Stunned Literature
HayaLperestim.. ßu yüzden çok güzeLim..
13.09.2020
yılların ardından
Icine dustugum seyi anlamlandirmaya calisiyorum.. zamanin bu kadar hizli akmasi hep olan bir sey miydi, simdi mi gozume batiyor? Bir zamanlar gecip gitsin diye bekledigim 20'li yaslarimi geride biraktim, belki hayatimda en aklimin basima geldigi yasimdayim..
Bundan sonrasi, bugunlerin biraz daha gelismis hali olabilir ama yeni bir seyler yazamam saniyorum.. Yepyeni baslangiclar yapamam.. Tekrar bir yerlere gidip yerlesemem, geri donemem, arada kalamam.. Kulliyen bir seyleri degistirmeye calismanin pesine de dusemem.. Orta yasa yaklasan herkeste artik bir seyleri oturtmus olmanin temennisi normal mi?
Dunya ile olan baglarimi da gozden gecirdim.. Kafami topladim.. Dinlendim, duruldum. Belki daha dingin belki daha huzurlu, belki daha farkli bir Vera geldi eskisinin yerine.. Belki de en normali bu, yasayan bir insan olmanin en normali, degismek..
Her 7 yilda insan degisir, baskalasirmis.. Benim yeni bir 7 yilin belki de ilk 2sini geride biraktigimi dusunebilir miyim? umarim oyledir. Bu Vera'yi daha cok sevdim acikcasi. Daha kendi gibi, daha ayaklari yere basan, daha kendini susturabilen ve dur diyebilen. Eskisi gibi freni bosalmis bir araba misali yokuslardan yuvarlanip, gordugu herkese her seye icini dokup, derman aramaya kalkmayan.. Cunku bir noktadan sonra rutine baglayabildim, dedim ya duruldum.. Cok kosmayinca cok belaya da bulasmadim. Sanirim hayatin buyuyen insanlara kattigi en onemli sey bu: cok konusmayinca, cok karismayinca, cok derde bulanmamak.
7 yili biraz geckin calisiyorum.. Hic dusunmedigim olmam sandigim bir meslegin koynuna atildim, ustelik birakirim dedigim her sene biraz daha cakildim.. sonuc 7 yil.. Ama sanirim en dogru karar ile bunun son 2 si digerlerinden cok farkli. Ustelik geldigim noktada baska hayallerimi de gerceklestirdim. Belki bir evliligin icinde, tekrar kendime bir bosluk yaratarak tek basima suzulebildigim gunler aylar yarattim.. Kopruden once son cikislar.. Cocuklu bir aile olmadan once son basibos cekip gitmeler.
Yeni bir ulkede, yabanci topraklari hayatimin bir parcasi haline getirmis oldum.. arabadan indim, bisiklete, scootera, otobuse, trene bindim.. Arabali hayata ne zaman tekrar donerim onu da bilmiyorum. 6 yilin sonunda baslayan bu degisimden memnun da oldum.. Belki 20li yaslarimin toplaminda bu kadar yurudugum vaki degil.. Bir kilometrede dizlerinin bagi cozulen Vera, simdi on kilometre yuruyebiliyor Viyana sokaklarinda.
Bazi tembelliklerim suruyor ama.. Yenilerini ekledim, iflah olmaz bir youtube bagimliligi mesela.. Surekli bir sey izleme ihtiyaci. Mutfakta tuvalette bile bir videonun surekli ekranda oynuyor olmasi, dus alacak kadar bile bosluga tahammulumun olmayisi, lavabonun kosesine dusmesin diye yerlestirdigim telefondan bir seyler izlemeler.. Cunku kendini dinlemek de bir yere kadar sanirim. Ozellikle Polonya'da gecirdigim yalniz aksamlarin getirdigi bir aliskanlik bu bende.
BU hafta yine kitaplara donmeye calistim. bunun yaninda da Sidika dizisinin youtuba a yuklenmis olmasi beni cocukluguma goturdu. BAzi eski dizileri karistiriyorum, bol bol kitap okumayi planliyorum. CAlisirken bir yandan da tedavi surecinde kafami bu sekilde mesgul tutmam onemli.. Diger her sey stres yaratacak cunku.
Iste boyle.. 31 yasindayim :) Guzel yaslandim ama, gittikce de guzellestim, aynada gordugume cogu zaman memnunum.. Eski fotograflarima bakamiyorum bile.. Dis gorunusun sancisini en cok cekenlerdenim.. Kendimle barismam, 2018 de bir burun ameliyatiyla basladi, 2019 agustos'ta lenslerimden kurtuldugum bir lazer ameliyat ile katlandi.. Cildim bana hala oyun oynamadi, yasim henuz erken sanirim, kirisiklik vs olmadi.. Benjamin B gibiyim, gittikce genclesiyorum sanirim :)
Bu yazi da bunca gecen giden yazmadigim zamanin telafisi olsun,
tekrar gorusmek uzere..
Not: Hala gunluk tutuyorum, aralar versem de bazen haftada bire inse de, hala.. Bu sence Sidika dizisinden mi, cilgin bedis'ten mi yoksa Cuneyt Arkin'dan mi tetiklenmis bir aliskanlik.. Yine de keske daha edebi gunlukler yazsaydim, genelde ne yaptim ne ettim ile gecen duygulardan bahsetmeyen mot a mot gunluk sayfalarim var. Kronoloji daha cok..
Hosca kal..
3.12.2017
Borges'in Evinde - Alberto Manguel "Zamanla her şiir bir ağıta dönüşür."
Uzun zamandır kitap alışverişi uygulamasında sepetimde bekleyen kitaplardan biriydi. Dün Taksim/İstiklal'de YKY'ye daldığımızda karşıma çıktı ve hemen alıp dün aksam ile bu sabah arasında bitirmiş oldum. Borges'in evinde kendisine 4 yıl kadar kitap okuyan Manguel'in kaleminden, hayatı, günlük yaşantısı, bakış açısı, sanatı, dostları, ilişkileri, duygusal iniş çıkışları üzerine detaylı bilgiler. Hatta kimleri sever kimleri sevmez, kimi hangi satırlarından sever de kimden neden nefret eder üzerine edebi eleştirileri olmasa da factleri önümüze seriyor.
Hep bir gülümseme, hep bir burukluk ile okuyoruz bu evinde takım elbise&kravat gezen, alaycı, duygusal, okuyan, yazazan, kör ama gönül gözü açık adamı.
Kitabın yarısında satırların altını çizmiş bile olabilirim. Birkaç şeyi paylaşmadan da bitirmeyelim:
"Bütün edebiyatlar epikle başlar"
"Beynim bir çöp yığınıdır benim"
"Tanrılar insanların arasına düşmanlıklar sokar ki sonraki kuşakların, şarkısını söyleyebilecekleri bir şeyleri olsun."(Odysseia alıntı)
"Boşver, ilerleyeceğim diye/
Heveslere kaptırma kendini/
Denizler kadar yazsan bile/
Borges çoktan yazmıştır hepsini." (Manuel Mujica Lainez)
"Arjantin hakkında umudunu yitirmiş bir şekilde konuştu; bir yer için "burası benim yerim" desen ve orada yaşadıgını soylesen bile o veya başka bir yerin sana ait olup olmadığını belirleyen şeyin birkaç dosttan oluşan bir grup olduğunu anlattı."
"Anlamadığım bir dilde ölmek istemiyorum"(Cenevre'de öldü)
"Her ölümle yiten küçük bilgelikler bana çok dokunuyor"
Hep bir gülümseme, hep bir burukluk ile okuyoruz bu evinde takım elbise&kravat gezen, alaycı, duygusal, okuyan, yazazan, kör ama gönül gözü açık adamı.
Kitabın yarısında satırların altını çizmiş bile olabilirim. Birkaç şeyi paylaşmadan da bitirmeyelim:
"Bütün edebiyatlar epikle başlar"
"Beynim bir çöp yığınıdır benim"
"Tanrılar insanların arasına düşmanlıklar sokar ki sonraki kuşakların, şarkısını söyleyebilecekleri bir şeyleri olsun."(Odysseia alıntı)
"Boşver, ilerleyeceğim diye/
Heveslere kaptırma kendini/
Denizler kadar yazsan bile/
Borges çoktan yazmıştır hepsini." (Manuel Mujica Lainez)
"Arjantin hakkında umudunu yitirmiş bir şekilde konuştu; bir yer için "burası benim yerim" desen ve orada yaşadıgını soylesen bile o veya başka bir yerin sana ait olup olmadığını belirleyen şeyin birkaç dosttan oluşan bir grup olduğunu anlattı."
"Anlamadığım bir dilde ölmek istemiyorum"(Cenevre'de öldü)
"Her ölümle yiten küçük bilgelikler bana çok dokunuyor"
2.12.2017
2 Aralık Yayınları
Az önce peşpeşe birçok yazıyı aktif yaptım, bunlar 3 Aralıkta yazılmış olanlar değil 2011-2015 arasında yazılan bir çok farklı kayıt aslında. Muhtemelen güvensizlikten hepsini taslak durumuna cevirmis ya da yayınlamamıstım. Bu nedenle önce onları yayınladım.
bı nefes alın
İnsanların bu kadar saldırgan oldugumu dusunmelerı garıbıme gıdıyor. Acıkcası bıraz da uzuyor benı. Cunku ıncelıkler yuzunden dıyor ya Sertab Erener, aynen oyle oluyor.Her konuda en ınce yaklasımı sergıledıgım halde, en ufak bır puruzde ustume saldırılması hıc hosuma gıtmıyor. Aynı zamanda ben sen bana sunu yaptın ben de sana bunu yapacagım gıbı bır yaklasım sergılemem kı zaten. Ben yurur gıderım, her sey arkamda kalır, arkamda kalan seylere de donup donup bakmam, guzel anmayacaksam. Kı genelde ben arkamda bıraktıgım herkesı guzel anarım. Azdır benım sunu asla unutmayacagım dedıgım kırgınlıklar.Canıma kastedılmedıkten sonra neyın burnu buyuklugunu yapayım?
Neden boyle dusunuldugunu anlamıyorum. Sandıgınız kadar sert ve duyarsız degılım sonucta. Kımsenın dedıkodusunda ve garıp oyunlarında yerım yok.
Bırıne bır sey oldugunda benden bılınmesı ve bana dıs bılenmesı cok sınır bozucu ya hu. Inanın kucuk hesaplar pesınde degılım.
Neden boyle dusunuldugunu anlamıyorum. Sandıgınız kadar sert ve duyarsız degılım sonucta. Kımsenın dedıkodusunda ve garıp oyunlarında yerım yok.
Bırıne bır sey oldugunda benden bılınmesı ve bana dıs bılenmesı cok sınır bozucu ya hu. Inanın kucuk hesaplar pesınde degılım.
Klişe bir yarı dolu bardak hikayesi
Bir karikatürünü yapmışlar bu bardağın yarısını dolu ya da yarısını boş görme üzerine. Ama fikir ayrılıklarından besleniyor. İki taraf da avazı çıktığı kadar bağırıyoe nasıl gördüğünü ama ortada bir gerçek var hem boş hem dolu yarısı.
Bazen insanlar en yakınımızdakiler diye boşuna saygı anlayış ve incelik bekliyoruz. Senin ne yaşadığını umursuyor ama umursamıyoe, üzülüyor ama üzülmüyor, nasıl hissedeceğini tahmin ediyor ama kendini tutup susmuyor.. O sevdiğim mısra geliyor aklıma 'öğren susmasını ve ağlamamasını'
dün çok beğendiğim eski bir yöneticim bundan önceki seçimlerde x e oy vermiş olabilirsiniz ama bu sefer başka. Lütfen bu zihniyetteyseniz beni listenizden çıkarın. Hayatta çoğunlukla huzurlu mutlu ilişkiler bir nebze de olsa aynı görüşü paylaştığınız insanlarla olur, demiş.
Öyle de haklı ki. Hayatın kendisine gül bahçelerini sunduğu bir insanın (tabi o şimdi bir ayetle kendi çabasından olduğunu söyleyecek) ama daha üst bir güç tarafından bu çabanı şimdi siliyoruz denmediği için şanslı mutlu, farkında değil. Halbuki en ufak bir haksızlıkta çıldırıyorken, senin hassasiyetine saygı duymuyor.
Peki, hayatımda kalman için bana sebep söyle.
Bazen insanlar en yakınımızdakiler diye boşuna saygı anlayış ve incelik bekliyoruz. Senin ne yaşadığını umursuyor ama umursamıyoe, üzülüyor ama üzülmüyor, nasıl hissedeceğini tahmin ediyor ama kendini tutup susmuyor.. O sevdiğim mısra geliyor aklıma 'öğren susmasını ve ağlamamasını'
dün çok beğendiğim eski bir yöneticim bundan önceki seçimlerde x e oy vermiş olabilirsiniz ama bu sefer başka. Lütfen bu zihniyetteyseniz beni listenizden çıkarın. Hayatta çoğunlukla huzurlu mutlu ilişkiler bir nebze de olsa aynı görüşü paylaştığınız insanlarla olur, demiş.
Öyle de haklı ki. Hayatın kendisine gül bahçelerini sunduğu bir insanın (tabi o şimdi bir ayetle kendi çabasından olduğunu söyleyecek) ama daha üst bir güç tarafından bu çabanı şimdi siliyoruz denmediği için şanslı mutlu, farkında değil. Halbuki en ufak bir haksızlıkta çıldırıyorken, senin hassasiyetine saygı duymuyor.
Peki, hayatımda kalman için bana sebep söyle.
ölüm uykudan iyidir.
Koyu lacivert bir geceye parlak sarı ışıklar bütün ihtişamıyla eşlik ediyorlar ve deniz usul usul yansıtıyor bu ışıkları denizin bir kıyısındaki kasrın en kıyısındaki betonların üzerinde mavi gece elbisesi kızıl gür omuz hizasındaki saçlarıyla claire boy gösteriyor elleri elbisesinin tül etekliklerinin iki yanından tutmuş hafifce kaldırarak ve çıplak ayaklarını özgür bırakarak adımlarını rahat atabilmek için kıyıya ilerliyor yavaşça havada ılık bir rüzgar eteklerini savuruyor usulca göğsü hızla inip kalkıyor bu sırada yavaş yavaş ölümüne giden ihtişamlı yolda ilerliyor hernasılsa ayakları onu ondan habersiz taşıyor gibi claire bu gece parmak uçlarında sıcaklık hissediyor beton buz gibi olmalıydı oysa ve kasrın kııyısının tam karşısında inşa edilmiş tarihi bir sarayın beton kıyılarında carmen ışıklar altında yağ yeşili en güzel tuvaletinin içinde uzun kızıl saçlarını iki yanından tuturmuş inci küpelerinin kendisine kattığı güzellikten haberdar elleriyle eteklerini tutmuş ayaklarını serbest bıraksınlar diye uçuşan tüller ölümüne ilerliyor sarı ışıkta saçları turuncuya çalıyor yüzü parlıyor hep olduğu gibi kıyıya doğru yavaş yavaş ilerliyor gecenin müziğini duyarak rüzgarı içine çekerek ölümüne ilerliyor carmen gecenin yıldızları göğün derinliklerine saklanıyorlar gece ölesiye koyu bütün parlak sarı ışıklarla uyumlu dans ediyor claire ayakları ucunda yükseliyor öne doğru eğiliyor carmene icindeki bütün duyguları olduğu yerde bırakırken iki kadın aynı anda kendilerini denizin karanlık sularına bırakıyorlar huzura varmanın bir çeşidi ölüme kendi isteğinle gitmek olabilir diye düşünüyorlardı bunun öncesinde ve huzura bütün bedenleriyle uzanıyorlar soğuk su elbiselerini hafiften okşuyor verdiği his mükemmelken claire carmene i görüyor ve bir anda büyüsü bozulmuş sahnesinden uyanıyor carmene e erişiyor genç kadının kendinden geçmekte olan bedenine yanaşıyor onu belinden ve ensesinden kavrayıp suyun yüzeyinde tutmaya çalışıyor nefes nefese kıyıya ulaştırmaya çalışıyor bütün korkusunu bastırmaya çalışarak kendine gelmesi için yalvarmaya başlıyor carmene i kıyıya ulaştırıyor kasrın alt katlarına denk gelen bu tümüyle mermerden oluşmuş soğuk yerin ne olduğunu anlamaya çalışıyor bütün kuvvetiyle carmene i kucağında taşıyarak ıslak elbiselerinin ağırılığı altında artık kendinden geçmek üzere hızlı hızlı nefes alarak buradan kurtulmaya çalışıyor etrafına bakıyor ve görebildiği bu kapıların nereye çıktığını bulanık puslu aklıyla kavrayamıyor arkadan gelen sesleri duyuyor birilerinin carmen ve kendisinin varlığını sezdiğini ve buradan kurtulmak isteyen kadının ele geçmek istemeyeceğini düşünerek nefes nefese arkası karanlık olan cam kapıya doğru koşuyor kapıdan çıkar çıkmaz kasrın bahçesine ulaşıyor bahçenin çıkışa giden dar kumdan yolunda ayaklarının acısına ve carmenın vücudunun bütün ağırlığına rağmen koşmaya başlıyor clair bahçeden çıkarsa buradan ve bu insanlardan onu tamamen kurtaracağını düşünerek koşmaya devam ediyor küçük büyük bahçe köpekleri peşlerine düşüyor bu defa carmene bütün bütün beyni bulanmış artık ne gördüğünden ve nereye gittiğinden emin olmadan koşmaya devam ediyor bahçe kapısına doğru gittiğini düşündüğü bu dar yolda. Kapıya vardılar mı bilmiyorum.. nefes nefese uyandım.
Yarım bir bütün müdür?
Işıkları söndürdüm. Sadece ürperiyorum şimdi.
İki koku karışıyor burnumda, parfümün mandalinasıyla kahveninki. İki güzel koku birbirine karışınca bu kadar kötü olabilir ancak.
Aklıma gelir miydi?
Bir araya gelen bütün güzel şeylerin çıkardığı sonucun güzel olması gerektiğini kim söyledi bana, neden şaşırıyorum bu kadar bu işe?
Bir fotoğraf çalışması yapmışlardı da, en güzel dudaklı oyuncudan dudağını, en güzel gözlüden gözünü, en güzel yanaklıdan yanağını ,en güzel burunludan hokka gibi burnunu almışlardı. Sonuç hüsrandı.
Şuan benim yaşadığım gibi.
İki mükemmel birbirini eziyor, iki güzel birbirini kıskanıyor, iki başarılı birbirine enaniyet pencersinden bakıyor, iki sporcu birbirini sövüyor, iki esnaf birbirine bıçak biliyor.
Ortanın üstü ne varsa, birbirine kıyasıya düşman anlayacağın.
Hal böyleyken benim kendime güzel bulup neyi yakıştırdığımın bir önemi yok. Nasılsa bir araya gelince eğreti duruyorlar. Nasılsa birinden biri gidiyor iki güzel şeyden. Nasılsa birarada yaşayamıyor iyi olan şeyler.
Belki de Hakk'ın sana yarım ile yetinmeyi öğretme biçimidir bu.
Yarımdan bütün olmayı, bütünün işlevini yerine getirebilmek için çabalamayı ve bir bütünü bir yarımla başarmayı öğrenmen için.
Kimbilir, sorgusuz sualsiz bütünü önünde bulanların bu sınavı geçebileceğini kimbilir?
Yorgunluklar, hatalar ve pişmanlıklar.. Bunlar iki iyinin yan yana gelmesinin zorluğundan mı kaynaklanmıştı. pişmanlık değil, ona yer yok lügatımda. Hakk'tan gelen ve gelmeyen her şey, Hakk'tan gelmiştir veya gelmemiştir.Ötesi yok. Pişmanlık bu adalete en büyük hakaret olur hernasılsa.
Duraksamak sürünmek değildir, diyor yazar. Yarım olarak ayakta durmak, bütün olarak sürünmekten iyidir oysa. Öyle diyelim öyle olsun.
Dilimde kelimeler var,
Kelimeler yırtamıyor perdelerini güneşsizliğin.
Ama onlar olmasa, perdesiz kalmak, hani fazla aydınlık bile yakar gözlerimizi ya.. Bundan hakikate boyun eğip, pişmanlığı atıyorum lügatımdan.
Ne eylerse O eyler, ve elbette güzel eyler.
23:23
14.08.2011
İki koku karışıyor burnumda, parfümün mandalinasıyla kahveninki. İki güzel koku birbirine karışınca bu kadar kötü olabilir ancak.
Aklıma gelir miydi?
Bir araya gelen bütün güzel şeylerin çıkardığı sonucun güzel olması gerektiğini kim söyledi bana, neden şaşırıyorum bu kadar bu işe?
Bir fotoğraf çalışması yapmışlardı da, en güzel dudaklı oyuncudan dudağını, en güzel gözlüden gözünü, en güzel yanaklıdan yanağını ,en güzel burunludan hokka gibi burnunu almışlardı. Sonuç hüsrandı.
Şuan benim yaşadığım gibi.
İki mükemmel birbirini eziyor, iki güzel birbirini kıskanıyor, iki başarılı birbirine enaniyet pencersinden bakıyor, iki sporcu birbirini sövüyor, iki esnaf birbirine bıçak biliyor.
Ortanın üstü ne varsa, birbirine kıyasıya düşman anlayacağın.
Hal böyleyken benim kendime güzel bulup neyi yakıştırdığımın bir önemi yok. Nasılsa bir araya gelince eğreti duruyorlar. Nasılsa birinden biri gidiyor iki güzel şeyden. Nasılsa birarada yaşayamıyor iyi olan şeyler.
Belki de Hakk'ın sana yarım ile yetinmeyi öğretme biçimidir bu.
Yarımdan bütün olmayı, bütünün işlevini yerine getirebilmek için çabalamayı ve bir bütünü bir yarımla başarmayı öğrenmen için.
Kimbilir, sorgusuz sualsiz bütünü önünde bulanların bu sınavı geçebileceğini kimbilir?
Yorgunluklar, hatalar ve pişmanlıklar.. Bunlar iki iyinin yan yana gelmesinin zorluğundan mı kaynaklanmıştı. pişmanlık değil, ona yer yok lügatımda. Hakk'tan gelen ve gelmeyen her şey, Hakk'tan gelmiştir veya gelmemiştir.Ötesi yok. Pişmanlık bu adalete en büyük hakaret olur hernasılsa.
Duraksamak sürünmek değildir, diyor yazar. Yarım olarak ayakta durmak, bütün olarak sürünmekten iyidir oysa. Öyle diyelim öyle olsun.
Dilimde kelimeler var,
Kelimeler yırtamıyor perdelerini güneşsizliğin.
Ama onlar olmasa, perdesiz kalmak, hani fazla aydınlık bile yakar gözlerimizi ya.. Bundan hakikate boyun eğip, pişmanlığı atıyorum lügatımdan.
Ne eylerse O eyler, ve elbette güzel eyler.
23:23
14.08.2011
Günayyydınnn içimdeki bennn !
Neydi sanki o kendimi üzdüğüm zamanlar.. Yatağımda midemdeki ağrılarla uyumlu olarak kıvranarak sabahı beklemelerim. Terlere boğulduğum hasta geceler.. Yalnız başıma üstesinden geldiğim her şey...
Dönüp bakınca her şeyin geride kalmış olmasına inanamıyorum hala. Hayatımın en zor 7-8 ayını bitirdim belki de. ßu kadar yorulduğum, yıprandığım, kendimi üzdüğüm başka bir dönem hatırlamıyorum hayatımda. 2008 in bile bir tatlı telaşı vardı, her şeyin düzenli oluşunun verdiği bir huzur. 2007 nin kendine has bir garipliği vardı ama kesinlikle bu geçen zaman için iyi değildi.
2011 in yaz okulunun keyfi, ve sonrasının, şimdisinin verdiği keyif paha biçilemez. 2011 in yarısında kaderi döndürüyoruz sanki.
Sabah uyanmış yatakta kitap okurken, kardes denen o sevimli dünya tatlısı, öpmekle bitmeyen, sarılmakla doyulmayan şey bir kupa kahve ile odaya girince,
şükrettim.
Hoşçakal Ankara;
Hoşçakal Ankara;
Ne dönmek istediğim bir adressin benim için ne etmeye hazır olduğum bir veda. Geride kalan her şey, herkes, her arkadaş, her dost, her düşman için bir eyvallahım var. ßıraktım dünya dağınık kalsın arkamda. Avucumun içindeki mutluluk yeter.
Çok şey bekledim, çok şey elde ettim, belki çok şeyden vazgeçtim, belki çok şeyi geride bıraktım hayatım boyunca ama pişman değilim. "sen elinden geleni yaptın mı?"deseler, evet derim rahatça. Olanlar, olabilenler, olmayanlar, olamayanlar için üzülmenin ya da sevinmenin ne yeri ne zamanı şimdi.
Öyle de güzeldi hayat, öyle de kahkahalara boğdu beni, böyle de güzel hayat, böyle de güldürecek doyasıya. Kendime kızdığım küstüğüm bir şey kalmadı içimde, ne varsa akıttım her nasılsa. Kalmadı bir pişmanlığım, utandığım bir şey ya da unuttuğum bir şeyler yarım olarak. Üstüme düşeni yaptım yani, alacak-verecek hesabım kalmadı kimseyle.
Fotoğraflarım var, çoğu şimdi yüzünü bile görmediğim insanlara aitler. ßunu da ben seçtim ya da seçmedim, seçildiğinde sesimi çıkarmama gerek kalmamıştı belki de.
ßöyle de güzel hayat. ßöyle de güldürüyor doyasıya.
Özlemek, kelimesine biraz yabancıyım. Özletmemek için elimden geleni yaptıktan sonra hala uzakta-ayrı kalanlar varsa, özlem duygusu onlara layık değildir diye düşünüyorum. Üzülmek, bile bile uzakta kalanlar için duyulması gereken bir şey değil. Sevmek, bile bile uzakta kalanların layık olduğu bir duygu değil.
Kin yok, kasıt yok, ah yok.. Herkese, kendi yolunda mutluluklar diliyorum. Kimseye de ah etmedim, gerek yok nasılsa su akar yolunu bulur..
Hoşçakalın :)
Ne dönmek istediğim bir adressin benim için ne etmeye hazır olduğum bir veda. Geride kalan her şey, herkes, her arkadaş, her dost, her düşman için bir eyvallahım var. ßıraktım dünya dağınık kalsın arkamda. Avucumun içindeki mutluluk yeter.
Çok şey bekledim, çok şey elde ettim, belki çok şeyden vazgeçtim, belki çok şeyi geride bıraktım hayatım boyunca ama pişman değilim. "sen elinden geleni yaptın mı?"deseler, evet derim rahatça. Olanlar, olabilenler, olmayanlar, olamayanlar için üzülmenin ya da sevinmenin ne yeri ne zamanı şimdi.
Öyle de güzeldi hayat, öyle de kahkahalara boğdu beni, böyle de güzel hayat, böyle de güldürecek doyasıya. Kendime kızdığım küstüğüm bir şey kalmadı içimde, ne varsa akıttım her nasılsa. Kalmadı bir pişmanlığım, utandığım bir şey ya da unuttuğum bir şeyler yarım olarak. Üstüme düşeni yaptım yani, alacak-verecek hesabım kalmadı kimseyle.
Fotoğraflarım var, çoğu şimdi yüzünü bile görmediğim insanlara aitler. ßunu da ben seçtim ya da seçmedim, seçildiğinde sesimi çıkarmama gerek kalmamıştı belki de.
ßöyle de güzel hayat. ßöyle de güldürüyor doyasıya.
Özlemek, kelimesine biraz yabancıyım. Özletmemek için elimden geleni yaptıktan sonra hala uzakta-ayrı kalanlar varsa, özlem duygusu onlara layık değildir diye düşünüyorum. Üzülmek, bile bile uzakta kalanlar için duyulması gereken bir şey değil. Sevmek, bile bile uzakta kalanların layık olduğu bir duygu değil.
Kin yok, kasıt yok, ah yok.. Herkese, kendi yolunda mutluluklar diliyorum. Kimseye de ah etmedim, gerek yok nasılsa su akar yolunu bulur..
Hoşçakalın :)
Benim adım orman.
Yol ayrımlarında biz yokuz, tercihlerimiz var.
Bütün taş kalpli oluşumun günahlarını tanrı affetsin. Tanrı affetsin..
"Uzaklara dalıp gitme, gözlerin de dolmasın.. "
Bütün taş kalpli oluşumun günahlarını tanrı affetsin. Tanrı affetsin..
"Uzaklara dalıp gitme, gözlerin de dolmasın.. "
18.05.2015
Searching My Soul :)
Epey uzun bir ara, çok şey değişmiş.
Zeena evlenmiş diyorlar? Bir başka hayatı varmış artık iki kişilik. 3 oda 1 salon öyle böyle yeni bir düzeni, yakında yeni bir işi.
Dönmüş ve "hayır" demiş istemediği her şeye..
Her şey bir yana da; Vera Aşıkmış, diyorlar?
Desinler. Hem aşığım hem deliyim. Deliyken aşık olmak bambaşka şey. Adamın aklını alıyorlar yoksa üstelik aşksız.
Ben bir deliydim, evet, küçük bir kız çocuğu hala belki.
sonra bir adam geldi, hayatımın ortasına yerleşti, her şeyi aldı birden ikiye çıkardı:
Sofradaki bardağı,
Yatağımdaki yastığı,
Günümü, gecemi..
Birken aldı, iki yaptı.
Aferin ona! Aferin!
13.08.2014
Hepimiz ölecek yaştayız.
Yazlık şehirlerin başka bir ruh hali var. Hazır olduğum için mi beni sarıyor yoksa hazır değilken şehir değiştirdiğimden mi inanın bilmiyorum. Hani bütün eski şarkıları çalan radyolar, o tatil gğnlerine özel mi denk geliyor, gündelik hayatımda değil yalnızca tatillerde radyo açtığımdan mı cezalandırılıyorum inanın bunu da kestiremiyorum.
Bakıyorsun, bu şehire her geldiğinde kimlerle neler yaşamışsın, her geldiğinde kaç farklı arkadaşla bu şehri paylaşmışsın. Bu manzaraya kaç dostla ayrı ayrı senelerde bakıp hayaller kurmuşsun. Ama gerçek olmuş ama sen vazgeçmişsin canın çekmemiş.
Dünyayı avucuma koymuşlar, üflemişim de gitmiş. Üstelik umurumda de-ğil.
Kimin nerede yaşadığı, ne kadar uzakta kaldığı dostlarımın, ne kadar ucuzladığını bazı anıların. Nasıl silinip gittiğine hayret ettiğim hatıraların.
Kimde ne varsa döksün ortaya. Tek tek bakalım ne kadar değerli bir zamanlar en değerli sandıklarımız.
Anlam yükleyemedğimiz bu anlamlı şarkılar. Bir zamanlar dinleyip içimde fırtına koparmış hiçbir şarkı aynı lezzette değil. Çok değil 4 yıl sonra, ben 30 olduğumda ve dünyada hala yeni doğmuş çocukların olacağına, onların okul iş eş seçme telaşlarına kapılacaklarına hayretle şahit olacağım. Çocuk olsam der büyüyenler. Ben bunca telaş ve karmaşa nasıl tekrar yaşanır akıl sır erdiremiyoruö. O hareketli koşturmacalı çok kahkahalı günler geri gelse, gelmesin. İstemem ki.
En güzel vaktindeyim ömrümün. 25 yeni bir çeyreğin başı, eski bir çeyreğin sonu. Çok insanın silinişi ve yepyenilerinşn başucunda hazır oluşu. Bazen eski bir dosta değil yeni bir tanıdığa anlatmak daha iyi geliyor. Bazen de anlatmamak, kendine saklamak. Sanki o acıyı ya da sevinci bilseler bir şeyler kopup gidecek. Ve bazen de anlatmaktan eskitmekten öyle pişman olmak bir anıyı, bir espriyi veya bir duyguyu.
Gece günden daha samimi, gün geceden daha parlak. Hiçbirine doyamıyorsam sanırım sahiden en güzel çağımdayım. Ne ilerisi ne gerisi, insan 25 ine demir atıp hep o iskelede yaşayabilse Allah'ım.
Güzelin daha güzel, kötünğn daha kötü olduğu 10'lular değil, bir şeylerin oturmaya başladıpı ama sancı yaşatan 20 lerin başları da değil. En güzeli şimdi.
Bakıyorsun, bu şehire her geldiğinde kimlerle neler yaşamışsın, her geldiğinde kaç farklı arkadaşla bu şehri paylaşmışsın. Bu manzaraya kaç dostla ayrı ayrı senelerde bakıp hayaller kurmuşsun. Ama gerçek olmuş ama sen vazgeçmişsin canın çekmemiş.
Dünyayı avucuma koymuşlar, üflemişim de gitmiş. Üstelik umurumda de-ğil.
Kimin nerede yaşadığı, ne kadar uzakta kaldığı dostlarımın, ne kadar ucuzladığını bazı anıların. Nasıl silinip gittiğine hayret ettiğim hatıraların.
Kimde ne varsa döksün ortaya. Tek tek bakalım ne kadar değerli bir zamanlar en değerli sandıklarımız.
Anlam yükleyemedğimiz bu anlamlı şarkılar. Bir zamanlar dinleyip içimde fırtına koparmış hiçbir şarkı aynı lezzette değil. Çok değil 4 yıl sonra, ben 30 olduğumda ve dünyada hala yeni doğmuş çocukların olacağına, onların okul iş eş seçme telaşlarına kapılacaklarına hayretle şahit olacağım. Çocuk olsam der büyüyenler. Ben bunca telaş ve karmaşa nasıl tekrar yaşanır akıl sır erdiremiyoruö. O hareketli koşturmacalı çok kahkahalı günler geri gelse, gelmesin. İstemem ki.
En güzel vaktindeyim ömrümün. 25 yeni bir çeyreğin başı, eski bir çeyreğin sonu. Çok insanın silinişi ve yepyenilerinşn başucunda hazır oluşu. Bazen eski bir dosta değil yeni bir tanıdığa anlatmak daha iyi geliyor. Bazen de anlatmamak, kendine saklamak. Sanki o acıyı ya da sevinci bilseler bir şeyler kopup gidecek. Ve bazen de anlatmaktan eskitmekten öyle pişman olmak bir anıyı, bir espriyi veya bir duyguyu.
Gece günden daha samimi, gün geceden daha parlak. Hiçbirine doyamıyorsam sanırım sahiden en güzel çağımdayım. Ne ilerisi ne gerisi, insan 25 ine demir atıp hep o iskelede yaşayabilse Allah'ım.
Güzelin daha güzel, kötünğn daha kötü olduğu 10'lular değil, bir şeylerin oturmaya başladıpı ama sancı yaşatan 20 lerin başları da değil. En güzeli şimdi.
26.04.2014
güneşsiz ikindi
Sonra ben birden herkese karşı durmaya başladım. Üstüme gelmeyin, böyle iyiyim demeye. Aslında iyiydim de bunu söylemediğim için mi bilmiyorum hem ben hem yanımdakilar durumu kötü algılamaya başlamışlardı.
Bir şeyleri konrol etmek için herkes seferber olmuş ve bana ne yapmam gerektiğini söyler olmuşlardı.
Eksik olan bir tek ben değilim, görmeleri gereken bu. eksik derken üstelik, kime göre eksik?
Belki de böyle bir bütünüm. Keyfim yerinde.
Belki yazmaya başlayabilirim. Yerine oturan taşlar, yeni iş, yeni düzen, eski ev, yine aile, yeni bireyler(Agah bir mucize) üstelik.
Hepsi tastamam, ben de tamamım. Bir gün karar verirsem..
Marinada bir çay bahçesi. İsmi bambaşka bir ülkeden bir şehir. Her şey çok sakin. Ben de dinlenmiş oldum.
Canım bir şeyler karalamak istedi ama sonra yine kelime gelmedi aklıma. Yazmak günce yazmaktan öteye gitmiyor, çünkü epeydir iyi yaşıyorum açıkçası. Yaklaşık beş yıldır hayatım bambaşka bir hal aldı, memnunum da. Bazen ayak uydurmak zor gelse de, bir yerde dengeye oturacağı geliyor. O andan sonra yine sadece gününü geceni yazabiliyorsun.
Mutsuz adamların işi şairlik, hikayeler de öyle. Mutlu mesut bir öykü çocuklardan başka kime ne anlatabilir? Biz hep cümleler çekip almıyor muyuz okuduklarımızdan. Bu da öyle bir şey işte. Cümleler çekip alınacak, insanların canına dokunacak, yaralarından bir şey bulmalarını sağlayacak şeyler dökülmüyor içimden. Çok şükür.
Şükrü eksik bırakmayalım öyleyse. bir sigara, bir duman, bir çakmak bir ağaç, bir kahve, bir kapalı hava.
Kalamışta biraz mutlu biraz mutsuz bir gün bu. Arada böyleysi de lazım. Boşluk gibi.
Bomboş gibi.
Yine de bütün, tastamam.
Mervek
Bir şeyleri konrol etmek için herkes seferber olmuş ve bana ne yapmam gerektiğini söyler olmuşlardı.
Eksik olan bir tek ben değilim, görmeleri gereken bu. eksik derken üstelik, kime göre eksik?
Belki de böyle bir bütünüm. Keyfim yerinde.
Belki yazmaya başlayabilirim. Yerine oturan taşlar, yeni iş, yeni düzen, eski ev, yine aile, yeni bireyler(Agah bir mucize) üstelik.
Hepsi tastamam, ben de tamamım. Bir gün karar verirsem..
Marinada bir çay bahçesi. İsmi bambaşka bir ülkeden bir şehir. Her şey çok sakin. Ben de dinlenmiş oldum.
Canım bir şeyler karalamak istedi ama sonra yine kelime gelmedi aklıma. Yazmak günce yazmaktan öteye gitmiyor, çünkü epeydir iyi yaşıyorum açıkçası. Yaklaşık beş yıldır hayatım bambaşka bir hal aldı, memnunum da. Bazen ayak uydurmak zor gelse de, bir yerde dengeye oturacağı geliyor. O andan sonra yine sadece gününü geceni yazabiliyorsun.
Mutsuz adamların işi şairlik, hikayeler de öyle. Mutlu mesut bir öykü çocuklardan başka kime ne anlatabilir? Biz hep cümleler çekip almıyor muyuz okuduklarımızdan. Bu da öyle bir şey işte. Cümleler çekip alınacak, insanların canına dokunacak, yaralarından bir şey bulmalarını sağlayacak şeyler dökülmüyor içimden. Çok şükür.
Şükrü eksik bırakmayalım öyleyse. bir sigara, bir duman, bir çakmak bir ağaç, bir kahve, bir kapalı hava.
Kalamışta biraz mutlu biraz mutsuz bir gün bu. Arada böyleysi de lazım. Boşluk gibi.
Bomboş gibi.
Yine de bütün, tastamam.
Mervek
28.01.2014
Karanlıkta Sabah Kuşları - Ahmet Altan
Merhabalar, merhabalar :) Şirket maillerinde böyle başlarız. Neyse benim yazacaklarım var. Bu kitabı okudum şimdi bitirdim. Ahmet Altan ilk kez okuyorum merakımdan, kısa kısa yazıları var içerisinde. Onlardan birinin ismini kitaba vermişler. Ben de bazı yerlerin altını çizdim alışkanlık üzere, buyrunuz:
Aşktan kaçarak aşkı yakalamak ister herkes ve yakalamaktan korkarak aşkı kovalar.
Herkese yabancı oluyorsunuz. onların kuşları sizin peri kızlarınız, onların ejderhası artık sizin için bir kanatlı karınca. Bunları paylaşacak kimseniz de yok. Özlediğiniz ise çok uzaklarda.
O bana hayatın aslında ne kadar şaşırtıcı ve ne kadar güzel olduğunu söylüyordu. Ben ona hiçbir şey söylemiyordum. ne söyleyebilirdim ki.. onun neşeli bir sürgün gibi yaşadığı bu hayattan utandığımdan başka.
"Bana uzanan o eli değil de öbürünü tutsaydım" dediğmiz ya da " arkasından seslenseydim, gitme deseydim" deediğimiz kareler. Mutluluğa çok yaklaştığımızı bildiğimiz halde mutluluğa arkamızı döndüğümüz ve yıllarca hep hatırlayıp tuhaf yaz gecelerinde kendimizle hesaplaşmak için, hatıraların arasından çekip çıkardığımız anlar.
bir başkasının hayatında mutluluğa giden yolu bu kadar açık ve aydınlık görürken, kendi hayatımızda neden yolumuzu kaybediyor, neden mutluluğa ulaşmakta bu kadar zorlanıyoruz?
bir şiir okuyabilir ya da bir masal anlatabilirim. Ama kime?
Ona sevdiğimi söylemeliydim ya da onunla gitmeliydim, dediğniz anlar yok mu hayatınızda? Niye demediniz, niye gitmediniz?
Matadır kötü zamanda yanında olacak kadına değil de kendini ilk fırsatta terk edecek kadına gider; vefasız olan daha çekici gelir ona.
Herkes kendine muhtaç olmayacak kadar güçlü, başkalarına gidebilecek kadar özgür, her an kendisini beğencek başka birini bulabilecek kadar alımlı birini istiyor ama bu istediği özelliklere sahip olan insan kendisini aldatmasın istiyor.
biliyorlar ki aldatabilecek biri aldatabilir. aldatamayacak biri güvenli ama sıkıcı, aldatabilecek biri çekici ama korkutucu. aşkın en zor kavşağı.
Aşktan kaçarak aşkı yakalamak ister herkes ve yakalamaktan korkarak aşkı kovalar.
Herkese yabancı oluyorsunuz. onların kuşları sizin peri kızlarınız, onların ejderhası artık sizin için bir kanatlı karınca. Bunları paylaşacak kimseniz de yok. Özlediğiniz ise çok uzaklarda.
O bana hayatın aslında ne kadar şaşırtıcı ve ne kadar güzel olduğunu söylüyordu. Ben ona hiçbir şey söylemiyordum. ne söyleyebilirdim ki.. onun neşeli bir sürgün gibi yaşadığı bu hayattan utandığımdan başka.
"Bana uzanan o eli değil de öbürünü tutsaydım" dediğmiz ya da " arkasından seslenseydim, gitme deseydim" deediğimiz kareler. Mutluluğa çok yaklaştığımızı bildiğimiz halde mutluluğa arkamızı döndüğümüz ve yıllarca hep hatırlayıp tuhaf yaz gecelerinde kendimizle hesaplaşmak için, hatıraların arasından çekip çıkardığımız anlar.
bir başkasının hayatında mutluluğa giden yolu bu kadar açık ve aydınlık görürken, kendi hayatımızda neden yolumuzu kaybediyor, neden mutluluğa ulaşmakta bu kadar zorlanıyoruz?
bir şiir okuyabilir ya da bir masal anlatabilirim. Ama kime?
Ona sevdiğimi söylemeliydim ya da onunla gitmeliydim, dediğniz anlar yok mu hayatınızda? Niye demediniz, niye gitmediniz?
Matadır kötü zamanda yanında olacak kadına değil de kendini ilk fırsatta terk edecek kadına gider; vefasız olan daha çekici gelir ona.
Herkes kendine muhtaç olmayacak kadar güçlü, başkalarına gidebilecek kadar özgür, her an kendisini beğencek başka birini bulabilecek kadar alımlı birini istiyor ama bu istediği özelliklere sahip olan insan kendisini aldatmasın istiyor.
biliyorlar ki aldatabilecek biri aldatabilir. aldatamayacak biri güvenli ama sıkıcı, aldatabilecek biri çekici ama korkutucu. aşkın en zor kavşağı.
17.01.2014
Kafe La Mekan -Kuzguncuk
Bu akşam çok hoş bir semtte, sıcacık çok da lezzetli bir çorba içtim. Işık ışık minicik bir kafe.
Önünde haylaz bir kedi, düz ağaç gövdelerine zıplayarak tırmanmaya çalışıyor sonra kayıp düşüyor sevimli şey.
İnsanlar hoş muhabbet, masalar minik, çayı lezzetli. Sokak zaten huzur kokuyor. Her şey o kadar kendine has ki. O evlerden biri benim olsun, ömrüm o sokaklarda geçsin, sabah koşayım, akşam manavdan iki meyve sebze alıp, kuruyemişçiden de fındık fıstık alarak eve döneyim. Daracık yolları, kısa binaları, üsküdar dan öte bir üsküdar kokusu.
Mutlaka deneyin
Önünde haylaz bir kedi, düz ağaç gövdelerine zıplayarak tırmanmaya çalışıyor sonra kayıp düşüyor sevimli şey.
İnsanlar hoş muhabbet, masalar minik, çayı lezzetli. Sokak zaten huzur kokuyor. Her şey o kadar kendine has ki. O evlerden biri benim olsun, ömrüm o sokaklarda geçsin, sabah koşayım, akşam manavdan iki meyve sebze alıp, kuruyemişçiden de fındık fıstık alarak eve döneyim. Daracık yolları, kısa binaları, üsküdar dan öte bir üsküdar kokusu.
Mutlaka deneyin
15.12.2013
"Sen benimle evlenirsen bırakırım şairliği, şairlik mutsuz adamın işi" diye buyurdu Kamran :))
Bugün, uzun zamandır elime geçmeyen dinlenme fırsatını yakaladığım bir pazar. Kendime sakızlı bir Türk kahvesi pişirdim az sonra içmeye başlıyorum. Öncesinde biraz konuşalım istedim.
Kitaplara filmlere ve sosyal hayatıma bir ara vermiştim, aslında buna sıcak evde geçen bir kış ile devam etmek istiyorum pek mümkün olmasa da. biriken kitapları, istediğim filmleri aradan çıkarmalıyım bahar görünene kadar. Çalışmak bazı şeylerden koparıyor ama buna yenilmemek benim elimde. öbür türlü tamamen işe gömülmüş bir hayat beni çok mutsuz edecek biliyorum. Her şeyden uzaklaşmaya başlıyorsun, haberlerden de bir haber yaşamaya başlıyorsun, baştaki ufak vakitsizlik hiç bitmiyor hep vakitsizlikten dolayı bunlardan uzak duruyorsun. Gittikçe büyüyen bir sarmal zaten, teslim olduk mu yandık demektir.
Şimdi başlayabiliriz.
Bugün, uzun zamandır elime geçmeyen dinlenme fırsatını yakaladığım bir pazar. Kendime sakızlı bir Türk kahvesi pişirdim az sonra içmeye başlıyorum. Öncesinde biraz konuşalım istedim.
Kitaplara filmlere ve sosyal hayatıma bir ara vermiştim, aslında buna sıcak evde geçen bir kış ile devam etmek istiyorum pek mümkün olmasa da. biriken kitapları, istediğim filmleri aradan çıkarmalıyım bahar görünene kadar. Çalışmak bazı şeylerden koparıyor ama buna yenilmemek benim elimde. öbür türlü tamamen işe gömülmüş bir hayat beni çok mutsuz edecek biliyorum. Her şeyden uzaklaşmaya başlıyorsun, haberlerden de bir haber yaşamaya başlıyorsun, baştaki ufak vakitsizlik hiç bitmiyor hep vakitsizlikten dolayı bunlardan uzak duruyorsun. Gittikçe büyüyen bir sarmal zaten, teslim olduk mu yandık demektir.
Şimdi başlayabiliriz.
12.12.2013
25(Yazıyla yirmi beş)
(Oh no what's this
A spider web and I'm caught in the middle)
En son bu şarkıyı paylaşmışım ve bunu dinleyerek başlıyorum yazmaya. Neresinden başlayayım anlatmaya ya da nasıl devam edeyim bunca zaman sonra şimdi, işim zor.
Sen bir tercih yapıyorsun, o sırada bütün tembelliklerine ilaç gibi geliyor. fakat çok geçmeden anlıyorsun ki, aslında bildiğinden şaştığında bunun adı yeni bir şey denemekten ziyade bile bile lades oluyor.
Benim hevesimin daha başında kaçtığı çok az şey olmuştur ve bunun hayatımın en önemli konusunda başıma gelmesi bir felaketti. İşte şimdi, o tembel tercihin ceremesini belki bir ömür çekeceğim bir yola girdim. Niyetim, en temizinden kurtulmak. Bütün omzumdaki yükü atar atmaz yoluma hayallerimden devam etmek.
Sanırım bir şeyler bana çok rahatsız edici gelmeye başladı. O gereksiz övünmeler, o hiç karşılaşmamış edaları, uzaydan gelmiş gibi bakışları insanların. Geçici olmayışı daha da zor üstelik. En çok geride bıraktığım o çabalar, başka bir yola gitmenin hayalini kuruşlarım ve onun için verdiğim emekleri çöpe atmak. hadi atmadım diyelim, beni mutsuz edecek başkalarının hayallerine adım atmak. Dünyada böyle geri zekalı bir eylem yok hakkikaten. ben yaptım.
(So I turned to run
The thought of all the stupid things I've done)
Ama dedim ya, ne mümkün. es gibt kein weg zurück. desolée!
A spider web and I'm caught in the middle)
En son bu şarkıyı paylaşmışım ve bunu dinleyerek başlıyorum yazmaya. Neresinden başlayayım anlatmaya ya da nasıl devam edeyim bunca zaman sonra şimdi, işim zor.
Sen bir tercih yapıyorsun, o sırada bütün tembelliklerine ilaç gibi geliyor. fakat çok geçmeden anlıyorsun ki, aslında bildiğinden şaştığında bunun adı yeni bir şey denemekten ziyade bile bile lades oluyor.
Benim hevesimin daha başında kaçtığı çok az şey olmuştur ve bunun hayatımın en önemli konusunda başıma gelmesi bir felaketti. İşte şimdi, o tembel tercihin ceremesini belki bir ömür çekeceğim bir yola girdim. Niyetim, en temizinden kurtulmak. Bütün omzumdaki yükü atar atmaz yoluma hayallerimden devam etmek.
Sanırım bir şeyler bana çok rahatsız edici gelmeye başladı. O gereksiz övünmeler, o hiç karşılaşmamış edaları, uzaydan gelmiş gibi bakışları insanların. Geçici olmayışı daha da zor üstelik. En çok geride bıraktığım o çabalar, başka bir yola gitmenin hayalini kuruşlarım ve onun için verdiğim emekleri çöpe atmak. hadi atmadım diyelim, beni mutsuz edecek başkalarının hayallerine adım atmak. Dünyada böyle geri zekalı bir eylem yok hakkikaten. ben yaptım.
(So I turned to run
The thought of all the stupid things I've done)
Ama dedim ya, ne mümkün. es gibt kein weg zurück. desolée!
30.06.2013
Romantik Bir Viyana Yazı / A. A.
Ben öyle cayır cayır yanarken, uçuşan ak saçlarıyla asırlık Elias Canetti, Alma'nın Mahler'den olma kızı Anna'ya değil, bana gönül vermeli, ayaklarımın ucuna çiçekler serpmeli; peşinden koştuğum 3. Selim ve peşimden koşan bir trompetçiyle ayrı ayrı düelloya tutuşmalı; başucundan kitaplarımı ve fotoğrafımı eksik etmemeli..
Kalan sağlar kimin, fazla karıştırmazsanız, hayat her zamanki gibi yine sürmektedir. Bir yolu bulunuyor.
İnsanlardan hiçbir şeyi kaçırmayın. Bırakın ilkin ruhları, yani gözleri doysun. Bırakın onda olan bunda da olsun. Bırakın gariplere, dokunmayın!
Utanıyordum. Aklım karışıyordu.
Günlerim sayılı. Umudum kırık. Fakat güneş henüz batmadı.
Ne çektim böyle gülünceye dek
Eh işte şeniz hep bu düğünde
Kalan sağlar kimin, fazla karıştırmazsanız, hayat her zamanki gibi yine sürmektedir. Bir yolu bulunuyor.
İnsanlardan hiçbir şeyi kaçırmayın. Bırakın ilkin ruhları, yani gözleri doysun. Bırakın onda olan bunda da olsun. Bırakın gariplere, dokunmayın!
Utanıyordum. Aklım karışıyordu.
Günlerim sayılı. Umudum kırık. Fakat güneş henüz batmadı.
Ne çektim böyle gülünceye dek
Eh işte şeniz hep bu düğünde
Yazsonu - Adalet Ağaoğlu
Bu kitabın şarkısı: Lana Del Rey - Summertime Sadness
Her şey kendi doğrusunu bulur.
Bir kimse neden oltasını içinde tek balık olmadığını bildiği bir göle sarkıtır?
Bir gün, bütün bunların nedeni anlaşılacak. Bütün acıların, olmazlıkların üstünü örten giz perdesi kalkacak. Ama şimdi, yaşamak gerek. Zaman geçecek. Bizler sonsuzluğa karışacağız. Yüzlerimizin çizgisi, seslerimizin tınısı bile bile insanların belleğinden silinecek. Bizden onlara en küçük bir anı kalmayacak. .. Yaşar gibi yaptığımızı anlayamayadan yok olup gideceğiz. Ama bir bilebilseydik, tam o an işte, ah bir bilebilseydik!.. Müzik yaklaşıyor.. Yitişimiz de.
Gelsin mi?- Kimi istersen, neyi seversen gelsin, diye yanıtlamıştı. Tek özlemi, hepsi, bütün sevdikleri, sevmek istedikleri neden hoşlanıyorsa onu da taşısın yanında. İstenmeyen, kemirip tüketen ne varsa, geride kalsın. Her güne dalan ne varsa, günlük yaşamı karartan ne varsa, bizi yaşayıp yaşamadığımızdan kuşkuya düşüren, durma bilmezliklere sürükleyen ne varsa, geride kalsın yeter ki.
Aşkın şiiri, ölümün aşkı, unutmanın da ölümü izlemesi belki bundandı. İlkyazlarda ölmenin bütün yitişlerden güç olması bundan!
Geçmişi unutamaz mısınız, kendimizin sorumlusu bulunmadığımız bir geçmişi?
Her şey olması gerektiği gibi olmaktadır, efendim.
İnsanın her zaman geride unuttuğu bir şey oluyor. Dönüp aramaya katlanmazsa, ömür boyu yarımlık duygsu yaşıyor. Her ne yapsa keşke diye başlıyor. O keşkeleri belkileri acabaları yanımda taşımayı sevmem. Doğrusu unuttuğumun ne olduğunu da pek bilmiyorum. Bildiğim geride bir şey unuttuğumdur.
Kimse kimseyi bir daha görmedi, kimse kimseye bir daha rastlamadı.
Ama biz yeniden gelmeyeceğiz, dedim. Biz artık gelmeyeceğiz.
Her şey kendi doğrusunu bulur.
Bir kimse neden oltasını içinde tek balık olmadığını bildiği bir göle sarkıtır?
Bir gün, bütün bunların nedeni anlaşılacak. Bütün acıların, olmazlıkların üstünü örten giz perdesi kalkacak. Ama şimdi, yaşamak gerek. Zaman geçecek. Bizler sonsuzluğa karışacağız. Yüzlerimizin çizgisi, seslerimizin tınısı bile bile insanların belleğinden silinecek. Bizden onlara en küçük bir anı kalmayacak. .. Yaşar gibi yaptığımızı anlayamayadan yok olup gideceğiz. Ama bir bilebilseydik, tam o an işte, ah bir bilebilseydik!.. Müzik yaklaşıyor.. Yitişimiz de.
Gelsin mi?- Kimi istersen, neyi seversen gelsin, diye yanıtlamıştı. Tek özlemi, hepsi, bütün sevdikleri, sevmek istedikleri neden hoşlanıyorsa onu da taşısın yanında. İstenmeyen, kemirip tüketen ne varsa, geride kalsın. Her güne dalan ne varsa, günlük yaşamı karartan ne varsa, bizi yaşayıp yaşamadığımızdan kuşkuya düşüren, durma bilmezliklere sürükleyen ne varsa, geride kalsın yeter ki.
Aşkın şiiri, ölümün aşkı, unutmanın da ölümü izlemesi belki bundandı. İlkyazlarda ölmenin bütün yitişlerden güç olması bundan!
Geçmişi unutamaz mısınız, kendimizin sorumlusu bulunmadığımız bir geçmişi?
Her şey olması gerektiği gibi olmaktadır, efendim.
İnsanın her zaman geride unuttuğu bir şey oluyor. Dönüp aramaya katlanmazsa, ömür boyu yarımlık duygsu yaşıyor. Her ne yapsa keşke diye başlıyor. O keşkeleri belkileri acabaları yanımda taşımayı sevmem. Doğrusu unuttuğumun ne olduğunu da pek bilmiyorum. Bildiğim geride bir şey unuttuğumdur.
Kimse kimseyi bir daha görmedi, kimse kimseye bir daha rastlamadı.
Ama biz yeniden gelmeyeceğiz, dedim. Biz artık gelmeyeceğiz.
12.06.2013
bir geyşanın anıları
kalp yavaş yavaş ölür. her umudu yaprak gibi döker, hiçbiri kalmaz. umutsuz.. hiçbir şeyi kalmaz.. yüzünü saklamak için yüzünü boyar, gözleri derin su gibidir.
26.05.2013
Stüdyo Kayıtları / Murathan Mungan
Neyi görerek uyanır o güne kadar bütün gördüklerinden? Aşıkken gördüğünüz kişiyle artık aşık olmadığımız kişiyi gören gözlerimiz aynıyken dünyayı nasıl ayırırız birbirinden*
Şimdi sağlam gözün görebilmesi için gereken tek şeyin ışık olmadığını da öğrendim. bizim gördüklerimizi görmeye görebilmeye de açık olmamız gerekiyor. içimizin kapısını dünyaya açık tutmamız, dünyanın bize sızmasına bizi değiştirmesine dönüştürmesine izin vermemiz gerekiyor. yoksa gerisi ne görürsek görelim, yalnızca bir dalgınlık halidir.
yazı, bütün bir hayatımıza el koyar kendi elimizle.
el yazısı ellere gider
ten bu kadar bizim olduğu halde hala keşfedilmeyi bekler.
eski çağrışımlardan yeni rüyalar görebilmeliyiz.
aşk şiirlerinin çoğu aslında ayrılık şiiridir.
yazdıklarımın yaşanıp yaşanmadığına, onların başımdan geçip geçmediğine dair edebiyatdışı bir ilgiden kaynaklandığını düşündüğüm hiçbir soruya yanıt vermedim bu güne kadar. kaldı ki yaşadıklarımızı doğru hatırladığımızı nereden çıkarıyorsunuz?
günlük yazmak insanın kendini karşısına almasıdır. kendiyle arasında bir uzak açı kurmasıdır.
sonuçta yazmak bir keyif işidir. paşa gönlünüz ne isterse onu yaparsınız.
şimdiyse dünya ile aramda yazının adaleti duruyor.
belki de bütün deneyimlerimiz bunu söylemek içindir.
bir aşk, birçok aşktan yapılıyor ve ayrılınmıyor hiçbir seferinde.
Şimdi sağlam gözün görebilmesi için gereken tek şeyin ışık olmadığını da öğrendim. bizim gördüklerimizi görmeye görebilmeye de açık olmamız gerekiyor. içimizin kapısını dünyaya açık tutmamız, dünyanın bize sızmasına bizi değiştirmesine dönüştürmesine izin vermemiz gerekiyor. yoksa gerisi ne görürsek görelim, yalnızca bir dalgınlık halidir.
yazı, bütün bir hayatımıza el koyar kendi elimizle.
el yazısı ellere gider
ten bu kadar bizim olduğu halde hala keşfedilmeyi bekler.
eski çağrışımlardan yeni rüyalar görebilmeliyiz.
aşk şiirlerinin çoğu aslında ayrılık şiiridir.
yazdıklarımın yaşanıp yaşanmadığına, onların başımdan geçip geçmediğine dair edebiyatdışı bir ilgiden kaynaklandığını düşündüğüm hiçbir soruya yanıt vermedim bu güne kadar. kaldı ki yaşadıklarımızı doğru hatırladığımızı nereden çıkarıyorsunuz?
günlük yazmak insanın kendini karşısına almasıdır. kendiyle arasında bir uzak açı kurmasıdır.
sonuçta yazmak bir keyif işidir. paşa gönlünüz ne isterse onu yaparsınız.
şimdiyse dünya ile aramda yazının adaleti duruyor.
belki de bütün deneyimlerimiz bunu söylemek içindir.
bir aşk, birçok aşktan yapılıyor ve ayrılınmıyor hiçbir seferinde.
Zenne
Bu terimi yeni duydum. Erkek dansöz demekmiş. Filmi izledim, film gecesinde bütün ödülleri almıştı diye not tutmuşum izlenecekler arasındaydı.
Hikaye gerçek bir hikaye imiş, bir baba oğlunu homoseksüel olduğu için öldürüyor ve olaydan 2-3 yıl sonra bulunuyor. Filmde tek kötü karakterler muhafazakar anne ve askeriyedeki komite. Hal böyle olunca ne demeli bilmiyorum ama işin hiç askerlik boyutunu düşünmemişim bugüne kadar da. Fotoğraf istenmesi, yapılan muamele iğrenç. Yine de bu iğrençlik yaşamak zorunda bırakıldıkları hayattan çok farklı değil. Çünkü hep bir travmatik geçmiş söz konusu. Ölen bir aile bireyi, büyük bir kaza, falan filan.. Ben de bizim üniversitede bütün ailesi depremde öldükten sonra böyle bir seçim yapmış hem de bölüm birincisi birini duymuştum.
Son olarak kostümcü kimse, ve bu filmde bu sahneyi çekerken orada kimler bulunuyorsa allah bildiği gibi yapsın, namaz kılarken kısa kollu mu giyiyor kadınlar, sonra da dümdüz karşıya mı bakıyorlar?
Hikaye gerçek bir hikaye imiş, bir baba oğlunu homoseksüel olduğu için öldürüyor ve olaydan 2-3 yıl sonra bulunuyor. Filmde tek kötü karakterler muhafazakar anne ve askeriyedeki komite. Hal böyle olunca ne demeli bilmiyorum ama işin hiç askerlik boyutunu düşünmemişim bugüne kadar da. Fotoğraf istenmesi, yapılan muamele iğrenç. Yine de bu iğrençlik yaşamak zorunda bırakıldıkları hayattan çok farklı değil. Çünkü hep bir travmatik geçmiş söz konusu. Ölen bir aile bireyi, büyük bir kaza, falan filan.. Ben de bizim üniversitede bütün ailesi depremde öldükten sonra böyle bir seçim yapmış hem de bölüm birincisi birini duymuştum.
Son olarak kostümcü kimse, ve bu filmde bu sahneyi çekerken orada kimler bulunuyorsa allah bildiği gibi yapsın, namaz kılarken kısa kollu mu giyiyor kadınlar, sonra da dümdüz karşıya mı bakıyorlar?
Kılıç Yarası Gibi / Ahmet Altan
Öyle bir yüzdü ki o, onu görenin hayatı bir daha eskisi gibi olamazdı, zaten olmadı da.
Belirgin derecede yuvarlak ve iri iki göz hayatın kendisi olmuştu, o an Hikmet Beye biri çıkıp da “hayat nedir?” diye sorsa, “iki ışıktır,” derdi.
Ama her zaman olduğu gibi daha karanlık olan ruh daha aydınlık olanı esir alacaktı, esaret aydınlık için kaçınılmazdı; kader karanlığı sonsuzluğa dek efendi ilan etmişti ve onlar bu kadere kaçınılmaz olarak uyacaklardı. O sırada bunu bilmiyorlardı ama böyle olacaktı.
Osman bunu anlamıştı; sen durursan ve zaman yürürse ölüyordun, her değişim bir duruşla mümkündü, bütün keskin değişimler bir duruşla gerçekleşiyordu; hiçbir şey durmasa, hiçbir şey değişmeyecekti, her şey hep birlikte hiç durmadan ve hiç değişmeden akıp gidecekti.
Ölüleriyle konuştuğu bütün o geceler ve günler boyunca Osman hep buna, insanların kaderlerinin değiştiği anı bilmemelerine takılmıştı. Hayat darbesini indiriyor, darbeyi yiyen ise darbenin indiğini epeyce sonra fark ediyordu, kaderin değiştiği anla kaderi değişen insanın bunu fark ettiği an arasında geçen zaman dilimi ona insan hayatının en trajik ve ürkütücü parçası olarak gözüküyordu. Gelecek, insanın önünde uzanan ve içinde saklı olanların gözükmediği sonsuz karanlığın içinden sıyrılıp çıkarak kesinleşiyor ama insan kendisi için kesinleşen geleceğinin farkına varmadan başka umutlar ve hayallerle başka bir geleceği bekliyordu; o bekleyişteki bilgisizlik korkunçtu ve ona göre insanoğlunun en büyük zaafını oluşturuyordu.
Doğru lakırdılar, dosdoğru lakırdılar, lakin sen iki büklüm durduğundan sana eğri geliyor müdür efendi.
Neden böyle bir işe heves etti anlayamadım ama geceleri seyri pek güzel, pek latifti, pek eğlendim.
En sonunda kendini mum işi,ne verdi ve nihayetinde bu sevgiden kurtulamayacağını kabullenip kendini, kendisine acı veren bu sevgiye teslim etti; acıdan ve kırgınlıktan kurtulamadıysa da teslim olmanın ve artık uğraşmayacağını bilmenin huzurunu duydu.
Kıskandınız mı, kendinize hakim olun, gülünç oluyorsunuz.
Erkeklerin kadınlardan her şeyi daha iyi bildiği fikrine biraz fazla kaptırdın galiba kendini, ama unutma akıl öğreten erkekler her zaman sıkıcıdırlar; hiçbir kadın böyle bir erkeğe fazla tahammül edemez, hele ben hiç tahammül edemem.
Sınanmaya dayanamayan sevgi, sevgi olur mu? Sevmemek kabil değilse, sevmenin ne kıymeti olur?
O akşam korkmuştum ama her şey biraz da şaka gibiydi benim için, gerçek korkuyu öğrenmek için yola çıktığımı henüz fark etmemiştim.
Eğer seversen, hissediyorsun.
Hakiki aşk kılıç yarası gibidir, yara kapansa da izi mutlaka kalır.
İnsan çok tuhaf.. Öyle zamanlar oluyor ki, en çok yanında olmak istediğin bir an önce gitsin, uzaklaşsın istiyorsun; onun civarda olduğunu bilmek, onu görebileceğini bilmek ve görememek.. Bu çok zalimce.
Mihrişah Sultan üstelemedi, asaletin kuralları vardı. Asalet zorlayıcıdır.
O bambaşka bir gerçeği öğrenmişti: …. Ruhundaki katılığın yumuşadığını, Yusuf efendinin usul sesinin yıllarca kendinde ördüğü duvarları esnettiğini hissediyordu; içinde yaşama isteği belirmişti.
Bütün ölüler ona bakmışlardı; kimse onu suçlamamıştı ama kimse de ona inanmamıştı.
Kitaplar aşkı anlatmıyor Rukiye, kitaplar aşık insanları anlatıyor.
O günlerde yaralarını yalayan bir köpek gibiydim
Onun hallerini tarif edecek sözcüğü uzun zaman bulamamıştı ancak daha sonra “cilveli bir adamdı” demişti, bir kadın gibi sokulgandı, “fahişe tabiatlıydı”.
Babam bana sabırlı olmasını öğretti. Sezar, dedi, beklemesini öğrenmelisin, erken koparılan üzümlerden kötü şarap olur, içemezsin.
Belirgin derecede yuvarlak ve iri iki göz hayatın kendisi olmuştu, o an Hikmet Beye biri çıkıp da “hayat nedir?” diye sorsa, “iki ışıktır,” derdi.
Ama her zaman olduğu gibi daha karanlık olan ruh daha aydınlık olanı esir alacaktı, esaret aydınlık için kaçınılmazdı; kader karanlığı sonsuzluğa dek efendi ilan etmişti ve onlar bu kadere kaçınılmaz olarak uyacaklardı. O sırada bunu bilmiyorlardı ama böyle olacaktı.
Osman bunu anlamıştı; sen durursan ve zaman yürürse ölüyordun, her değişim bir duruşla mümkündü, bütün keskin değişimler bir duruşla gerçekleşiyordu; hiçbir şey durmasa, hiçbir şey değişmeyecekti, her şey hep birlikte hiç durmadan ve hiç değişmeden akıp gidecekti.
Ölüleriyle konuştuğu bütün o geceler ve günler boyunca Osman hep buna, insanların kaderlerinin değiştiği anı bilmemelerine takılmıştı. Hayat darbesini indiriyor, darbeyi yiyen ise darbenin indiğini epeyce sonra fark ediyordu, kaderin değiştiği anla kaderi değişen insanın bunu fark ettiği an arasında geçen zaman dilimi ona insan hayatının en trajik ve ürkütücü parçası olarak gözüküyordu. Gelecek, insanın önünde uzanan ve içinde saklı olanların gözükmediği sonsuz karanlığın içinden sıyrılıp çıkarak kesinleşiyor ama insan kendisi için kesinleşen geleceğinin farkına varmadan başka umutlar ve hayallerle başka bir geleceği bekliyordu; o bekleyişteki bilgisizlik korkunçtu ve ona göre insanoğlunun en büyük zaafını oluşturuyordu.
Doğru lakırdılar, dosdoğru lakırdılar, lakin sen iki büklüm durduğundan sana eğri geliyor müdür efendi.
Neden böyle bir işe heves etti anlayamadım ama geceleri seyri pek güzel, pek latifti, pek eğlendim.
En sonunda kendini mum işi,ne verdi ve nihayetinde bu sevgiden kurtulamayacağını kabullenip kendini, kendisine acı veren bu sevgiye teslim etti; acıdan ve kırgınlıktan kurtulamadıysa da teslim olmanın ve artık uğraşmayacağını bilmenin huzurunu duydu.
Kıskandınız mı, kendinize hakim olun, gülünç oluyorsunuz.
Erkeklerin kadınlardan her şeyi daha iyi bildiği fikrine biraz fazla kaptırdın galiba kendini, ama unutma akıl öğreten erkekler her zaman sıkıcıdırlar; hiçbir kadın böyle bir erkeğe fazla tahammül edemez, hele ben hiç tahammül edemem.
Sınanmaya dayanamayan sevgi, sevgi olur mu? Sevmemek kabil değilse, sevmenin ne kıymeti olur?
O akşam korkmuştum ama her şey biraz da şaka gibiydi benim için, gerçek korkuyu öğrenmek için yola çıktığımı henüz fark etmemiştim.
Eğer seversen, hissediyorsun.
Hakiki aşk kılıç yarası gibidir, yara kapansa da izi mutlaka kalır.
İnsan çok tuhaf.. Öyle zamanlar oluyor ki, en çok yanında olmak istediğin bir an önce gitsin, uzaklaşsın istiyorsun; onun civarda olduğunu bilmek, onu görebileceğini bilmek ve görememek.. Bu çok zalimce.
Mihrişah Sultan üstelemedi, asaletin kuralları vardı. Asalet zorlayıcıdır.
O bambaşka bir gerçeği öğrenmişti: …. Ruhundaki katılığın yumuşadığını, Yusuf efendinin usul sesinin yıllarca kendinde ördüğü duvarları esnettiğini hissediyordu; içinde yaşama isteği belirmişti.
Bütün ölüler ona bakmışlardı; kimse onu suçlamamıştı ama kimse de ona inanmamıştı.
Kitaplar aşkı anlatmıyor Rukiye, kitaplar aşık insanları anlatıyor.
O günlerde yaralarını yalayan bir köpek gibiydim
Onun hallerini tarif edecek sözcüğü uzun zaman bulamamıştı ancak daha sonra “cilveli bir adamdı” demişti, bir kadın gibi sokulgandı, “fahişe tabiatlıydı”.
Babam bana sabırlı olmasını öğretti. Sezar, dedi, beklemesini öğrenmelisin, erken koparılan üzümlerden kötü şarap olur, içemezsin.
16.05.2013
İkimiz de yorgunsak da, denemeye değmez mi?
Susmaktan başıma gelenler var, susmamaktan da. Keskinliklerin sonu yok okuyucu. her şekilde başına gelecek olan bela geliyor. Birgün başrolden ertesi gün set dışına atılıyor musun, atılıyorsun. Ya da tam tersi bir anda bütün sahne ışıkları üzerine vuruyor sen de oynamaya başlıyorsun, yadırgamadan bu değişimi.
Ruhi Mücerret / Murat Menteş
Ölüm karşısında herkes acemidir, ben de öyleyim. Hala hayattasınız aziz okur, şansınız var: acemi şansı.
Size şu kadarını söyleyeyim, 1 saniye ile 1 asır arasındaki fark abartılıyor. Ve.. mazide kalan her şey kısa sürmüş demektir.
Gençler daha içtendir. İhtiyarlık huysuzluğun anavatanı.
İzahı olmayan şeyleri imkansızlıklarla dengelemek.. belki daha büyük bir acı, bende bile işe yarayabilir.
Şirinlik akla kibrit suyu döker ve samimiyetin kökünü kurutur.
Umudum bayatlamış ve eleme intikal etmişti. Yani beklenmeyenin gerçekleşmesi için en ideal merhale ve en münasip mevkideydim
Merhamet, cömertlik, muhabbet, çalışkanlık, tevazu, sadakat ve cesaret. Bunların hepsi karşılıksızdır. İnsanı müebbet tesellisizliğe mahkum eder. Zehirler. Ve tabii ki öldürür.
Tek bir kar tanesi meşe dalını bükemez.
O Knidoslu Afrodit; bense neandertal fosili.
Benden bir merhamet damlası, teselli kırıntısı, metanet zerresi umuyor. Halbuki ben onun düşmekten korktuğu uçurumun dibindeyim.
Feleğe şiirsel bir misilleme yapmak istiyorum!
Sen defalarca hacca gitsen de eğer insanları hor görüyorsan öldükten sonra şaşakalırsın, aptala dönersin.
Bir davranışla ilgili “asla yapmam” dediğimde, tam da öyle davranmama varan bir geri sayım başlıyor. Düşünceler heep aynı kalabilir, duygularsa müdemadiyen değişir.
Beynini dağıtacağım adam ile kalbini fethedeceğim kadın arasındaydım. Daha doğrusu, yok etmem gereken adam ile yok saymam gereken kadın arasında.
Sahabelere katılsa intibak sorunu yaşamayacağını vehmettiğim beyzadeye bakın hele.. haşere okulundan mezun holigan ağzıyla konuşuyor. Kainatın kaygan zemininde, kimseye tutunmayacaksın..
Bazen kötüler, nadiren de iyiler kazanır. Çoğunlukla herkes kaybeder.
Sevmek de yetmiyormuş.. çok eskiden rastlaşacaktık.
Bir kadınuğruna ilk mahvolan erkek ben değilim. En sofistike gönül macerası bile klişelerle doludur. Kaldı ki platonik aşk, bayat bir numaradan ibarettir.
Delirsen bile gerçeklerden kaçamıyorsun. Mahvolmakla, sorumluklarından kurtulamıyorsun.
Biz dostuz.. dost, henüz saldırmamış düşman demektir.
Yitip gitmek istiyorum. Aklımı kaçırdığımı düşünebilirsniz. Bir insan acıdan delirdiğinde, diğerleri onun acısını değil deliliğini görürler.
Onunla tanışınca artık kendi hayatımın başrolünü üstleneceğimi ummuştum. Avucumu yaladım. Mucizeler kaderi değiştirmez.
Sahip olmadığım bir şeyi yitirmenin muğlak ıstırabıyla kavruluyordum
İnsanlar, boşlukları, saçmalıklarla doldurur.
Hoca direkt konuya girdi: Allahü ekber!
Duygusallığa kapılıp, insanların iyi adam dedikleri şeye dönüşerek kendini mahvetme.
Kör kuyuya düşerken insanının düşünecek çok vakti olmuyor sevgili okur.
Eşi bulunmaz biri, içimizden biri değildir. Tembellik duyguları harekete geçirir. Budalalar seni çoktan terk ettiğin hatalarınla suçlar. Zekiler tutarsızlıkla. Siktir git yerine teşekkür ederim diyeceksin. Efendilik budur.
Beş parasız ölmek zamanlamanın iyi olduğunu gösterir.
Tüm yollar aşka çıkar,
Senle yolda tanıştık
Sevinçli ve yoksulduk
Gencecik dostlar idik
Kah ağlar kah gülerdik
Eriyip gitti mumlar
Seni kaybettiğim için, ah
Tüm yollar aşka çıkar
N’aparsın… duygusal arz ve talep ayrı çarşılardadır.
Aşk bizim gerçek kaderimizdir. Hayatın anlamını tek başına bulamayız.
Belirsizlik hasta eder, kesinlik yaralar. Tahminen arızalı ve katiyen kangrendik.
Ruhunun selameti için çaresizce kendini kandırmak diye bir şey olmasaydı, ben icat ederdim.
Hatırlananlar yaşananlarla örtüşmez, anlatılanlar da hatırlananlarla.
Galiba iyi niyetli bir kobay ve istikrarlı bir kaybeden olduğum kadar, uygar bir serseriydim.
Ömür nasılsa geçecekti. Sevmiş ve sevilmiştim. Ölmüş ve dirilmiştim. Ayrılmış ve kavuşmuştum. Bundan fazlasına heveslenmeye mecalim otu zaten. Savaşa ve zafere itiyaç duymuyordum. Haklı çıkmanın aşağılık tatmininden vazgeçemeyen beleşçiler, kötümserlikte ısrarcıdır. Sizi bilmem sevgili okur, fakat ben kahraman değilim.
Mahremiyet cefanın panzehiridir.
Soru cevabı cezp eder, hakikati değil.
Aşk, paradoksal olarak romantik bir eşitsizlikle ilerliyordu. İki kişinin birbirini aynı yoğunlukta sevmesi imkansız. Dolayısıyla aşkta acılar ve sevinçler hakkaniyetli paylaşılmaz. Aşk adil değildi. Demokratiklik ve özgürlükçülüğün kıyısından bile geçmiyordu. Dahası istikrar ve kalıcılıktan da nasipsizdi. Sana en şiddetli tokadı patlatacak olan eli okşamaktan ibaretti. Mevzuyu yanlış anlamıştım.
Duaların kabul olsun istiyorsan, başkaları için dua et.
-şey sen ve ben aşkın eşiğinden döndük, deyiverdim
-n’olmuş? Iskalanan aşklar, yaşananlardan daima daha çoktur.
-eğer beni vaktiyle neden sevdiğini anlamaya çalışıyorsan, gerekçeleri bulduğunda sevgini kaybedebilirsin.
-neden?
-çünkü duygular izahlarla paketlenip etiketlendiklerine ölürler.
Şümullü biçareliğime inkar kar etmiyor, akut bedbahtlığım avuntuya mahal bırakmıyordu.
Ah benim kem talihim.. ne yazık ki dünyanın dönüşündeki intizam, zamanın akışında yok..
Size şu kadarını söyleyeyim, 1 saniye ile 1 asır arasındaki fark abartılıyor. Ve.. mazide kalan her şey kısa sürmüş demektir.
Gençler daha içtendir. İhtiyarlık huysuzluğun anavatanı.
İzahı olmayan şeyleri imkansızlıklarla dengelemek.. belki daha büyük bir acı, bende bile işe yarayabilir.
Şirinlik akla kibrit suyu döker ve samimiyetin kökünü kurutur.
Umudum bayatlamış ve eleme intikal etmişti. Yani beklenmeyenin gerçekleşmesi için en ideal merhale ve en münasip mevkideydim
Merhamet, cömertlik, muhabbet, çalışkanlık, tevazu, sadakat ve cesaret. Bunların hepsi karşılıksızdır. İnsanı müebbet tesellisizliğe mahkum eder. Zehirler. Ve tabii ki öldürür.
Tek bir kar tanesi meşe dalını bükemez.
O Knidoslu Afrodit; bense neandertal fosili.
Benden bir merhamet damlası, teselli kırıntısı, metanet zerresi umuyor. Halbuki ben onun düşmekten korktuğu uçurumun dibindeyim.
Feleğe şiirsel bir misilleme yapmak istiyorum!
Sen defalarca hacca gitsen de eğer insanları hor görüyorsan öldükten sonra şaşakalırsın, aptala dönersin.
Bir davranışla ilgili “asla yapmam” dediğimde, tam da öyle davranmama varan bir geri sayım başlıyor. Düşünceler heep aynı kalabilir, duygularsa müdemadiyen değişir.
Beynini dağıtacağım adam ile kalbini fethedeceğim kadın arasındaydım. Daha doğrusu, yok etmem gereken adam ile yok saymam gereken kadın arasında.
Sahabelere katılsa intibak sorunu yaşamayacağını vehmettiğim beyzadeye bakın hele.. haşere okulundan mezun holigan ağzıyla konuşuyor. Kainatın kaygan zemininde, kimseye tutunmayacaksın..
Bazen kötüler, nadiren de iyiler kazanır. Çoğunlukla herkes kaybeder.
Sevmek de yetmiyormuş.. çok eskiden rastlaşacaktık.
Bir kadınuğruna ilk mahvolan erkek ben değilim. En sofistike gönül macerası bile klişelerle doludur. Kaldı ki platonik aşk, bayat bir numaradan ibarettir.
Delirsen bile gerçeklerden kaçamıyorsun. Mahvolmakla, sorumluklarından kurtulamıyorsun.
Biz dostuz.. dost, henüz saldırmamış düşman demektir.
Yitip gitmek istiyorum. Aklımı kaçırdığımı düşünebilirsniz. Bir insan acıdan delirdiğinde, diğerleri onun acısını değil deliliğini görürler.
Onunla tanışınca artık kendi hayatımın başrolünü üstleneceğimi ummuştum. Avucumu yaladım. Mucizeler kaderi değiştirmez.
Sahip olmadığım bir şeyi yitirmenin muğlak ıstırabıyla kavruluyordum
İnsanlar, boşlukları, saçmalıklarla doldurur.
Hoca direkt konuya girdi: Allahü ekber!
Duygusallığa kapılıp, insanların iyi adam dedikleri şeye dönüşerek kendini mahvetme.
Kör kuyuya düşerken insanının düşünecek çok vakti olmuyor sevgili okur.
Eşi bulunmaz biri, içimizden biri değildir. Tembellik duyguları harekete geçirir. Budalalar seni çoktan terk ettiğin hatalarınla suçlar. Zekiler tutarsızlıkla. Siktir git yerine teşekkür ederim diyeceksin. Efendilik budur.
Beş parasız ölmek zamanlamanın iyi olduğunu gösterir.
Tüm yollar aşka çıkar,
Senle yolda tanıştık
Sevinçli ve yoksulduk
Gencecik dostlar idik
Kah ağlar kah gülerdik
Eriyip gitti mumlar
Seni kaybettiğim için, ah
Tüm yollar aşka çıkar
N’aparsın… duygusal arz ve talep ayrı çarşılardadır.
Aşk bizim gerçek kaderimizdir. Hayatın anlamını tek başına bulamayız.
Belirsizlik hasta eder, kesinlik yaralar. Tahminen arızalı ve katiyen kangrendik.
Ruhunun selameti için çaresizce kendini kandırmak diye bir şey olmasaydı, ben icat ederdim.
Hatırlananlar yaşananlarla örtüşmez, anlatılanlar da hatırlananlarla.
Galiba iyi niyetli bir kobay ve istikrarlı bir kaybeden olduğum kadar, uygar bir serseriydim.
Ömür nasılsa geçecekti. Sevmiş ve sevilmiştim. Ölmüş ve dirilmiştim. Ayrılmış ve kavuşmuştum. Bundan fazlasına heveslenmeye mecalim otu zaten. Savaşa ve zafere itiyaç duymuyordum. Haklı çıkmanın aşağılık tatmininden vazgeçemeyen beleşçiler, kötümserlikte ısrarcıdır. Sizi bilmem sevgili okur, fakat ben kahraman değilim.
Mahremiyet cefanın panzehiridir.
Soru cevabı cezp eder, hakikati değil.
Aşk, paradoksal olarak romantik bir eşitsizlikle ilerliyordu. İki kişinin birbirini aynı yoğunlukta sevmesi imkansız. Dolayısıyla aşkta acılar ve sevinçler hakkaniyetli paylaşılmaz. Aşk adil değildi. Demokratiklik ve özgürlükçülüğün kıyısından bile geçmiyordu. Dahası istikrar ve kalıcılıktan da nasipsizdi. Sana en şiddetli tokadı patlatacak olan eli okşamaktan ibaretti. Mevzuyu yanlış anlamıştım.
Duaların kabul olsun istiyorsan, başkaları için dua et.
-şey sen ve ben aşkın eşiğinden döndük, deyiverdim
-n’olmuş? Iskalanan aşklar, yaşananlardan daima daha çoktur.
-eğer beni vaktiyle neden sevdiğini anlamaya çalışıyorsan, gerekçeleri bulduğunda sevgini kaybedebilirsin.
-neden?
-çünkü duygular izahlarla paketlenip etiketlendiklerine ölürler.
Şümullü biçareliğime inkar kar etmiyor, akut bedbahtlığım avuntuya mahal bırakmıyordu.
Ah benim kem talihim.. ne yazık ki dünyanın dönüşündeki intizam, zamanın akışında yok..
10.05.2013
pourquoi je dois me defendre si tout le monde est sûr de soi?
Lenka-trouble is a friend eşliğinde..Evet, şimdi özetlemek istediğim şey kendi çapımda biriktirdiğim farklı görüşler facebook ve twitter hakkında.
Bir arkadaşım: İnsanlar neden facebook ve twitter üzerinden siyaset yapıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar neden yedikleri içtiklerini facebook ve twitterda paylşıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar neden facebook ve twitterda hadis ve ayet paylaşarak laf sokuyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar neden gittikleri yerleri ve insanları facebook ve twitterda paylaşıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar neden özel hayatlarına dair facebook ve twitterda bir şeyler yazıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanların duygularını facebook ve twitterdan yazmasını 3. sınıf bir hareket olarak görüyorum, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar özellikle kızlar neden duygusal şarkılar paylaşıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar özellikle de erkekler neden maç günlerinde maçla ilgili bir dünya şey paylaşıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar facebook sayesinde her an görüşebiliyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar birbirini seviyorsa arar konuşur, facebook ve twitter a indirgemez arkadaşlığını, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanların sürekli bitmeyen ders-ödev sınavlarından facebook ve twitter da bahsetmelerine sinir oluyorum, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar niye yazarların şairlerin sözlerini facebook ve twitterda paylaşıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: Az önce babam öldü, ne yapacağımı bilmiyorum, oturup buradan yazmak istedim, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar biri öldüğünde yaslarını facebook ve twitterdan tutuyorlar artık, dedi.
Bu listenin çok uzayacağını farekttim. Ama umarım sizler de kimseyi aynı anda memnun etmenin mümkün olmadığını, insanların ne kadar tahammülsüz ve yargılayıcı olduklarını görmüşsünüzdür.
Ölümü çok mu unutuyoruz da her şeye bir mükemmellik ölçütü atıyoruz? Öyle mi acaba?
Bir arkadaşım: İnsanlar neden facebook ve twitter üzerinden siyaset yapıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar neden yedikleri içtiklerini facebook ve twitterda paylşıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar neden facebook ve twitterda hadis ve ayet paylaşarak laf sokuyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar neden gittikleri yerleri ve insanları facebook ve twitterda paylaşıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar neden özel hayatlarına dair facebook ve twitterda bir şeyler yazıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanların duygularını facebook ve twitterdan yazmasını 3. sınıf bir hareket olarak görüyorum, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar özellikle kızlar neden duygusal şarkılar paylaşıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar özellikle de erkekler neden maç günlerinde maçla ilgili bir dünya şey paylaşıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar facebook sayesinde her an görüşebiliyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar birbirini seviyorsa arar konuşur, facebook ve twitter a indirgemez arkadaşlığını, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanların sürekli bitmeyen ders-ödev sınavlarından facebook ve twitter da bahsetmelerine sinir oluyorum, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar niye yazarların şairlerin sözlerini facebook ve twitterda paylaşıyorlar, dedi.
Bir arkadaşım: Az önce babam öldü, ne yapacağımı bilmiyorum, oturup buradan yazmak istedim, dedi.
Bir arkadaşım: İnsanlar biri öldüğünde yaslarını facebook ve twitterdan tutuyorlar artık, dedi.
Bu listenin çok uzayacağını farekttim. Ama umarım sizler de kimseyi aynı anda memnun etmenin mümkün olmadığını, insanların ne kadar tahammülsüz ve yargılayıcı olduklarını görmüşsünüzdür.
Ölümü çok mu unutuyoruz da her şeye bir mükemmellik ölçütü atıyoruz? Öyle mi acaba?
4.05.2013
Dost için sırtımı köprü yapmaya hazırım ben; Yeter ki temiz kalpleri taşıyan ayaklar geçsin üstümden.
İnsanlar çok ukala, çok bencil, çok küstah, çok gururlu.
Ben iğreniyorum böyle şeylerden. Kendine saygın olması demek bir arkadaşa yüzünü dönerken bir arkadaşa sırtını dönmek değildir. "Bu anı bununla, yarını sen ve şununla" gibi bir paylaşıma gitmezsin. Kalbin açık olur, ellerin açık olur, herkesi istersin.
Bu seni yorar ya da yormaz, ama birilerinin gözünün içine soka soka, "şu an seni değil onu" demezsin. Bunu yapmazsın. İnsanlığa sığmaz beş kişinin bir arada olduğu yerde dört kişilik bir halka yapıp, diğerini arkada bırakmak.
gözünden yaş akarken, yanındayım. Derdin olduğunda, bana anlatırsın. Yalnızsan beni çağırırsın. Her seferinde başımla beraber.. Ama ne olur, mutlu olduğunda unutmasan?
sonra ben bir yere kadar görmemezlikten gelebiliyorum.
Ben anlamıyorum zaten, insana en çok, duasına en çok kattığı insanlar mı bok gibi hissettirebilir? Bunda bir yanlışlık yok mu.. Çok muhabbet-tez ayrılık, eyvallah. Ama allah için seviyorum, dedikten sonra da bunun başına geliyor oluşunda bir gariplik var, neyse. Hadi hayırlısı.
Artık çaba göstermek istemiyorum, yoruldum. İyi niyetin, sabrın, sadakatin, gururu hiçe saymanın da bir sınırı var. Bir türlü karşında yumuşama olmuyorsa nereye kadar dayanabilirsin? ne diyordu " Dost için sırtımı köprü yapmaya hazırım ben; Yeter ki temiz kalpleri taşıyan ayaklar geçsin üstümden."
İyi ama tek köprü benim bu arkadaşlıklarda bazen.
Her şeyin en iyisini bildiklerini düşündüren, her fazilete erdeme tek başlarına sahipmiş zannına kaptırtan.. Kalp kırmak, kabeyi yıkmaktır be. Dilleri ile kalp kıranı ibadetleri temizleyemez, be. Yok mu haberiniz bunlardan?
Ben iğreniyorum böyle şeylerden. Kendine saygın olması demek bir arkadaşa yüzünü dönerken bir arkadaşa sırtını dönmek değildir. "Bu anı bununla, yarını sen ve şununla" gibi bir paylaşıma gitmezsin. Kalbin açık olur, ellerin açık olur, herkesi istersin.
Bu seni yorar ya da yormaz, ama birilerinin gözünün içine soka soka, "şu an seni değil onu" demezsin. Bunu yapmazsın. İnsanlığa sığmaz beş kişinin bir arada olduğu yerde dört kişilik bir halka yapıp, diğerini arkada bırakmak.
gözünden yaş akarken, yanındayım. Derdin olduğunda, bana anlatırsın. Yalnızsan beni çağırırsın. Her seferinde başımla beraber.. Ama ne olur, mutlu olduğunda unutmasan?
sonra ben bir yere kadar görmemezlikten gelebiliyorum.
Ben anlamıyorum zaten, insana en çok, duasına en çok kattığı insanlar mı bok gibi hissettirebilir? Bunda bir yanlışlık yok mu.. Çok muhabbet-tez ayrılık, eyvallah. Ama allah için seviyorum, dedikten sonra da bunun başına geliyor oluşunda bir gariplik var, neyse. Hadi hayırlısı.
Artık çaba göstermek istemiyorum, yoruldum. İyi niyetin, sabrın, sadakatin, gururu hiçe saymanın da bir sınırı var. Bir türlü karşında yumuşama olmuyorsa nereye kadar dayanabilirsin? ne diyordu " Dost için sırtımı köprü yapmaya hazırım ben; Yeter ki temiz kalpleri taşıyan ayaklar geçsin üstümden."
İyi ama tek köprü benim bu arkadaşlıklarda bazen.
Her şeyin en iyisini bildiklerini düşündüren, her fazilete erdeme tek başlarına sahipmiş zannına kaptırtan.. Kalp kırmak, kabeyi yıkmaktır be. Dilleri ile kalp kıranı ibadetleri temizleyemez, be. Yok mu haberiniz bunlardan?
3.05.2013
Dublörün Dilemması - Murat Menteş
Gerçi burada gebersem bile onun umursayacağı yok ya, benim haşat kalbim korkuyla değil aşkla çarpıyordu.
İrkilerek bana döndü. Birbirimize baktık: Ömrümün gümüş çivisinin çakıldığı an!
Bana nefretle bakıyordu; bir ceylan ne kadar nefret edebilir?
nefreti anında iğrentiye dönüştü. Bir ada tavşanı ne kadar iğrenebilir?
saçmalamak daima belli bir esneklik doğurur. bu da tahmin edilemeyecek kadar çok kişinin işine gelir. savaşlar da evlilikler de politik mitingler de bu esneklikten istifade eder.
Felaketin her an ve her yönden gelebileceğini anlarsan, kendini beğenmişlikten kaynaklanan ve şimdi ve buraya ilişkin teessüfünden uzaklaşabilecek kadar hızlanırsın.
Güneş enerjisi, tüm enerjilerini emmişti besbelli. Meteorolojik bir af ya da cezayla herkes masumlaşmıştı. Herkes cehennemin eşiğine varmanın umutsuzluğundan doğan bir tevekkülle anlam ve önemini yitirmiş hareketliliğe kendini bırakmış görünüyordu.
İnsanların çoğu itirafın yerine iddiayı, acziyetin yerine öfkeyi, çaresizliğin yerine avuntuyu koyarak öldürüyorlar vakitlerini. Bense işi şakaya vurmadan edemiyorum. Sanırım bu genlerimde yok.
Bu sıcakta kucaklaştık. Biz hakikaten sıkı arkadaşız.
Bazen kendinizi yolda ya da herhangi bir yerde bir tanıdığınıza rastladığınız fakat o esnada kendinizi hazır hissetmediğiniz için ya da bşaka bir nedenle bir kimseyi görmezlikten geldiğiniz vaki değil mi?
Bu rastladığın kaçıncı “hayatının kadını” dersin? Çağdaşın olan bütün kadınları idare edebileceğini mi sanıyorsun?
Gerçek acı insanı yapay sevinçten daha çok canlandırır.
Sıradanlığın kamuflajı, tuhaflıklara da doğal bir görünüm kazandırıyor.
Hepsine teker teker Kolombiya kravatı takmak istiyorum
Gerçi zamanla esnekleştim, ulaşılması ve vazgeçilmesi en zor nimetin sukunet olduğunu anladım galiba.
Ve hepimiz biliyoruz:Dostlarımız biz caddenin kenarında alevler içinde yanarken, karşıya geçip üstümüze işemeye üşnenen kimselerdir.
Hayatta başarılı olmanın iki yolu olduğu söyleniyor: 1-şanslı olmak, 2-hile yapmak. Bense dayanıklı olmayı tercih ederim. Çünkü dayanıklılık kadar kışkırtıcı hiçbir şey yoktur.
İnsan aptal durumuna düşmekten kurtulmanın garantisini sesini kesmekte aramalı fakat nerde bende o yetenek.
Unutma Nuh’um aşk insanın şahsiyetini pekiştirir. Çünkü hayatın manası, aşk bohçasında gelen bir hediyedir. Mevcudiyetinin hakkını vermek, hiç değilse mazeretini bulmak isteyen insan yalnızca aşka müracaat edebilir.
Sırlar öyle mi ya? Her şey onunla aramızda kalsın isterdim. Dünya aramızda kalsın, tarih aramızda kalsın, kelimeler aramızda kalsın…
Sevgilim, sana koçlardan bahsettiğim için onlardan biri yok oldu; birinin yok olduğunu söylediğim için diğeri de yok oldu.
Hedefe ulaşan, her şeyi ıskalamıştır.
Büyük hedeflere yönelmek her bakımdan kabalıktır.üstelik faniliğin şiddetini artıran bir şey para. Ve parayla asalet olmaz. Ebu zer gifariden daha asil bir tek para babası düşünebiliyor musunuz?
Şaşınlıktan küçük dillerini yuttular. Zira maskeler düştüğünde ne kadın o kadındı, ne de erkek o erkek.
Daha çok düşünüp daha yavaş hareket etmek gerekirdi. Terbiyenin şartı budur.
Suratıma bak bücürük.. sence ben vicdanlı bir adama benziyor muyum?
Ne yazık ki aşk hayalin çocuğu, hayal kırıklığının annesidir. Aşk kalbi vurduğu kadar mideyi de vuruyor.
Hiçbir aşkta umuda yer, sebebe lüzum yoktur.
Silahları mücadele benim seçimim değildi; cellatları yelpazeyle püskürtemezsiniz.
Bir erkeğin hayatında suça hile ile karşılık verdiği anlar vardır.
Başaramayacağımı mı sanıyorsun yoksa başarmamdan mı korkuyorsun?
Birini takip etmenin en iyi yolu, onun önünde yürümektir.
Bir erkeğin hayatında teselliyi martavalda bulduğu anlar vardır.
Hayvani bir küskünlük içinde yavaş yavaş eridi. Ne yaparsa yapsın ona karşı ne merhamet ne de saygı duymamıza imkan yoktu. Üzülerek yahut ölerek bize kendini affettiremezdi. Üzüldü ve öldü. Şaka gibi şov gibi bir şeydi ölümü. Üstelik salakçaydı.
Durumum içgüveysinden de kötüydü. Hayallerim suya düşmüştü. Eşek ölecek, ters dönecek de siki güneş görecek. Tek kelimeyle zor, iki kelimeyle çok zordu.
Ah be nuh’um,gebereceksin yazık sana , kalbini çöpte mi buldun, insan bu kadar mı pörtletir hormonları, kimyayı dağıtır, transa geçer?
Bunca sene sonra büyük aşkımı görünce ne mi hissettim? Hiç.. ben.. genel olarak hiçbir şey hissetmem.
İrkilerek bana döndü. Birbirimize baktık: Ömrümün gümüş çivisinin çakıldığı an!
Bana nefretle bakıyordu; bir ceylan ne kadar nefret edebilir?
nefreti anında iğrentiye dönüştü. Bir ada tavşanı ne kadar iğrenebilir?
saçmalamak daima belli bir esneklik doğurur. bu da tahmin edilemeyecek kadar çok kişinin işine gelir. savaşlar da evlilikler de politik mitingler de bu esneklikten istifade eder.
Felaketin her an ve her yönden gelebileceğini anlarsan, kendini beğenmişlikten kaynaklanan ve şimdi ve buraya ilişkin teessüfünden uzaklaşabilecek kadar hızlanırsın.
Güneş enerjisi, tüm enerjilerini emmişti besbelli. Meteorolojik bir af ya da cezayla herkes masumlaşmıştı. Herkes cehennemin eşiğine varmanın umutsuzluğundan doğan bir tevekkülle anlam ve önemini yitirmiş hareketliliğe kendini bırakmış görünüyordu.
İnsanların çoğu itirafın yerine iddiayı, acziyetin yerine öfkeyi, çaresizliğin yerine avuntuyu koyarak öldürüyorlar vakitlerini. Bense işi şakaya vurmadan edemiyorum. Sanırım bu genlerimde yok.
Bu sıcakta kucaklaştık. Biz hakikaten sıkı arkadaşız.
Bazen kendinizi yolda ya da herhangi bir yerde bir tanıdığınıza rastladığınız fakat o esnada kendinizi hazır hissetmediğiniz için ya da bşaka bir nedenle bir kimseyi görmezlikten geldiğiniz vaki değil mi?
Bu rastladığın kaçıncı “hayatının kadını” dersin? Çağdaşın olan bütün kadınları idare edebileceğini mi sanıyorsun?
Gerçek acı insanı yapay sevinçten daha çok canlandırır.
Sıradanlığın kamuflajı, tuhaflıklara da doğal bir görünüm kazandırıyor.
Hepsine teker teker Kolombiya kravatı takmak istiyorum
Gerçi zamanla esnekleştim, ulaşılması ve vazgeçilmesi en zor nimetin sukunet olduğunu anladım galiba.
Ve hepimiz biliyoruz:Dostlarımız biz caddenin kenarında alevler içinde yanarken, karşıya geçip üstümüze işemeye üşnenen kimselerdir.
Hayatta başarılı olmanın iki yolu olduğu söyleniyor: 1-şanslı olmak, 2-hile yapmak. Bense dayanıklı olmayı tercih ederim. Çünkü dayanıklılık kadar kışkırtıcı hiçbir şey yoktur.
İnsan aptal durumuna düşmekten kurtulmanın garantisini sesini kesmekte aramalı fakat nerde bende o yetenek.
Unutma Nuh’um aşk insanın şahsiyetini pekiştirir. Çünkü hayatın manası, aşk bohçasında gelen bir hediyedir. Mevcudiyetinin hakkını vermek, hiç değilse mazeretini bulmak isteyen insan yalnızca aşka müracaat edebilir.
Sırlar öyle mi ya? Her şey onunla aramızda kalsın isterdim. Dünya aramızda kalsın, tarih aramızda kalsın, kelimeler aramızda kalsın…
Sevgilim, sana koçlardan bahsettiğim için onlardan biri yok oldu; birinin yok olduğunu söylediğim için diğeri de yok oldu.
Hedefe ulaşan, her şeyi ıskalamıştır.
Büyük hedeflere yönelmek her bakımdan kabalıktır.üstelik faniliğin şiddetini artıran bir şey para. Ve parayla asalet olmaz. Ebu zer gifariden daha asil bir tek para babası düşünebiliyor musunuz?
Şaşınlıktan küçük dillerini yuttular. Zira maskeler düştüğünde ne kadın o kadındı, ne de erkek o erkek.
Daha çok düşünüp daha yavaş hareket etmek gerekirdi. Terbiyenin şartı budur.
Suratıma bak bücürük.. sence ben vicdanlı bir adama benziyor muyum?
Ne yazık ki aşk hayalin çocuğu, hayal kırıklığının annesidir. Aşk kalbi vurduğu kadar mideyi de vuruyor.
Hiçbir aşkta umuda yer, sebebe lüzum yoktur.
Silahları mücadele benim seçimim değildi; cellatları yelpazeyle püskürtemezsiniz.
Bir erkeğin hayatında suça hile ile karşılık verdiği anlar vardır.
Başaramayacağımı mı sanıyorsun yoksa başarmamdan mı korkuyorsun?
Birini takip etmenin en iyi yolu, onun önünde yürümektir.
Bir erkeğin hayatında teselliyi martavalda bulduğu anlar vardır.
Hayvani bir küskünlük içinde yavaş yavaş eridi. Ne yaparsa yapsın ona karşı ne merhamet ne de saygı duymamıza imkan yoktu. Üzülerek yahut ölerek bize kendini affettiremezdi. Üzüldü ve öldü. Şaka gibi şov gibi bir şeydi ölümü. Üstelik salakçaydı.
Durumum içgüveysinden de kötüydü. Hayallerim suya düşmüştü. Eşek ölecek, ters dönecek de siki güneş görecek. Tek kelimeyle zor, iki kelimeyle çok zordu.
Ah be nuh’um,gebereceksin yazık sana , kalbini çöpte mi buldun, insan bu kadar mı pörtletir hormonları, kimyayı dağıtır, transa geçer?
Bunca sene sonra büyük aşkımı görünce ne mi hissettim? Hiç.. ben.. genel olarak hiçbir şey hissetmem.
Afrikalı Leo - Amin Maalouf
Çünkü bütün diller ve bütün dualar benim dillerim, benim dualarım. Fakat ben hiçbirine ait değilim. Ben yalnızca Tanrıya ve dünyaya aidim; be yakında bir gün yine onlara döneceğim.
Tanrı istediklerine doğru yolu gösterir, ötekilere de yok olma yolunu.
Ölüm yaşamımızın iki ucundan tutmakta,
yaşlılık ölüme, çocukluktan daha yakın değildir.
Yitik bir ülke, çok yakın bir akrabanın ölüsü gibidir. Onu saygıyla göm ve sonsuz yaşama inan.
Yaşlı bir ağacı yabancı bir toprağa dikemezsiniz.
Eğer insan ulu tanrının buyruklarına uymasa bunu gizlice yapmalı, çünkü işlediği günahı sergilemek iki kat günahtır.
Senin de benim yanlışlarıma benzer saygıyı duymanı dilerim oğlum. senin de kimi zamanlar böyle yanlışlara düşmeni dilerim. Ve umarım sen de acımasızlık noktasına varana dek seversin, ve dilerim sen de yaşamın soylu çekiciliklerini uzun süre algılayabilesin.
Ölüm bir kutlamadır. Böylesi bir kutlama görülecek şeydir.
Çok sevilen birinin ölümünün neden olduğu acıyı dindirmek için yorgunluktan daha iyi bir yol var mı?
O dakikalar boyunca onun usundan neler geçti? O da benim gibi tadın karmaşıklığına sürüklendiğini duyumsamış mıydı? Sanmıyorum. Yoksa duyguları uyuşmuş muydu? Ruh ve bedeni bir şey algılayacak durumda değil miydi? derin acısını paylaşabilecek tek insana sarılmak mı istemişti yoksa? Hiç bilmiyorum, çünkü bunu hiç konuşmadık. Bir daha ne sözlerimiz, ne de davranışlarımızla, yazgının acımasız elinin bir araya getirdiği bir kadınla bir erkek olduğumuzu anımsadık.
Ben öğrenim için gelmedim. Çünkü bilgi insanların kollarını ağır zincirler gibi aşağıya doğru çeker. Sen hiç bir hukukçunun bir orduya komutanlık ettiğini ya da bir krallık kurduğunu gördün mü?
Aşk bir kuyunun kıyısında susuzluktur.
Aşk çiçektir, bir meyve değil.
Oldum olası "seni seviyorum" demeye utanmışımdır. fakat gönlüm sevmekten hiçbir zaman utanç duymamıştır.
Bir atasözü,göçebelerin ellerinde her zaman bir hançer bulunduğunu söyler, "ya boğazınızı ya da onurunuza bir koyunu kesmek için"
Öyle yalanlar var ki onlardan ağızdan çok kulaklar sorumludur.
Felaketler karşısında kadınlar eğilir, erkekler kırılır. Baban "ben" in tutsağıydı, bense boyun eğmeyi öğrendim.
Amber de ispermeçet balinasının bağırsaklarından elde edilmiyor mu?
Avın kendisini parçalamaya hazırlanan dişlerin çekiciliğine kapıldığı söylenir. Fakat o sıralar ben bunu bile görmüyordum.
nasıl bir mayayla yoğrulmuşsun ki bir kentinizin ardından bir başkasının, bir anayurdun ardından bir başka anayurdun bir kadından sonra bir başka kadının yitirilmesini, üstelik de uğurlarında hiç savaşılmadan yitirilmesini hiç yerinmeden arkana bile bakmadan kabul edebiliyorsun?
Uzaktan gelen sesler beni çağırmaktaydı. Onların çekiciliğine sağır kalmamak alnıma yazılmıştı.
Tanrıya beni uğursuzluktan koruması için dua etmiyorum. böyle durumlarda beni umutsuzluktan koruması için dua ediyorum. İnan tanrı bir elini bıraksa öteki elinden tutar.
Erdem, eğer bazı kabahatlerle yumuşatılmazsa sağlıksız, inanç kimi kuşkularla gölgelenmezse acımasız olur.
Eğer bir insanın ağzında dili varsa, hiçbir zaman umarsız değildir.
Kimileyin en çok yanlış yapan ama en çok çaba gösteren kişi, gerçek hayır sahiplerinden daha çok ödüllendirilir.
Sen Roma'da 'Afrikali'nin oglu'ydun; Afrika'da 'Rumi'nin oglu' olacaksin. Nereye gidersen git, birileri sana derinin rengini ve dualarini soracak. Onlarin itkilerini hosnut etmekten uzak dur! Oglum, cogunluk onunde boyun egmekten kacin! Ister Musluman, ister Hristiyan, ister Yahudi olsunlar, seni oldugun gibi kabul etmeliler, ya da seni yitirmeyi goze almalilar. Insanlarin gorusunu dar buldugun zaman kendi kendine Tanri'nin ulkesinin cok genis oldugunu soyle; O'nun elleri cok genistir, O'nun yuregi de cok genistir. Uzaklara gitmek, denizler, sinirlar, ulkeler, inanclar asmak firsati ciktigi zaman hic duraksama.
Tanrı istediklerine doğru yolu gösterir, ötekilere de yok olma yolunu.
Ölüm yaşamımızın iki ucundan tutmakta,
yaşlılık ölüme, çocukluktan daha yakın değildir.
Yitik bir ülke, çok yakın bir akrabanın ölüsü gibidir. Onu saygıyla göm ve sonsuz yaşama inan.
Yaşlı bir ağacı yabancı bir toprağa dikemezsiniz.
Eğer insan ulu tanrının buyruklarına uymasa bunu gizlice yapmalı, çünkü işlediği günahı sergilemek iki kat günahtır.
Senin de benim yanlışlarıma benzer saygıyı duymanı dilerim oğlum. senin de kimi zamanlar böyle yanlışlara düşmeni dilerim. Ve umarım sen de acımasızlık noktasına varana dek seversin, ve dilerim sen de yaşamın soylu çekiciliklerini uzun süre algılayabilesin.
Ölüm bir kutlamadır. Böylesi bir kutlama görülecek şeydir.
Çok sevilen birinin ölümünün neden olduğu acıyı dindirmek için yorgunluktan daha iyi bir yol var mı?
O dakikalar boyunca onun usundan neler geçti? O da benim gibi tadın karmaşıklığına sürüklendiğini duyumsamış mıydı? Sanmıyorum. Yoksa duyguları uyuşmuş muydu? Ruh ve bedeni bir şey algılayacak durumda değil miydi? derin acısını paylaşabilecek tek insana sarılmak mı istemişti yoksa? Hiç bilmiyorum, çünkü bunu hiç konuşmadık. Bir daha ne sözlerimiz, ne de davranışlarımızla, yazgının acımasız elinin bir araya getirdiği bir kadınla bir erkek olduğumuzu anımsadık.
Ben öğrenim için gelmedim. Çünkü bilgi insanların kollarını ağır zincirler gibi aşağıya doğru çeker. Sen hiç bir hukukçunun bir orduya komutanlık ettiğini ya da bir krallık kurduğunu gördün mü?
Aşk bir kuyunun kıyısında susuzluktur.
Aşk çiçektir, bir meyve değil.
Oldum olası "seni seviyorum" demeye utanmışımdır. fakat gönlüm sevmekten hiçbir zaman utanç duymamıştır.
Bir atasözü,göçebelerin ellerinde her zaman bir hançer bulunduğunu söyler, "ya boğazınızı ya da onurunuza bir koyunu kesmek için"
Öyle yalanlar var ki onlardan ağızdan çok kulaklar sorumludur.
Felaketler karşısında kadınlar eğilir, erkekler kırılır. Baban "ben" in tutsağıydı, bense boyun eğmeyi öğrendim.
Amber de ispermeçet balinasının bağırsaklarından elde edilmiyor mu?
Avın kendisini parçalamaya hazırlanan dişlerin çekiciliğine kapıldığı söylenir. Fakat o sıralar ben bunu bile görmüyordum.
nasıl bir mayayla yoğrulmuşsun ki bir kentinizin ardından bir başkasının, bir anayurdun ardından bir başka anayurdun bir kadından sonra bir başka kadının yitirilmesini, üstelik de uğurlarında hiç savaşılmadan yitirilmesini hiç yerinmeden arkana bile bakmadan kabul edebiliyorsun?
Uzaktan gelen sesler beni çağırmaktaydı. Onların çekiciliğine sağır kalmamak alnıma yazılmıştı.
Tanrıya beni uğursuzluktan koruması için dua etmiyorum. böyle durumlarda beni umutsuzluktan koruması için dua ediyorum. İnan tanrı bir elini bıraksa öteki elinden tutar.
Erdem, eğer bazı kabahatlerle yumuşatılmazsa sağlıksız, inanç kimi kuşkularla gölgelenmezse acımasız olur.
Eğer bir insanın ağzında dili varsa, hiçbir zaman umarsız değildir.
Kimileyin en çok yanlış yapan ama en çok çaba gösteren kişi, gerçek hayır sahiplerinden daha çok ödüllendirilir.
Sen Roma'da 'Afrikali'nin oglu'ydun; Afrika'da 'Rumi'nin oglu' olacaksin. Nereye gidersen git, birileri sana derinin rengini ve dualarini soracak. Onlarin itkilerini hosnut etmekten uzak dur! Oglum, cogunluk onunde boyun egmekten kacin! Ister Musluman, ister Hristiyan, ister Yahudi olsunlar, seni oldugun gibi kabul etmeliler, ya da seni yitirmeyi goze almalilar. Insanlarin gorusunu dar buldugun zaman kendi kendine Tanri'nin ulkesinin cok genis oldugunu soyle; O'nun elleri cok genistir, O'nun yuregi de cok genistir. Uzaklara gitmek, denizler, sinirlar, ulkeler, inanclar asmak firsati ciktigi zaman hic duraksama.
1.05.2013
a call to arms
Hepimizin kendine geldiği anlar var. Bunların uzun sürmesi olmalı bütün istediğimiz. Bu anlarda bütün geçmişin ne kadar gereksiz bir üzüntüye feda edildiği gerçeği yüzünüze çarpıyor ve bu hem bir pişmanlık hem de bir şükür ile buluşuyor. Her ne olursa olsun şükür olan kısmı, bize kar kalan.
Fırtınalar mı kopmuş, birileri mi yokolmuş ama güneş açmış, bahar gelmiş.
Kaç kere üstesinden gelinmiş zor zamanların, zor insanların. Zor arkadaşların ve zor dostların. O yüzden hiçbir şeyin kalıcı olmadığı gerçeği ile devam edebilmeli hayata.
Bazen salağa yatarsın, bazen tozu dumana katarsın, bazen de oturur ağarsın. Yine de bir toparlanışı olur o geçen sürenin ve daha kendinden emin devam edersin yola. Üstelik en önemlisi de kendini ve geçen her şeyi affetmiş olmak.
Bana gelince, ben her şeyi iyileştirdim, kendim gibi. Başınızdan aşağıya dökülen kaynar suların acısından sıyrılıp, şok anında mantıklı davranmanızı bekleyip "doğru pencereyi açıp oradan doğru kişiye" yazmamak sorun oluyorsa, elden ne gelir ki?
Birileri kusar, birileri küser, birileri serum alır, birileri tükürüp yere "lanet olsun" der. Ama zavallı Merve'den o anda mantıklı davranması beklenir. O yanlış pencereden yanlış bir haykırışa girişmiştir. Ah teknolojinin şaşı gözleri ya da şaşırtan.
Bu bana biraz bencillik gibi geliyor ama ses çıkarmak istemiyorum. Nasılsa bu da geçecek ve bunca zaman buna hak vermeyenler bundan sonra verse ne olacak? Hayır, sahiden ne olacak yani?
Gerek var mı yok mu demiyorum, bize göre avam, size göre iyi. Çok da umursamamalı. Çünkü zaten her şey ben herkesten daha çok umursuyorum diye oluyor. Ama şimdi çok gereksiz.
Çok az günü çok keyifle ve çok huzurlu geçirmek istiyorum tıpkı bütün dönem olduğu gibi. Mutluluktan öldük şükrettik, huzura düştük yine şükredebiliriz.
Benden bu kadar!
Fırtınalar mı kopmuş, birileri mi yokolmuş ama güneş açmış, bahar gelmiş.
Kaç kere üstesinden gelinmiş zor zamanların, zor insanların. Zor arkadaşların ve zor dostların. O yüzden hiçbir şeyin kalıcı olmadığı gerçeği ile devam edebilmeli hayata.
Bazen salağa yatarsın, bazen tozu dumana katarsın, bazen de oturur ağarsın. Yine de bir toparlanışı olur o geçen sürenin ve daha kendinden emin devam edersin yola. Üstelik en önemlisi de kendini ve geçen her şeyi affetmiş olmak.
Bana gelince, ben her şeyi iyileştirdim, kendim gibi. Başınızdan aşağıya dökülen kaynar suların acısından sıyrılıp, şok anında mantıklı davranmanızı bekleyip "doğru pencereyi açıp oradan doğru kişiye" yazmamak sorun oluyorsa, elden ne gelir ki?
Birileri kusar, birileri küser, birileri serum alır, birileri tükürüp yere "lanet olsun" der. Ama zavallı Merve'den o anda mantıklı davranması beklenir. O yanlış pencereden yanlış bir haykırışa girişmiştir. Ah teknolojinin şaşı gözleri ya da şaşırtan.
Bu bana biraz bencillik gibi geliyor ama ses çıkarmak istemiyorum. Nasılsa bu da geçecek ve bunca zaman buna hak vermeyenler bundan sonra verse ne olacak? Hayır, sahiden ne olacak yani?
Gerek var mı yok mu demiyorum, bize göre avam, size göre iyi. Çok da umursamamalı. Çünkü zaten her şey ben herkesten daha çok umursuyorum diye oluyor. Ama şimdi çok gereksiz.
Çok az günü çok keyifle ve çok huzurlu geçirmek istiyorum tıpkı bütün dönem olduğu gibi. Mutluluktan öldük şükrettik, huzura düştük yine şükredebiliriz.
Benden bu kadar!
25.04.2013
Kuzey
-kardeşlik zor iş. küçükken güzel. büyüyünce tat yok. mesela arkadaşını sevmezsin yani sana dönüp de yamuk yaparsa hemen sırtını dönüp gidebilirsin. ama kardeş öyle değil. çünkü o senin kardeşin. yapacağı her bir yamukta senin gözünün içine baka baka "ama ben senin kardeşinim" diyebilir sana. küçükken etrafındaki her şey büyük olduğu için söylemiş olduğun laflar da kocamandır. senin için dünyayı yakarım kardeşim! kibrit bile çakamaz.. anladın? küçükken öyledir. anladın mı? senin için canımı veririm, der.. çünkü o zamanlar ölüm bile oyundur anlıyor musun? yani rahat rahat ölebilir, ölüm o kadar uzaktır çünkü. büyüyünce işler değişiir, lafların değeri azalır. "ben senin için yaptım!, seni düşündüğüm icin yaptım, senin iyiliğin için yaptım" filan.. bu laflar balondur bazen. bu laflar bazı insanların ağzında oyuncak olur bazen. o kocaman lafların altında ezilirsin, bazen.. öyle olur... ama birgün bir arkadaş çıkar karşına senin.. öleceğim, der. ölür.. çünkü o da senin gibidir. anlatabildim mi? büyümemiştir daha, o da masumdur, hala enayidir. hiçbir şekilde bilmez yamuk yapmak ne demektir, adam satmak ne demektir. arkana dolanmaz, yanlış yapmaz.. benim aslan kardeşim.. o zaman diğer insanın ne kadar sahtekar olduğunu daha net anlıyorsun.. hem de için yana yan.. kalbin acıyarak.. aslında, sen enayisin. o değil. ne demek istediğimi anladın mı? mesela birini çok seversin, ama öyle böyle değil, kalpten seversin yani.. amaa.. ama karşı hatırası var diye, şurandan söküp atmaya çalışırsın işte ne kadar becerebiliyorsan, o kadar. kardeşlik cezadır bazen, anladın mı beni? borçtur, yüktür, mecburiyettir, vefadır.. zor iş kardeşlik..
24.04.2013
Doğu'nun Limanları (Les Echelles du Levant) - Amin Maalouf
Bana anlattıklarına yalan karışmış mıdır? Bilemiyorum. En azından onun, sevdiği kadının hakkında, karşılaşmaları, şaşkınlıkları, inançları, hayal kırıklıkları hakkında söylediklerinde yanlış yoktur;buna dair bir kanıt var elimde. Ama hayatının her bir basamağındaki davranışlarının sebepleri, başkalarına pek benzemeyen ailesi, zihnindeki tuhaf gelgitler, delilikle bilgelik, bilgelikle delilik arasındaki ardı arkası kesilmeyen alçalıp kabarmaları kastediyorum, üzerine açmadığı şeyler olabilir. Gene de iyi niyetli olduğuna inanıyorum. Tıpkı yargıları gibi belleği de pek tekin değildi, orası kesin. Ama hep iyi niyetliydi.
-
Ona bir sağduyu dalı uzatmaktaydım, öyle değil mi? Ama tutunmadı.
-
-Bir insanın hayatının doğumuyla başladığına emin misiniz?
-
Öyle ki ben dünyaya geldiğimde, çürüme çoktan hayatımı sarmıştı.
-
Ermeni mahallesinde korkunun kol gezdiği sokaklara yeniden çıkmayı düşünmeye bile dayanamıyordu. Bu şehirde doğmuştu, ama gelecek, geçmişin duvarlarının ardında değildir.
-
Sana en değerli kitabımı verebilirdim; dünyanın malına sahip birine bile eski bir kitap armağan edilebilir.
-
Aramayın, tanıyacak yüz yok içinde, bu halktır, bu kaderdir.
-
İmparatorluğumuz utanç içinde can çekişiyordu; yıkıntıların arasından bir sürü eciş bücüş devlet yeşeriyordu; herkes ötekilerin duasını sustursun diye kendi tanrısına yakarıyordu.
-
Gövdesi dimdik, gülümsemesi donuk ve en küçük bir söz çıkarmıyor ağzından. Baktığı, ben değilim.
Hepsi bu kadar, başka hatıra yok. Çektiği acılardan ya da ölümünden en ufak bir görüntü yok. Bunların hepsini benden uzak tuttular.
-
Dünyasını ona eski haliyle bir verseler, bir daha hiçbir şeyin yerinden oynamaması için Allah'a yakarmaya başlardı, bunun imkansız oldğunu bildiğinden, bütün hayatı boyunca şehzadelere yaraşır bir isyana tutundu.
-
Çocukluk sevinçlerimi başka yerde bulurdum ben. Nadiren, pek nadiren baba ocağından kaçıp uzaklaştığımda.
-
Beni de rüyalarımla baş başa bırakırdı. Nasıl da sarhoşlardım. Tanrım bulutların üzerinde salınırdım, dünyanın efendisi olurdum, içim evrenin en yakıcı sevinçleriyle dolardı.
-
Ama bir çocuk doğduğundan beri sevilmediğini hissettiyse, tamamen yanılıyor olamaz.
-
Babam da sonunda küçük oğlunu evden değil, gelecekle ilgili rüyalarından kovdu. Belki böylece onu cezalandırdığını sanıyordu; oysa tam tersine özgürlüğüne kavuşturmuştu.
-
Fransa'da nihayet kendi hayallerimin peşine düşebilecektim. Bir bistrounun sokaktaki bir masasına şemsiyenin altına ilk oturduğum günü hala hatırlarım. Bu ne büyük mutluluk, demiştim kendi kendime. BAşka bir yerde olmak ne büyük mutluluk! BAbamın silueti yoktu, bakışlarıma tabağıma düşüncelerime dalan o bakış yoktu. Hayır, çocukluğum mutsuz geçti diyemem. Şımartıldım yoksulluk nedir bilmedim. Ama hep bir bakışın ağırlığı oldu üzerimde. Muazzam bir şefkat, umut barındıran bir bakış. Ama beklentilerle dolu, ağır, yıpratıcı.
-
Kendi kökenlerim, hayat hikayem, dillerim, sırlarım, gurur duyabileceğim pek çok yönüm hatta kendime has bir çekiciliğim vardı.. Hayır, yabancı olmak beni zor duruma düşürmüyordu. hatta memleketimden ayrı olduğum için gayet mutluydum.
-
Bir başkası olsa, derler ya, içini döktüğü için rahatlardı. Ben rahatlamadım! Öfkeliydim, kendime karşı öfkeliydim. Bana hep böyle olur. Kelimelerin tadını unutacak kadar uzun süre susarım ve birden bent yıkılır. içimde ne varsa tuttuğum ne varsa boşaltırım, bitmez tükenmez bir gevezelik başlar; daha çenemi kapamadan pişman olmuşumdur bile.
-
Bir sessizlik oldu, gözlerimi yere eğdim. Çünkü şimdi o benim yüzümü süzüyordu.
-
şansa inanır mısınız? Ya da kısmete? Bizim oralarda, kandilin yağı bitmeden insan ölmez, derler.
-
o mutluluğun içinde hepimizde biraz hüzün vardı. İllegal hayatla birlikte, güzelim serüvenimiz de sona eriyordu. İyi bir dava uğruna kötü çocuk olmak, insanın başına çok sık gelmez.
-
Daha mı iyi olurdu, yoksa daha mı kötü? İnsan hala soluk alıp bu soruyu sorabiliyorsa, bu türlüsü pek de fena olmamış demektir.
-
Bir insan kendini anlatırken tarafsızlık, ucu yalana çıkan allı pullu bir yol değil midir?
-
Ve o tek kelime etmeden, en küçük bir heyecan göstermeden bakıyor. Ne sevinç, ne şaşkınlık, ne özlem.. Sıfır. bazen düşünüyorum da, belki de sadece duygusuzluğu sayesinde hayatta kalmıştır. Evet, duygusuzluk. Ötekilerin arzuları hırsları istekleri umutları vardı, kendilerine karşı döndüğünde içlerini paramparça etti bunlar. Önüne ne getirilirse onunla yetinirdi o ise. Şans eseri ona ölümü getiren olmamış.
,-
O anda kendi kendime, onu seviyorum, demiyordum. Belki gülünç gelecek, Delice aşkın bütün belirtileri vardı bende, ama kelime bir türlü gelmiyordu. Sanırım böyle anlarda sizinle alay ederek hatta kötü niyetle bile olsa aşık kelimesini telaffuz edecek bir sırdaş lazımdır, soruyu kendimize de soralım diye, çünkü o zaman cevap kesindir.
-
İçimden bir öfke yükseliyordu. Kendi kendime, ilk seferinde kader bizi birleştirir diyerek kendi yolumuza gitmiştik, başka türlü yapamazdık.Bugün mucize kabilinden birbirimize kavuştuk, gelgelelim bir kere daha kadere güvenerek ayrılıyoruz.
Ya kader yüzümüze gülmezse? Ya onu bir kere daha göremezsem* onun öyle gitmesine seyirci kalmak akılsızlık değil miydi? Alt tarafı bir tokalaşmıştık ve sonra hayatım mutluluğum ve belki de geri dönmemek üzere uzaklaşmıştı. Ve ben de durup sakin sakin bakmıştım.
-
İtiraf etmeliyim ki aptallığın daniskasıydı bu. Ama daha iyi oldu, öyle durumlarda ne kadar aptal görünürseniz o kadar heyecan yaratırsınız.
-
Yo, tam olarak hayal kırıklığı sayılmaz, hevesim kursağımda kalmıştı diyelim. Sebebini de biliyorum. O öpücük hiç olmamış gibi davranıyordu. Daha beteri, bahçede dolaşırken kendiliğinden senli benli konuşmaya başladığımız halde mektupta du bist yerine sie sind diyordu. Bir adım geriye gitmiştik.
-
Artık bütün yolların önümde açılacağını hissediyordum. Tek yapmam gereken, engelleri yok sayarak yürümekti. Düşüşün tohumu işte böyle atılır.
-
Mutluluk ellerimizden keskin bir ip gibi kayıyordu, avuçlarımızı hemen sımsıkı kapamazsak onu tutamazdık. Bundan sonraki görüşmelerimizi kaderin takdirine bırakamazdık.
-
Aşk ilk günkü gibi kalabilir, heyecan da öyle. Aylar da geçse yıllar da geçse. hayat, insana bıkkınlık verecek kadar uzun değildir.
-
Yanındayken o kadar mutluydum ki, duygusal hayatımın dışında kalan ihtimallerin aklımı karıştırmaması için savaşıyordum. Ne zaman el ele tutuşsak kalbimiz çarpıyordu, o an korkularım da, dünyanın gürültüsü de silinip gidiyordu. Her şeyin yolunda gideceğine inandırmaya çalışıyordum kendimi. Bir açıdan, her şey yolunda gidiyordu gerçekten de. Hayır, bu doğru değil. Etrafımızda ne varsa yoldan çıkmıştı. Ama çok geçmeden başımıza geleceklerin yanında, o sıralar cennette yaşıyor sayılırdık.
-
Ötekiler olayların gidişatını izliyorlardı, bense hayır. Kim kazanacakmış? Kim kaybedecekmiş? Umurumda değildi. BAşkalarının savaşının patladığı anda ben kendiminkinde yenilmiştim. -
-
Hiç kuşkusuz, ikimiz de kırılgandık. Onunla aynı anda çökmek, alnımızın yazısı imiş.
-
Konuşmadım, tek kelime etmedim. Biraz heyecandan, biraz bana geri dönmesinin verdiği şaşkınlıktan, bir de omzunun üzerinden beklediğini gördüğüm insanlar yüzünden.
-
Uzak mı? Aslında bizi ayıran topu topu birkaç kilometrelik muhteşem bir sahil yolu, ama lanet olasıca bir sınır ve nefret anlayışsızlık aramıza girdi. Bir de hayalgücü eksikliği.
-
Peki ya gelmeyince ne oldu, onu mu merak ediyorsunuz? Sorunuzun cevabı içinde. Gelmemenin bir vakti yoktur. İnsan coşkuyla beklerken ne kadar zaman geçerse, o büyük günün yaklaştığına o kadar inanır.
-
Cennetin kapıları arkamda kapandı geri dönemedim.
-
Ona daha yakından, fütursuzca baktım. Dupduru gözlerini, iş görmemiş ellerini, ihtiyar çocuk yüzünü, sakin ve terbiyeli dudaklarını inceledim.. Vicdan azabı çeken, hele kılı kıpırdamadan adam öldürebilecek birine hiç benzemiyordu. Ona ne kadar baksam, sadece saflık ve dürüstlük görüyordum. kuşku uyandıran hiçbir şey yoktu ya da en fazla ara sıra teninin altında yüzünün hafifçe seğirmesinden ve bakışlarının dalıp gitmesinden başka, bunları her seferinde kaydetmeye bile gerek duymadım. O upuzun çilesi rahatça aklayabilirdi hepsini.
-
Ayrıntılı açıklamalar dinlemeyi canım çekmiyor. soyadlar, tarihler, isimler. Bir zamanlar birbirimizi sevdik, ayrılmamızda kabahat bizde değildi. Artık geriye bakacak vaktim yok.
-
Ona bir sağduyu dalı uzatmaktaydım, öyle değil mi? Ama tutunmadı.
-
-Bir insanın hayatının doğumuyla başladığına emin misiniz?
-
Öyle ki ben dünyaya geldiğimde, çürüme çoktan hayatımı sarmıştı.
-
Ermeni mahallesinde korkunun kol gezdiği sokaklara yeniden çıkmayı düşünmeye bile dayanamıyordu. Bu şehirde doğmuştu, ama gelecek, geçmişin duvarlarının ardında değildir.
-
Sana en değerli kitabımı verebilirdim; dünyanın malına sahip birine bile eski bir kitap armağan edilebilir.
-
Aramayın, tanıyacak yüz yok içinde, bu halktır, bu kaderdir.
-
İmparatorluğumuz utanç içinde can çekişiyordu; yıkıntıların arasından bir sürü eciş bücüş devlet yeşeriyordu; herkes ötekilerin duasını sustursun diye kendi tanrısına yakarıyordu.
-
Gövdesi dimdik, gülümsemesi donuk ve en küçük bir söz çıkarmıyor ağzından. Baktığı, ben değilim.
Hepsi bu kadar, başka hatıra yok. Çektiği acılardan ya da ölümünden en ufak bir görüntü yok. Bunların hepsini benden uzak tuttular.
-
Dünyasını ona eski haliyle bir verseler, bir daha hiçbir şeyin yerinden oynamaması için Allah'a yakarmaya başlardı, bunun imkansız oldğunu bildiğinden, bütün hayatı boyunca şehzadelere yaraşır bir isyana tutundu.
-
Çocukluk sevinçlerimi başka yerde bulurdum ben. Nadiren, pek nadiren baba ocağından kaçıp uzaklaştığımda.
-
Beni de rüyalarımla baş başa bırakırdı. Nasıl da sarhoşlardım. Tanrım bulutların üzerinde salınırdım, dünyanın efendisi olurdum, içim evrenin en yakıcı sevinçleriyle dolardı.
-
Ama bir çocuk doğduğundan beri sevilmediğini hissettiyse, tamamen yanılıyor olamaz.
-
Babam da sonunda küçük oğlunu evden değil, gelecekle ilgili rüyalarından kovdu. Belki böylece onu cezalandırdığını sanıyordu; oysa tam tersine özgürlüğüne kavuşturmuştu.
-
Fransa'da nihayet kendi hayallerimin peşine düşebilecektim. Bir bistrounun sokaktaki bir masasına şemsiyenin altına ilk oturduğum günü hala hatırlarım. Bu ne büyük mutluluk, demiştim kendi kendime. BAşka bir yerde olmak ne büyük mutluluk! BAbamın silueti yoktu, bakışlarıma tabağıma düşüncelerime dalan o bakış yoktu. Hayır, çocukluğum mutsuz geçti diyemem. Şımartıldım yoksulluk nedir bilmedim. Ama hep bir bakışın ağırlığı oldu üzerimde. Muazzam bir şefkat, umut barındıran bir bakış. Ama beklentilerle dolu, ağır, yıpratıcı.
-
Kendi kökenlerim, hayat hikayem, dillerim, sırlarım, gurur duyabileceğim pek çok yönüm hatta kendime has bir çekiciliğim vardı.. Hayır, yabancı olmak beni zor duruma düşürmüyordu. hatta memleketimden ayrı olduğum için gayet mutluydum.
-
Bir başkası olsa, derler ya, içini döktüğü için rahatlardı. Ben rahatlamadım! Öfkeliydim, kendime karşı öfkeliydim. Bana hep böyle olur. Kelimelerin tadını unutacak kadar uzun süre susarım ve birden bent yıkılır. içimde ne varsa tuttuğum ne varsa boşaltırım, bitmez tükenmez bir gevezelik başlar; daha çenemi kapamadan pişman olmuşumdur bile.
-
Bir sessizlik oldu, gözlerimi yere eğdim. Çünkü şimdi o benim yüzümü süzüyordu.
-
şansa inanır mısınız? Ya da kısmete? Bizim oralarda, kandilin yağı bitmeden insan ölmez, derler.
-
o mutluluğun içinde hepimizde biraz hüzün vardı. İllegal hayatla birlikte, güzelim serüvenimiz de sona eriyordu. İyi bir dava uğruna kötü çocuk olmak, insanın başına çok sık gelmez.
-
Daha mı iyi olurdu, yoksa daha mı kötü? İnsan hala soluk alıp bu soruyu sorabiliyorsa, bu türlüsü pek de fena olmamış demektir.
-
Bir insan kendini anlatırken tarafsızlık, ucu yalana çıkan allı pullu bir yol değil midir?
-
Ve o tek kelime etmeden, en küçük bir heyecan göstermeden bakıyor. Ne sevinç, ne şaşkınlık, ne özlem.. Sıfır. bazen düşünüyorum da, belki de sadece duygusuzluğu sayesinde hayatta kalmıştır. Evet, duygusuzluk. Ötekilerin arzuları hırsları istekleri umutları vardı, kendilerine karşı döndüğünde içlerini paramparça etti bunlar. Önüne ne getirilirse onunla yetinirdi o ise. Şans eseri ona ölümü getiren olmamış.
,-
O anda kendi kendime, onu seviyorum, demiyordum. Belki gülünç gelecek, Delice aşkın bütün belirtileri vardı bende, ama kelime bir türlü gelmiyordu. Sanırım böyle anlarda sizinle alay ederek hatta kötü niyetle bile olsa aşık kelimesini telaffuz edecek bir sırdaş lazımdır, soruyu kendimize de soralım diye, çünkü o zaman cevap kesindir.
-
İçimden bir öfke yükseliyordu. Kendi kendime, ilk seferinde kader bizi birleştirir diyerek kendi yolumuza gitmiştik, başka türlü yapamazdık.Bugün mucize kabilinden birbirimize kavuştuk, gelgelelim bir kere daha kadere güvenerek ayrılıyoruz.
Ya kader yüzümüze gülmezse? Ya onu bir kere daha göremezsem* onun öyle gitmesine seyirci kalmak akılsızlık değil miydi? Alt tarafı bir tokalaşmıştık ve sonra hayatım mutluluğum ve belki de geri dönmemek üzere uzaklaşmıştı. Ve ben de durup sakin sakin bakmıştım.
-
İtiraf etmeliyim ki aptallığın daniskasıydı bu. Ama daha iyi oldu, öyle durumlarda ne kadar aptal görünürseniz o kadar heyecan yaratırsınız.
-
Yo, tam olarak hayal kırıklığı sayılmaz, hevesim kursağımda kalmıştı diyelim. Sebebini de biliyorum. O öpücük hiç olmamış gibi davranıyordu. Daha beteri, bahçede dolaşırken kendiliğinden senli benli konuşmaya başladığımız halde mektupta du bist yerine sie sind diyordu. Bir adım geriye gitmiştik.
-
Artık bütün yolların önümde açılacağını hissediyordum. Tek yapmam gereken, engelleri yok sayarak yürümekti. Düşüşün tohumu işte böyle atılır.
-
Mutluluk ellerimizden keskin bir ip gibi kayıyordu, avuçlarımızı hemen sımsıkı kapamazsak onu tutamazdık. Bundan sonraki görüşmelerimizi kaderin takdirine bırakamazdık.
-
Aşk ilk günkü gibi kalabilir, heyecan da öyle. Aylar da geçse yıllar da geçse. hayat, insana bıkkınlık verecek kadar uzun değildir.
-
Yanındayken o kadar mutluydum ki, duygusal hayatımın dışında kalan ihtimallerin aklımı karıştırmaması için savaşıyordum. Ne zaman el ele tutuşsak kalbimiz çarpıyordu, o an korkularım da, dünyanın gürültüsü de silinip gidiyordu. Her şeyin yolunda gideceğine inandırmaya çalışıyordum kendimi. Bir açıdan, her şey yolunda gidiyordu gerçekten de. Hayır, bu doğru değil. Etrafımızda ne varsa yoldan çıkmıştı. Ama çok geçmeden başımıza geleceklerin yanında, o sıralar cennette yaşıyor sayılırdık.
-
Ötekiler olayların gidişatını izliyorlardı, bense hayır. Kim kazanacakmış? Kim kaybedecekmiş? Umurumda değildi. BAşkalarının savaşının patladığı anda ben kendiminkinde yenilmiştim. -
-
Hiç kuşkusuz, ikimiz de kırılgandık. Onunla aynı anda çökmek, alnımızın yazısı imiş.
-
Konuşmadım, tek kelime etmedim. Biraz heyecandan, biraz bana geri dönmesinin verdiği şaşkınlıktan, bir de omzunun üzerinden beklediğini gördüğüm insanlar yüzünden.
-
Uzak mı? Aslında bizi ayıran topu topu birkaç kilometrelik muhteşem bir sahil yolu, ama lanet olasıca bir sınır ve nefret anlayışsızlık aramıza girdi. Bir de hayalgücü eksikliği.
-
Peki ya gelmeyince ne oldu, onu mu merak ediyorsunuz? Sorunuzun cevabı içinde. Gelmemenin bir vakti yoktur. İnsan coşkuyla beklerken ne kadar zaman geçerse, o büyük günün yaklaştığına o kadar inanır.
-
Cennetin kapıları arkamda kapandı geri dönemedim.
-
Ona daha yakından, fütursuzca baktım. Dupduru gözlerini, iş görmemiş ellerini, ihtiyar çocuk yüzünü, sakin ve terbiyeli dudaklarını inceledim.. Vicdan azabı çeken, hele kılı kıpırdamadan adam öldürebilecek birine hiç benzemiyordu. Ona ne kadar baksam, sadece saflık ve dürüstlük görüyordum. kuşku uyandıran hiçbir şey yoktu ya da en fazla ara sıra teninin altında yüzünün hafifçe seğirmesinden ve bakışlarının dalıp gitmesinden başka, bunları her seferinde kaydetmeye bile gerek duymadım. O upuzun çilesi rahatça aklayabilirdi hepsini.
-
Ayrıntılı açıklamalar dinlemeyi canım çekmiyor. soyadlar, tarihler, isimler. Bir zamanlar birbirimizi sevdik, ayrılmamızda kabahat bizde değildi. Artık geriye bakacak vaktim yok.
16.04.2013
Nisan'da çürüyen çiçekler
Hikayenin düzgün bir tarafı yok, neresinden tutarsam elim pisliğe bulanıyor. Ne için suçlayacağım ama kendimi, düzgünce kendime bir şans verdim sonra da cesaret buldum diye mi? Hissettiklerim de güzeldi, yaşadıklarım da. Geride bıraktığım garip bir aydı desem; geride bıraktığım çok mutlu anlardı.
27.03.2013
revenge
Sacrifice by its strictest definition takes something precious for the appeasement of a higher power, an abiding devotion to a cause that cannot be satisfied with a simple promise. Because an oath, no matter how solemn, asks nothing in return while true sacrifice demands unspeakable loss.
Sacrifice demands the surrender of things we cherish above all else. Only out of the agony of those losses can a new resolution be born. An undying devotion to a cause greater than one's self. And a moral duty to see a journey through to its absolute completion.
Sacrifice demands the surrender of things we cherish above all else. Only out of the agony of those losses can a new resolution be born. An undying devotion to a cause greater than one's self. And a moral duty to see a journey through to its absolute completion.
21.03.2013
Erbain'den..
Uç benim boynumun soytarısı
kirle her cemreyi bana doğru olan
unuttum güçbela soluyan perdeleri
dudaklarımı ısırdıkça kabaran akşam
unuttum onu da.
..
Gırtlağımda bir harf büyüyor
buna dayanacağım
dişlerim kamaşıyor yıldızlardan
buna da.
...
böylece dingin bir kaşıntı gibi açılır dünya
benzi aldırışsız ağaran dünya
hınçlar ve revolverler uçuşur
kabuklu yüreklerinden bazı adamların.
dikkat, kan
bıngıldıyor
yine senin sıranı atlamıyorum
koynun güneşe çarptığında yara
geniş bir yara yapışıyor sevdama.
ve artık anlatmak için yeryüzünün tuğlalarını
seni anlatıyorum
abanmak geçiyor içimden gövdenin küllerine
sana çatlarcasına inanıyorum
çünkü kopartarak geliyorsun göğün zarlarını
canevinde tortop umudu aydınlığın.
...
Elbet bir hinlik vardır seni sevişimde
ey kanıma çakıllar karıştıran isyan
saçlarıma bin küsur yalnızlığı takıp girdiğim şehre
insan varlığımızdan tuhaf tohumlar bıraksam
günü geçmiş bir gazete, toprak bir çanak
bir daha gelmem belki diye bir not bakır maşrapanın yanında
şeytanlar da yürür benimle herhal ıslık çaldığım için
bir şahan tüylerini döker ardımsıra
artık bırakılmaktan yapılma bir adam sayılırım
böğrümde kambur çocuklardan bir payanda.
...
Ben savaşarak senin bulanık saçlarından tutup
kibirli güzelliğini çıkartıyorum ortaya
dünya
kirletilmez bir inatla dönüyor
altımıza yıldızlar seriliyor
yüzüm suya davranıyor koşaraktan
ve inzal.
...
Var mıdır nalçaları sevincin
gün tene değince kanatları uzar mı
derin bir secde gibi rüzgara aşılanmak
dostları düşünmenin çarpıntısından mı
...
Ben dünyaya doğru yürümekle meşhurum
bahar da sürgülenir içime katranlar da
hem koşarak yarattığım sevgiler vardır
hem körlenmiş sevgilerin acısıyla koştururum.
beni sular
kocaman taşları parçalayarak hatırlıyor dağlarda
ve beni hatırlatıyor çeltik tarlalarında aynı sular
umutlu sakinlikleri
lohusalıklarıyla.
..
ağlamadan
dillerim dolaşmadan
yumruğum çözülmeden gecenin karşısında
şafaktan utanmayıp utandırmadan aşkı
üzerime yüreğimden başka muska takmadan
konuşmak istiyorum.
..
"Ben ne büyük bir dalgınlıkla bakmış olmalıyım ki hayata
görmedim orda çinko damlar ve plastik sürahilerin tanrısını
yerime yadırgadım
yerim olmadı zaten kendi mezarımdan başka
çılgının biri sanılmaktan sakınmaya vaktim olmadı
durmadan beyaz bir aygırla taşardım derin göllerden
bir gebe kısrakla kaçardım derin ormanlara
güneşin zekasıyla doymak isterdim
kaba solgun kağıtlar sunardı
şehrin insanı bana
şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
kaypak ilgilerin insanı, zarif ihanetlerin
Ogün bugün, şehri dünyanın üstüne kapatıp bıraktım
kapattım gümüş maşrapayla yaralanmış ağzımı
ham elmalar yemekten göveren dudaklarım
mırıldanmasın şehrin mutantan ve kibirli ağrısını.
Azıcık gece alayım yanıma yalnız
serçelerin uykusuna yetecek kadar gece
böcekler için rutubet
örümcekler için kuytu
biraz da sabah sisi
yabani güvercin kanatları renginde
biz artık bunlar olarak gidiyoruz
eylesin neyleyecekse şehrin insanı
..
kirle her cemreyi bana doğru olan
unuttum güçbela soluyan perdeleri
dudaklarımı ısırdıkça kabaran akşam
unuttum onu da.
..
Gırtlağımda bir harf büyüyor
buna dayanacağım
dişlerim kamaşıyor yıldızlardan
buna da.
...
böylece dingin bir kaşıntı gibi açılır dünya
benzi aldırışsız ağaran dünya
hınçlar ve revolverler uçuşur
kabuklu yüreklerinden bazı adamların.
dikkat, kan
bıngıldıyor
yine senin sıranı atlamıyorum
koynun güneşe çarptığında yara
geniş bir yara yapışıyor sevdama.
ve artık anlatmak için yeryüzünün tuğlalarını
seni anlatıyorum
abanmak geçiyor içimden gövdenin küllerine
sana çatlarcasına inanıyorum
çünkü kopartarak geliyorsun göğün zarlarını
canevinde tortop umudu aydınlığın.
...
Elbet bir hinlik vardır seni sevişimde
ey kanıma çakıllar karıştıran isyan
saçlarıma bin küsur yalnızlığı takıp girdiğim şehre
insan varlığımızdan tuhaf tohumlar bıraksam
günü geçmiş bir gazete, toprak bir çanak
bir daha gelmem belki diye bir not bakır maşrapanın yanında
şeytanlar da yürür benimle herhal ıslık çaldığım için
bir şahan tüylerini döker ardımsıra
artık bırakılmaktan yapılma bir adam sayılırım
böğrümde kambur çocuklardan bir payanda.
...
Ben savaşarak senin bulanık saçlarından tutup
kibirli güzelliğini çıkartıyorum ortaya
dünya
kirletilmez bir inatla dönüyor
altımıza yıldızlar seriliyor
yüzüm suya davranıyor koşaraktan
ve inzal.
...
Var mıdır nalçaları sevincin
gün tene değince kanatları uzar mı
derin bir secde gibi rüzgara aşılanmak
dostları düşünmenin çarpıntısından mı
...
Ben dünyaya doğru yürümekle meşhurum
bahar da sürgülenir içime katranlar da
hem koşarak yarattığım sevgiler vardır
hem körlenmiş sevgilerin acısıyla koştururum.
beni sular
kocaman taşları parçalayarak hatırlıyor dağlarda
ve beni hatırlatıyor çeltik tarlalarında aynı sular
umutlu sakinlikleri
lohusalıklarıyla.
..
ağlamadan
dillerim dolaşmadan
yumruğum çözülmeden gecenin karşısında
şafaktan utanmayıp utandırmadan aşkı
üzerime yüreğimden başka muska takmadan
konuşmak istiyorum.
..
"Ben ne büyük bir dalgınlıkla bakmış olmalıyım ki hayata
görmedim orda çinko damlar ve plastik sürahilerin tanrısını
yerime yadırgadım
yerim olmadı zaten kendi mezarımdan başka
çılgının biri sanılmaktan sakınmaya vaktim olmadı
durmadan beyaz bir aygırla taşardım derin göllerden
bir gebe kısrakla kaçardım derin ormanlara
güneşin zekasıyla doymak isterdim
kaba solgun kağıtlar sunardı
şehrin insanı bana
şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
kaypak ilgilerin insanı, zarif ihanetlerin
Ogün bugün, şehri dünyanın üstüne kapatıp bıraktım
kapattım gümüş maşrapayla yaralanmış ağzımı
ham elmalar yemekten göveren dudaklarım
mırıldanmasın şehrin mutantan ve kibirli ağrısını.
Azıcık gece alayım yanıma yalnız
serçelerin uykusuna yetecek kadar gece
böcekler için rutubet
örümcekler için kuytu
biraz da sabah sisi
yabani güvercin kanatları renginde
biz artık bunlar olarak gidiyoruz
eylesin neyleyecekse şehrin insanı
..
8.03.2013
şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin..
Ben ne büyük bir dalgınlıkla bakmış olmalıyım ki hayata
görmedim orda çinko damlar ve plastik sürahilerin tanrısını
yerime yadırgadım
yerim olmadı zaten kendi mezarımdan başka
çılgının biri sanılmaktan sakınmaya vaktim olmadı
durmadan beyaz bir aygırla taşardım derin göllerden
bir gebe kısrakla kaçardım derin ormanlara
güneşin zekasıyla doymak isterdim
kaba solgun kağıtlar sunardı
şehrin insanı bana
şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
kaypak ilgilerin insanı, zarif ihanetlerin
Ogün bugün, şehri dünyanın üstüne kapatıp bıraktım
kapattım gümüş maşrapayla yaralanmış ağzımı
ham elmalar yemekten göveren dudaklarım
mırıldanmasın şehrin mutantan ve kibirli ağrısını.
Azıcık gece alayım yanıma yalnız
serçelerin uykusuna yetecek kadar gece
böcekler için rutubet
örümcekler için kuytu
biraz da sabah sisi
yabani güvercin kanatları renginde
biz artık bunlar olarak gidiyoruz
eylesin neyleyecekse şehrin insanı
görmedim orda çinko damlar ve plastik sürahilerin tanrısını
yerime yadırgadım
yerim olmadı zaten kendi mezarımdan başka
çılgının biri sanılmaktan sakınmaya vaktim olmadı
durmadan beyaz bir aygırla taşardım derin göllerden
bir gebe kısrakla kaçardım derin ormanlara
güneşin zekasıyla doymak isterdim
kaba solgun kağıtlar sunardı
şehrin insanı bana
şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
kaypak ilgilerin insanı, zarif ihanetlerin
Ogün bugün, şehri dünyanın üstüne kapatıp bıraktım
kapattım gümüş maşrapayla yaralanmış ağzımı
ham elmalar yemekten göveren dudaklarım
mırıldanmasın şehrin mutantan ve kibirli ağrısını.
Azıcık gece alayım yanıma yalnız
serçelerin uykusuna yetecek kadar gece
böcekler için rutubet
örümcekler için kuytu
biraz da sabah sisi
yabani güvercin kanatları renginde
biz artık bunlar olarak gidiyoruz
eylesin neyleyecekse şehrin insanı
25.02.2013
Slow Down.
Imany'nin bu şarkısını mesaj kutumda buluverdim. İnsan insanı anlar, böyledir. Bazıları halden anlar.
Tam da bu demindeyim hayatımın. Her şeyin rayına oturmaya başladığı, sakinleştiğim, daha güzel telaşlara yerini bırakan, istediğim şeylere enerjimi harcamama izin veren bir yaşam. Sonrasında ne olacağını kimse bilmiyor.
Tam da bu demindeyim hayatımın. Her şeyin rayına oturmaya başladığı, sakinleştiğim, daha güzel telaşlara yerini bırakan, istediğim şeylere enerjimi harcamama izin veren bir yaşam. Sonrasında ne olacağını kimse bilmiyor.
23.02.2013
revenge
“Sacrifice demands the surrender of things we cherish above all else. Only out of the agony of those losses can a new resolution be born. An undying devotion to a cause greater than oneself and a moral duty to see a journey through... To its absolute completion.”
19.02.2013
18.02.2013
17.02.2013
P.S. I don't like you.
böyle değildi of course ama ben böyle söyleyebilirim. Öyle 30 lu yaşında öyle yakışıklı bir eş, kalkacak ölecek ortada bırakacak sonra hatta en yakın arkadaşına fixleyecek, pardon da! Çok ayıp çocuklar. Bu filmde sadece İrlanda olayını sevdim. İrlanda sahiden masal gibiymiş. Rize'nin çaylıksız olanı diyebiliriz şu halde. Bir tek izlemeyen ben kaldım diye oturdum izledim. Yani kütüphanede film bakarken çok sırıtıyordu ben de dayanamadım. Hem aşk hikayeleri beni boğmaya başlamış ben bunu da anlamış oldum.
Kadın da kırsaydı dizini cocuk yapsaydı, nolurdu sanki.
Kadın da kırsaydı dizini cocuk yapsaydı, nolurdu sanki.
Üçüncü Sayfa- Zeki Demirkubuz
Biraz izlediğim filmlerden bahsedeyim sonra unutuyorum neydi ne olmuştu diye. Bu huyum çok kötü benim. Ne okuduğum kitapları ne izlediğim filmleri hatırlayıp onlar hakkında konuşabiliyorum. Neyse geçer zamanla inşallah böyle yazarak.
Evet çocuklar bu filmde benim canımın içi, oynadığı her filmi güzelleştiren Başak Köklükaya vardı. Kendisini Aşk ve Gurur ile başlayan bir tanıma sürecinden geçmiştik sonra oynadığı hemen her filmi izledim, adını say deseler tık yok yine ama. Ruhi Sarı hiç olmadığı kadar abime benzemiş bu filmde. Ama biraz daha güdük tipli olmuş. Hem ona çok ayıp etti Meryem. Meryem de az sürtük değilmiş hani. Nasıl kullandı attı çocuğu. Bi kere öptürseydi bari, onu bile çok gördü adama. Gerçi adam da anlasaydı ne türden bi kadın olduğunu. 2 çocuklu evine film izlemeye çağıran kadın ne menem bir şeydir anlaması gerekirdi. Bazıları hakediyor bu ezilmelerini sahiden bak.
Herneyse, hak döner dolaşır yerini bulur diyemedik en sonunda ama ortasında dedik. Çünkü Meryem'in kocasını kahvehanede bıçakladılar. İşte böyle de kader ipe diziyor boncukları, sen ne olduğunu bile anlamadan ipin ucu kesilmişse akıp gidiyorlar sırayla. No need to interrupt honey.
Evet çocuklar bu filmde benim canımın içi, oynadığı her filmi güzelleştiren Başak Köklükaya vardı. Kendisini Aşk ve Gurur ile başlayan bir tanıma sürecinden geçmiştik sonra oynadığı hemen her filmi izledim, adını say deseler tık yok yine ama. Ruhi Sarı hiç olmadığı kadar abime benzemiş bu filmde. Ama biraz daha güdük tipli olmuş. Hem ona çok ayıp etti Meryem. Meryem de az sürtük değilmiş hani. Nasıl kullandı attı çocuğu. Bi kere öptürseydi bari, onu bile çok gördü adama. Gerçi adam da anlasaydı ne türden bi kadın olduğunu. 2 çocuklu evine film izlemeye çağıran kadın ne menem bir şeydir anlaması gerekirdi. Bazıları hakediyor bu ezilmelerini sahiden bak.
Herneyse, hak döner dolaşır yerini bulur diyemedik en sonunda ama ortasında dedik. Çünkü Meryem'in kocasını kahvehanede bıçakladılar. İşte böyle de kader ipe diziyor boncukları, sen ne olduğunu bile anlamadan ipin ucu kesilmişse akıp gidiyorlar sırayla. No need to interrupt honey.
10.02.2013
yıllığa sığmayınca
Bazılarını çok mecbur kısaltmak zorunda kaldığım halde sığdıramadım. Burada hatıra kalsın :)
Zeynep Setenay Uslu
O ki Bilkent’i seviyor, O ki okumayı seviyor, O ki yazmayı konuşmayı seviyor, O ki bana katlanıyor, ondan ona Merve Kar deniyor. Uyanır uyanmaz radyoyu açar, uykuya müzikle dalar. Herkesi sever, her şeyi sever, çayını soğutup öyle içer. Canını yakacak olana ne gerek var; çekirdeğin tuzsuzu, ekmeğin içi. Benim kadar suratsız bir gençle aylardır aynı odada, her gece aynı neşe aynı heyecan. Hakkımda her şeyi bilen, hakkında her şeyi bilinebilen, sabahlara kadar anlatmak, akşama kadar gülmek, yan yan bakıp google’a bir soralım demek, ben alarmı kurdum sabah seni uyartırımlar, höf yine uyanamadımlar Merve Kar sevmek ve coşkuyla sevmek demek. Aşk ve tutkunun elle tutulur gözle görülür hali. 80 yaşına da gelsek, ben desem buz patenine gidelim, Merve gelir, eminim. 100 yaşına da gelsek biri bana dünya turu önerebilir çünkü inşallah Merve Kar bir telefon kadar uzağımdadır. O hep beni sevsin, hep uykumu paylaşsın, hep mutlu huzurlu olsun, hayırlı dostları hep hep olsun, ve kimseler Merve Kar ile dost olmak nedir bilmeden ecel görmesin. Bundan sonra güzel şarkıların anlamlı mısraları hep Merve Kar için!
Sümeyra Yalçıntaş
Merve Ah Merve ! Aklına geleni içinden geceni söyleyen yalansız Merve. Sen bilmezsin ama ben kıskanırım bu huyunu keşke, derim, ben de bu kadar dürüst olabilsem. Beni durduk yere neşelendirebilen insan.Grubumuzun akıl vereni ama danışanı, en olgunu ama en çocugu.Seni güzel bir geleceğin beklediğine öyle inanıyorum ki. Başarılı azimli ama hayat sevincini her daim cebinde taşıyan kız. Sinirlendiğinde korkman gereken ama hemen yumuşayan dost.Merve deyince benim aklıma ayakları yere basan kendinden emin, güçlü, sacları ay ışığına parlayan bana gülümseyip poz veren kız geliyor.Ben o kızı seviyorum.
Selin Büyükkaraca
Benim hatun hem çok neşeli hem çok eğlenceli bir o kadar da zeki çevik ve akıl hocasıdır,'All in one' adeta.Bu kadar hayat dolu birini tanımaktaki şansım gerçekten çok büyük.Tanıştığımızdan beri hayatıma her rengi kuşattın ve birbirimizi nereye çektiysek oraya hep bir hevesle gittik, hep güldük hep ağladık ama hep güzellerini biriktirdik. Hayallerinin büyüklüğü kesinlikle enginliğinden, amaçlara uygun araçları bulmaya tam gaz devam. Her şey gönlünce olsun, bağlarımız hiç kopmasın matmazel..
Betül Doğan
Bazı insanlar hayatta kokularla özdeşlesir. Merve kar, 90. Yurt 4. Kata kahve kokuları yayan esmer kiz oldu once benim icin, sonra o kahveleri beraber icmeye basladik. İyi ki de yaptık, mümkünse yani böyle seyler istenebiliyorsa hayattan, ben daha bir suru kahvede bir suru ani biriktirmek istiyorum bu kızla, bu kız dediğimde Merve kar, yanlış olmasın.
Hande Atasoy
Merve Kar demek yeni fikirler demek, sürprizler demek ama daha da önemlisi bunları aksiyona geçirecek cesaret demek.Merve Kar demek zekâ demek, başarı demek, kariyer demek ama arkadaşlarına ayıracak, onların sıkıntılarını dinleyecek, onlarla beraber üzülecek vakti her zaman bulmak, aslında bu vakti oluşturacak fedakârlık demek.Hem neşemiz, hem gururumuz, Merve bizim canımız.Şeker işler, vay be fikirlerle, aksiyonlarla ve muhteşem bir hayat dileğiyle.
Fatma Seyhun Üstün
En kibar anında bile ne hikmetse sinirli algılanabilen hemşerum hamsiçe, aslında seninle birazcık vakit geçirme sansına erişmiş herkes bilir ne kadar eğlenceli keyifli uyumlu bir insan olduğunu, ama eminim çok iyi bir binici olduğunu bilen azdır mesela, ya da hala kapı çerçevelerine çok iyi tırmanabildiğini. Pikniklerde hayati ihtiyaç noktalarını keşfettiğini bir de. E.T. şarkısını bağıra bağıra bıkmadan söylediğimiz yolculuklarımıza nicelerini eklersin umuyorum ki, ve böylece her şehirden her ülkeden her insandan hep en iyileri biriktirirsin heybende.Seni tanıdığım için şanslı sayıyorum kendimi.
Cansın Besen
Merve demek çantana sarılarak, UNESCO tarafından korunan bir hostelde, sabahın köründe ya uyanamazsam korkusuyla uyumak, son anda trenlere yetişmek demek. Asıl Merve can demek, ben gibi “cansın” demek. Unutamayacağımız ne hatıralar oldu ve eminim dahası bizi bekliyor. Güzel insanlarla karşılaşacağın sağlıklı ve başarı dolu bir hayat diliyorum. Sevgiler canım arkadaşım.
Aylin Güneş
Sen son sınıftayken seninle tanışmış olmak, seni tanımanın tek kötü tarafı galiba. Anladım ki bu kısa zamanı bile seni sevmek için yeterli. Azmin fikirlerin iyi niyetin ve en önemlisi arkadaşlıktan öte dostluğun seni sevmem için yeterli bence. Tavsiyelerin, desteğin gerekebilir ilerki zamanlarda.Okuldaki başarın hayatının tüm alanlarında devam eder umarım.
Dilek Sümbül
“Dilek, hadi kalk 76’ya gel, çok sıkıldım, çay içelim.” “Dilek, Güneydoğu gezisi varmış; hadi kalk Şanlıurfa’ya gidelim. Merve ile alırsın sırt çantanı, çıkarsın sokaklara, Hamamönü’nde hayırsız çocuklar gibi gezersin.Tuz Gölü’nde paçaları sıyırıp bale yaparsın. Gaziantep sokaklarında gördüğün üstü başı yırtık, toz içinde çocuklar ne kadar şanssız diye oturur düşünür efkârlanırsın. Finallerin hemen öncesine denk gelen Yılbaşı gecesinde deliler gibi eğlenirsin. Aklına geleni aklına geldiği anda yaparsın. Hayatının en küçük bir anını bile kaçırmak aptallıktır; saliseleri bile dolu dolu yaşarsın. Ya bu kız nasıl bu kadar hızlı konuşabiliyor diye kıskanırsın.Onunla hayatında hep heyecan, hep hareket ve bolca da bereket vardır.Her şey için zaman vardır onunla ve kalan her şeyi planlamak için de enerji.Canım arkadaşım, heyecanının ve seni Merve yapan bu enerjinin hiç sönmemesi dileğiyle…
Tuba Şahin
Evet şu anda elimde kalemim ve aklımda Merve Kar var. Şimdi yüzümde içten bir gülümseme, şimdi kahkaha, şimdi hüzün, şimdi mutluluk, şimdi ise huzur.. çünkü Merve kemik gözlük, Merve gece boyu süren muhabbet, çünkü Merve bitmeyen enerji, çünkü merve heyecan, çünkü Merve hayatı damarlarında hissetmek çünkü Merve inanmak ve yaşamak.. Canım Mervem, hep gül! Hep gül! Ben seni çok seviyorum, dostluğumuz tüm dünyalarda sürsün.
Zuhal Elif Bakır
Kar tanem, kısacık da sürmüş olsa, 4 aylık Bilkent serüvenimin her bir karesinde sen varsın canım arkadaşım. Rastgelebir alışveriş sırasında başlayan arkadaşlığımız, Ankara'dan bana kalan en değerli şey olmakla beraber, çok tatlı bir insanı kazandırdı hayatıma :) Bilkent mi, Koç mu derken keşke şöyle olsa keşke böyle olsa, derken biz, sen Ankara'da ben İstanbul'da 4 yıl nasıl çabuk geçmiş de yıllık yazıyorum şimdi sana. Hafızamı yokluyorum da şu an, film şeridi gibi geçiyor gözümün önünden hatıralarımız. (Bir anb düşündüm de amma renkli bir hayatın var Merve, daha düşünmeye başlarken yoruldum:)) Kahkahalarımız, yakarışlarımız, sevinçlerimiz, ümitlerimiz, hayallerimiz, kırgınlık ve kızgınlıklarımız.. Hepsi ayrı ayrı çok değerliler benim için. İyi ki varsın canım arkadaşım. Acılar ve yalnızlıklar paylaştıkça azalır, mutluluk ise paylaştıkça artarmış. Paylaşılan mutluluklar dostluklar yaratırmış. Dostluğumuzu hayatımızın son anına kadar paylaşmak ve bir ömür daim olması dileğiyle.
Buse Tali
Kahkahalarıyla ve bıcır bıcır konuşmasıyla her daim etrafına enerji ve neşe saçan, delidolu ama bir o kadar da naif ve zarif biricik oda arkadaşım, Merve’m.. Oryantasyonun ilk günü tanışmamızı hatırlıyorum da hangimiz bilebilirdik kaderin bizim için ağlar ördüğünü, nereden bilebilirdim o gün bütün sıcaklığıyla bana gülümseyen kızın ileride sırdaşım ve eşi bulunmaz bir arkadaşım olacağını. Şanslıyız ki yollarımız tekrar kesişti, kader yıllar boyu sürecek bir dostluğa vesile oldu. Yeri geldi birlikte hüzünlendik, yeri geldi dünyaya isyan ettik, yeri geldi havalara uçarcasına sevincimizi paylaştık. Yaşadığımız, paylaştığımız onca şey, sayısız muhabbetlerimiz, çim sefalarımız, ufak İstanbul turlarımız ve daha nicesi.. Şimdi geriye dönüp bakınca zor geliyor seni böyle erken yolcu etmek hayata; ama biliyorum ki bu bizim için bir son değil aksine başlangıç olacak. Ne zaman arasam, bana hemen döneceğini bildiğim bir Merve’m olacak bir yerlerde. İdealistliğin ve azminle çok iyi yerlere geleceğinden ve işinde çok başarılı olacağından hiç kuşkum yok. Dilerim ki hayat sana hep güzelliklerini sunsun ve yüzünden gülücükler eksik olmasın canım..
Dide Çağan
Canımın içi biricik arkadaşım, senin ne kadar dokunaklı yazılar yazdığını hatırladıkça buraya yaşanan her şeyi yazasım geliyo ama kendime dur diyorum:) Birileriyle iletişim kurmak, arkadaşlık etmek bile zorken biz seninle aynı odayı, aynı hayatı paylaştık. Gün geldi anne olduk gün geldi kardeş, hem iyiyi hemde kötüyü paylaştık beraber. Ağladık da, güldük de hatta kahkahalarımızla insanları uyandırdık da, ama her anlamıyla mükemmel zamanlar geçirdim seninle. Bana yaşam enerjisi veren, hergün yeni bir projeyle gelen, asla yerinde duramayan hadi.... ya (boşluğu aklına gelen her ülkeyle doldurabildin :) ) taşınalım orada yaşayalım cümlesini sıkça kuran Merve'm. İyi ki tanıdım seni iyi ki varsın ve umarım gelecekte de hep hayatımda olursun çok seviyorum seni hep mutlu olman dileklerimle....
Zeynep Setenay Uslu
O ki Bilkent’i seviyor, O ki okumayı seviyor, O ki yazmayı konuşmayı seviyor, O ki bana katlanıyor, ondan ona Merve Kar deniyor. Uyanır uyanmaz radyoyu açar, uykuya müzikle dalar. Herkesi sever, her şeyi sever, çayını soğutup öyle içer. Canını yakacak olana ne gerek var; çekirdeğin tuzsuzu, ekmeğin içi. Benim kadar suratsız bir gençle aylardır aynı odada, her gece aynı neşe aynı heyecan. Hakkımda her şeyi bilen, hakkında her şeyi bilinebilen, sabahlara kadar anlatmak, akşama kadar gülmek, yan yan bakıp google’a bir soralım demek, ben alarmı kurdum sabah seni uyartırımlar, höf yine uyanamadımlar Merve Kar sevmek ve coşkuyla sevmek demek. Aşk ve tutkunun elle tutulur gözle görülür hali. 80 yaşına da gelsek, ben desem buz patenine gidelim, Merve gelir, eminim. 100 yaşına da gelsek biri bana dünya turu önerebilir çünkü inşallah Merve Kar bir telefon kadar uzağımdadır. O hep beni sevsin, hep uykumu paylaşsın, hep mutlu huzurlu olsun, hayırlı dostları hep hep olsun, ve kimseler Merve Kar ile dost olmak nedir bilmeden ecel görmesin. Bundan sonra güzel şarkıların anlamlı mısraları hep Merve Kar için!
Sümeyra Yalçıntaş
Merve Ah Merve ! Aklına geleni içinden geceni söyleyen yalansız Merve. Sen bilmezsin ama ben kıskanırım bu huyunu keşke, derim, ben de bu kadar dürüst olabilsem. Beni durduk yere neşelendirebilen insan.Grubumuzun akıl vereni ama danışanı, en olgunu ama en çocugu.Seni güzel bir geleceğin beklediğine öyle inanıyorum ki. Başarılı azimli ama hayat sevincini her daim cebinde taşıyan kız. Sinirlendiğinde korkman gereken ama hemen yumuşayan dost.Merve deyince benim aklıma ayakları yere basan kendinden emin, güçlü, sacları ay ışığına parlayan bana gülümseyip poz veren kız geliyor.Ben o kızı seviyorum.
Selin Büyükkaraca
Benim hatun hem çok neşeli hem çok eğlenceli bir o kadar da zeki çevik ve akıl hocasıdır,'All in one' adeta.Bu kadar hayat dolu birini tanımaktaki şansım gerçekten çok büyük.Tanıştığımızdan beri hayatıma her rengi kuşattın ve birbirimizi nereye çektiysek oraya hep bir hevesle gittik, hep güldük hep ağladık ama hep güzellerini biriktirdik. Hayallerinin büyüklüğü kesinlikle enginliğinden, amaçlara uygun araçları bulmaya tam gaz devam. Her şey gönlünce olsun, bağlarımız hiç kopmasın matmazel..
Betül Doğan
Bazı insanlar hayatta kokularla özdeşlesir. Merve kar, 90. Yurt 4. Kata kahve kokuları yayan esmer kiz oldu once benim icin, sonra o kahveleri beraber icmeye basladik. İyi ki de yaptık, mümkünse yani böyle seyler istenebiliyorsa hayattan, ben daha bir suru kahvede bir suru ani biriktirmek istiyorum bu kızla, bu kız dediğimde Merve kar, yanlış olmasın.
Hande Atasoy
Merve Kar demek yeni fikirler demek, sürprizler demek ama daha da önemlisi bunları aksiyona geçirecek cesaret demek.Merve Kar demek zekâ demek, başarı demek, kariyer demek ama arkadaşlarına ayıracak, onların sıkıntılarını dinleyecek, onlarla beraber üzülecek vakti her zaman bulmak, aslında bu vakti oluşturacak fedakârlık demek.Hem neşemiz, hem gururumuz, Merve bizim canımız.Şeker işler, vay be fikirlerle, aksiyonlarla ve muhteşem bir hayat dileğiyle.
Fatma Seyhun Üstün
En kibar anında bile ne hikmetse sinirli algılanabilen hemşerum hamsiçe, aslında seninle birazcık vakit geçirme sansına erişmiş herkes bilir ne kadar eğlenceli keyifli uyumlu bir insan olduğunu, ama eminim çok iyi bir binici olduğunu bilen azdır mesela, ya da hala kapı çerçevelerine çok iyi tırmanabildiğini. Pikniklerde hayati ihtiyaç noktalarını keşfettiğini bir de. E.T. şarkısını bağıra bağıra bıkmadan söylediğimiz yolculuklarımıza nicelerini eklersin umuyorum ki, ve böylece her şehirden her ülkeden her insandan hep en iyileri biriktirirsin heybende.Seni tanıdığım için şanslı sayıyorum kendimi.
Cansın Besen
Merve demek çantana sarılarak, UNESCO tarafından korunan bir hostelde, sabahın köründe ya uyanamazsam korkusuyla uyumak, son anda trenlere yetişmek demek. Asıl Merve can demek, ben gibi “cansın” demek. Unutamayacağımız ne hatıralar oldu ve eminim dahası bizi bekliyor. Güzel insanlarla karşılaşacağın sağlıklı ve başarı dolu bir hayat diliyorum. Sevgiler canım arkadaşım.
Aylin Güneş
Sen son sınıftayken seninle tanışmış olmak, seni tanımanın tek kötü tarafı galiba. Anladım ki bu kısa zamanı bile seni sevmek için yeterli. Azmin fikirlerin iyi niyetin ve en önemlisi arkadaşlıktan öte dostluğun seni sevmem için yeterli bence. Tavsiyelerin, desteğin gerekebilir ilerki zamanlarda.Okuldaki başarın hayatının tüm alanlarında devam eder umarım.
Dilek Sümbül
“Dilek, hadi kalk 76’ya gel, çok sıkıldım, çay içelim.” “Dilek, Güneydoğu gezisi varmış; hadi kalk Şanlıurfa’ya gidelim. Merve ile alırsın sırt çantanı, çıkarsın sokaklara, Hamamönü’nde hayırsız çocuklar gibi gezersin.Tuz Gölü’nde paçaları sıyırıp bale yaparsın. Gaziantep sokaklarında gördüğün üstü başı yırtık, toz içinde çocuklar ne kadar şanssız diye oturur düşünür efkârlanırsın. Finallerin hemen öncesine denk gelen Yılbaşı gecesinde deliler gibi eğlenirsin. Aklına geleni aklına geldiği anda yaparsın. Hayatının en küçük bir anını bile kaçırmak aptallıktır; saliseleri bile dolu dolu yaşarsın. Ya bu kız nasıl bu kadar hızlı konuşabiliyor diye kıskanırsın.Onunla hayatında hep heyecan, hep hareket ve bolca da bereket vardır.Her şey için zaman vardır onunla ve kalan her şeyi planlamak için de enerji.Canım arkadaşım, heyecanının ve seni Merve yapan bu enerjinin hiç sönmemesi dileğiyle…
Tuba Şahin
Evet şu anda elimde kalemim ve aklımda Merve Kar var. Şimdi yüzümde içten bir gülümseme, şimdi kahkaha, şimdi hüzün, şimdi mutluluk, şimdi ise huzur.. çünkü Merve kemik gözlük, Merve gece boyu süren muhabbet, çünkü Merve bitmeyen enerji, çünkü merve heyecan, çünkü Merve hayatı damarlarında hissetmek çünkü Merve inanmak ve yaşamak.. Canım Mervem, hep gül! Hep gül! Ben seni çok seviyorum, dostluğumuz tüm dünyalarda sürsün.
Zuhal Elif Bakır
Kar tanem, kısacık da sürmüş olsa, 4 aylık Bilkent serüvenimin her bir karesinde sen varsın canım arkadaşım. Rastgelebir alışveriş sırasında başlayan arkadaşlığımız, Ankara'dan bana kalan en değerli şey olmakla beraber, çok tatlı bir insanı kazandırdı hayatıma :) Bilkent mi, Koç mu derken keşke şöyle olsa keşke böyle olsa, derken biz, sen Ankara'da ben İstanbul'da 4 yıl nasıl çabuk geçmiş de yıllık yazıyorum şimdi sana. Hafızamı yokluyorum da şu an, film şeridi gibi geçiyor gözümün önünden hatıralarımız. (Bir anb düşündüm de amma renkli bir hayatın var Merve, daha düşünmeye başlarken yoruldum:)) Kahkahalarımız, yakarışlarımız, sevinçlerimiz, ümitlerimiz, hayallerimiz, kırgınlık ve kızgınlıklarımız.. Hepsi ayrı ayrı çok değerliler benim için. İyi ki varsın canım arkadaşım. Acılar ve yalnızlıklar paylaştıkça azalır, mutluluk ise paylaştıkça artarmış. Paylaşılan mutluluklar dostluklar yaratırmış. Dostluğumuzu hayatımızın son anına kadar paylaşmak ve bir ömür daim olması dileğiyle.
Buse Tali
Kahkahalarıyla ve bıcır bıcır konuşmasıyla her daim etrafına enerji ve neşe saçan, delidolu ama bir o kadar da naif ve zarif biricik oda arkadaşım, Merve’m.. Oryantasyonun ilk günü tanışmamızı hatırlıyorum da hangimiz bilebilirdik kaderin bizim için ağlar ördüğünü, nereden bilebilirdim o gün bütün sıcaklığıyla bana gülümseyen kızın ileride sırdaşım ve eşi bulunmaz bir arkadaşım olacağını. Şanslıyız ki yollarımız tekrar kesişti, kader yıllar boyu sürecek bir dostluğa vesile oldu. Yeri geldi birlikte hüzünlendik, yeri geldi dünyaya isyan ettik, yeri geldi havalara uçarcasına sevincimizi paylaştık. Yaşadığımız, paylaştığımız onca şey, sayısız muhabbetlerimiz, çim sefalarımız, ufak İstanbul turlarımız ve daha nicesi.. Şimdi geriye dönüp bakınca zor geliyor seni böyle erken yolcu etmek hayata; ama biliyorum ki bu bizim için bir son değil aksine başlangıç olacak. Ne zaman arasam, bana hemen döneceğini bildiğim bir Merve’m olacak bir yerlerde. İdealistliğin ve azminle çok iyi yerlere geleceğinden ve işinde çok başarılı olacağından hiç kuşkum yok. Dilerim ki hayat sana hep güzelliklerini sunsun ve yüzünden gülücükler eksik olmasın canım..
Dide Çağan
Canımın içi biricik arkadaşım, senin ne kadar dokunaklı yazılar yazdığını hatırladıkça buraya yaşanan her şeyi yazasım geliyo ama kendime dur diyorum:) Birileriyle iletişim kurmak, arkadaşlık etmek bile zorken biz seninle aynı odayı, aynı hayatı paylaştık. Gün geldi anne olduk gün geldi kardeş, hem iyiyi hemde kötüyü paylaştık beraber. Ağladık da, güldük de hatta kahkahalarımızla insanları uyandırdık da, ama her anlamıyla mükemmel zamanlar geçirdim seninle. Bana yaşam enerjisi veren, hergün yeni bir projeyle gelen, asla yerinde duramayan hadi.... ya (boşluğu aklına gelen her ülkeyle doldurabildin :) ) taşınalım orada yaşayalım cümlesini sıkça kuran Merve'm. İyi ki tanıdım seni iyi ki varsın ve umarım gelecekte de hep hayatımda olursun çok seviyorum seni hep mutlu olman dileklerimle....
10.01.2013
Eve dönüş..
Bilkent'teki 6. dönemimi bitirdim. 1 tane kaldı.
Bu sefer de ayrılmak tıpkı Brüksel'e giderken olduğu gibi zor oldu. Bu kez 7 ay geri dönmeyeceğim için değil. Bu kez bir başkası hiç dönmeyeceği için.
Varlığı da bana bir şey ifade etmiyordu ama bu bir insanı hayatta son kez görüyor oluş, her zaman acı geliyor bana. Veda yok, söz yok, yüz yok. Sadece eşyalarını topluyor, sakin olmaya çalışıyorsun ve hatta o kadar yavaş hareket ediyorsun ki. Sanki birileri benim duygularımı almış gibi. hayır, sanki birileri beni duyguya boğmuş gibi. Aslında bütün birikenlerin bir gidiş anına sıkıştırılmaya çalışmasından başka bir şey değil ağır gelen.
Gözlerin araması, bulamaması.
Bir son hayal ederiz, aslında her şeyin bir sonu olduğunu da biliriz ama bazı sonları yanlış insanlarla hayal ediyoruz. Mesela o da başka şeylerin hayalinde ve bütün bunları umursamazken.
Uykusuz bütün gecelerimin sonunda mıyım, başında mı, bilmiyorum.
Yeni mi başlıyorum asıl hayatıma, yeni mi başlıyorum mutsuzluğuma, bilmiyorum.
Hayat bu ara çok üzerime geliyor. son yıllarda olduğu kadar değil, dudağımdan dökülen sözlerin verdiği bir rahatlama da var. Ama o rahatlamanın bana başka bir şey getirmeyişinin üzüntüsü de.
Ne çok üzüldüm bu işe ben, şöyle bir geriye bakınca mesela..
Hakettiklerin buldukların değil, belki de hakettiğin bulmak istediğin değil. Belki daha iyi belki daha kötü. bilmiyorum.
Pek bir şey bilemiyorum, nereye sürüklerse hayat ben oraya gideceğim. Plan yok, telaş yok, yorulmak yok.
Artık böyle sakin sakin, kendimi dinlemek istiyorum.
Bir defter yazmıştım ona. Dolabımda bıraktım, ne İstanbul'a taşımak istedim, ne ona vermek. Karşımda biriyle gördüğüm gece yazmayı bıraktığım bir defter. Ne işe yarar bilmediğim, atsam atılmayacak, satsam satılmayacak. Saklayacağım şehiri de seçemedim, beklemeye aldım.
Ben neler hesaplamış ne kadar ince detayları gözetlemişim meğerse.
Çünkü ben umursamıyor görünürken, ölürken, karşımda umursamıyor görünen sahiden umursamıyormuş.
Dişileri erkeklerden ayıran bu sanırım. Bundan da çok emin değilim.
Zaten pek bir şeyden emin değilim. Olmam mı gerekiyordu?
Ne gidişleri, ne dönüşleri, ne "şundan sonra " ları bekledim. insanda biraz insaf olmalı, biraz vicdan. Bir cümle kurabilmeli, sırf iyi hissettirmek adına. Güzel bir veda adına. İnkar, inkar inkar. Artık en nefret ettiğim kelimelerden biri olacak daha önce düşünmediğim bu kelime.
Özür yok, kabullenme yok, en ufak bir duygu belirtisi yok. İnkar inkar inkar.
"hiç"
"they've forgiven my mistakes.. I'm coming home, coming home. Tell the world i 'm coming home. Let the rain wash away all the pain of yesterday.."
10/01/2013 ESB / Ankara
Vera
Bu sefer de ayrılmak tıpkı Brüksel'e giderken olduğu gibi zor oldu. Bu kez 7 ay geri dönmeyeceğim için değil. Bu kez bir başkası hiç dönmeyeceği için.
Varlığı da bana bir şey ifade etmiyordu ama bu bir insanı hayatta son kez görüyor oluş, her zaman acı geliyor bana. Veda yok, söz yok, yüz yok. Sadece eşyalarını topluyor, sakin olmaya çalışıyorsun ve hatta o kadar yavaş hareket ediyorsun ki. Sanki birileri benim duygularımı almış gibi. hayır, sanki birileri beni duyguya boğmuş gibi. Aslında bütün birikenlerin bir gidiş anına sıkıştırılmaya çalışmasından başka bir şey değil ağır gelen.
Gözlerin araması, bulamaması.
Bir son hayal ederiz, aslında her şeyin bir sonu olduğunu da biliriz ama bazı sonları yanlış insanlarla hayal ediyoruz. Mesela o da başka şeylerin hayalinde ve bütün bunları umursamazken.
Uykusuz bütün gecelerimin sonunda mıyım, başında mı, bilmiyorum.
Yeni mi başlıyorum asıl hayatıma, yeni mi başlıyorum mutsuzluğuma, bilmiyorum.
Hayat bu ara çok üzerime geliyor. son yıllarda olduğu kadar değil, dudağımdan dökülen sözlerin verdiği bir rahatlama da var. Ama o rahatlamanın bana başka bir şey getirmeyişinin üzüntüsü de.
Ne çok üzüldüm bu işe ben, şöyle bir geriye bakınca mesela..
Hakettiklerin buldukların değil, belki de hakettiğin bulmak istediğin değil. Belki daha iyi belki daha kötü. bilmiyorum.
Pek bir şey bilemiyorum, nereye sürüklerse hayat ben oraya gideceğim. Plan yok, telaş yok, yorulmak yok.
Artık böyle sakin sakin, kendimi dinlemek istiyorum.
Bir defter yazmıştım ona. Dolabımda bıraktım, ne İstanbul'a taşımak istedim, ne ona vermek. Karşımda biriyle gördüğüm gece yazmayı bıraktığım bir defter. Ne işe yarar bilmediğim, atsam atılmayacak, satsam satılmayacak. Saklayacağım şehiri de seçemedim, beklemeye aldım.
Ben neler hesaplamış ne kadar ince detayları gözetlemişim meğerse.
Çünkü ben umursamıyor görünürken, ölürken, karşımda umursamıyor görünen sahiden umursamıyormuş.
Dişileri erkeklerden ayıran bu sanırım. Bundan da çok emin değilim.
Zaten pek bir şeyden emin değilim. Olmam mı gerekiyordu?
Ne gidişleri, ne dönüşleri, ne "şundan sonra " ları bekledim. insanda biraz insaf olmalı, biraz vicdan. Bir cümle kurabilmeli, sırf iyi hissettirmek adına. Güzel bir veda adına. İnkar, inkar inkar. Artık en nefret ettiğim kelimelerden biri olacak daha önce düşünmediğim bu kelime.
Özür yok, kabullenme yok, en ufak bir duygu belirtisi yok. İnkar inkar inkar.
"hiç"
"they've forgiven my mistakes.. I'm coming home, coming home. Tell the world i 'm coming home. Let the rain wash away all the pain of yesterday.."
10/01/2013 ESB / Ankara
Vera
5.01.2013
Riverside - Obél
I don t know why i go the way down by the riverside.
Bu kadına bayıldım, müziğine, sakinliğine, diyeceklerine...
4.01.2013
let us disagree
Bu şarkıya bir dizinin sonunda rastladım, ne kadar harika değil mi?
Sözleri de şimdi geliyor: ruh halime ne kadar uydu. Ah sabaha sınavım var kafam olmus fransızca. Ama şarkı sakinleştiriyor sigarası kahvesi ile yan yana... so let us disagree..
What is wrong at the end of the day
What is really wrong no one dares to say
You know you're wrong when there's only one right
but what is wrong when right is out of sight
Right rode away long ago
Before rescuing wrong from below
I might be mistaken, I know
but hey we need to be somewhat
Foolish, feebleminded,
wrong and senseless
Right rode off long ago,
there's nothing more you need to know,
there's nothing more you need to show,
Let us disagree
cause wrong was made, for you to be
What is false when we can't hear no more
And there is nothing to cover for
What is wrong in this old wasted game
May right and wrong be one and the same
Right rode away long ago
Before rescuing wrong from below
I might be mistaken, I know
but hey we need to be somewhat
Foolish, feebleminded,
wrong and senseless
Right rode off long ago,
there's nothing more you need to know,
there's nothing more you need to show,
Let us disagree
cause wrong was made, for you to be
What is really wrong no one dares to say
You know you're wrong when there's only one right
but what is wrong when right is out of sight
Right rode away long ago
Before rescuing wrong from below
I might be mistaken, I know
but hey we need to be somewhat
Foolish, feebleminded,
wrong and senseless
Right rode off long ago,
there's nothing more you need to know,
there's nothing more you need to show,
Let us disagree
cause wrong was made, for you to be
What is false when we can't hear no more
And there is nothing to cover for
What is wrong in this old wasted game
May right and wrong be one and the same
Right rode away long ago
Before rescuing wrong from below
I might be mistaken, I know
but hey we need to be somewhat
Foolish, feebleminded,
wrong and senseless
Right rode off long ago,
there's nothing more you need to know,
there's nothing more you need to show,
Let us disagree
cause wrong was made, for you to be
3.01.2013
Sweet n Sour
Ne zaman çok cesuruz?
Bence ya başlangıçlarda ya da bitişlerde. İkisinin ortasında her şey karma karışıkken, kafa bulanmış, fikrin - kalbin dağılmışken hiçbir şey cesaret vermiyor.
Ama bittiğinde gelen rahatlık çok başka.
Biriyle bir sorun yaşadığında ya olayın etkisiyle hemen karşına alıyorsun, ya üzerinden zaman geçince "durum o vakit böyle böyleydi" diyebiliyorsun. Ben şimdiye kadar hep bu sonuncu hali seçtim. Bunu son kez 30 aralık'ta yaptım. biten şeyleri konuşmak çok daha kolay çünkü. Son raddeye gelmiş bir patlama hali değil, daha basit daha sakin ve daha oturaklı bir ruh haliyle, açık açık konuşabiliyor insan.
Üzerinden çok su akmış, çok zaman geçmiş duyguları dile getirmek ve yine hep olduğu gibi gömmek, üstünü örtmek değil de, bir kutuya koyup kapağını kapayınca gülümsemek ve rafa kaldırmak. Varsa bir huzur, insanın geçmişinde belirsiz bir nokta bırakmamasından geliyor.
Geçmişe takılı kalmamak ve ilerleyebilmek için bu çok önemli. Ama bundan daha önemli olan ilk söylediğimi yapmak. Buna da yeni başladım.
Artık üzülüp, kırıldığım ya da içimde bir yerde yara açan hiçbir şeyi susarak halletmek istemiyorum. Bitişlerini değil, başlangıçlarını bir netliğe kavuşturmaya karar verdim.
İnsanın derdini konuşarak anlatması en normali nihayetinde. Öbür türlü tavşan dağa küsmüş dağın haberi olmamıştan öteye gidemez ki.
Hasıl-ı kelam, gülüşüm yerine geldi. Ben daha çok ben oldum. Her halimin bir anlamı var. 4 gündür kendimi gözlemliyorum, olduğum yerdeyim. Ben bir yerde, aklım başka bir yerde, yüzüm gülerken içim perişan halde filan değilim. Bunları da sağda solda "bak ne kadar iyiyim" diye afişe etmeye gerek duymadım.
"growth is optional, so choose wisely"
Bence ya başlangıçlarda ya da bitişlerde. İkisinin ortasında her şey karma karışıkken, kafa bulanmış, fikrin - kalbin dağılmışken hiçbir şey cesaret vermiyor.
Ama bittiğinde gelen rahatlık çok başka.
Biriyle bir sorun yaşadığında ya olayın etkisiyle hemen karşına alıyorsun, ya üzerinden zaman geçince "durum o vakit böyle böyleydi" diyebiliyorsun. Ben şimdiye kadar hep bu sonuncu hali seçtim. Bunu son kez 30 aralık'ta yaptım. biten şeyleri konuşmak çok daha kolay çünkü. Son raddeye gelmiş bir patlama hali değil, daha basit daha sakin ve daha oturaklı bir ruh haliyle, açık açık konuşabiliyor insan.
Üzerinden çok su akmış, çok zaman geçmiş duyguları dile getirmek ve yine hep olduğu gibi gömmek, üstünü örtmek değil de, bir kutuya koyup kapağını kapayınca gülümsemek ve rafa kaldırmak. Varsa bir huzur, insanın geçmişinde belirsiz bir nokta bırakmamasından geliyor.
Geçmişe takılı kalmamak ve ilerleyebilmek için bu çok önemli. Ama bundan daha önemli olan ilk söylediğimi yapmak. Buna da yeni başladım.
Artık üzülüp, kırıldığım ya da içimde bir yerde yara açan hiçbir şeyi susarak halletmek istemiyorum. Bitişlerini değil, başlangıçlarını bir netliğe kavuşturmaya karar verdim.
İnsanın derdini konuşarak anlatması en normali nihayetinde. Öbür türlü tavşan dağa küsmüş dağın haberi olmamıştan öteye gidemez ki.
Hasıl-ı kelam, gülüşüm yerine geldi. Ben daha çok ben oldum. Her halimin bir anlamı var. 4 gündür kendimi gözlemliyorum, olduğum yerdeyim. Ben bir yerde, aklım başka bir yerde, yüzüm gülerken içim perişan halde filan değilim. Bunları da sağda solda "bak ne kadar iyiyim" diye afişe etmeye gerek duymadım.
"growth is optional, so choose wisely"
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)