29.03.2011

2001 - Göksel-Körebe :)


Şimdi şimdi şimd, nerden geldi, facebook Göksel sayfasından ismi albümünü hatırlattı açıp Körebe albümünü dinleyeyim dedim. tarihine de baktım 2001 diyor. 10 yıl oldu? Nasıl ya? dün gibi hatırlıyorum odada her aksam gece geç saatlere kadar dönüp duran şu albümü. Her ama her şarkısına bayıldığım dilimden düşmeyen şarkıları.

Günün birinde, bir ihtimal, körebe, gülümse, parıl parıl, uzatmalarda, hak yerini buldu, niyet, kız gibi, bu kadar.

Ah hepsi birbirinden güzeldi. Mutlaka tekrar dinlenmeli. Şuan yaptığım gibi..

Mü-kem-mel!

ßu adam benim canım :)


Ne bir kadın yüzüme bakar, ne bir portakalın beş kuruştan yirmi beş kuruşa fırlaması beni ilgilendirirdi. ßeş kuruşsa yerdim. yirmi beşse portakala da vedâ!
-
Söz vermiştim kendi kendime; yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da, bir hırstan başka ne idi! Burada, namuslu insanların arasında sakin, ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neme gerekti. Yapamadım. Koştum tütüncüye, kağıt, kalem aldım. Oturdum. Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkarttım. Kalemi yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.

S.F.A.

28.03.2011

27 Mart Şebnem Ferah


:)))

Nasıl anlatmalıyım bilmiyorum. En son 2006 yılında Bahar şenliklerinde 3 şarkı kadar dinlemiştim ben Şebo'yu Marmara Üniversitesi'nde.

Aradan onca zaman geçti. Aslında 2008 ve öncesini onun şarkılarıyla yaşadım denebilir. Her anımdı, beni gaza getiren bütün destekleyicim, bütün moralim, moral bozukluğum, anılarım, geride bıraktıklarım, bırakmaya çalıştıklarımdı şarkıları.

Bilkent sonrasında hepsi geride kalmıştı. Ben onu dinlemez olmuştum, çok acıklı geliyordu yakarışları artık. Hayatıma da pek uymuyordu, kafam daha laylaylom şarkılar peşindeydi, hayat öyleydi.
Hayat hala öyle.

Ama ben pazar akşamı Şebnem Ferah'ı yeniden hissettim, yeniden kafam bir oldu onun fikirleriyle. O konserde her şarkıya çığlık çığlığa yakarmalarımız bu yüzdendi. Onca insan nası kendinden geçercesine nasıl memnun yaşadı ve ayrıldı o dakikalardan.

Öyle ki konser sonrası 2. günde hala gece gündüz Şebnem Ferah dinliyoruz, odada, güneşin altında bir bankta, yolda, ders aralarında filan.


Kadın mükemmel bayanlar baylar, kadın harika!

/

ßiz hepimiz uyuduk, bittik yalnızlıktan.
Sür yüzünü yüzüme, korkma yalnızlıktan!

25.03.2011

Kırık


ßahar geldi diye sevindim önce, kıpır kıpır oldu bi' içim.
Sonra uzun uzun pencereden güneşi, çimleri, orada oturanları, futbol oynayan cocukları izledim. Hepsi mutlu mu?

Giyindim ve güneş gitmeden yakalamak için koşmaya başladım. ßir banka iliştiğimde gölgeler geldi üstüme. ßuz tuttu yine parmaklarım. Yine kızdım kendime, en ufak rüzgarda bile iliklerimin donmasına küfrettim. Çikolata yarım kaldı, şarkı yarım kaldı, babamın sesi beni yarım bıraktı.
ßöyle mi olmalı?


Kanım çekiliyor, ürperiyorum, gözlerim mi doluyor bilmiyorum ama içim içimden taşıyor.
Hayır diyorum, hayır
Hayır diyorlar, hayır



Koca kış geride kalıyor, koca matem dolu bir kış geride kalıyor. Koskoca da bir bahar giriyor şehrin kapısından, koskoca bir yaz kapıda bekliyor, koskoca bir sonbahar arkasında duruyor.
ßitip gider mi bilmiyorum. ßitip gider mi bilmeyi cok istiyorum. Hata nerede bilmiyorum.
ßelki de haklı, "harama baktık, canımız yandı."

Vera R.

23.03.2011

Nasıl yazar olunur?-Asiye Koray Bendon


Yazarlar normal insanlar değildirler. Kafası dağınık, huzursuz, sorunları olan insanlar yazarlar. Hayat hüsrandır bunu kabul edin önce. Mutluluktan çıkmaz bir roman. Aldatılmadır, hayal kırıklıklarıdır, acılardır, kayıplardır roman.

30 yaşından önce yazmayın, sansürlersiniz, yük olur omzunuzda. Otuzunuzdan sonra bu kaygılardan uzaklaşır, özgürce yazarsınız. Otuz yaşına kadar okuyun araştırın, deneyin.

Ne yazdığınız değil, nasıl yazdığınız önemlidir. Samimiyettir bir yazıyıı insana yakınlaştıran. Satır aralarında ne söylediğinizdir..

Yazdığım hiçbir şeyin arkasında değilim, cünkü her an değişiyorum.

Mehmet Eroğlu der ki; yazar rüzgarları, yıldızları ve denizleri iyi tanımalı.
Herhangi bir esinti, herhangi bir parlamayı, herhangi bir dalgayı hissetmek, tanımak.

19.03.2011

Ally & Larry - Under your spell



Ally aşkı bulunca ben de normale dönecekmişim gibi. Yoksa bu kadar aynı duygular bu kadar aynı ruh halleri. Olamaz olamaz

16.03.2011

ßir ßahar


O kadar da karışık değil aslında.
Sen bir şeyi seçiyorsun, onu yaşıyorsun. Hayır, hep böyle olmuyor. Bazı şeyleri seçmeden yaşıyorsun ama sandığın kadar zarar vermiyorlar. Sonuçta başını göğe kaldırıyorsun, bulutları görüyorsun, akşamüstü portakal güneşi tam sağında duruyor hergünki yollardan dönerken. İçten içe biliyorsun, hüznünle bile mutlusun. Onu bile seviyorsun.
Kendi hayatının zirvesinde olduktan sonra kimsenin nerede olduğu, ne kadar yakın, ne kadar uzak olduğu zoruna gitmiyor.
Kulağında bir şarkı dönüp dönüp duruyor.
Tekrar tekrar iliklerine kadar hissediyorsun, aslında mutlusun.
Mutluluğun battığı yerde hadi biraz hüzün rengi katalım tabloya diyorsun.
Bu bile uzun sürmüyor, yapay mutluluklar kadar yapay mutsuzluklar da kalıcı olmuyor.
Kendine heyecan mı arıyorsun?

Sanırım bahar geldi bugün Ankara'ya.
Bahar.
Çok şık, çok sevimli, çok huzurlu.

Yöneldiğim yolun yanlış olduğunu farkettim, başka bir şeyin arayışında olmalıydım, daha maneviyatla ilgili şeyler olmalıydı. Gittikce uzaklaşıp yöneldiğim yolda mutluluk yoktu. Gözü kör olanların bir alacağı olabilir ama benim yoktu.
İşte bütün bu şeylerin farkına vardığımda, tamam , dedim.
Tamamdır.

"Um ki onun sana layık görüleceği kadar küçülme Allah'ın huzurunda."

Ally Mcbeal 2x15




Hesap verdiler birbirlerine. Billy sonunda patlattı olayı, dedi ki;

"I did love you. Problem was you couldn't recognize it. Love is wasted on you because you'll always be unhappy, that's why I left. You may go through your good times, but we both know the place you'll always go back to. I couldn't have pulled you out of your world, you would have pulled me into yours."
-Love is wasted on me?
-Yes! "

İşte bazı şeylerin neden olmadığını açıklayan bi sebep.

12.03.2011

En hoş Cumartesi'lerden biri

Biz bu aksam 6 kisi çıktığımız yolda 3 kisi devam edip gittiğimiz yerde önce karadeniz sonra bilimum kült slowlardan ilerleyince mükemmel kederli ama keyifli biraz, farklı bir akşam yaşadık.

Volkan konak, kazım koyuncu, barış manço, ayna, Grup Gündoğarken..

Irmak'la, Münevverle nasıl hoş bir akşam yaşadık ve tekrarlamaya karar verdik.

Tanrım,
Aklı yerinde olmayan ve olmayacak insanların peşinden koşan arkadaşlarımıza akıl fikir ver,
Biz onları daha güzel seviyorken ve daha cok şefkat besliyorken, onların başkaları için üzülmelerine bile üzülüyorken, başkaları onları nasıl üzer diye sinirleniyorken, buna gözlerimiz doluyorken, onların bunu yapmalarına izin verme.

8.03.2011

Madem hiçbir insan bırakıp gideceği şeyin gerçekten sahibi olmamış; erken bırakmış ne çıkar, ne olacaksa olsun. (Shakespeare)

7.03.2011

Love Supreme :))

Ahah, gecenin şarkısı artık haftalarca döner durur dinleriz bunu, robbie den bütün insanlığa egliyorrrr, yakalayınnnnn :


6.03.2011

Yine yağmur, yine yağmur offf pufff

Şimdi fonda Negra Sombra çalıyor, buraya bloga koymusum geçenlerde. Günün diğer şarkısı da Mat-Kolay değil. (Sorun değil çünkü artık zaten beni hiçbir dert öldürmüyor)

Ankarayı yine yağmur aldı gidiyor. Yemin ediyorum yağmur yalnız çekilmiyor. İçime mi yağıyor, kalbime mi akıyor bu sular bilmiyorum ama o kadar rahatsız oluyorum ki bu bunaltılı havalardan. Sanki ruhumuz çok düze çıkmış, aklımız çok sakinmiş gibi şu yağmur bulandır mıyor mu her yeri, hiç sevmiyorum. Kampüs çok kasvetli oluyor, yağmur yağınca kasvetsiz kalan bir yer var mı? Üsküdar da denize bakarken de yağınca boyleydi. Ama fethipaşa da bir kahve içerken güzeldi yağmur. Sevdiğin bir arkadaşınla, Nur'la filan orda oturmak güzeldi.

Burda çıkıp nerede oturabilirsin.


"Everyting s falling and i m including that."

Hayır hayır üstesinden gelebilirim. Aslında bu anlamsız melankoli nereden geldi bilmiyorum. Her şey yolunda gibi görünüyor. Tek sorun derslere adapte olamamam, kafamın dağılması. Oysa kulüpler tamam, arkadaşlar tamam, hobiler tamam, oda arkadaşlarıyla gırgır şamata da eksik değil.
Aşık değilim,neyi sorun ediyorum anlamıyorum. Ezginin günlüğü'nün Eksik Bir Şey'indeki şey mi eksik, sanmıyorum ya hu. Benim hayatım tek kişilik.
Hiçbir zaman ben bi ikinci kişiye yer açmadım, istesem de olmadı.

Ne kadar denesem de kimseye bağlanamadım. Uzaktan yakından ben kimseyi sevemiyorum.
Sevdiğimi sanıp biraz üzülüp sonra vazgeçiyorum.
Vazgeçmek diye bir kavram var benim hayatımda, ve çok fazla veda var.

Niye her şeyle çabucak vedalaşıyorum?

belki de o şeyler de bir çaba göstermediğinden. ßeni ikna edemediklerinden, geç kaldıklarından ya da erken geldiklerinden.

Hayatımdaki şey'ler uzak durun, hangi duygu olursanız olun, hangi tatlı bela.

ßen bir kafa iznine çıksam şu hayattan,
"ßakkala gidiyorum deyip 10 yıl dönmeyesim var."

Mart, Yağmur, bir pazar.

Vera