31.12.2010

Mutlu Yıllar :))))




2011 geldi mi? Geldi :)

2010 yılı benim hayatımın en neşeli yıllarından biriydi, en çok mutlu olduğum günler bu yılın ıcındeydı. Bu yüzden ben başı ve sonu arasındaki süreçte çok şey yaşadığımı kabul ediyorum.
Hayatımda olmasa da olur yıllar dışında bir yıldı ve Busel bıttı, bölüme geçildi, yeni şeyler öğrenildi, yeni bir dil öğrenildi.

2010 hayatımda en az insan kaybına uğradıgım yıl sanırım. Hatta bir çok eski arkadaşımla görüşmeye başladığım bir yıl oldu.

Hayat bana güzeldi...
Her şey kolaycacık oldu, zorlamadan oldu.

Yılın son iki ayında bocalamalar oldu, bunları buraya da yazdım, hepsinden iki gündür uzağım.

Yılın son iki gününde de olsa, doğru bir karar verebilmiş olmak güzel.
ßoş şeyler için saatlerimi harcamaktan uzak olmayı seçtim.
Kitap okumayı, haber okumayı, ders çalışmayı, dostlarımla gezmeyi, onları aramayı seçtim.

Güzel şarkılar dinlemeyi, mutsuz şarkıları, mutsuz sözleri, mutsuz cümleleri hayatımdan çıkarmaya. ..

Olayları dillendirmemeye, üzücü şeyleri anlattıkca içinde boğulmamaya,
Daha düşünceli hareket etmeye,
daha dikkatli davranmaya,
daha mesafeli olabilmeye,
Gerçeklerden kaçmamaya, dürüst olmaya.

Şimdi hoşçakal 2010 :) Her yılı ömrümün dilerim en az senin kadar eğlenceli olur :)))))))

1.12.2010

Hoooppp !


Son aylarda aşırı mutluluk hormonu salgılayan vücuduma ayar verdim, artık ciddiyet hormonu salgılayacak.
Toparlamanın vakti gelmiş çoktan. Her şey dağılmış çünkü. Hiçbir düzen kalmamış. Her şey gezmek eğlenmek ve gülmekten ibaret olmuş sanki. Bir an silkinip kendime gelmem gerektiğini anladım ve işte satırlara dökerek sözümü yerine getireceğimi bildiriyorum.
Yeepp Vera hanım başlayalım;

Şen kahkahalara son verip tebessüm etmeye başlıyoruz,
Onla bunla samimiyeti kesip, mesafeleri belirleyip sınırları çiziyoruz,
Dostlarımıza, yakın arkadaşlarımıza harcıyoruz vaktimizi, internet ya da şu bu insana değil,
Her şeyi ertelemeden yapmaya özen gösteriyoruz,
Dersleri derste dinliyoruz, zamanında çalışıyoruz, tembellik etmiyoruz,
Sağlık sorunları hiç yokmuş gibi yapmaktan vazgeçip, hastane hastane, laboratuvar laboratuvar, doktor doktor geziyoruz,
Gereksiz detayları tekrar siliyoruz, ne kadar zararsız olsalar da gerek yoksa yoktur bu kadar,
Yüzsüzlere prim yaptırmıyoruz, geldikleri deliğe geri gönderiyoruz,


Aileyle iletisimi koparmıyoruz, arıyoruz, telefonlara cevap veriyoruz,

Doğru düzgün besleniyoruz, günde tek öğünle yaşamıyoruz, hele abur cuburla hiç!

Kahve bağımlılığına devam.. Onsuzken de sağlıklı olamadık nasılsa..

Öptüm bitanem.
Kimin bitanesi olduğunu hala anlayamamış olsam da

(;

29.11.2010

:D

Bu videoyu sarkıyı cok beğendiğimden değil, klip benim bloguma çok benzediğinden yayınlıyorum :))

24.11.2010


Öyle bir geçer zaman ki'de Ali şuursuzken Cemile diye sayıkladı ya.
Duygulandım. :) Babam son ameliyattan çıkmış narkozun etkisiyle adımı sayıklıyordu ve o oöyle bi duygu ki size kendinizi dünyanın en değerli insanı gibi hissettiriyor. Hissettiriyor cünkü bilimsel ne açıklaması olursa olsun, o ameliyathanenin çıkışında bekleyişlerinizin bir anlamı oluyor, büyük bir anlamı.
Ben de o günü tekrar yaşadım, canım babam :)

23.11.2010


Tembellikte sınır tanımıyorum sevgili Vera!

Mutfağın kapalı kapısını açmamak için diğer açık kapıdan çıkıyor, diğer koridordan yürüyor, banyonun önündeki ara geçişten kendi koridoruma geçiyor ve odama ulaşıyorum. böylece kapı açmadan sadece yürüyerek odama varıyorum!

Kaşık almayı unuttuysam bıcakla kahvemi karıştırabiliyor,
Tost yaparken yanıma yağ almayı unuttuysam döndükten sonra üstüne yağ sürüp yiyebiliyorum,

Bir kere doktora gitmek yerine, yıllardır aynı ilacı kullanmaya devam ediyorum kafama göre.
Cumadan ankaraya Salı günkü sınava çalışmak için dönüp, salı günü sınava çalısmadan girmek gibi bir marifete de ben sahibim.

Tüm gün yanında kitap gezdirip bir kere kendini kütüphaneye atıp ders çalışamayan ve odasına dönünce de dizi izleyen yine benim.

Hayatımı düzene sokun ulan!

21.11.2010

Daha bi kızıl...


Yenildim yine :)
Başkalarına sormadan pat küt karar verirsek her şey daha sakin yoluna girebilir belki de. Yıllarca kızıl yaşayıp, yıllarca kendi saçıma dönmeyi bekleyip döndükten sonra, 2010 yazında tekrar kızıla çalmak, ve şimdi daha daha kızıl saçlı bi insan olmak garip bir duygu. Kendi saçıma hiç kavuşamayacakmışım gibi geliyor.
Çünkü söylentiler doğru, kızıl saç bağımlılık yapıyor.Bir yerden sonra kırmızı saçlarınız size kahverengi geliyor ve saçım kızıl görünüyor mu diye soruyorsunuz.
benim bu kadar saç muhabbeti yapmam da çok garip..tttt

Neyse, kızıl VeRa ;)

20.11.2010

Fringeeee


Fringe'i tekrar çok bi çok sevmeye başladım ben. Anis 'in tavsiyesiyle üç-5 ay önce ilk iki sezonu yuttuktan sonra, 3. sezon pek bir sıkıcı gelmeye başlamıştı. Aslında olayları kavrayamayan terelli tarafıma denk geldi, sıkıldığımdan izlemeyi bırakıvermiştim.

Azmettim bayram tatilinde 3. sezon ilk 3-4 bölümü izleyip sindirince yine aşkım depreşti ve 7. bölüm itibariyle yenilerini iple çekiyorum.

Broyles'un oğlu Cristopher denen velet-i şahaneye sahiden bayıldım, vuruldum, o ne harika bir bıcırıktı öyle.

(Irmak burdan sana sesleniyorum, zenci bebek fikrimiz hala cepte)

Olivia paralel evrende kızıl saçlarıyla daha güzel.Pasparlak bir ten, beyaz parıltılar, koyu dudaklar, turuncu saçlar. Dünyada ise gayet sarışın kırışık 40 larına merdiven dayamış civciv sarısı saçlı bir kadın sadece..

9.11.2010

10.11.2010 !.!


Önce şarkımız : Searchin' My Soul



Günaydın Elif’im…

Kocaman bir nefes al, geriye doğru güzelce bir esne..



Pencereyi aç, doğan güne bak… Gök yüzünü de içine çek…

Aynaya bak, bir kendin için, bir de benim için gülümse,
Gülümsemeni de içine çek…

Yaşadığın hayatı, kendini, sonra hayatında olan insanları ne kadar sevdiğini tekrarla,
Sözlerini de içine çek…

Lavaboya kadar git, buz gibi suyu yüzüne çarp, soğuğu da içine çek…

Bugün daha bir özenle tara saçını, gülümseyerek çek kalemi gözlerine… Aynada gözlerinin içine bak, yine gülümse…

Onca yıl önce bugün, dünyaya hoşgeldiğin gibi, bu dünya için hala çok hoş olduğunu düşün.
Bu düşünceyi de içine çek.

Parmak uçlarından başlayan bir sıcaklık, kollarından yukarı doğru kaynayarak çıkıp kalbine gelsin, ağzın kulaklarına varana kadar kocaman bir tebessümle bak bu ekrana, şimdi o tebessümü de çek içine

Bugün istediğin kadar şımar, istediğin kadar sırıta sırıta yürü yollarda, rüzgar mı olur, yağmur mu, yoksa parlak bir güneş mi bilmem.. Onu da çek içine..

Yollarda bastığın her asfalt parçası, her kaldırım taşı senin adını tarihlerine yazsınlar, sen gururla yürü, başını dik tut, burnun yere düşse.. alma gitsin…

Bugün yol kenarında bir ağaçtan bir yaprak kopar, onu cebine koy. Kopardığın andan 7 sene 148 gün 6 saat sonrasını hesapla, o gün o yaprağı bana verirsin.

Kendine güzel bir kahve ısmarla sabahtan, şekerle doldurabilirsin, bugün her şeyi yapabilirsin, acısını çıkarabilirsin bütün dünya kadınları adına diyetlerin, hakkını layıkıyla kullan, kullanacaksın bilirim…

Defterimi aç, üç-beş satır karala bana, çok değil. Çoğunu kendine sakla.. Birkaç beyaz kağıt daha çıkar şimdi kendine sayfalarca mektup yaz. Geçmişine, şimdiki zamanına ve geleceğine dair. Konusu umut olsun, konusu mutluluk olsun, konusu sevmek olsun, konusu illa ki güzel şeyler olsun.

Geçmiş geride kalandır, ne kadar ansan da bugüne gelmeyecek olandır. Onu kötü anmayı bırak ve bütün mutsuz anlarını aslında çok sevimli hatalar, seni sen yapanlar, ufak detaylar olarak bir bir anıp bir kutuya koy hayalinde, onu da bir dolabın en üst rafına, kapağı kapalı olarak.

İşte böyle kurtul bütün aklına üşüşen, seni derinden sarsan, fikriyle kanını donduran, bütün olanlardan, olmayanlardan, olamayanlardan, iyi ki olmamışlardan. Çünkü olan ve olacak olan onca şeyin arasında bunlar hep değersiz, burnuna kaçınca hapşırmana sebep olan polenler kadar yersiz-zamansız şeylerdi.

Sen bugün çok güzel bir şehire, çok güzel bir okula, çok güzel bir aileye, herkese nasip olmayan dünyalar tatlısı bir yüze, naif bir ruha, koca bir yüreğe sahipsin… Bütün bunlar seni sen yapanlar ve asıl seni ilgilendirenler.
Bırak dış dünya nerede istiyorsa orada kalsın, oradan baksın sana. Senin ne olduğunu değiştiremezler. Herkesin aklında oluşacak fikre de sen müdahale edemeyeceğine göre, kimse gereğinden fazla umurunda olmadan, mutlu-mesut yaşamaya devam et.

Bir gün biz seninle buradan çok uzaklarda, bu ülkenin çok uzağında, aynı hayallerin içinde yol alırken, bugünü anarız, yarım kalmış Ankara’yı bir gün birlikte geri döner tamamlarız, sonra İstanbul’da sokaklara adımızı yazarız, sonra hangi sefer sayılı uçakta bilmiyorum ama omuz omuza buralardan kalkar-uzaklaşırız.

Kocaman bir pasta dilimi, çok pembe bir ruj, çok ukala bir sırıtış, çok kendinden emin adımlar, çok parlak bir hayal bugün seninle olsun, umarım seni hiç terketmezler. 

Ben…
Pamukşekerikutludoğum Festivalini başlattım, bitince gece yarısı ararım..

Öptüm..

Çok çok çok mutlu-biraz uçuk kaçık- çok pembe- bol turuncu bir hayat geçirmen dileğiyle,

“Kalbim sıcak çikolatayla dolmuş gibi”

Zeena.

10.11.2010

8.11.2010


En güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
Biri sensin,
Biri o,
biri ötekisi...
Kanlı bıçaklı düşmanımdır ikisi...
Sana gelince...
Ne ben Sezarım,
Ne de sen Brütüssün...
Ne ben sana kızarım
ne de zatın zahmet edip bana küssün..
Artık seninle biz,
düşman bile değiliz..

nazım hikmet

6.11.2010

Yeter artık ya ama!




Evlendirmeyin canım bu insanları.
Ne var bu kadar, koştura koştura evliliğe gidiyor insanlar.
Yaşlılar tamam, orta yaşlar bi yerde, ama gençlere ne oluyor?
Arkadaşlarımın evlenmesine karşıyım ben bütün şiddetimle, bir gün fena azarlıycam hepsini arayıp o olacak! Attırıyorlar tepemin tasını..
Evleniyormuş, nişanına, kınasına, düğününe davet ediyor.
Hakaret gibi.
Aradan birlikte geçmiş yılları konuştuktan sonra bir de en kaçınılmazı geliyor

-Eee sende durum ne, yok mu bi'şiler hı?

Hı?
I-ıh ..
-A'a
-Yaaa..
-Tühh
-Öyle öyle, çok yazık.

Zaten ne yapıyoruz ki biz bu dünyada? ßöyle sefil yaşam mı olurmuş, evlenelim artık değil mi? Sevmek-sevilmek, çocuk sahibi olmak, eşiyle anılmak, ziyaretler, kavgalar dururken biz niye bekar bekar salınıyoruz ki burada hanımlar-beyler!

ßöyle ucuz siyaset mi olur canım! Tek başına bir şeyleri başarmadan daha pat-küt sen evlilik hayatına dal bir de beni davet et.
Yok artık, yok artık! Kurtarın beni evlenen arkadaşlarımın zulmünden.

Olmayan belediyenin bana verdiği yetkiye dayanarak, ilan etmiyorum kimseyi karı - koca. Uzak durun arkadaslarımdan pis akbabalar ya.. 18'ini geçen herkesin başına üşüşüyorsunuz, yavrularım ne bilsinler tuzağa düşüyorlar, elini veren kolunu kaptırıyor, sonra ben çekiyorum ceremesini. Hali hazırda mürüvvetimizi görmek isteyen annelerimiz var üstelik.
ßaşka kavramlar da var hayatta. Onlara yönelelim. Evlenmeyelim erken erken.

-Hanım koş, vakti gelmiş, bu kıza yuva kuralım!

:( Evet !


İstanbul'u özlüyorum tabii ki özlüyorum. Özellikle en saçma sapan dönemlerime denk gelip de yaşayamadığım için pişmanlık duyuyorum. Ama sonra geçiyor. Burada yaşadığım güzel günler, o yılların acısını bir bir siliyor. Çünkü bir şehirde mutsuzsanız bunun şehrin güzelliği ile örtülebilecek bir yanı yoktur. Evet, bir çok şey orada kalmış gibi geliyor. Ve yine evet, ben orada olsaydım her şey daha tek görünümde olabilirdi, boyle ikircikli yaşanmamış olurdu hayat. Bu kadar da zevkli olur muydu orada olsaydım?
Daha çok imkan vardı, koşturacak daha çok şey. Ama bir de görülmek istenmeyenler, kurtulmak için can atılan manzaralar vardı.

Bütün bunları bir araya topladığımda bana en mutlu olduğum yer Ankara sonucunu veriyor.
Şehrimi tv dizilerinde gören bir insan olmuş-çıkmış olabilirim. Mümkün olduğunca az gidiyorum da. Nerede 15 günde bir İstanbul-ankara yapan Merve.

Kardeşimi Mayıstan beri, Annemi Temmuzdan, babamı eylül'den beri görmemis olabilirim.
Herkes kendi yolunu seçmis oluyor. Hatta bunlardan en çok yolunu "kendi" seçen ben olmuş oluyorum.
ßırakıp gittiğim için kendimi suçlamıyorum da yani artık.
ohoooo işte bu tıklayıp dinleyelimmm

ßunları boşverrr

-

5.11.2010

Olmaz mıydı, olmaz mıydı birkaç gün daha bekleseydi. Tüm karanlığı(nı) dağıtacaktım!

31.10.2010

Sıraya geç 3, 2, 1

ßeni düzen-plan-sıra hastalığından kurtar okuyucu.
Yoksa bir gıdım yol gidemiyorum, görüldüğü üzere.
Niye böyleyim ben ya?
Bir haftada iki sınavım varsa, öncesindeki günlerde oturup çalışamama bunalımım nedir böyle allah aşkına?
Şimdi diyelim perşembe bir sınav, cuma bir sınav var. Ben mümkün değil perşembenin A dersine çalışmadan, B dersine çalışmaya başlayamıyorum. Bu kadarıyla kalsa iyi, A dersine çalışasım yoksa, çalışmıyorum. Çalışmıyorum ama gel gör ki ondan sonraki gün olan B ye de çalışamıyorum çünkü A'nın hatrı kalıyor.
Zaten diyelim A'yı bitiripp B'ye geçtim, mümkünatı yok aklımdan A çıkmıyor ki ben B'yi anlayayım. Bu durumda ben genelde perşembeye kadar A için sürünüp, A gecesi B'yi çalışıyorum.
Ama sonra gel gör ki aynı günde olan A ve B ler de oluyor olmuyor değil. O zaman bıçtığımızın resmidir, doğaçlama takılıyorum.

Bir şeyler almam gerekiyor, alışverişe çıkacağım, günlerce aklımda bir sürü şey birikiyor. Mümkün değil ben alışverişe çıkamıyorum, niye, liste yok.
O alışveriş kesin eksik olur, kesin ben bir şeyleri unuturum diye günlere günler ekliyoruz eksik-aksak fazladan 1-2 haftam daha oluyor.

Dostlarım, beni kolumdan tutup bir şeyler yapmak için sürükler misiniz?
Pek bir derdim var.

29.10.2010

ßugün ve dün her sey, sürekli belalardan engellerden kaçıp kurtulmaya çalısan bi bilgisayar oyunundaymısım gibi gerçeklesti. odanın ortasına üc metrelik ağır tahta indi, sonra tabağım tuzla buz oldu, bilgisayarıma ve yatağa çay döküldü, berbat çin usulü soslar nevresimime sıçradı, 5.5 saat içinde defalarca çamaşırhaneye inip çıktım, danışmaya indiğimde bir kızın sevgilisinin ölüm haberini alışına şahit oluverdim. uslu uslu yatağa girip uyusam da bugün bitse..

28.10.2010

Ayıbı toprağa gömmüşler, toprak kusmuş
Denize gömmüşler deniz taşmış
kimse ayıbından kaçamaz.
ama ama ama mükemmelll... :)

http://fizy.com/s/12a0l4

:)))))

16.10.2010

İşte işte işte bitti bir tanesi, hahhayy oturup bi ödevi tamamlamak bu kadar mı huzur verir. ßundan sonrakileri sersem yeridir neredeyse. :)

Şimdi başladık ßig ßang Theory'e. Hani ne ders geliyor insanın içinden ne başka bir şey. Hande'ye neler oluyor çalıp duruyor arkadan, atıştırmalar ve kahvelerin arasında kendimi kaleme kağıda mecbur bırakıyorum. İnsanın zevk aldığı bir şeyleri tamamlaması güzel. Sonuna katkıda bulunacaklara diyelim. Çünkü çok zaman insan kendisini amacına götüren şeyleri yapmaktan zevk alır. ßir ödevi tamamlamak iyi bir not almak içinse ondan, bir kaç satırı yazmak o romanı tamamlamak içinse ondan.

Rousseau'nun İtirafları raftan bana bakıyorlar onları kendi kitabımı tamamlamak için okumam gerekiyordu da nerdee...

Şimdi ben bu fransızcayı sökerim bi yüzüne baksam. ßakmam da gerek artık onun quizinden ve ödevinden çakıp durduğum yeter de artar, yüzünü güldürelim a4'lerin.

Ah sırtımmm, biri beni spora götürsün tanrım :)

/bütün bütün bunlar düşünülüp yazıya dökülürken : "ßi gideni mi var" çalıyordu.

8.10.2010

Yalnız Gezerin Düşlemleri

"İşte, yeryüzünde yalnızım; kendimle baş başayım; artık ne kardeşim var ne benzerim ne de dostum. İnsanların en seveceni en cana yakını bu insanlar arasından söz birliğiyle çıkarıldı. Bunlar düşmanlıklarını hainliğin son sınırına götürerek duyarlı ruhuma hangi üzüntünün daha çok dokunabileceğini araştırdılar ve beni kendileriyle birleştiren bağların hepsini kesip attılar. Kendileri istemeseler de onları sevebilecektim; sevgimden ancak insan olmaktan çıkmak yoluyla kurtuldular. Öyle istediklerine göre şimdi benim için yabancı adı sanı bilinmeyen insanlar onlar; birer hiçler!
-
Mutsuzluk kuşkusuz en büyük öğretmendir; ancak bu öğretmen dersini pek pahalıya satar ve yararı da ona ödenene değmez. Bundan başka boyle geciken ibretten yararlanma fırsatı da geçmiş olur. Gençlik bilgeliği öğrenme yaşlılık da uygulama dönemidir. İtiraf ederim ki deneyim her zaman bir şeyler öğretir ama daha yaşayacağımız süre zamanla ölcülüdür. Ölme zamanı gelince nasıl yaşamak gerektiğini anlamanın ne değeri var? Yazgım ve o yazgıyı yazan başkalarının tutkuları hesabına hem böylesine geç hem de acı içinde edinilmiş gerçekler ne işe yarar?
-
O tarihten beri uzun ve derin düşüncelerdne sonra benimsediğim ilkeleri inancımın ve davranış biçimimin değişmez kuralı saydım; artık ne anlayamadığım aykırı düşüncelere ne de önceden aklıma gelmeyenlere aldırır oldum. Bu düşünceler beni ara sıra kaygılandırdı ama sarsamadı. Kendi kendime hep şunu yineledim: “bütün bunlar fizikötesi dolambaçtan başka bir şey değildir ve aklımın kabul ettiği yüreğimin de onayladığı tutkular susturulduktan sonra içten gelen rızanın damgasını taşıyan ilkeler karşısında hiçtir! ..Demek ki talihe ve insanlara karşın beni mutlu kılmaya yeten inanca bağlanmak en doğrusudur.
-
Kimi talihsizlikler vardır ki ruhumuzu yükseltir ve güçlendirir; kimi de kıyıp onu öldürür: işte benim uğradığım bunlardan. Ruhumun mayası biraz bozuk olsaydı onu coştururdu ama tersine beni büsbütün aldırışsız olmak zorunda bıraktı..
-
Mutlu olmak için ne eksiğim vardı sanki ? bilemem. Ama olmadığımı biliyorum. Bugün de insanların en talihsizi sayılmak için neyim eksik? Evet kendi kendime bırakıldım ve kendi özümle besleniyorum.ama tükenmiyor ve bana yetiyor.
-
Mutluluğumun dış belirtileri yoktur; onu keşfetmek için mutlu insanın yüreğindekini görebilmeli. Ancak hoşnutluk gözden tavırdan edadan sesten anlaşılır ve anlayana da bulaşır gibidir. "

Yalnız Gezerin Düşlemleri
j.j. Rousseau

6.10.2010

Hastanelerden hala nefret ettiğimi gördüm. O küçücük aşıyı olmak bile o günlere dönememe yetti. Hala şokta gibiyim. Dirseklerden bileklere, hiç bir damarın bulunamayacağı kadar morarmıs o etlere, o iğnelere, o serum kokularına o kanlı gorunulere o keskin limonlu kolonya..Haydarpaşa.
Siyah bok.

FRİDA

Bir de bile bile kabullenenler var, her sey kendisinde son bulacakmıs gibi. Alıskanlıklarını sizde terkedecekmis gibi. Oyle bir sey de yok. Kimse oncekinden çok farklı olamaz, belki geri döner yıllar sonra ama yine de döner. ya da ölümüne yaklaşınca aklı başına gelir ve yanınızda biter.
Ah Frida. Masum olsan sana da acırdım ama sen de değilsin!

3.10.2010

aska dair.. elif e

Seni, her aşkın karşılıklı olması gerektiğine kim inandırdı?
Sevilen sevmek zorundaymış gibi, ya da seven hep bir karşılık bulmalıymış gibi?
Çok farkına varılmasa da, her şeyde bir hayır vardır sözünü doğrularcasına, bazı şeylerin mutlaka bizim göremediğimiz bir sebebi olur. İnanıyorum, sendeki yazma ya da okuduğuna anlam yükleme, ya da bir şarkıya oylesine güzel ve içten eşlik edebilme yetisi karşılık bulamadığın o aşktan geliyor.
Ve yine inanıyorum, sen butun bunların otesinde aslında bir gün sevmeyi sevebileceksin.
Sevmek mutsuzluk değil çünkü, sevdiğin zaman taşıdığın hüzünü yaşayış biciminden bile zevk almak. Yargılarını bırak, sen sadece sevmene bak.
Kusursuzca nasıl severim bunun yollarını ara ve bunu bul. Kapını da kapatma. Kimin, kime, nerede ve nasıl aşık olacağını yazan kitaplar yok. Bu işlerin asla'sı yok demek istediğim. Ama illa'sı da yok. İllaki olmayacak, ama asla olmayacak da değil. Bunların arasında bir yerde, "birini sevmenin insana kattığı o ağırbaşlı, o deli dolu, ya çok neşeli ya çok ciddi, ya cok yüzeysel ya cok derin" gel gitler var.
Bunların tadına var.
Birini seviyor olmak, onun da seni sevmesi gerektiği gerçeğini doğurmuyor.
Şairin dediği gibi "sen elmayı seviyorsun diye, elma da seni sevecek değil ya".
Ama emin ol, biz insanız. Hayatta da her şey olur. Olması gerekiyorsa.Su akar yolunu bulur. Sen bununla yaşamanın azap olduğu düşüncesinden kurtar kendini.
Bu güzelliği tadabildiğin için Rabbine şükret ve gerçekten samimi ol :)
Öpüyorum seni,
çok özledim.

VeRa

27.09.2010

Hani kuruyoruz ya hayaller diyoruz ya "onu da yapacağım, bunu da" diye. Yok öyle bir şey işte.
Zamanı ve yeri geldiğinde bütün bu onceden kendi kendinize verdiğiniz sözler ağır gelmeye başlıyor.
Hani bir yerden sonra ucu kaçıyor olayın. Tembellik bünyeme daha uygun bunu anlıyorum.
Kütüphaneye gitmeyi bırak, kitap okumuyorum.
Hobileri bırak alanımla ilgili olan kulüplere bile katılamıyorum.

Ama toplumsal duyarlılık projeleri için kasmaya değer. Çünkü ben bütün hayatımı insanlara yardım etmekle geçirmeyi diledim en başında. Öğreterek olsun, kazanıp dağıtarak olsun. En güzeli de o ufak minicik insanlarla zaman geçirmek olacak.
Bu yüzden heyecanlıyım. Benim de öğrencim -lerim olabilecek simdiden. Her şeye değerler. Tek bir hayata ışık olmak bile çok büyük bir tatmin sonuçta.
Ve bunların hepsi başlangıç değil mi?

17.09.2010

İste yeniden okuldayız ve yeniden baslıyoruz.Bir kosturmacadır gidiyor ve üstelik hiçbir sekilde yeni odama bile alısamadım J
Romanım başladığım yerde kaldı, her sey eksik-aksak ama bir mutluluk da var.
O hazırlık okulu sonunda bitti ve farklı dersler görmeye basladık nihayet.
Ama yine de her sey yolunda! (:

2.09.2010

ßitti! mi?

ßize verilen ilk ve tek hakkımızı kullandıktan sonra bu kadar emin olamadan sınavdan çıkmak ne zor..
Yapacak bir sey kalmadı, yarın karadeniz kıyılarında yolculuk yapıyor olacağım.
en az 13 gün ders yüzü görmek istemiyorum.
Uzun yolları çok seviyorum.
ßir çok şeyi daha rahat daha etkili çözmeme yarıyor.
Onlara bayılıyorum.
Umarım 6 gün sonra kötü bir sonuç görmem.
Ne kendim, ne sevdiklerim.

Güzellikler bizim olsun!

1.09.2010

O kadar yalnızsın ki; dayanamıyorum buna
/
Kelimelerimden pay çıkarma kendine, benim kelimelerim bütün olmuşların ve olacakların ötesinde, belki de hiç olmayacakların içinden geliyor. Bu yüzden bir şey anlatmadıkları gibi, kimseye bir faydaları da dokunmuyor.
Hangi duygudan, hangi ızdıraptan yola çıktığımın da hesabını tutmayıver.
Böylesine açık tut gözlerini ve benim cümlelerime anlam yükleme.
Ben saatlerce susarım, günlerce konuşurum, aylarca yazarım.
Tanımlara, kalıplara, süslü kutulara sığdıramam kendimi.
Saçlarım kadar inatçıyım şekil almak konusunda. O yüzden ne bir başı var yazdığım duygunun ne bir sonu var yazmadığım yorgunluğun.

..

HayaLpeRestim, bu yüzden çok güzelim..

30.08.2010

Everything's falling, and I am included in that.

mmm yaz mı bitiyor ne..

1 yıl önce bugün, dinlediğim aynı şarkı çalıyor şimdi de,
arkama yaslanıp sandalyede dönüp duruyorum, gülümseyerek, mutluluk, huzur, hepsi bu.
Daha fazlası değil, biliyorum.
Niteliği, niceliğine katkı yapmıyor bu kavramın, yüzündeki aptal sırıtıs eksilmiyorsa, mutlusun işte. Benim gibi :)

Zorlamaya gerek yok, yıpranmaya ve yorulmaya.
Hani çok emek verdiğiklerimiz ki? Kim, göster bana?
Hepsi hepsi ben sen o.
Bu kadar ve cisimleri değisse de hep aynı isimde olacaklar
ben sen o.

Hep başka 3 lüler olur, başka ben sen o'lar. Bunlar zamana yenilirler,
yenileri geldiğinde kendilerini tek atfederler,
onlar da yenilirler.

Bütün yenilgilerden geriye de sen kalırsın. Ben kalırım.
O kalır yine.
Biz hep aynı döngüde devam eder gideriz. Yalnız bir fark var, karar vermekle verememek arasında.Karar verip arkasında sağlam durunca, bakışlar da değişir yargılar da.
Anlıyorum ki insanlar yalnızca yüzünüzdeki çaresiz ifadeyi gördüklerinde tepeden konuşabilirler. Kararlı konuştuğunuzda hepsi sus-pus olurlar.

ßenler, senler, olar.
Çoklar, ah ne çoklar.

Ve müzik, devamm eder
;
Everybody's talking how i can't, can't, Can't be your love but i want, want, wanna be your love for real...

15.08.2010

Hazır internet bu kadar yavaşlamış beni çileden çıkarmış, okey-tavla keyfime limon sıkmışken kalkıp bir blogs sefası sürelim Vera!
Yazı bitirmeye çalıştığını bilir gibiyim, çalışmak istemediğini, kafanın çok karıştığını, son iki günü sonra da son bi haftayı beklediğini biliyorum.
Hala bir şeylerin peşindesin, hala tatmin olmadın bunu da biliyorum.
Bilmek istemediğim şeyler de var; insanların yerlerinden memnun emin adımlarla ilerliyor oluşları gibi.
Canını sıkıyor bunlar değil mi?-hem de nasıl.
Ara ki devlet aramaktır demiş Mevlana. Sen neyi arıyorsun bir bakalım?
Sen hep "en" leri kovalıyorsun bu yüzden yerinde duramıyorsun. Seni neyin rahatlatacağını da biliyorum ama dillendirmek ne işe yarar önce bi beklemek gerekiyor.
Beklemek en yakın şey sana ve ruhuna.
TEmbellikten şikayet etmene gerek yok sen de biliyorsun ki ruhun tembel.
Öleceğine inandığın o günler içinde bile oturup kucağında bilgisayarla nip /tuck izleyen sendin.
Bana maval okuma kızım!

Sonra özlemiyorsun bazı insanları, laf dertleşmeye gelince dertlenmiş gibi özlediğinden dem vuruyorsun. Hayır dertli değilsin. Eski aşklar gibi unuttun eski insanları gün gibi biliyorsun.
Gün demişken güneşini balçıkla sıvayamadılar gördün mü? Kurnaz olan değil samimi olan kazandı manen.
Bu sen oldun, işte bu kadar.

Hayatına dönüp geri baktığında bu kadar rahat olduğunu anımsıyor musun? Yoktu tabii. Her hücrenle şükrettin mi bu kadar? -Ona da hayır.
Hadi sus şimdi, dön önüne.
Sessiz yükselt sesini.
Öğrenecek ne çok şey var.

22.06.2010

Yaz okulu! Hayatımda bir ilk daha. Gayet güzel ve yoğun. Yeni yeni yeni şeyler öğrenmek kolaylaşıyor. Eylülde bölüme geçebilmek için burda büyük bir çaba var blog!

Irmak'la savaşıyoruz yaza karşı! :D

2.06.2010

insanları çok kırabilecek gibi görnüyorum ama aslında ben insanları kırmamak için hep kırgınlıklar biriktiriyorum. Yıllardır böyle olageleliyor. Benden çok şey gidiyordu, bana bir şey katmıyordu. Ben her şeyi incecik eliyordum, kendime kırgınlıklar çıkarıyordum, suçlar çıkarıyordum, her şeyden kendimi suçluyordum. Buna yanmak deniyor.
Yanıyordum.
Gün geçtikçe, belki ankara sonrasında. Ben bana daha çok yaklaşabildim sanıyorum. Artık 'nasıl düşünürse düşünsün' diyerek, belki üç belki beş ay sonra hakkımda doğru yargıya varabileceklerine ihtimal verip ucunu bırakıyorum. Zaten ne kadar kötü niyetli ya da zıt olduğum düşünülse bile, onlar da zamanla anlıyorlar. Aslında öyle değilmişsin'ler duyuyorum.
Öyle değilim.
Böyle de değilim.
Bildiğim şeyler de var,öğrendiğim. Çok fazla kendimi üzmemeyi öğrendim. kendimi suçlamamayı. Bazı şeyleri insanların doğası gereği olageldiğine bağlayabilmeyi. Akışına bırakmayı, kovalamamayı hayatı, geçip gittiğinin farkına varmayı. Akışından daha hızlı olduğunu sanmamayı.

elbette ben suçlu değildimm. ßir adamın sevmemesinde, bir dostun çekip gitmesinde, vazgeçilmelerde, çok sevilmelerde, nadasa bırakılmalarda.
Ben suçlu değildim. Ben kalandım, kalanlar terkeder diye bir şey yok bütün şarkıya inat.
Gidenler terkederler. İki kere iki de dört eder. BAsittir.
Zorlaştırmaya gerek yok terkedilişleri.
Sırtınızdan bıçaklayarak da gidebilir dostlarınız, sözlerini yutarak da, özürler dileyerek de, sizi ağlatarak da, güldürerek de.
Bir gün dönebileceklerini sanarak da giderler, döndüklerinde hala onları bekliyor olacağınızı sanarak.

Ben herkes için her sonucu ayrıntılı envatere dökerken, aslında kimsenin bu kadar dderrin düşünmeden kırıp geçtiğini gördüm.

bunlar da önemli değildi.
Herkesin doğası farklıydı, öyle olmalıydı. Öyle olmasaydı bazıları bu kadar vurdumduymaz, ben bu kadar geçmişe vefalı yaşamazdım.
Kendimi yerden yere vurmadım ama duygusuzca da anmadım giden dostlarımı, içmde tükenen sevgileri. SEvilmemeleri ve sevememeleri.

Artık biliyorum. Tek suçlu ben değilim hayatta.
Benim kırılmadığımı kim uydurdu yıllarca..

Ama artık kırılmıyorum. Ortada böyle bir durum var deyip, yeşil ışık yandığında karşıdan karşıya geçiyorum.

Bir tek ukte kaldı içimde. Kimseye öyle derinden bağlanamayacak olma korkusu. Sanırım sevmek benim 4. beşliğimde kaldı. Bundan sonrasına bu duyguları götürebileceğimi sanmıyorum.

/
Sırtını duvara yaslar, sırtını ağaca yaslar susarsın.

Artık sazın bağrı mı olur, kimsenin bilmediği bir ağrı mı, gider kendine gömülürsün.
Yoksa bu şehir, bu sokaklar seni alır kullanır, santim santim çürürsün.

Şimdi bir yeni sevda mı olur, kimsenin kapını çalmadığı bir inziva mı?Tutar sıfırdan başlarsın.
Yoksa bu ilişkiler bu zaaflar, seni yiyip bitirir.. Dirhem dirhem azalırsın.

29.05.2010

Şu uzun günlerde ders çalışmak o kadar da zor gelmiyor. Sınava birkaç gün kala başlanılan çalışmaları daha çok sevdiğim söylenemez ama öyle denk geliyor. Bu kadar planlı programlı çalışmayı sevmeseydim keşke. Her şeyi madde madde yazıp, günlere hatta saatlere bölmeler ve harfiyen uygulamalar. İşte bütün başarılarımın özeti.
Kış günleri geliyor aklıma. Çalışmak zorunda olduğum kış günleri, bütün günün bir anda eriyip gitmesi. Daha uyandıktan 4 saat sonra havanın kararması ve bütün depresifliğin üşüşmesi. Bütün gece kalması ve sabah yine bezgin bir ruhla uyanmak. Ne kadar eski şeyler olsa da. Öyle, hep bir yerde duruyorlar. Hepsi bir parça hayatımdan.
Onlar sayesinde oldu bugünkü bütün mutluluklar.
Pencerem arka bahçeye bakıyor. Orası el değmemiş bir orman gibi. Kimse de kullanmıyor. kuşlar ve böcekler dışında. Kuşlar akşamın 7'sinde bile sabahki gibi ötüşüyorlar. pencereyi kapamak mümkün değil. Neden bu sesler dururken kendi sessizliğime kalayım?
Kuş sesi pırıltıları hatırlatmıyor mu size de? Duru bir göle vurmuş güneş ışığı gibi. Kristale değen bi metalin sesi gibi. Çok güzel. Çok güzel.
Ne kadar ürkütücüydü ilk zamanlar bu pencereden bakınca gördüklerim. Ne kadar üzmüştü beni bu şehrin kahvrengi-sarı rengi. Arka pencereden görünen o sarı dünya. Ama şimdi bahçedeki çimenlerin üstüne yatıp keyfini almış olmanın verdiği huzur. İstediğim her an inip keyfimce keman melodileri eşliğinde ders çalışabilecek olmak. Ve sonra yine her şey için Rabbe şükretmek.

İyi ki varız! İyi ki!

28.05.2010

Ne çok acı var ne çok kırgınlık, ölüm, kan, soğuk, silah, kir, toprak, emek, zaman, alın teri.. Kimin kimden daha haklı olduğunu birilerinin tepelerde odalarında oturarak anlatmaları, nasıl yaşayacağımızı söylemelerine nasıl boyun eğebiliriz. Savaşlarda iki tarafta kayıp verir. Haklı-haksız ayırt etmeksizin her tarafın canı yanar insanlarını kaybettiklerinde. Bu ülkenin başından neler geçiyor, neler geçti, kimler toprak altında kimler üstünde kaldı. Ve bizler şimdi herkesi önyargısız oturup anlamaya çalışsak bile. Gidenler dönmeyecek ve büyük ihtimalle bütün dünya kökten değişemeyecek.

"Demek ki göçtü usta, kaldı yürek sızısı. "

25.05.2010

Bir yokuştan kendime çıkıyordum. Güneş tepemde, göl solumda, ağaçlar sağımdaydı. yerler çimen ve renkli çiçeklerle kaplıydı. Arada yalnız başına bir kırmızı çiçek gururlu gururlu başını dikmiş bana meydan okuyordu. O sırada baharı içimde hissettim. Sonra üzgünüm Tanrım, dedim; bana verdiğin o en güzel yeteneği kaybedip artık aşık olamayacağım için. Hiçbir acının içime işlemediğini gördükten sonra ölüm ve hastalık dışında, hiçbir üzüntünün unutulmaz bir yanı kalmayınca.. Üzgünüm tanrım, dedim; kalbime sahip çıkamadığım için, çok üzgün.

22.05.2010

Tek bir söz söylemedi, uğradığı hayal kırıklığının karşısında. Diğer güzelliklere verdi kendini. Orada da hayat devam ediyordu ve yaşamak zaten güzeldi. Nefes almaktan daha önemli olan bir bakıştı belki de ve ne anlamı vardı bir bakışı karşılaştıramadıktan sonra yaşamanın bir etiketle. Böyle de koparılırdı bir bağ, böyle de örülebilirdi ama ne anlamı vardı canı burnunda bir mutluluğa kan kusturmanın. Öyle de oldu, uzaklar uzak yapıldı, farklılıklar fark. Hiçbir şey görmezden gelinmedi, onun yerine toptan görünmez edildi. Böyle de güzel oldu hayat, öyle de. Daha kolay ve acısız oldu ölümden dönüşler ve hiçbir doktor gerekmedi teşhis koymaya. Çünkü öğrendikten sonra kendi kendini ayağa kaldırmayı ne anlamı vardı tıbbi techizatın..

19.05.2010

Üşenirsem geç kalırım. Biri ateşlemeden de yola çıkmalıyım. Şimdi olduğu gibi. Denemezsem bilemem. Bilmezsem rahat edemem. İstanbul'a gidiş..

18.05.2010

Hep şaştılar, herkes.. Bütün hayatım boyunca arkamdan gelen o dedikoduları duydum. Nereye girsem sanki birdenbire konuşmaların kesildiğini anladım. Ama anlamadıkları şuydu; bazı insanlar hayatlarını kendi istedikleri gibi kurarlar. Geri kalanlarsa onların yaptıklarını birbirlerine anlatıp dururlar. Ben başkalarının hayatlarını anlatarak ömrümü geçirmek istemedim. vArsın başkalarını benim hayatımı anlatsın..

Bana kocama bağlı olduğum içn mi saygı duyacaklardı? kurallara karşı gelmedim diye mi? onlar arkamdan konuşmasınlar diye bütün hayatımı onların istediği gibi mi geçirecektim?
Tabii ki yapmdım. Umurumda da değildi zaten. Hiç değer vermediğim insanların benim için ne düşündüğünden bana ne! Vız gelir bana! küçük bir çocukken bile acırdım onlara.. Annemin arkadaşları gelip çaylarını içerken onları izlerdim. Kocalarından ve belki de hiç tanımadıkları insnların hayatlarından başka anlatacak bir şeyi olmayan bu kadınlara hep acırdım. Onlar hep içlerinden geçeni söylemeyip başkalarının duymak isediği cümleleri kurmaya çalışan insanlardı.
Kendi kendime derdim ki; beni ateşlerde yaksalar bile bunlara benzemeyeceğim. Benzemedim.

Başucumda müzik-kürşat başar
Üstüme çöken tembelliklerden daha fazla zarar veren hiçbir şey yok hayatımda. Onları silebildiğim ölçüde başarılıyım, huzurluyum. Bazen inanılmaz derecede zor geliyor yapılacak işler listesi. Bunların kafamda dönüp durması, dilimde dönüp durması yetmiyor. Ben onları kalem kağıt yardımıyla listelediğimde huzur buluyorum. Böylece aklıma üşüşmüş en ufak detayları bile yazıp, yapmaya başlayabiliyorum. Öteki türlü sadece dilimde pelesenk olup kalıyorlar.
Listelerim çok meşhur benim hayatımda. Çünkü evet her şeye istisnasız liste yapabiliyorum. Günün akışı için bir liste, bir işin çözümü için bir liste, okunmuş okunacak kitaplar, izlenmiş izlenecek filmler, aranmış aranacak insanlar. Hepsi listeler halinde bir yerde bulunabilir, bir çoğu tamamlanıp çöp kutusu aracılığıyla odamdan çıkmış da olabilir. Onlara çok şey borçluyum.

Tembelliğim genelde ne yapacağıma karar veremediğimde, hiçbir şey yapmama haliyle tezahür ediyor. Buna yenilmiyorum, çünkü o kasvetli hava beni bunaltıyor. Dışarda yağmur yağarken odalarda oluşan karanlıklar gibi boğuyor beni bu durum.

İşte yine kurtuldum sayılır. Zaman her şeye yetiyor, benim bu kadar telaşlanmaktansa, listeleri yapıp hızlıca halletmem yeterli. Keyif almazsam, yorulmanın bi anlamı yok çünkü.

17.05.2010

Günaydın, geç uyandım ama bitti
Aslında geç bile kaldım zor uyandım ama geçti
İlacın etkisi, yok ..

Günaydınnn Mayıs'ın Salı'sı. Günaydın! Hepsi geçti :)
Çok büyük sözlerden herkes döner değil mi?
Bütün o büyük lokmalar birer birer yutulurken, boğazdan zor geçerken bunu hatırlarım.
Asla yapamam, dediklerimde ya da ne var ki çok kolay dediklerimde.
Ayağıma takılıp kalabilir kolaylıklar ya da yolda giderken geride kalanlar gibi çabucak geçip gidebilir zorluklar. Püf noktası, her şeyi umutla beslemek. Bütün geleceğe ve bugüne dair olan her şeyi. Çünkü karamsarlıklardan kar sağlamıyor hayatlar.
Hiçbir pürüz, kötümserlikle düzelemiyor.
Bunu yapmaktan vazgeçtiğimde nasıl bir huzura kavuştuğumu anlatmak için kelimeler yetebilir mi, deneyeyim.
Sabah kalktığımda, günaydın demeye başladım kendime.
Gülümsedim, gerindim, pencereden günü selamladım.
Çok güzel bir gün olacak, dedim, çok güzel günler olmaya başladı.
Arkadaşlarımı seversem, onlar da beni sever, dedim. .
Samimiyetle gülümsememi, yardımcı olmamı, paylaşmamı sağladı.
Çalışırsam, büyütmezsem gözümde olur, dediğim her şey oldu.
ßaşarısızlıklar çekti gitti, ben başarımla mutlu oldum.
Denersem neden olmasın, dedim, yapamam sandığım bir çok şeyi yapabildim.
Yeni hobilerim, yeni zevklerim oldu.
Yeniden yazarsam, neden olmasın, neden eskisi gibi, dedim..
İlerlettiğim bir romanım oldu.
Günlükler hayatımın yazılı belgesi, neden yavaşlattım, daha çok yazabilirim, dedim
HEmen her güne yazılmış üç sayfam oldu.

Güneş bana daha güzel doğuyor gibi geliyor, uykular bana daha tatlı, şarkılar daha zevkli, ayakkabım da beni seviyor.
İnancımı kazanabilirim diye karar verdikten sonra, kalbimin de yenilendiğini hissettim. Hiç böyle içten kılamadım uzun vadede namazımı belki de, Kur'ansız geçen günlerimde böyle zevk almadığıma da adım gibi eminim.

Kararlarımı yıllardır kendi kendime veriyordum ama hayatım boyunca belki de en çok ihtiyacım olan şey, 'kalabalıklar içinde bile' yalnız değilim.