29.08.2011

İyi ßayramlar :))


Selamlar ahali!

İki bayram birden aynı güne gelmişken, kutlamadan geçmek olmaz muhakkak.

İstanbul'da güneşli bir sabah değil ama olsun, serin serin bayram gezmelerini yapsın herkes bakalım.

Çok şeker yemeyin tamam mı?

ßayram hepimizi mübarek kılsın çocuklar, mutluluğumuz, keyfimiz daim olsun :))

Sevgiler
ZeeNa_VeRa

Cahit Sıtkı Tarancı-Seçmeler


Cahit Sıtkı Tarancı’nın bütün şiirleri tek kitapta toplanarak Can Yayınları tarafından yayımlanmış. Ben de bu güzel şiir kitabını mütemadiyen duraksayarak okuya okuya, satırlarını çizdim.. İşte bana güzel gelen dizeleri.. Bunlar arasında ölüme dair yazdığı şiirlerden pek göremeyeceksiniz çünkü ruh halime uygun değiller, mutluluğumu gölgeleyemediler, okuyup geçmek durumunda kaldım, öyle hissettim özrü yok. (: ßaşlıklarını vermiyorum şiirlerin, çünkü şiirlerin yalnız bazı mısraları var burada, bölük pörçük yani, başlıkla toplamaya hacet yok.. (:


Ecelin kucağında erirken çocukluğun,
Aleme sırdı senin varlığın ve yokluğun.
Hala bilinmez nedir kalbindeki bunalan.
Lambanı yaktılarsa lambanı kendin söndür.
Söndürmekle oyalan,
Gir geceler koynuna, deme yarın gündüzdür,
Belirecek gündüzler sönenlerden yüzsüzdür.
/
Hangi mel’un şeytandır bilsem söndürdü onu!
Mazim tüten bir baca, dumanın yoktu sonu.
/
Hiçbir kuşun,üstüne konmadığı bir ağaç;
Ömrüm; ne diye kondun bu ağacın üstüne?
Sana kim dedi ömrüm kuşa, şarkıya muhtaç?
ßir doğdun bir de batma, hayatıma kıyarsın,
Gel yine gönlümde kur gönlünün çadırını!
/
ßir sevgili sahibi olmak saadetini,
kim bilir benim kadar.. ben et kemik yığını
duydum beyaz bir nehrin içimde aktığını
/
Güneşsiz ve keleksiz Dicle akarmış meğer.
/
Sönük bir minarenin azabını bana sor
Böyle bir minaredir ruhum ışıklı değil,
Ah o ne bayram bilir ne ramazan ne kandil
/
Ne gizli cinayetler, neler neler oluyor,
Denize her gün körpe cesetler döküyorum.
Ne baharlar soluyor ne baharlar soluyor
Azamet ve ihtişam içinde çöküyorum!
/
Gelinlik kızlar gibi körpe ve caziptiler
Masum bakan gözlere nedense inanırdım;
Her birinde başka zevk duyacağım sanırdım,
Onlar ki varlığımın sırrına sahiptiler.
/
Bütün güzelliğiyle gece çırılçıplaktı
/
Semada ağlayarak seyrettiğim bir yıldız
Sanki yabancı bir yüz elemsiz ıstırapsız.
İçinden sürüldüğüm cennet gibi bir diyar
Annem mi kardeşim mi sevgilim mi? Bilemedim;
Fakat bir kadındı o, ben yalnız onu sevdim.
/
Ellerin saçlarımda ve başım dizlerinde
Her şeyden iher insandan bütün dünyadan ırak
Ta içimizden gelen bir ahenge uyarak,
Ve bu ahenkle sarhoş, ister misin sevgilim,
Hiç sonu gelmeyecek bir ömür geçirelim_
/
Ey her sabah kahraman, her akşam mağlup çocuk
Senin için göğsünü rüyayla çiçekleyen
Yatağın açılmış kollarına koş çabuk
/
Güneşe kavuşabilmek’çin çocuk,
Gündüzün boş yere çırpınıp durur.
Nihayet, nihayet geceleyin çocuk.
Koynunda güneşle beraber uyur.
/
Sen de her şey gibi yanımda iken
Sen de oluyorsun gözlerimde diken
Git git benden uzak uzak bir yere git
Ne olur içimde her zaman bir ümit
Her uzak şey gibi yalnız hayal
Yalnız rayiha renk şarkı halinde kal
/
Deliksiz bir uykuysa vaadin,
Günün dolmuş veya dolmamış,
Gençliğime filan bakmadan
Derhal gelebilirsin ölüm
Kapı açıktır, lamba sönük.
/
Yağmur yağıyordu Paris kaldırımlarına
Seni düşünüyordum penceremde!
(penceremiz olabilirdi!!)
Yağmuru sevmediğin geldi aklıma
Bulutlar da hatırlamış olacaklar ki
Yağmurda üzüldüğünü
Sağnak durdu birdenbire
Güneş açtı
Yüzün güldü mü bilmem,
İstanbul’daki pencerende.
/
Nedir ki eninde sonunda ölüm?
Ayrı düşmek değl mi aşinalardan?
Kapımı çalıp durma ölüm,
Açmam
Ben ölecek adam değilim
/
Ne bileyim ben kimdi
Amerika'yi kesfeden,
ne eder bes kere bes.
Guneyden mi kuzeyden mi dogardi gunes,
kacinci padisahti Yavuz,
aylardan Nisan mi yoksa Temmuz..
Ne bileyim nereye gider turnalar,
seftali ne zaman cikar,
bahcemde gul acmis ya da karanfil..
Umurumda da degil.
/
Beşiktaş’ta gün görmüş bir bahçede
Nisan akşamlarının en tatlısı
Sevdiceğim on dördünü sürmede
Bende gönüllerin en kanatlısı
/
Bir şey ki hava gibi ekmek gibi su gibi
Lâzım insana lâzım onsuz yaşanılmıyor
Ana baba gibi dost gibi yavuklu gibi
Kalp titremeden göz yaşarmadan anılmıyor

Bir şey ki gözünüzde memleket kadar aziz
Aşk ettiğimiz kendimize dert ettiğimiz
Adını çocuklarımıza bellettiğimiz
Bir şey ki hasretine dayanılmıyor

/
Kimdir bana gülümsiyen yeşillik balkonundan?
Demek gecelerden sonra nihayet gün doğuyor.
Bir gülüsündür gençliğimi döndürdü yolundan;
Yanan şu alnım elinin gölgesiyle soğuyor.

Güzelsin ya, ne olursan ol, girdin hikâyeme;
Çok değil evi barkı terkedip sana uyduğum,
Ancak sen tâzelikte gül yaraşır pencereme;
Uykusuz gecelerimde kokusunu duyduğum
/
Öldük, ölümden bir şeyler umarak.
Bir büyük boşlukta bozuldu büyü.
Nasıl hatırlamazsın o türküyü,
Gök parçası, dal demeti, kuş tüyü,
Alıştığımız bir şeydi yaşamak..

Şimdi o dünyadan hiçbir haber yok;
Yok bize arayan, soran kimsemiz.
Öylesine karanlık ki gecemiz,
Ha olmuş ha olmamış penceremiz;
Akarsuda aksimizden eser yok.
/
Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,
Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
Sende tattım yemişlerin cümlesini.

Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin!
Desem ki...
İnan bana sevgilim inan,
Evimde şenliksin, bahçemde bahar;
Ve soframda en eski şarap.
Ben sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin.
Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
Rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
Günlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi farkedemezsen,
Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,
Bil ki ölmüşüm.
Fakat yine üzülme, müsterih ol;
Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
Ve neden sonra
Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
Hatırla ki mahşer günüdür
Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.
/
Değil kardeşim, dal yeşil değil, gök mavi değil
Bilsen. Ben hangi âlemdeyim, sen hangi âlemde.
Aklından geçer mi dersin aklımdan geçen şeyler?
Sanmam. Yıldız ve rüzgar payımız müsavi değil
Sen kendi gecende gidersin, ben kendi gecemde
Vazgeç kardeşim, ayrıdır bindiğimiz gemiler...
/
Ne bir kelime konuştuk,
Ne işaret çektik birbirimize,
Fakat gerçektir seviştiğimiz
Vapur kalkıncaya dek,
Göz göze gelmekle sade.
Bir saadet gibi hatırlıyorum,
Yasemin kokusu ondan,
Teneffüsü benden,
Bir yaz akşamı,
Kandilli iskelesinde.
/
ßir kere sevdaya tutulmayagör
ateşlere yandığının resmidir
aşık dediğin Mecnun misali kör
ne bilsin alemde ne mevsimidir

25.08.2011

Düş (alıntı)

Sahi yüzün neye benziyordu senin? Çayırdan yeşili düş. Hatırladığım kadar güzel misin gerçekten? Bir ömürden gençliği düş. Sen o musun? Sevgiden varlığı düş. Akıl işe yaramaz her zaman, çocuktan anneyi düş. Sızlanıp kaldım gene, hayattan ölümü düş. Kader kısmet nasip işi biraz, oyundan kuralı düş. Kendim ettim, benden beni düş. Hayırlısı olsun derler, zamandan süreyi düş. Dönüp saklanacak bir bahanem oldu, bilenden bilgiyi düş. Yaman ve yolsuz gece. Ceylan avcıyı vurdu, masaldan o çakıl irisi gözleri düş. Düş de gör, acı neymiş.

17.08.2011

Keep walking

İkindi vakitleri..

Benim en çok sakinleşip, keyiflendiğim vakit.

Bugün yine bozulan sağlığımın peşinden koştum, dün de elbette.
Ne için bu hale geldiğime bir baktım, sorumsuzca yemeler, en gereksiz detaylarda boğulmalar ve olmayacak insanlara üzülmek.

Elde var yokluk.

Hepsi o kadar uzaktaki, o dostlar, o sevgiler, o zamanlar..

Zaman geçmiş gitmiş ve ben kalmışım, bir de üzerimdeki etkileri. Oysa herkes kendi derdine yanmakla meşgul. Nereden nereye geldik yine değil mi?

Sevmediklerimle, sevildiğini bilenlerim eş zamanlı çıkıp gittiler hayatımdan.
Bazılarını da ben yolladım ama ya anlık kararlarımdı, ya istemesem de gün gibi ortada duran gerçeklerdi.

Zoruma giden başka şeyler de var, görmezden gelmediklerimin görmezden gelmesi. Sebebini anlayamadıklarım.
ARtık sorgulamaktan vazgeçtiğim.
Artık görmezlikten geleceklerim.

Helal olsun.

14.08.2011

Mola.

MMasalarda gülüşler.


Dünyanın bir yerlerinde bu kadar acı varken, dünyanın başka bir yerinde bu kadar keyif ve eğlencenin olması haksızlık mı?

ßelki evet, belki hayır.

Topluca üzülüp, hep beraber savaşırsak kazanır mıyız kalbim?

ßelki evet, belki hayır.

Yine de başını yastığa koyduğunda, neye üzülüyorsan en çok, bugüne kadar kendini nasıl getirdiğine, neye odaklandığına çıkıyor düşündüklerin.. Saçma sapan insanların saçma sapan hatalarına mı takılıp kalıyorsun, o gün yaptığın içine sinmeyen şeylere mi, gözlerine bakamadığın bir yüze mi, yapacaklarını mı, seni bekleyenleri mi?

Ben başımı yastığa koyduğumda mutluluktan uyuyamadığım geceler yaşayan biriyim. Dünyanın farklı yerlerinde olup kulağıma gelen insanlık yaraları kısa bir süre kalıyor hafızamda. Beni bulmadığı sürece çok acıtmıyor. Tıpkı sizlere de olduğu gibi. Kim suçlayabilir bunun için beni, vicdanımdan başka?

Bir duayı hesabı tutulamayacak kadar çok tekrarladım.. Tanrım insanlık için güzel şeyler yapabilme şerefine ulaştır.

Neden bilmem, istedim, çok istedim.
Umarım olur.

Yoksa böyle keyfe keder yaşamak ve her şeye uzaktan bakmak canımı sıkmaya devam edecek. Bir şey yapma taraftarıyım, bir şey yapmalı demek değil.

Viva Latino :)

Latin müziklerini seviyorum ya hu, gittikçe daha çok.
Dün gece de hayran hayran bakakaldım akıp giden kadınlara pistte.

Açıkhavada, karanlıkta dans. Kulağa nasıl geliyorsa, göze de o kadar güzel geliyor. Ataşehirde güzel bir dans ziyafetiydi :)

12.08.2011

?

ibrâhîm
içimdeki putları devir
elindeki baltayla
kırılan putların yerine
yenilerini koyan kim

güneş buzdan evimi yıktı
koca buzlar düştü
putların boyunları kırıldı
ibrâhîm
güneşi evime sokan kim

asma bahçelerinde dolaşan güzelleri
buhtunnasır put yaptı
ben ki zamansız bahçeleri kucakladım
güzeller bende kaldı
ibrâhîm
gönlümü put sanıp da kıran kim


Asafa Halet Çelebi

ßizi ayıran duvar :)


Sevgili Marina,

Beni ne kadar çok kırdığının farkında olmamanı şu an bulunduğumuz yüksek rakımlı tepelere bağlıyorum. Bana yönelttiğin suçlamaları o vakitler konuşarak aştığımızı sanıyordum. Böyle önemli bir projenin ortasında eski defterleri açmanın ikimize de faydası olmayacağını bilmen gerekiyordu. Ama siz kadınlar, ne kadar da iyi birer koleksiyoncusunuz. Güzel hatıralarda unutkan, kötü hatıralarda pek cimri olursunuz. Her yerde ve her koşulda insanın kendini kötü hissetmesini sağlamayı becerirsiniz öyle değil mi? Mesela biz Klimanjaro’ya tırmanan iki dağcı olsaydık, tam da zirveye yüz metre yaklaşmışken o buz gibi soğuk ve canımızı almaya yeminliymiş gibi görünen kayaların arasında birden bire durup Ernest Hemingway’in kızı ile tanıştığımız o partiyi hatırlatır “O kıza kanepe ısmarlamaya ne gerek vardı?” diyerek kararırdın. Sonra birdenbire seni hiç sevmediğimi, seninle oynadığımı filan söyleyerek salya sümük hıçkırmaya başlardın. Ama genç hanım, unuttuğun bir şey var: Orada, binlerce metre yüksekte gözyaşlarının bir kıymeti olmazdı. Donup kalan yaşlar aşağıya doğru buzdan misketler gibi yuvarlanırdı. Bazı şeyleri durup durup kaşıyorsun gibime geliyor. Hem kendi ağzınla söyledin, Vegas’taki o kadın bir kere fahişe filan değildi. Hiç kocası olan bir fahişe olur mu? Evet tamam adam son derece öfkeliydi fakat meseleyi anlayınca silahını filan indirmişti zaten. İnan bir an bile korkmadım. Çünkü senin çıplak dediğin şey, bluzunun üstüne dökülen domates çorbasının marifetiydi. Çok içmişti, ben de ‘birer çorba içelim, kendimize geliriz, oyuna öyle devam ederiz’ demiştim. Çok ısrar etmeme rağmen işkembe içmedi. ‘Sarımjak kokarj şimdi’ diyordu. ‘İçkiliyken racon işkembe çorbası içmektir, sarımsak ve sirkedir seni ayıltan’ filan dediysem de fayda etmedi. Domates çorbasında ısrar etti. Tabi ki çorba boşa gitti, ayılamadığı için doğru dürüst tutamadı kaşığı. Çocuk gibi üstüne döktü. Yalanım varsa gözüm çıksın. Buna inanmıyorsan benim neden çıplak olmadığıma bir açıklaman var mı? Sen olayları uygun malzemelerle bir magazin çorbasına dönüştürüyor sonra da üzerime boca ediyorsun. Sonra uğraş dur çıkarmak için o lekeleri. Bak senin yüzünden yolculuğumuzun ayrıntılarından bahsetmeye bile vakit kalmıyor. Yolculuk deyince şimdi mektubunun sonunda bana attığın taşlar geldi aklıma. Yok futbol topuymuş yok bilmemneymiş. Ben sana Çin’de bisiklet yok mu dedim? Bu satırların kendi kendine ne kadar öfkelendiğini gösteriyor. Bisikleti bile kalbimi kırmak için fırsat olarak görüyorsun. Yazıklar olsun. Evet belki bu projenin ilk tasarlandığı tarihten çok farklı bir noktadayız fakat senin bu dokundurmaların sürerse korkarım bir ayrılıktan çok daha fazlası yaşanacak. Çin hükümetinin yıllarca projeye izin vermemesi meselesi ise tamamen adamların kırtasiye tipi bürokrasisi ile ilgili. Bir dilekçeye on ay sonra cevap verenlerden ne beklenir? Peki verdikleri ilk cevabı hatırlıyor musun? Tam olarak şöyleydi: “Duvara badana yapılacaktır.” Yani hafızanı tazelemek isterim; o badanayı bekledik biz tam iki yıl. Bir de hafıza konusunda lepistesten farkım yokmuş. Vur, alttan alttan vur. Olsun, ben lepistes olmaya razıyım. Peki sen pirana olmayı kabul ediyor musun? Her şeye rağmen sevgiler.

Uwe.


ßahadır Cüneyt Yalçın

Cuma


Sanırım Afrika'da açllık var.
Sanrım doğuda askerler ölüyor.
Sanırım Dünya ekonomik krize girdi ve kimsenin haberi yok.
Sanırım mevsimlerde abukluklar meydana geldi.
Sanırım sporun güzelliğine şikeler gölge düşürdü.
Sanırım herkesin foyası ortaya çıkıkça rezillikler normalleşiyor.
Sanırım hepimiz yalan söylüyoruz.
Sanırım bu mutluluk çığlıkları atanların hepsi aslında çok acınacak haldeler.
Çünkü biz bu dünyaya keyfe keder yaşamaya gelmemiştik.
Sanırım herkes amacından saptı.
Sanırım bir şeyler olması gerektiği gibi değil.
Sanırım her şey göze sokulmak için , bütün yollar tıkanmak için var artık.
Sanırım rol yapmaktan kendileri olmayı unuttular.
ßaşkalarına oynamaktan, kendi gerçeklerinden koptular.
Ve sanırım ben hepsinden çok sıkıldım.

Ve sanıırım artık kilitledim kendime açılan kapıyı.

Gülümsemeye başladım ve sözümü gizlemeye.

Sıfatımı arıyorum.

Hayırlı cumalar..

3.08.2011

Yaz kızım, gereği düşünüldü : Hatun kelamdan kesilecek!



-
11 yıldır günlük tutuyorum, hayatımın yarısına tekabül ediyor,
İlkokuldan beri öykü, liseden beri roman, üniversiteden bu yana da nesir yazıyorum,
2005'ten beri forumlarda yazıyorum,
2006'dan beri bloggerda yazıyorum,
2007'den beri facebookta yazıyorum,
ek$i-boğaziçi-sozlukmarmara-lafmacun ve bilimum sözlüklerde yazıyorum,
Gözümü açtığım günden beri okula gidiyormuşum gibi geliyor, okulda yazıyorum,
Yaz geliyor, kurslarda yazıyorum, yaz okullarında yazıyorum.

Sonra isyan ediyorum, bileklerim neden bu kadar ağırıyor!