25.04.2013

Kuzey

-kardeşlik zor iş. küçükken güzel. büyüyünce tat yok. mesela arkadaşını sevmezsin yani sana dönüp de yamuk yaparsa hemen sırtını dönüp gidebilirsin. ama kardeş öyle değil. çünkü o senin kardeşin. yapacağı her bir yamukta senin gözünün içine baka baka "ama ben senin kardeşinim" diyebilir sana. küçükken etrafındaki her şey büyük olduğu için söylemiş olduğun laflar da kocamandır. senin için dünyayı yakarım kardeşim! kibrit bile çakamaz.. anladın? küçükken öyledir. anladın mı? senin için canımı veririm, der.. çünkü o zamanlar ölüm bile oyundur anlıyor musun? yani rahat rahat ölebilir, ölüm o kadar uzaktır çünkü. büyüyünce işler değişiir, lafların değeri azalır. "ben senin için yaptım!, seni düşündüğüm icin yaptım, senin iyiliğin için yaptım" filan.. bu laflar balondur bazen. bu laflar bazı insanların ağzında oyuncak olur bazen. o kocaman lafların altında ezilirsin, bazen.. öyle olur... ama birgün bir arkadaş çıkar karşına senin.. öleceğim, der. ölür.. çünkü o da senin gibidir. anlatabildim mi? büyümemiştir daha, o da masumdur, hala enayidir. hiçbir şekilde bilmez yamuk yapmak ne demektir, adam satmak ne demektir. arkana dolanmaz, yanlış yapmaz.. benim aslan kardeşim.. o zaman diğer insanın ne kadar sahtekar olduğunu daha net anlıyorsun.. hem de için yana yan.. kalbin acıyarak.. aslında, sen enayisin. o değil. ne demek istediğimi anladın mı? mesela birini çok seversin, ama öyle böyle değil, kalpten seversin yani.. amaa.. ama karşı hatırası var diye, şurandan söküp atmaya çalışırsın işte ne kadar becerebiliyorsan, o kadar. kardeşlik cezadır bazen, anladın mı beni? borçtur, yüktür, mecburiyettir, vefadır.. zor iş kardeşlik..

24.04.2013

Doğu'nun Limanları (Les Echelles du Levant) - Amin Maalouf

Bana anlattıklarına yalan karışmış mıdır? Bilemiyorum. En azından onun, sevdiği kadının hakkında, karşılaşmaları, şaşkınlıkları, inançları, hayal kırıklıkları hakkında söylediklerinde yanlış yoktur;buna dair bir kanıt var elimde. Ama hayatının her bir basamağındaki davranışlarının sebepleri, başkalarına pek benzemeyen ailesi, zihnindeki tuhaf gelgitler, delilikle bilgelik, bilgelikle delilik arasındaki ardı arkası kesilmeyen alçalıp kabarmaları kastediyorum, üzerine açmadığı şeyler olabilir. Gene de iyi niyetli olduğuna inanıyorum. Tıpkı yargıları gibi belleği de pek tekin değildi, orası kesin. Ama hep iyi niyetliydi.
-
Ona bir sağduyu dalı uzatmaktaydım, öyle değil mi? Ama tutunmadı.
-
-Bir insanın hayatının doğumuyla başladığına emin misiniz?
-
Öyle ki ben dünyaya geldiğimde, çürüme çoktan hayatımı sarmıştı.
-
Ermeni mahallesinde korkunun kol gezdiği sokaklara yeniden çıkmayı düşünmeye bile dayanamıyordu. Bu şehirde doğmuştu, ama gelecek, geçmişin duvarlarının ardında değildir.
-
Sana en değerli kitabımı verebilirdim; dünyanın malına sahip birine bile eski bir kitap armağan edilebilir.
-
Aramayın, tanıyacak yüz yok içinde, bu halktır, bu kaderdir.
-
İmparatorluğumuz utanç içinde can çekişiyordu; yıkıntıların arasından bir sürü eciş bücüş devlet yeşeriyordu; herkes ötekilerin duasını sustursun diye kendi tanrısına yakarıyordu.
-
Gövdesi dimdik, gülümsemesi donuk ve en küçük bir söz çıkarmıyor ağzından. Baktığı, ben değilim.
Hepsi bu kadar, başka hatıra yok. Çektiği acılardan ya da ölümünden en ufak bir görüntü yok. Bunların hepsini benden uzak tuttular.
-
Dünyasını ona eski haliyle bir verseler, bir daha hiçbir şeyin yerinden oynamaması için Allah'a yakarmaya başlardı, bunun imkansız oldğunu bildiğinden, bütün hayatı boyunca şehzadelere yaraşır bir isyana tutundu.
-
Çocukluk sevinçlerimi başka yerde bulurdum ben. Nadiren, pek nadiren baba ocağından kaçıp uzaklaştığımda.
-
Beni de rüyalarımla baş başa bırakırdı. Nasıl da sarhoşlardım. Tanrım bulutların üzerinde salınırdım, dünyanın efendisi olurdum, içim evrenin en yakıcı sevinçleriyle dolardı.
-
Ama bir çocuk doğduğundan beri sevilmediğini hissettiyse, tamamen yanılıyor olamaz.
-
Babam da sonunda küçük oğlunu evden değil, gelecekle ilgili rüyalarından kovdu. Belki böylece onu cezalandırdığını sanıyordu; oysa tam tersine özgürlüğüne kavuşturmuştu.
-
Fransa'da nihayet kendi hayallerimin peşine düşebilecektim. Bir bistrounun sokaktaki bir masasına şemsiyenin altına ilk oturduğum günü hala hatırlarım. Bu ne büyük mutluluk, demiştim kendi kendime. BAşka bir yerde olmak ne büyük mutluluk! BAbamın silueti yoktu, bakışlarıma tabağıma düşüncelerime dalan o bakış yoktu. Hayır, çocukluğum mutsuz geçti diyemem. Şımartıldım yoksulluk nedir bilmedim. Ama hep bir bakışın ağırlığı oldu üzerimde. Muazzam bir şefkat, umut barındıran bir bakış. Ama beklentilerle dolu, ağır, yıpratıcı.
-
Kendi kökenlerim, hayat hikayem, dillerim, sırlarım, gurur duyabileceğim pek çok yönüm hatta kendime has bir çekiciliğim vardı.. Hayır, yabancı olmak beni zor duruma düşürmüyordu. hatta memleketimden ayrı olduğum için gayet mutluydum.
-
Bir başkası olsa, derler ya, içini döktüğü için rahatlardı. Ben rahatlamadım! Öfkeliydim, kendime karşı öfkeliydim. Bana hep böyle olur. Kelimelerin tadını unutacak kadar uzun süre susarım ve birden bent yıkılır. içimde ne varsa tuttuğum ne varsa boşaltırım, bitmez tükenmez bir gevezelik başlar; daha çenemi kapamadan pişman olmuşumdur bile.

-
Bir sessizlik oldu, gözlerimi yere eğdim. Çünkü şimdi o benim yüzümü süzüyordu.
-
şansa inanır mısınız? Ya da kısmete? Bizim oralarda, kandilin yağı bitmeden insan ölmez, derler.
-
o mutluluğun içinde hepimizde biraz hüzün vardı. İllegal hayatla birlikte, güzelim serüvenimiz de sona eriyordu. İyi bir dava uğruna kötü çocuk olmak, insanın başına çok sık gelmez.
-
Daha mı iyi olurdu, yoksa daha mı kötü? İnsan hala soluk alıp bu soruyu sorabiliyorsa, bu türlüsü pek de fena olmamış demektir.
-
Bir insan kendini anlatırken tarafsızlık, ucu yalana çıkan allı pullu bir yol değil midir?
-
Ve o tek kelime etmeden, en küçük bir heyecan göstermeden bakıyor. Ne sevinç, ne şaşkınlık, ne özlem.. Sıfır. bazen düşünüyorum da, belki de sadece duygusuzluğu sayesinde hayatta kalmıştır. Evet, duygusuzluk. Ötekilerin arzuları hırsları istekleri umutları vardı, kendilerine karşı döndüğünde içlerini paramparça etti bunlar. Önüne ne getirilirse onunla yetinirdi o ise. Şans eseri ona ölümü getiren olmamış.
,-

O anda kendi kendime, onu seviyorum, demiyordum. Belki gülünç gelecek, Delice aşkın bütün belirtileri vardı bende, ama kelime bir türlü gelmiyordu. Sanırım böyle anlarda sizinle alay ederek hatta kötü niyetle bile olsa aşık kelimesini telaffuz edecek bir sırdaş lazımdır, soruyu kendimize de soralım diye, çünkü o zaman cevap kesindir.
-
İçimden bir öfke yükseliyordu. Kendi kendime, ilk seferinde kader bizi birleştirir diyerek kendi yolumuza gitmiştik, başka türlü yapamazdık.Bugün mucize kabilinden birbirimize kavuştuk, gelgelelim bir kere daha kadere güvenerek ayrılıyoruz.
Ya kader yüzümüze gülmezse? Ya onu bir kere daha göremezsem* onun öyle gitmesine seyirci kalmak akılsızlık değil miydi? Alt tarafı bir tokalaşmıştık ve sonra hayatım mutluluğum ve belki de geri dönmemek üzere uzaklaşmıştı. Ve ben de durup sakin sakin bakmıştım.
-
İtiraf etmeliyim ki aptallığın daniskasıydı bu. Ama daha iyi oldu, öyle durumlarda ne kadar aptal görünürseniz o kadar heyecan yaratırsınız.
-
Yo, tam olarak hayal kırıklığı sayılmaz, hevesim kursağımda kalmıştı diyelim. Sebebini de biliyorum. O öpücük hiç olmamış gibi davranıyordu. Daha beteri, bahçede dolaşırken kendiliğinden senli benli konuşmaya başladığımız halde mektupta du bist yerine sie sind diyordu. Bir adım geriye gitmiştik.
-
Artık bütün yolların önümde açılacağını hissediyordum. Tek yapmam gereken, engelleri yok sayarak yürümekti. Düşüşün tohumu işte böyle atılır.
-
Mutluluk ellerimizden keskin bir ip gibi kayıyordu, avuçlarımızı hemen sımsıkı kapamazsak onu tutamazdık. Bundan sonraki görüşmelerimizi kaderin takdirine bırakamazdık.
-
Aşk ilk günkü gibi kalabilir, heyecan da öyle. Aylar da geçse yıllar da geçse. hayat, insana bıkkınlık verecek kadar uzun değildir.
-
Yanındayken o kadar mutluydum ki, duygusal hayatımın dışında kalan ihtimallerin aklımı karıştırmaması için savaşıyordum. Ne zaman el ele tutuşsak kalbimiz çarpıyordu, o an korkularım da, dünyanın gürültüsü de silinip gidiyordu. Her şeyin yolunda gideceğine inandırmaya çalışıyordum kendimi. Bir açıdan, her şey yolunda gidiyordu gerçekten de. Hayır, bu doğru değil. Etrafımızda ne varsa yoldan çıkmıştı. Ama çok geçmeden başımıza geleceklerin yanında, o sıralar cennette yaşıyor sayılırdık.
-
Ötekiler olayların gidişatını izliyorlardı, bense hayır. Kim kazanacakmış? Kim kaybedecekmiş? Umurumda değildi. BAşkalarının savaşının patladığı anda ben kendiminkinde yenilmiştim. -
-
Hiç kuşkusuz, ikimiz de kırılgandık. Onunla aynı anda çökmek, alnımızın yazısı imiş.
-
Konuşmadım, tek kelime etmedim. Biraz heyecandan, biraz bana geri dönmesinin verdiği şaşkınlıktan, bir de omzunun üzerinden beklediğini gördüğüm insanlar yüzünden.
-
Uzak mı? Aslında bizi ayıran topu topu birkaç kilometrelik muhteşem bir sahil yolu, ama lanet olasıca bir sınır ve nefret anlayışsızlık aramıza girdi. Bir de hayalgücü eksikliği.

-
Peki ya gelmeyince ne oldu, onu mu merak ediyorsunuz? Sorunuzun cevabı içinde. Gelmemenin bir vakti yoktur. İnsan coşkuyla beklerken ne kadar zaman geçerse, o büyük günün yaklaştığına o kadar inanır.
-
Cennetin kapıları arkamda kapandı geri dönemedim.
-
Ona daha yakından, fütursuzca baktım. Dupduru gözlerini, iş görmemiş ellerini, ihtiyar çocuk yüzünü, sakin ve terbiyeli dudaklarını inceledim.. Vicdan azabı çeken, hele kılı kıpırdamadan adam öldürebilecek birine hiç benzemiyordu. Ona ne kadar baksam, sadece saflık ve dürüstlük görüyordum. kuşku uyandıran hiçbir şey yoktu ya da en fazla ara sıra teninin altında yüzünün hafifçe seğirmesinden ve bakışlarının dalıp gitmesinden başka, bunları her seferinde kaydetmeye bile gerek duymadım. O upuzun çilesi rahatça aklayabilirdi hepsini.

-
Ayrıntılı açıklamalar dinlemeyi canım çekmiyor. soyadlar, tarihler, isimler. Bir zamanlar birbirimizi sevdik, ayrılmamızda kabahat bizde değildi. Artık geriye bakacak vaktim yok.

16.04.2013

Nisan'da çürüyen çiçekler

Hikayenin düzgün bir tarafı yok, neresinden tutarsam elim pisliğe bulanıyor. Ne için suçlayacağım ama kendimi, düzgünce kendime bir şans verdim sonra da cesaret buldum diye mi? Hissettiklerim de güzeldi, yaşadıklarım da. Geride bıraktığım garip bir aydı desem; geride bıraktığım çok mutlu anlardı.