle içer. Canını yakacak olana ne gerek var; çekirdeğin tuzsuzu, ekmeğin içi. Benim kadar suratsız bir gençle aylardır aynı odada, her gece aynı neşe aynı heyecan. Hakkımda her şeyi bilen, hakkında her şeyi bilinebilen, sabahlara kadar anlatmak, akşama kadar gülmek, yan yan bakıp google’a bir soralım demek, ben alarmı kurdum sabah seni uyartırımlar, höf yine uyanamadımlar Merve Kar sevmek ve coşkuyla sevmek demek. Aşk ve tutkunun elle tutulur gözle görülür hali. 80 yaşına da gelsek, ben desem buz patenine gidelim, Merve gelir, eminim. 100 yaşına da gelsek biri bana dünya turu önerebilir çünkü inşallah Merve Kar bir telefon kadar uzağımdadır. O hep beni sevsin, hep uykumu paylaşsın, hep mutlu huzurlu olsun, hayırlı dostları hep hep olsun, ve kimseler Merve Kar ile dost olmak nedir bilmeden ecel görmesin. Bundan sonra güzel şarkıların anlamlı mısraları hep Merve Kar için!
Sümeyra Yalçıntaş
Merve Ah Merve ! Aklına geleni içinden geceni söyleyen yalansız Merve. Sen bilmezsin ama ben kıskanırım bu huyunu keşke, derim, ben de bu kadar dürüst olabilsem. Beni durduk yere neşelendirebilen insan.Grubumuzun akıl vereni ama danışanı, en olgunu ama en çocugu.Seni güzel bir geleceğin beklediğine öyle inanıyorum ki. Başarılı azimli ama hayat sevincini her daim cebinde taşıyan kız. Sinirlendiğinde korkman gereken ama hemen yumuşayan dost.Merve deyince benim aklıma ayakları yere basan kendinden emin, güçlü, sacları ay ışığına parlayan bana gülümseyip poz veren kız geliyor.Ben o kızı seviyorum.
Selin Büyükkaraca
Benim hatun hem çok neşeli hem çok eğlenceli bir o kadar da zeki çevik ve akıl hocasıdır,'All in one' adeta.Bu kadar hayat dolu birini tanımaktaki şansım gerçekten çok büyük.Tanıştığımızdan beri hayatıma her rengi kuşattın ve birbirimizi nereye çektiysek oraya hep bir hevesle gittik, hep güldük hep ağladık ama hep güzellerini biriktirdik. Hayallerinin büyüklüğü kesinlikle enginliğinden, amaçlara uygun araçları bulmaya tam gaz devam. Her şey gönlünce olsun, bağlarımız hiç kopmasın matmazel..
Betül Doğan
Bazı insanlar hayatta kokularla özdeşlesir. Merve kar, 90. Yurt 4. Kata kahve kokuları yayan esmer kiz oldu once benim icin, sonra o kahveleri beraber icmeye basladik. İyi ki de yaptık, mümkünse yani böyle seyler istenebiliyorsa hayattan, ben daha bir suru kahvede bir suru ani biriktirmek istiyorum bu kızla, bu kız dediğimde Merve kar, yanlış olmasın.
Hande Atasoy
Merve Kar demek yeni fikirler demek, sürprizler demek ama daha da önemlisi bunları aksiyona geçirecek cesaret demek.Merve Kar demek zekâ demek, başarı demek, kariyer demek ama arkadaşlarına ayıracak, onların sıkıntılarını dinleyecek, onlarla beraber üzülecek vakti her zaman bulmak, aslında bu vakti oluşturacak fedakârlık demek.Hem neşemiz, hem gururumuz, Merve bizim canımız.Şeker işler, vay be fikirlerle, aksiyonlarla ve muhteşem bir hayat dileğiyle.
Fatma Seyhun Üstün
En kibar anında bile ne hikmetse sinirli algılanabilen hemşerum hamsiçe, aslında seninle birazcık vakit geçirme sansına erişmiş herkes bilir ne kadar eğlenceli keyifli uyumlu bir insan olduğunu, ama eminim çok iyi bir binici olduğunu bilen azdır mesela, ya da hala kapı çerçevelerine çok iyi tırmanabildiğini. Pikniklerde hayati ihtiyaç noktalarını keşfettiğini bir de. E.T. şarkısını bağıra bağıra bıkmadan söylediğimiz yolculuklarımıza nicelerini eklersin umuyorum ki, ve böylece her şehirden her ülkeden her insandan hep en iyileri biriktirirsin heybende.Seni tanıdığım için şanslı sayıyorum kendimi.
Cansın Besen
Merve demek çantana sarılarak, UNESCO tarafından korunan bir hostelde, sabahın köründe ya uyanamazsam korkusuyla uyumak, son anda trenlere yetişmek demek. Asıl Merve can demek, ben gibi “cansın” demek. Unutamayacağımız ne hatıralar oldu ve eminim dahası bizi bekliyor. Güzel insanlarla karşılaşacağın sağlıklı ve başarı dolu bir hayat diliyorum. Sevgiler canım arkadaşım.
Aylin Güneş
Sen son sınıftayken seninle tanışmış olmak, seni tanımanın tek kötü tarafı galiba. Anladım ki bu kısa zamanı bile seni sevmek için yeterli. Azmin fikirlerin iyi niyetin ve en önemlisi arkadaşlıktan öte dostluğun seni sevmem için yeterli bence. Tavsiyelerin, desteğin gerekebilir ilerki zamanlarda.Okuldaki başarın hayatının tüm alanlarında devam eder umarım.
Dilek Sümbül
“Dilek, hadi kalk 76’ya gel, çok sıkıldım, çay içelim.” “Dilek, Güneydoğu gezisi varmış; hadi kalk Şanlıurfa’ya gidelim. Merve ile alırsın sırt çantanı, çıkarsın sokaklara, Hamamönü’nde hayırsız çocuklar gibi gezersin.Tuz Gölü’nde paçaları sıyırıp bale yaparsın. Gaziantep sokaklarında gördüğün üstü başı yırtık, toz içinde çocuklar ne kadar şanssız diye oturur düşünür efkârlanırsın. Finallerin hemen öncesine denk gelen Yılbaşı gecesinde deliler gibi eğlenirsin. Aklına geleni aklına geldiği anda yaparsın. Hayatının en küçük bir anını bile kaçırmak aptallıktır; saliseleri bile dolu dolu yaşarsın. Ya bu kız nasıl bu kadar hızlı konuşabiliyor diye kıskanırsın.Onunla hayatında hep heyecan, hep hareket ve bolca da bereket vardır.Her şey için zaman vardır onunla ve kalan her şeyi planlamak için de enerji.Canım arkadaşım, heyecanının ve seni Merve yapan bu enerjinin hiç sönmemesi dileğiyle…
Tuba Şahin
Evet şu anda elimde kalemim ve aklımda Merve Kar var. Şimdi yüzümde içten bir gülümseme, şimdi kahkaha, şimdi hüzün, şimdi mutluluk, şimdi ise huzur.. çünkü Merve kemik gözlük, Merve gece boyu süren muhabbet, çünkü Merve bitmeyen enerji, çünkü merve heyecan, çünkü Merve hayatı damarlarında hissetmek çünkü Merve inanmak ve yaşamak.. Canım Mervem, hep gül! Hep gül! Ben seni çok seviyorum, dostluğumuz tüm dünyalarda sürsün.
Zuhal Elif Bakır
Kar tanem, kısacık da sürmüş olsa, 4 aylık Bilkent serüvenimin her bir karesinde sen varsın canım arkadaşım. Rastgelebir alışveriş sırasında başlayan arkadaşlığımız, Ankara'dan bana kalan en değerli şey olmakla beraber, çok tatlı bir insanı kazandırdı hayatıma :) Bilkent mi, Koç mu derken keşke şöyle olsa keşke böyle olsa, derken biz, sen Ankara'da ben İstanbul'da 4 yıl nasıl çabuk geçmiş de yıllık yazıyorum şimdi sana. Hafızamı yokluyorum da şu an, film şeridi gibi geçiyor gözümün önünden hatıralarımız. (Bir anb düşündüm de amma renkli bir hayatın var Merve, daha düşünmeye başlarken yoruldum:)) Kahkahalarımız, yakarışlarımız, sevinçlerimiz, ümitlerimiz, hayallerimiz, kırgınlık ve kızgınlıklarımız.. Hepsi ayrı ayrı çok değerliler benim için. İyi ki varsın canım arkadaşım. Acılar ve yalnızlıklar paylaştıkça azalır, mutluluk ise paylaştıkça artarmış. Paylaşılan mutluluklar dostluklar yaratırmış. Dostluğumuzu hayatımızın son anına kadar paylaşmak ve bir ömür daim olması dileğiyle.
Buse Tali
Kahkahalarıyla ve bıcır bıcır konuşmasıyla her daim etrafına enerji ve neşe saçan, delidolu ama bir o kadar da naif ve zarif biricik oda arkadaşım, Merve’m.. Oryantasyonun ilk günü tanışmamızı hatırlıyorum da hangimiz bilebilirdik kaderin bizim için ağlar ördüğünü, nereden bilebilirdim o gün bütün sıcaklığıyla bana gülümseyen kızın ileride sırdaşım ve eşi bulunmaz bir arkadaşım olacağını. Şanslıyız ki yollarımız tekrar kesişti, kader yıllar boyu sürecek bir dostluğa vesile oldu. Yeri geldi birlikte hüzünlendik, yeri geldi dünyaya isyan ettik, yeri geldi havalara uçarcasına sevincimizi paylaştık. Yaşadığımız, paylaştığımız onca şey, sayısız muhabbetlerimiz, çim sefalarımız, ufak İstanbul turlarımız ve daha nicesi.. Şimdi geriye dönüp bakınca zor geliyor seni böyle erken yolcu etmek hayata; ama biliyorum ki bu bizim için bir son değil aksine başlangıç olacak. Ne zaman arasam, bana hemen döneceğini bildiğim bir Merve’m olacak bir yerlerde. İdealistliğin ve azminle çok iyi yerlere geleceğinden ve işinde çok başarılı olacağından hiç kuşkum yok. Dilerim ki hayat sana hep güzelliklerini sunsun ve yüzünden gülücükler eksik olmasın canım..
Dide Çağan
Canımın içi biricik arkadaşım, senin ne kadar dokunaklı yazılar yazdığını hatırladıkça buraya yaşanan her şeyi yazasım geliyo ama kendime dur diyorum:) Birileriyle iletişim kurmak, arkadaşlık etmek bile zorken biz seninle aynı odayı, aynı hayatı paylaştık. Gün geldi anne olduk gün geldi kardeş, hem iyiyi hemde kötüyü paylaştık beraber. Ağladık da, güldük de hatta kahkahalarımızla insanları uyandırdık da, ama her anlamıyla mükemmel zamanlar geçirdim seninle. Bana yaşam enerjisi veren, hergün yeni bir projeyle gelen, asla yerinde duramayan hadi.... ya (boşluğu aklına gelen her ülkeyle doldurabildin :) ) taşınalım orada yaşayalım cümlesini sıkça kuran Merve'm. İyi ki tanıdım seni iyi ki varsın ve umarım gelecekte de hep hayatımda olursun çok seviyorum seni hep mutlu olman dileklerimle....
Zeynep Setenay Uslu
O ki Bilkent’i seviyor, O ki okumayı seviyor, O ki yazmayı konuşmayı seviyor, O ki bana katlanıyor, ondan ona Merve Kar deniyor. Uyanır uyanmaz radyoyu açar, uykuya müzikle dalar. Herkesi sever, her şeyi sever, çayını soğutup öyle içer. Canını yakacak olana ne gerek var; çekirdeğin tuzsuzu, ekmeğin içi. Benim kadar suratsız bir gençle aylardır aynı odada, her gece aynı neşe aynı heyecan. Hakkımda her şeyi bilen, hakkında her şeyi bilinebilen, sabahlara kadar anlatmak, akşama kadar gülmek, yan yan bakıp google’a bir soralım demek, ben alarmı kurdum sabah seni uyartırımlar, höf yine uyanamadımlar Merve Kar sevmek ve coşkuyla sevmek demek. Aşk ve tutkunun elle tutulur gözle görülür hali. 80 yaşına da gelsek, ben desem buz patenine gidelim, Merve gelir, eminim. 100 yaşına da gelsek biri bana dünya turu önerebilir çünkü inşallah Merve Kar bir telefon kadar uzağımdadır. O hep beni sevsin, hep uykumu paylaşsın, hep mutlu huzurlu olsun, hayırlı dostları hep hep olsun, ve kimseler Merve Kar ile dost olmak nedir bilmeden ecel görmesin. Bundan sonra güzel şarkıların anlamlı mısraları hep Merve Kar için!
Sümeyra Yalçıntaş
Merve Ah Merve ! Aklına geleni içinden geceni söyleyen yalansız Merve. Sen bilmezsin ama ben kıskanırım bu huyunu keşke, derim, ben de bu kadar dürüst olabilsem. Beni durduk yere neşelendirebilen insan.Grubumuzun akıl vereni ama danışanı, en olgunu ama en çocugu.Seni güzel bir geleceğin beklediğine öyle inanıyorum ki. Başarılı azimli ama hayat sevincini her daim cebinde taşıyan kız. Sinirlendiğinde korkman gereken ama hemen yumuşayan dost.Merve deyince benim aklıma ayakları yere basan kendinden emin, güçlü, sacları ay ışığına parlayan bana gülümseyip poz veren kız geliyor.Ben o kızı seviyorum.
Selin Büyükkaraca
Benim hatun hem çok neşeli hem çok eğlenceli bir o kadar da zeki çevik ve akıl hocasıdır,'All in one' adeta.Bu kadar hayat dolu birini tanımaktaki şansım gerçekten çok büyük.Tanıştığımızdan beri hayatıma her rengi kuşattın ve birbirimizi nereye çektiysek oraya hep bir hevesle gittik, hep güldük hep ağladık ama hep güzellerini biriktirdik. Hayallerinin büyüklüğü kesinlikle enginliğinden, amaçlara uygun araçları bulmaya tam gaz devam. Her şey gönlünce olsun, bağlarımız hiç kopmasın matmazel..
Betül Doğan
Bazı insanlar hayatta kokularla özdeşlesir. Merve kar, 90. Yurt 4. Kata kahve kokuları yayan esmer kiz oldu once benim icin, sonra o kahveleri beraber icmeye basladik. İyi ki de yaptık, mümkünse yani böyle seyler istenebiliyorsa hayattan, ben daha bir suru kahvede bir suru ani biriktirmek istiyorum bu kızla, bu kız dediğimde Merve kar, yanlış olmasın.
Hande Atasoy
Merve Kar demek yeni fikirler demek, sürprizler demek ama daha da önemlisi bunları aksiyona geçirecek cesaret demek.Merve Kar demek zekâ demek, başarı demek, kariyer demek ama arkadaşlarına ayıracak, onların sıkıntılarını dinleyecek, onlarla beraber üzülecek vakti her zaman bulmak, aslında bu vakti oluşturacak fedakârlık demek.Hem neşemiz, hem gururumuz, Merve bizim canımız.Şeker işler, vay be fikirlerle, aksiyonlarla ve muhteşem bir hayat dileğiyle.
Fatma Seyhun Üstün
En kibar anında bile ne hikmetse sinirli algılanabilen hemşerum hamsiçe, aslında seninle birazcık vakit geçirme sansına erişmiş herkes bilir ne kadar eğlenceli keyifli uyumlu bir insan olduğunu, ama eminim çok iyi bir binici olduğunu bilen azdır mesela, ya da hala kapı çerçevelerine çok iyi tırmanabildiğini. Pikniklerde hayati ihtiyaç noktalarını keşfettiğini bir de. E.T. şarkısını bağıra bağıra bıkmadan söylediğimiz yolculuklarımıza nicelerini eklersin umuyorum ki, ve böylece her şehirden her ülkeden her insandan hep en iyileri biriktirirsin heybende.Seni tanıdığım için şanslı sayıyorum kendimi.
Cansın Besen
Merve demek çantana sarılarak, UNESCO tarafından korunan bir hostelde, sabahın köründe ya uyanamazsam korkusuyla uyumak, son anda trenlere yetişmek demek. Asıl Merve can demek, ben gibi “cansın” demek. Unutamayacağımız ne hatıralar oldu ve eminim dahası bizi bekliyor. Güzel insanlarla karşılaşacağın sağlıklı ve başarı dolu bir hayat diliyorum. Sevgiler canım arkadaşım.
Aylin Güneş
Sen son sınıftayken seninle tanışmış olmak, seni tanımanın tek kötü tarafı galiba. Anladım ki bu kısa zamanı bile seni sevmek için yeterli. Azmin fikirlerin iyi niyetin ve en önemlisi arkadaşlıktan öte dostluğun seni sevmem için yeterli bence. Tavsiyelerin, desteğin gerekebilir ilerki zamanlarda.Okuldaki başarın hayatının tüm alanlarında devam eder umarım.
Dilek Sümbül
“Dilek, hadi kalk 76’ya gel, çok sıkıldım, çay içelim.” “Dilek, Güneydoğu gezisi varmış; hadi kalk Şanlıurfa’ya gidelim. Merve ile alırsın sırt çantanı, çıkarsın sokaklara, Hamamönü’nde hayırsız çocuklar gibi gezersin.Tuz Gölü’nde paçaları sıyırıp bale yaparsın. Gaziantep sokaklarında gördüğün üstü başı yırtık, toz içinde çocuklar ne kadar şanssız diye oturur düşünür efkârlanırsın. Finallerin hemen öncesine denk gelen Yılbaşı gecesinde deliler gibi eğlenirsin. Aklına geleni aklına geldiği anda yaparsın. Hayatının en küçük bir anını bile kaçırmak aptallıktır; saliseleri bile dolu dolu yaşarsın. Ya bu kız nasıl bu kadar hızlı konuşabiliyor diye kıskanırsın.Onunla hayatında hep heyecan, hep hareket ve bolca da bereket vardır.Her şey için zaman vardır onunla ve kalan her şeyi planlamak için de enerji.Canım arkadaşım, heyecanının ve seni Merve yapan bu enerjinin hiç sönmemesi dileğiyle…
Tuba Şahin
Evet şu anda elimde kalemim ve aklımda Merve Kar var. Şimdi yüzümde içten bir gülümseme, şimdi kahkaha, şimdi hüzün, şimdi mutluluk, şimdi ise huzur.. çünkü Merve kemik gözlük, Merve gece boyu süren muhabbet, çünkü Merve bitmeyen enerji, çünkü merve heyecan, çünkü Merve hayatı damarlarında hissetmek çünkü Merve inanmak ve yaşamak.. Canım Mervem, hep gül! Hep gül! Ben seni çok seviyorum, dostluğumuz tüm dünyalarda sürsün.
Zuhal Elif Bakır
Kar tanem, kısacık da sürmüş olsa, 4 aylık Bilkent serüvenimin her bir karesinde sen varsın canım arkadaşım. Rastgelebir alışveriş sırasında başlayan arkadaşlığımız, Ankara'dan bana kalan en değerli şey olmakla beraber, çok tatlı bir insanı kazandırdı hayatıma :) Bilkent mi, Koç mu derken keşke şöyle olsa keşke böyle olsa, derken biz, sen Ankara'da ben İstanbul'da 4 yıl nasıl çabuk geçmiş de yıllık yazıyorum şimdi sana. Hafızamı yokluyorum da şu an, film şeridi gibi geçiyor gözümün önünden hatıralarımız. (Bir anb düşündüm de amma renkli bir hayatın var Merve, daha düşünmeye başlarken yoruldum:)) Kahkahalarımız, yakarışlarımız, sevinçlerimiz, ümitlerimiz, hayallerimiz, kırgınlık ve kızgınlıklarımız.. Hepsi ayrı ayrı çok değerliler benim için. İyi ki varsın canım arkadaşım. Acılar ve yalnızlıklar paylaştıkça azalır, mutluluk ise paylaştıkça artarmış. Paylaşılan mutluluklar dostluklar yaratırmış. Dostluğumuzu hayatımızın son anına kadar paylaşmak ve bir ömür daim olması dileğiyle.
Buse Tali
Kahkahalarıyla ve bıcır bıcır konuşmasıyla her daim etrafına enerji ve neşe saçan, delidolu ama bir o kadar da naif ve zarif biricik oda arkadaşım, Merve’m.. Oryantasyonun ilk günü tanışmamızı hatırlıyorum da hangimiz bilebilirdik kaderin bizim için ağlar ördüğünü, nereden bilebilirdim o gün bütün sıcaklığıyla bana gülümseyen kızın ileride sırdaşım ve eşi bulunmaz bir arkadaşım olacağını. Şanslıyız ki yollarımız tekrar kesişti, kader yıllar boyu sürecek bir dostluğa vesile oldu. Yeri geldi birlikte hüzünlendik, yeri geldi dünyaya isyan ettik, yeri geldi havalara uçarcasına sevincimizi paylaştık. Yaşadığımız, paylaştığımız onca şey, sayısız muhabbetlerimiz, çim sefalarımız, ufak İstanbul turlarımız ve daha nicesi.. Şimdi geriye dönüp bakınca zor geliyor seni böyle erken yolcu etmek hayata; ama biliyorum ki bu bizim için bir son değil aksine başlangıç olacak. Ne zaman arasam, bana hemen döneceğini bildiğim bir Merve’m olacak bir yerlerde. İdealistliğin ve azminle çok iyi yerlere geleceğinden ve işinde çok başarılı olacağından hiç kuşkum yok. Dilerim ki hayat sana hep güzelliklerini sunsun ve yüzünden gülücükler eksik olmasın canım..
Dide Çağan
Canımın içi biricik arkadaşım, senin ne kadar dokunaklı yazılar yazdığını hatırladıkça buraya yaşanan her şeyi yazasım geliyo ama kendime dur diyorum:) Birileriyle iletişim kurmak, arkadaşlık etmek bile zorken biz seninle aynı odayı, aynı hayatı paylaştık. Gün geldi anne olduk gün geldi kardeş, hem iyiyi hemde kötüyü paylaştık beraber. Ağladık da, güldük de hatta kahkahalarımızla insanları uyandırdık da, ama her anlamıyla mükemmel zamanlar geçirdim seninle. Bana yaşam enerjisi veren, hergün yeni bir projeyle gelen, asla yerinde duramayan hadi.... ya (boşluğu aklına gelen her ülkeyle doldurabildin :) ) taşınalım orada yaşayalım cümlesini sıkça kuran Merve'm. İyi ki tanıdım seni iyi ki varsın ve umarım gelecekte de hep hayatımda olursun çok seviyorum seni hep mutlu olman dileklerimle....
10.01.2013
Eve dönüş..
Bilkent'teki 6. dönemimi bitirdim. 1 tane kaldı.
Bu sefer de ayrılmak tıpkı Brüksel'e giderken olduğu gibi zor oldu. Bu kez 7 ay geri dönmeyeceğim için değil. Bu kez bir başkası hiç dönmeyeceği için.
Varlığı da bana bir şey ifade etmiyordu ama bu bir insanı hayatta son kez görüyor oluş, her zaman acı geliyor bana. Veda yok, söz yok, yüz yok. Sadece eşyalarını topluyor, sakin olmaya çalışıyorsun ve hatta o kadar yavaş hareket ediyorsun ki. Sanki birileri benim duygularımı almış gibi. hayır, sanki birileri beni duyguya boğmuş gibi. Aslında bütün birikenlerin bir gidiş anına sıkıştırılmaya çalışmasından başka bir şey değil ağır gelen.
Gözlerin araması, bulamaması.
Bir son hayal ederiz, aslında her şeyin bir sonu olduğunu da biliriz ama bazı sonları yanlış insanlarla hayal ediyoruz. Mesela o da başka şeylerin hayalinde ve bütün bunları umursamazken.
Uykusuz bütün gecelerimin sonunda mıyım, başında mı, bilmiyorum.
Yeni mi başlıyorum asıl hayatıma, yeni mi başlıyorum mutsuzluğuma, bilmiyorum.
Hayat bu ara çok üzerime geliyor. son yıllarda olduğu kadar değil, dudağımdan dökülen sözlerin verdiği bir rahatlama da var. Ama o rahatlamanın bana başka bir şey getirmeyişinin üzüntüsü de.
Ne çok üzüldüm bu işe ben, şöyle bir geriye bakınca mesela..
Hakettiklerin buldukların değil, belki de hakettiğin bulmak istediğin değil. Belki daha iyi belki daha kötü. bilmiyorum.
Pek bir şey bilemiyorum, nereye sürüklerse hayat ben oraya gideceğim. Plan yok, telaş yok, yorulmak yok.
Artık böyle sakin sakin, kendimi dinlemek istiyorum.
Bir defter yazmıştım ona. Dolabımda bıraktım, ne İstanbul'a taşımak istedim, ne ona vermek. Karşımda biriyle gördüğüm gece yazmayı bıraktığım bir defter. Ne işe yarar bilmediğim, atsam atılmayacak, satsam satılmayacak. Saklayacağım şehiri de seçemedim, beklemeye aldım.
Ben neler hesaplamış ne kadar ince detayları gözetlemişim meğerse.
Çünkü ben umursamıyor görünürken, ölürken, karşımda umursamıyor görünen sahiden umursamıyormuş.
Dişileri erkeklerden ayıran bu sanırım. Bundan da çok emin değilim.
Zaten pek bir şeyden emin değilim. Olmam mı gerekiyordu?
Ne gidişleri, ne dönüşleri, ne "şundan sonra " ları bekledim. insanda biraz insaf olmalı, biraz vicdan. Bir cümle kurabilmeli, sırf iyi hissettirmek adına. Güzel bir veda adına. İnkar, inkar inkar. Artık en nefret ettiğim kelimelerden biri olacak daha önce düşünmediğim bu kelime.
Özür yok, kabullenme yok, en ufak bir duygu belirtisi yok. İnkar inkar inkar.
"hiç"
"they've forgiven my mistakes.. I'm coming home, coming home. Tell the world i 'm coming home. Let the rain wash away all the pain of yesterday.."
10/01/2013 ESB / Ankara
Vera
Bu sefer de ayrılmak tıpkı Brüksel'e giderken olduğu gibi zor oldu. Bu kez 7 ay geri dönmeyeceğim için değil. Bu kez bir başkası hiç dönmeyeceği için.
Varlığı da bana bir şey ifade etmiyordu ama bu bir insanı hayatta son kez görüyor oluş, her zaman acı geliyor bana. Veda yok, söz yok, yüz yok. Sadece eşyalarını topluyor, sakin olmaya çalışıyorsun ve hatta o kadar yavaş hareket ediyorsun ki. Sanki birileri benim duygularımı almış gibi. hayır, sanki birileri beni duyguya boğmuş gibi. Aslında bütün birikenlerin bir gidiş anına sıkıştırılmaya çalışmasından başka bir şey değil ağır gelen.
Gözlerin araması, bulamaması.
Bir son hayal ederiz, aslında her şeyin bir sonu olduğunu da biliriz ama bazı sonları yanlış insanlarla hayal ediyoruz. Mesela o da başka şeylerin hayalinde ve bütün bunları umursamazken.
Uykusuz bütün gecelerimin sonunda mıyım, başında mı, bilmiyorum.
Yeni mi başlıyorum asıl hayatıma, yeni mi başlıyorum mutsuzluğuma, bilmiyorum.
Hayat bu ara çok üzerime geliyor. son yıllarda olduğu kadar değil, dudağımdan dökülen sözlerin verdiği bir rahatlama da var. Ama o rahatlamanın bana başka bir şey getirmeyişinin üzüntüsü de.
Ne çok üzüldüm bu işe ben, şöyle bir geriye bakınca mesela..
Hakettiklerin buldukların değil, belki de hakettiğin bulmak istediğin değil. Belki daha iyi belki daha kötü. bilmiyorum.
Pek bir şey bilemiyorum, nereye sürüklerse hayat ben oraya gideceğim. Plan yok, telaş yok, yorulmak yok.
Artık böyle sakin sakin, kendimi dinlemek istiyorum.
Bir defter yazmıştım ona. Dolabımda bıraktım, ne İstanbul'a taşımak istedim, ne ona vermek. Karşımda biriyle gördüğüm gece yazmayı bıraktığım bir defter. Ne işe yarar bilmediğim, atsam atılmayacak, satsam satılmayacak. Saklayacağım şehiri de seçemedim, beklemeye aldım.
Ben neler hesaplamış ne kadar ince detayları gözetlemişim meğerse.
Çünkü ben umursamıyor görünürken, ölürken, karşımda umursamıyor görünen sahiden umursamıyormuş.
Dişileri erkeklerden ayıran bu sanırım. Bundan da çok emin değilim.
Zaten pek bir şeyden emin değilim. Olmam mı gerekiyordu?
Ne gidişleri, ne dönüşleri, ne "şundan sonra " ları bekledim. insanda biraz insaf olmalı, biraz vicdan. Bir cümle kurabilmeli, sırf iyi hissettirmek adına. Güzel bir veda adına. İnkar, inkar inkar. Artık en nefret ettiğim kelimelerden biri olacak daha önce düşünmediğim bu kelime.
Özür yok, kabullenme yok, en ufak bir duygu belirtisi yok. İnkar inkar inkar.
"hiç"
"they've forgiven my mistakes.. I'm coming home, coming home. Tell the world i 'm coming home. Let the rain wash away all the pain of yesterday.."
10/01/2013 ESB / Ankara
Vera
5.01.2013
Riverside - Obél
I don t know why i go the way down by the riverside.
Bu kadına bayıldım, müziğine, sakinliğine, diyeceklerine...
4.01.2013
let us disagree
Bu şarkıya bir dizinin sonunda rastladım, ne kadar harika değil mi?
Sözleri de şimdi geliyor: ruh halime ne kadar uydu. Ah sabaha sınavım var kafam olmus fransızca. Ama şarkı sakinleştiriyor sigarası kahvesi ile yan yana... so let us disagree..
What is wrong at the end of the day
What is really wrong no one dares to say
You know you're wrong when there's only one right
but what is wrong when right is out of sight
Right rode away long ago
Before rescuing wrong from below
I might be mistaken, I know
but hey we need to be somewhat
Foolish, feebleminded,
wrong and senseless
Right rode off long ago,
there's nothing more you need to know,
there's nothing more you need to show,
Let us disagree
cause wrong was made, for you to be
What is false when we can't hear no more
And there is nothing to cover for
What is wrong in this old wasted game
May right and wrong be one and the same
Right rode away long ago
Before rescuing wrong from below
I might be mistaken, I know
but hey we need to be somewhat
Foolish, feebleminded,
wrong and senseless
Right rode off long ago,
there's nothing more you need to know,
there's nothing more you need to show,
Let us disagree
cause wrong was made, for you to be
What is really wrong no one dares to say
You know you're wrong when there's only one right
but what is wrong when right is out of sight
Right rode away long ago
Before rescuing wrong from below
I might be mistaken, I know
but hey we need to be somewhat
Foolish, feebleminded,
wrong and senseless
Right rode off long ago,
there's nothing more you need to know,
there's nothing more you need to show,
Let us disagree
cause wrong was made, for you to be
What is false when we can't hear no more
And there is nothing to cover for
What is wrong in this old wasted game
May right and wrong be one and the same
Right rode away long ago
Before rescuing wrong from below
I might be mistaken, I know
but hey we need to be somewhat
Foolish, feebleminded,
wrong and senseless
Right rode off long ago,
there's nothing more you need to know,
there's nothing more you need to show,
Let us disagree
cause wrong was made, for you to be
3.01.2013
Sweet n Sour
Ne zaman çok cesuruz?
Bence ya başlangıçlarda ya da bitişlerde. İkisinin ortasında her şey karma karışıkken, kafa bulanmış, fikrin - kalbin dağılmışken hiçbir şey cesaret vermiyor.
Ama bittiğinde gelen rahatlık çok başka.
Biriyle bir sorun yaşadığında ya olayın etkisiyle hemen karşına alıyorsun, ya üzerinden zaman geçince "durum o vakit böyle böyleydi" diyebiliyorsun. Ben şimdiye kadar hep bu sonuncu hali seçtim. Bunu son kez 30 aralık'ta yaptım. biten şeyleri konuşmak çok daha kolay çünkü. Son raddeye gelmiş bir patlama hali değil, daha basit daha sakin ve daha oturaklı bir ruh haliyle, açık açık konuşabiliyor insan.
Üzerinden çok su akmış, çok zaman geçmiş duyguları dile getirmek ve yine hep olduğu gibi gömmek, üstünü örtmek değil de, bir kutuya koyup kapağını kapayınca gülümsemek ve rafa kaldırmak. Varsa bir huzur, insanın geçmişinde belirsiz bir nokta bırakmamasından geliyor.
Geçmişe takılı kalmamak ve ilerleyebilmek için bu çok önemli. Ama bundan daha önemli olan ilk söylediğimi yapmak. Buna da yeni başladım.
Artık üzülüp, kırıldığım ya da içimde bir yerde yara açan hiçbir şeyi susarak halletmek istemiyorum. Bitişlerini değil, başlangıçlarını bir netliğe kavuşturmaya karar verdim.
İnsanın derdini konuşarak anlatması en normali nihayetinde. Öbür türlü tavşan dağa küsmüş dağın haberi olmamıştan öteye gidemez ki.
Hasıl-ı kelam, gülüşüm yerine geldi. Ben daha çok ben oldum. Her halimin bir anlamı var. 4 gündür kendimi gözlemliyorum, olduğum yerdeyim. Ben bir yerde, aklım başka bir yerde, yüzüm gülerken içim perişan halde filan değilim. Bunları da sağda solda "bak ne kadar iyiyim" diye afişe etmeye gerek duymadım.
"growth is optional, so choose wisely"
Bence ya başlangıçlarda ya da bitişlerde. İkisinin ortasında her şey karma karışıkken, kafa bulanmış, fikrin - kalbin dağılmışken hiçbir şey cesaret vermiyor.
Ama bittiğinde gelen rahatlık çok başka.
Biriyle bir sorun yaşadığında ya olayın etkisiyle hemen karşına alıyorsun, ya üzerinden zaman geçince "durum o vakit böyle böyleydi" diyebiliyorsun. Ben şimdiye kadar hep bu sonuncu hali seçtim. Bunu son kez 30 aralık'ta yaptım. biten şeyleri konuşmak çok daha kolay çünkü. Son raddeye gelmiş bir patlama hali değil, daha basit daha sakin ve daha oturaklı bir ruh haliyle, açık açık konuşabiliyor insan.
Üzerinden çok su akmış, çok zaman geçmiş duyguları dile getirmek ve yine hep olduğu gibi gömmek, üstünü örtmek değil de, bir kutuya koyup kapağını kapayınca gülümsemek ve rafa kaldırmak. Varsa bir huzur, insanın geçmişinde belirsiz bir nokta bırakmamasından geliyor.
Geçmişe takılı kalmamak ve ilerleyebilmek için bu çok önemli. Ama bundan daha önemli olan ilk söylediğimi yapmak. Buna da yeni başladım.
Artık üzülüp, kırıldığım ya da içimde bir yerde yara açan hiçbir şeyi susarak halletmek istemiyorum. Bitişlerini değil, başlangıçlarını bir netliğe kavuşturmaya karar verdim.
İnsanın derdini konuşarak anlatması en normali nihayetinde. Öbür türlü tavşan dağa küsmüş dağın haberi olmamıştan öteye gidemez ki.
Hasıl-ı kelam, gülüşüm yerine geldi. Ben daha çok ben oldum. Her halimin bir anlamı var. 4 gündür kendimi gözlemliyorum, olduğum yerdeyim. Ben bir yerde, aklım başka bir yerde, yüzüm gülerken içim perişan halde filan değilim. Bunları da sağda solda "bak ne kadar iyiyim" diye afişe etmeye gerek duymadım.
"growth is optional, so choose wisely"
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)