14.09.2011

Fix you up

Well there's not a lot for you to give if you're giving in..

Sevgili günlük,
İstanbula geleli 2 ay kadar oldu. Öyle çok gezdim, arkadaslarımla bulustum, ailemle yemeklere gittim, misafir ağırladım ki yorgunum.
Yorgunum ve bu yorgunlukla erasmusa gidip daha çok yorulacağımın, sonra hiç ara tatile giremeden bilkentte okulun baslayacağının yasındayım.

And there's not a lot for you to feel if you're not feeling it..

ßazı şeyleri hissedip, onlar yokmuş gibi davranmak her zaman kolay değil. Yani ben sevgi beslediğim herkese ulaşamıyorum yahut aşık olduğum kişiye sesimi duyuramıyorum.
Mesela en yakınımdaki annem bile ona olan sevgimden şüpheli.
ßen çok mu karmaşık biriyim, anlaşılmıyor mu sert ifademin altında yatan merhamet?


What I wanted most was to get myself all figured out
And what I figured out, what I figured out, what I figured out

Hep düşünüyorum, ben hayattan ne istiyorum diye. Cevaplarım ezberlediklerim mi, emin miyim? Emin olsam bu kadar tekler miyim. Hala kopuk kopuk ama dışardan bakılınca çok kararlı alınmış bir yol gibi hayatım. ßir tek benim içimde bölük pörçük anılar.
Her şey eskiyor, herkes geride kalıyor. Bazen üzülüyorum, bazen umurumda olmuyor.

Was that I needed more time to figure you out..

Ama en nihayetinde, ben ne kendime başkalarıyla mutlu olma şansını, ne de başkalarının benimle mutlu olma şansını tanımıyorum.
İşte bütün bunlar benim içimdeki zinciri paslatıyor..

Çok kırılıp, çabuk toparlıyorum. Artık çok umurumda değil kimin kırıldığı, bu yüzden eskisinden daha az kırılıyorum. Ama yine geç kaldığım oluyor söylenmesi gereken sözlere.
Geç kaldığım oluyor, neyi sevdiğimi farketmeye.

Çok geç oluyor, vakit çok geç oluyor.

zeena

1.09.2011

Why must i burn? I m just trying to learn



Bir şekilde takılıp kalmamayı öğrenmişseniz, bu saatten sonra kimse size zarar veremiyor. İşte bu yüzden, bazı durumlarda acı çekmeniz, kahrolmanızı bekleyen insanlar, sizin mutlu olmanıza inanamıyorlar. Akıllarında sizin şu anda çok mutsuz olmanız gerektiğine dair bir yanılgıları var.
Hayır, bazı insanlar anlamaz. Daha büyük yangınlardan geçmişseniz, ufak kırıntıların, geride kalanların canınızı uzun süre yakmayacağını anlamazlar. Aslında o kadar zor değil, değil mi?
Hepsi öncelik meselesi. Yani daha büyük ailevi sorunlarınız varken, ufak arkadaşlık sorunlarına takılmazsınız,
tıpkı bunun gibi, kariyer ve başarı sizin için önemliyse, özel hayatınız ve kalbiniz canınızı yakmaya yetmez. İyi yapabileceğim bir şeyi olması gerekenden kötü yaptıysam bunun acısını ufak bir aşk kazasından daha çok duyarım kalbimde.

İşte bu yüzden, varolan duruma bakıp, rol yapıyor aslında mutsuz, vs gibi gereksiz çıkarımlara girmeyin.

ßenim keyfime kimsenin önyargıları engel olamaz :))

Sevgiler,
Zeena

Well there's not a lot for you to give if you're giving in..



Sonbahar..
ßen sonbaharı hiç olmadığı kadar layıkıyla yasamaya gidiyorum sanırım. Yağmurla yıkanan bir sehire.
Aklımda yıllar önce bu zamanlarda içimden taşan o telaşlar, üzüntüler ve hayal kırıklıkları var. Ama aradan geçen zaman beni bambaşka biri yapmış, başka bir dünyaya yollamış ve ben orada mutlu olmuşum.
Sanırım büyük hayal kırıklıklarının ardından ağlarken "Çok güzel şeyler olacak" demeyi akıl edememişim. Tıpkı o zamanlar bana söylendiğinde inanmak istediğim gibi, o bana tanrının "üzülme, bu şuanda olmuyorsa ilerde daha iyisi olacağı için" deme şekliymiş.
Ve şimdi ben, iyi ki'lerle dolu bir zamandan geçiyorum.

Dün kanserinden dolayı ameliyat olmuş akrabamızı görmeye gittik. Acıyı, ölümü beklemeyi ve ölürken bile inaçlı olmayı dileyen o insanların, bana olan inançlarını, desteklerini ve takdirlerini görmek.. Acı ve o sırada duyulan gurur ya da onur.. Her neyse..

ßazen bütün çabalarınızın şimdiden değdiğine inandırıyor.

Sadece ne istediğini bulman gerekiyor ve korkmadan adım atmak.

Korksan bile devam etmek ya da öyle bir şey.

Sevgiler,
Vera

29.08.2011

İyi ßayramlar :))


Selamlar ahali!

İki bayram birden aynı güne gelmişken, kutlamadan geçmek olmaz muhakkak.

İstanbul'da güneşli bir sabah değil ama olsun, serin serin bayram gezmelerini yapsın herkes bakalım.

Çok şeker yemeyin tamam mı?

ßayram hepimizi mübarek kılsın çocuklar, mutluluğumuz, keyfimiz daim olsun :))

Sevgiler
ZeeNa_VeRa

Cahit Sıtkı Tarancı-Seçmeler


Cahit Sıtkı Tarancı’nın bütün şiirleri tek kitapta toplanarak Can Yayınları tarafından yayımlanmış. Ben de bu güzel şiir kitabını mütemadiyen duraksayarak okuya okuya, satırlarını çizdim.. İşte bana güzel gelen dizeleri.. Bunlar arasında ölüme dair yazdığı şiirlerden pek göremeyeceksiniz çünkü ruh halime uygun değiller, mutluluğumu gölgeleyemediler, okuyup geçmek durumunda kaldım, öyle hissettim özrü yok. (: ßaşlıklarını vermiyorum şiirlerin, çünkü şiirlerin yalnız bazı mısraları var burada, bölük pörçük yani, başlıkla toplamaya hacet yok.. (:


Ecelin kucağında erirken çocukluğun,
Aleme sırdı senin varlığın ve yokluğun.
Hala bilinmez nedir kalbindeki bunalan.
Lambanı yaktılarsa lambanı kendin söndür.
Söndürmekle oyalan,
Gir geceler koynuna, deme yarın gündüzdür,
Belirecek gündüzler sönenlerden yüzsüzdür.
/
Hangi mel’un şeytandır bilsem söndürdü onu!
Mazim tüten bir baca, dumanın yoktu sonu.
/
Hiçbir kuşun,üstüne konmadığı bir ağaç;
Ömrüm; ne diye kondun bu ağacın üstüne?
Sana kim dedi ömrüm kuşa, şarkıya muhtaç?
ßir doğdun bir de batma, hayatıma kıyarsın,
Gel yine gönlümde kur gönlünün çadırını!
/
ßir sevgili sahibi olmak saadetini,
kim bilir benim kadar.. ben et kemik yığını
duydum beyaz bir nehrin içimde aktığını
/
Güneşsiz ve keleksiz Dicle akarmış meğer.
/
Sönük bir minarenin azabını bana sor
Böyle bir minaredir ruhum ışıklı değil,
Ah o ne bayram bilir ne ramazan ne kandil
/
Ne gizli cinayetler, neler neler oluyor,
Denize her gün körpe cesetler döküyorum.
Ne baharlar soluyor ne baharlar soluyor
Azamet ve ihtişam içinde çöküyorum!
/
Gelinlik kızlar gibi körpe ve caziptiler
Masum bakan gözlere nedense inanırdım;
Her birinde başka zevk duyacağım sanırdım,
Onlar ki varlığımın sırrına sahiptiler.
/
Bütün güzelliğiyle gece çırılçıplaktı
/
Semada ağlayarak seyrettiğim bir yıldız
Sanki yabancı bir yüz elemsiz ıstırapsız.
İçinden sürüldüğüm cennet gibi bir diyar
Annem mi kardeşim mi sevgilim mi? Bilemedim;
Fakat bir kadındı o, ben yalnız onu sevdim.
/
Ellerin saçlarımda ve başım dizlerinde
Her şeyden iher insandan bütün dünyadan ırak
Ta içimizden gelen bir ahenge uyarak,
Ve bu ahenkle sarhoş, ister misin sevgilim,
Hiç sonu gelmeyecek bir ömür geçirelim_
/
Ey her sabah kahraman, her akşam mağlup çocuk
Senin için göğsünü rüyayla çiçekleyen
Yatağın açılmış kollarına koş çabuk
/
Güneşe kavuşabilmek’çin çocuk,
Gündüzün boş yere çırpınıp durur.
Nihayet, nihayet geceleyin çocuk.
Koynunda güneşle beraber uyur.
/
Sen de her şey gibi yanımda iken
Sen de oluyorsun gözlerimde diken
Git git benden uzak uzak bir yere git
Ne olur içimde her zaman bir ümit
Her uzak şey gibi yalnız hayal
Yalnız rayiha renk şarkı halinde kal
/
Deliksiz bir uykuysa vaadin,
Günün dolmuş veya dolmamış,
Gençliğime filan bakmadan
Derhal gelebilirsin ölüm
Kapı açıktır, lamba sönük.
/
Yağmur yağıyordu Paris kaldırımlarına
Seni düşünüyordum penceremde!
(penceremiz olabilirdi!!)
Yağmuru sevmediğin geldi aklıma
Bulutlar da hatırlamış olacaklar ki
Yağmurda üzüldüğünü
Sağnak durdu birdenbire
Güneş açtı
Yüzün güldü mü bilmem,
İstanbul’daki pencerende.
/
Nedir ki eninde sonunda ölüm?
Ayrı düşmek değl mi aşinalardan?
Kapımı çalıp durma ölüm,
Açmam
Ben ölecek adam değilim
/
Ne bileyim ben kimdi
Amerika'yi kesfeden,
ne eder bes kere bes.
Guneyden mi kuzeyden mi dogardi gunes,
kacinci padisahti Yavuz,
aylardan Nisan mi yoksa Temmuz..
Ne bileyim nereye gider turnalar,
seftali ne zaman cikar,
bahcemde gul acmis ya da karanfil..
Umurumda da degil.
/
Beşiktaş’ta gün görmüş bir bahçede
Nisan akşamlarının en tatlısı
Sevdiceğim on dördünü sürmede
Bende gönüllerin en kanatlısı
/
Bir şey ki hava gibi ekmek gibi su gibi
Lâzım insana lâzım onsuz yaşanılmıyor
Ana baba gibi dost gibi yavuklu gibi
Kalp titremeden göz yaşarmadan anılmıyor

Bir şey ki gözünüzde memleket kadar aziz
Aşk ettiğimiz kendimize dert ettiğimiz
Adını çocuklarımıza bellettiğimiz
Bir şey ki hasretine dayanılmıyor

/
Kimdir bana gülümsiyen yeşillik balkonundan?
Demek gecelerden sonra nihayet gün doğuyor.
Bir gülüsündür gençliğimi döndürdü yolundan;
Yanan şu alnım elinin gölgesiyle soğuyor.

Güzelsin ya, ne olursan ol, girdin hikâyeme;
Çok değil evi barkı terkedip sana uyduğum,
Ancak sen tâzelikte gül yaraşır pencereme;
Uykusuz gecelerimde kokusunu duyduğum
/
Öldük, ölümden bir şeyler umarak.
Bir büyük boşlukta bozuldu büyü.
Nasıl hatırlamazsın o türküyü,
Gök parçası, dal demeti, kuş tüyü,
Alıştığımız bir şeydi yaşamak..

Şimdi o dünyadan hiçbir haber yok;
Yok bize arayan, soran kimsemiz.
Öylesine karanlık ki gecemiz,
Ha olmuş ha olmamış penceremiz;
Akarsuda aksimizden eser yok.
/
Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,
Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
Sende tattım yemişlerin cümlesini.

Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin!
Desem ki...
İnan bana sevgilim inan,
Evimde şenliksin, bahçemde bahar;
Ve soframda en eski şarap.
Ben sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin.
Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
Rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
Günlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi farkedemezsen,
Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,
Bil ki ölmüşüm.
Fakat yine üzülme, müsterih ol;
Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
Ve neden sonra
Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
Hatırla ki mahşer günüdür
Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.
/
Değil kardeşim, dal yeşil değil, gök mavi değil
Bilsen. Ben hangi âlemdeyim, sen hangi âlemde.
Aklından geçer mi dersin aklımdan geçen şeyler?
Sanmam. Yıldız ve rüzgar payımız müsavi değil
Sen kendi gecende gidersin, ben kendi gecemde
Vazgeç kardeşim, ayrıdır bindiğimiz gemiler...
/
Ne bir kelime konuştuk,
Ne işaret çektik birbirimize,
Fakat gerçektir seviştiğimiz
Vapur kalkıncaya dek,
Göz göze gelmekle sade.
Bir saadet gibi hatırlıyorum,
Yasemin kokusu ondan,
Teneffüsü benden,
Bir yaz akşamı,
Kandilli iskelesinde.
/
ßir kere sevdaya tutulmayagör
ateşlere yandığının resmidir
aşık dediğin Mecnun misali kör
ne bilsin alemde ne mevsimidir

25.08.2011

Düş (alıntı)

Sahi yüzün neye benziyordu senin? Çayırdan yeşili düş. Hatırladığım kadar güzel misin gerçekten? Bir ömürden gençliği düş. Sen o musun? Sevgiden varlığı düş. Akıl işe yaramaz her zaman, çocuktan anneyi düş. Sızlanıp kaldım gene, hayattan ölümü düş. Kader kısmet nasip işi biraz, oyundan kuralı düş. Kendim ettim, benden beni düş. Hayırlısı olsun derler, zamandan süreyi düş. Dönüp saklanacak bir bahanem oldu, bilenden bilgiyi düş. Yaman ve yolsuz gece. Ceylan avcıyı vurdu, masaldan o çakıl irisi gözleri düş. Düş de gör, acı neymiş.

17.08.2011

Keep walking

İkindi vakitleri..

Benim en çok sakinleşip, keyiflendiğim vakit.

Bugün yine bozulan sağlığımın peşinden koştum, dün de elbette.
Ne için bu hale geldiğime bir baktım, sorumsuzca yemeler, en gereksiz detaylarda boğulmalar ve olmayacak insanlara üzülmek.

Elde var yokluk.

Hepsi o kadar uzaktaki, o dostlar, o sevgiler, o zamanlar..

Zaman geçmiş gitmiş ve ben kalmışım, bir de üzerimdeki etkileri. Oysa herkes kendi derdine yanmakla meşgul. Nereden nereye geldik yine değil mi?

Sevmediklerimle, sevildiğini bilenlerim eş zamanlı çıkıp gittiler hayatımdan.
Bazılarını da ben yolladım ama ya anlık kararlarımdı, ya istemesem de gün gibi ortada duran gerçeklerdi.

Zoruma giden başka şeyler de var, görmezden gelmediklerimin görmezden gelmesi. Sebebini anlayamadıklarım.
ARtık sorgulamaktan vazgeçtiğim.
Artık görmezlikten geleceklerim.

Helal olsun.

14.08.2011

Mola.

MMasalarda gülüşler.


Dünyanın bir yerlerinde bu kadar acı varken, dünyanın başka bir yerinde bu kadar keyif ve eğlencenin olması haksızlık mı?

ßelki evet, belki hayır.

Topluca üzülüp, hep beraber savaşırsak kazanır mıyız kalbim?

ßelki evet, belki hayır.

Yine de başını yastığa koyduğunda, neye üzülüyorsan en çok, bugüne kadar kendini nasıl getirdiğine, neye odaklandığına çıkıyor düşündüklerin.. Saçma sapan insanların saçma sapan hatalarına mı takılıp kalıyorsun, o gün yaptığın içine sinmeyen şeylere mi, gözlerine bakamadığın bir yüze mi, yapacaklarını mı, seni bekleyenleri mi?

Ben başımı yastığa koyduğumda mutluluktan uyuyamadığım geceler yaşayan biriyim. Dünyanın farklı yerlerinde olup kulağıma gelen insanlık yaraları kısa bir süre kalıyor hafızamda. Beni bulmadığı sürece çok acıtmıyor. Tıpkı sizlere de olduğu gibi. Kim suçlayabilir bunun için beni, vicdanımdan başka?

Bir duayı hesabı tutulamayacak kadar çok tekrarladım.. Tanrım insanlık için güzel şeyler yapabilme şerefine ulaştır.

Neden bilmem, istedim, çok istedim.
Umarım olur.

Yoksa böyle keyfe keder yaşamak ve her şeye uzaktan bakmak canımı sıkmaya devam edecek. Bir şey yapma taraftarıyım, bir şey yapmalı demek değil.

Viva Latino :)

Latin müziklerini seviyorum ya hu, gittikçe daha çok.
Dün gece de hayran hayran bakakaldım akıp giden kadınlara pistte.

Açıkhavada, karanlıkta dans. Kulağa nasıl geliyorsa, göze de o kadar güzel geliyor. Ataşehirde güzel bir dans ziyafetiydi :)

12.08.2011

?

ibrâhîm
içimdeki putları devir
elindeki baltayla
kırılan putların yerine
yenilerini koyan kim

güneş buzdan evimi yıktı
koca buzlar düştü
putların boyunları kırıldı
ibrâhîm
güneşi evime sokan kim

asma bahçelerinde dolaşan güzelleri
buhtunnasır put yaptı
ben ki zamansız bahçeleri kucakladım
güzeller bende kaldı
ibrâhîm
gönlümü put sanıp da kıran kim


Asafa Halet Çelebi

ßizi ayıran duvar :)


Sevgili Marina,

Beni ne kadar çok kırdığının farkında olmamanı şu an bulunduğumuz yüksek rakımlı tepelere bağlıyorum. Bana yönelttiğin suçlamaları o vakitler konuşarak aştığımızı sanıyordum. Böyle önemli bir projenin ortasında eski defterleri açmanın ikimize de faydası olmayacağını bilmen gerekiyordu. Ama siz kadınlar, ne kadar da iyi birer koleksiyoncusunuz. Güzel hatıralarda unutkan, kötü hatıralarda pek cimri olursunuz. Her yerde ve her koşulda insanın kendini kötü hissetmesini sağlamayı becerirsiniz öyle değil mi? Mesela biz Klimanjaro’ya tırmanan iki dağcı olsaydık, tam da zirveye yüz metre yaklaşmışken o buz gibi soğuk ve canımızı almaya yeminliymiş gibi görünen kayaların arasında birden bire durup Ernest Hemingway’in kızı ile tanıştığımız o partiyi hatırlatır “O kıza kanepe ısmarlamaya ne gerek vardı?” diyerek kararırdın. Sonra birdenbire seni hiç sevmediğimi, seninle oynadığımı filan söyleyerek salya sümük hıçkırmaya başlardın. Ama genç hanım, unuttuğun bir şey var: Orada, binlerce metre yüksekte gözyaşlarının bir kıymeti olmazdı. Donup kalan yaşlar aşağıya doğru buzdan misketler gibi yuvarlanırdı. Bazı şeyleri durup durup kaşıyorsun gibime geliyor. Hem kendi ağzınla söyledin, Vegas’taki o kadın bir kere fahişe filan değildi. Hiç kocası olan bir fahişe olur mu? Evet tamam adam son derece öfkeliydi fakat meseleyi anlayınca silahını filan indirmişti zaten. İnan bir an bile korkmadım. Çünkü senin çıplak dediğin şey, bluzunun üstüne dökülen domates çorbasının marifetiydi. Çok içmişti, ben de ‘birer çorba içelim, kendimize geliriz, oyuna öyle devam ederiz’ demiştim. Çok ısrar etmeme rağmen işkembe içmedi. ‘Sarımjak kokarj şimdi’ diyordu. ‘İçkiliyken racon işkembe çorbası içmektir, sarımsak ve sirkedir seni ayıltan’ filan dediysem de fayda etmedi. Domates çorbasında ısrar etti. Tabi ki çorba boşa gitti, ayılamadığı için doğru dürüst tutamadı kaşığı. Çocuk gibi üstüne döktü. Yalanım varsa gözüm çıksın. Buna inanmıyorsan benim neden çıplak olmadığıma bir açıklaman var mı? Sen olayları uygun malzemelerle bir magazin çorbasına dönüştürüyor sonra da üzerime boca ediyorsun. Sonra uğraş dur çıkarmak için o lekeleri. Bak senin yüzünden yolculuğumuzun ayrıntılarından bahsetmeye bile vakit kalmıyor. Yolculuk deyince şimdi mektubunun sonunda bana attığın taşlar geldi aklıma. Yok futbol topuymuş yok bilmemneymiş. Ben sana Çin’de bisiklet yok mu dedim? Bu satırların kendi kendine ne kadar öfkelendiğini gösteriyor. Bisikleti bile kalbimi kırmak için fırsat olarak görüyorsun. Yazıklar olsun. Evet belki bu projenin ilk tasarlandığı tarihten çok farklı bir noktadayız fakat senin bu dokundurmaların sürerse korkarım bir ayrılıktan çok daha fazlası yaşanacak. Çin hükümetinin yıllarca projeye izin vermemesi meselesi ise tamamen adamların kırtasiye tipi bürokrasisi ile ilgili. Bir dilekçeye on ay sonra cevap verenlerden ne beklenir? Peki verdikleri ilk cevabı hatırlıyor musun? Tam olarak şöyleydi: “Duvara badana yapılacaktır.” Yani hafızanı tazelemek isterim; o badanayı bekledik biz tam iki yıl. Bir de hafıza konusunda lepistesten farkım yokmuş. Vur, alttan alttan vur. Olsun, ben lepistes olmaya razıyım. Peki sen pirana olmayı kabul ediyor musun? Her şeye rağmen sevgiler.

Uwe.


ßahadır Cüneyt Yalçın

Cuma


Sanırım Afrika'da açllık var.
Sanrım doğuda askerler ölüyor.
Sanırım Dünya ekonomik krize girdi ve kimsenin haberi yok.
Sanırım mevsimlerde abukluklar meydana geldi.
Sanırım sporun güzelliğine şikeler gölge düşürdü.
Sanırım herkesin foyası ortaya çıkıkça rezillikler normalleşiyor.
Sanırım hepimiz yalan söylüyoruz.
Sanırım bu mutluluk çığlıkları atanların hepsi aslında çok acınacak haldeler.
Çünkü biz bu dünyaya keyfe keder yaşamaya gelmemiştik.
Sanırım herkes amacından saptı.
Sanırım bir şeyler olması gerektiği gibi değil.
Sanırım her şey göze sokulmak için , bütün yollar tıkanmak için var artık.
Sanırım rol yapmaktan kendileri olmayı unuttular.
ßaşkalarına oynamaktan, kendi gerçeklerinden koptular.
Ve sanırım ben hepsinden çok sıkıldım.

Ve sanıırım artık kilitledim kendime açılan kapıyı.

Gülümsemeye başladım ve sözümü gizlemeye.

Sıfatımı arıyorum.

Hayırlı cumalar..

3.08.2011

Yaz kızım, gereği düşünüldü : Hatun kelamdan kesilecek!



-
11 yıldır günlük tutuyorum, hayatımın yarısına tekabül ediyor,
İlkokuldan beri öykü, liseden beri roman, üniversiteden bu yana da nesir yazıyorum,
2005'ten beri forumlarda yazıyorum,
2006'dan beri bloggerda yazıyorum,
2007'den beri facebookta yazıyorum,
ek$i-boğaziçi-sozlukmarmara-lafmacun ve bilimum sözlüklerde yazıyorum,
Gözümü açtığım günden beri okula gidiyormuşum gibi geliyor, okulda yazıyorum,
Yaz geliyor, kurslarda yazıyorum, yaz okullarında yazıyorum.

Sonra isyan ediyorum, bileklerim neden bu kadar ağırıyor!

30.07.2011

Önüm arkam sağım solum sobe !


"Yazıyorsun da sanki beni mi yazıyorsun!!"

Çarşaf çarşaf yazasım geldi, biraz hastayım bu gece, midem benim değilmiş gibi söküp atasım var ama yazmadan uyumayacağım..

ßen bundan iki yıl kadar önce Özge'ye "Sen benim en kıymetlimsin" diye şarkılar ithaf etmiştim. Onunla yollarımızı ßoğaziçi ve ßilkente giden yollar ayırdı. 2009 bana Elif ve seni kattı, onu götürdü.

Yanımda sürekli atışmaktan nefes aldırmayan bir Enes, bir de benim kadar nevrotik bir Elif buldum o dönem. Elif gidene kadar, daha normaldik en azından. O gidince ben hepten sana sarmış filan olabilirdim araya dış mihraklar girip engel oldular. =)

Çok başını ağrıtıyorum değil mi kıymetlim?

Tanıdın mı sahi beni?

Dengesizim, bazen çok sert bazen çok duygusal, sürekli aynı hataları yapmaya eğilimli, hep basının etini yiyen biri?

Alıştın ama eminim.. :)

Düzelirim Enes, düzelirim, kendimde o gücü buluyorum. ßen de oturaklı, ciddi, sakin biri olabilirim bir gün belki.. Peki olmak ister miyim? - Kesinlikle hayır.

Artık hiçbir yaşadığıma şaşırmayacaksın. Mütemadiyen gülüp eğlenip, sıklıkla bir şeylere takılıp kapını çalarım yine, sen de ulu bilgeler gibi bağdaş kurup bana nasihatte bulunursun.. Sürer gideriz biz böyle, süreriz değil mi?

Mutsuz muyuz Allah aşkına? ßu laik, sosyalist altyapımız, komünizme olan aşkımız sürdükçe biz hiç ayrılmayacağız bak, söz! (Seneye Amerika tamam değil mi??! )

:p

Sevgiler,

ZeeNa

sarı

Görmediğin yerde iyidir hayat
Umdukların hayalken yani
Kimsenin dokunmadığı hayaller güzeldir çünkü
Kimsenin düşünden çalınmamış,Kimseye borcu olmayan hayaller.
Değerlidirler güzel oldukları kadar
yaz güneşi gibidir
rüzgarı ılıktır henüz, suyu serin
gözleri kurudur bulutların
borçsuz ve hilesiz..
güzel olanları da yeşildir
orman gibi de olabilir kısa gün batımlarında
uzun uzun bir gün de olabilir
göl kenarında..

Sevmek başka bir düştür belki de
yaklaştıkça büyüsü de bozulabilir üstelik
öyleyse sevmenin olmadığı düşler daha güzeldir
ve yalnız onlardır gerçekleştirebileceğin
sevmek her düşü yarım bırakıyor nasılsa...

One Night With the King

-Bütün mallar içinde en kolay ve en ucuza alınabilen aşktır.
+Ama satılıksa lordum, o aşk değildir.
-Senin bile bir fiyatın vardır..
+ßen aşkın ne alıcısı, ne de satıcısıyım.

28.07.2011

tatil :)

Nasıl tatlı bir boşvermişlik bu böyle. Üzgün kırkın mutsuz huzursuz ve huysuz olmalıydım. Öyle olacağımı sanıyordum. Oysa keyif bende mutluluk bende ferahlık bende. İstanbul güzel ben güzel hayat çok güzel. Ne acılı şarkılar dinlemek geliyor içimden ne bir şey ifade ediyorlar bana. Ne meydan okumak istiyorum, ne temize çıkarmak sevmeyişimi. Yok bir şey anlatasım bile gelmiyor.. Hayatımdan çıkardığım bütün insanlara olan isyanımın yaz okulunun son gününde nasıl sona erdiğğini, yalnız dışarda değil onlara karşı içimde bile hiçbir istek sevgi şefkat filan kalmadığını görmek garibime gidiyor. Biraz kızarım biraz üzülürüm sanmıştım. Söylediğim güzel bir şeye aldığım garip kibirli bir yaklaşım da sanki sevmek yerine canını yakmışım gibi haksız bir muamele de var bunların içinde. hayal kırıklığı oldu benim için belki bu yüzden. Keşke alkışlarla uğurlayabilseydim ben de.. Sadece ortaköy de bir iki hafta, yalovada bir iki hafta, arkadaşlarımla bir kaç pierre loti keyfi filan kuruyorum kafamda. Beylerbeynde bir öğlen güneşi, tek başıma sahilde bir çay bahcesinde.. Sonra cocuğumuzun doğumunu görmek istiyorum. Birkaç gün başakşehirde birkaç gün hastanede şeymayla olmak.. Ufaklığın ilk anlarına şahit olmak var aklımda.."madem her şey biter, yine başlar yeni baştan.."

27.07.2011

Safran Sarı'dan notlar..




-Saymaya gerek yok, diye düşündü. Adı konulunca daha da çirkin oluyordu bütün bunlar. Bir kadın bu tür eksiklerin hepsini görüp yine de sevebilirdi bir adamı. Hiçbir mantıklı neden olmadan kirli donları, horlaması, takma dişleri, taşralılığıyla ama özüyle, o olduğu için çılgınca sevebilirdi. Öz ille de karşı tarafın sahip olması gereken bir şey değildi ayrıca. ßizimle ilgiliydi.

-"Nefretten daha kolaydır acımak!" ßöyle yazmıştı Nedim. Ama çabuk verilmiş bir yargıydı bu. bazı duyguları adlandırmak olanaksızdı. Hem zaten hepsi öylesine toza toprağa gömülmüşlerdi ki en iyisi onları kendi hallerine bırakıp unutmaktı.

-ßelki de hayatta kalmanın en güvenli yolu buydu. Geçmiş ve gelecekle ilgili bütün yanılsamaları öldürmek.

-"Yaşlanmak insanın ögüvenini zedeleyen bir şey Melike. Durmadan eskinin soylu güzelliğini düşünen soyut bir zihin için acıklı bir çelişki."

-"34 güzel yaştır.ßüyük tutkulara kapılma çağı.. Mutlu olmanı çok isterim yavrum. Bu kadar yalnız olman üzüyor beni. Eksiğinin ne olduğunu tahmin edebilirim ancak. Bence bu geçmişinin sen de yarattığı fiziksel ürkeklikle hayal gücün arasındaki çelişkiden doğan bir sorun. +"Etrafımda bol bol bencillik miskinlik pespayelik ve sofuluk var. Erkek soyu bu kadar düşmüşken nereye kamp kuracağımı bilemiyorum.." -Çok şey bekliyorsun. İnsan böyle sevemez Melike. +"sevmek? Çok zor dayı. İnsan olgunlaştıkça.." - "Daha bilinçli seviyorsun.Tabii bir yaştan sonra hüzne umutsuzluğa dönüşüyor daha şüpheci ve daha huysuz oluyorsun.."

-Melike sustu. Niyazi bey anlamlı bir gülümsemeyle ve derin düşüncelere dalmış gibi dışarıya baktı. "nefret bile derin bir duygusallık içerir sonuçta.. Sen hiç sevmedin kızım, ya da sevgini göstermek doğana uygun değil."+"Gösterememiş olabilirim ama sevdim dayı!" -"O sevgi değildi, çocuktun o zaman, adam da deliydi zaten. Neyse geçmiş şeyler.."

-Kimileri ilk bakışta ilginç ve derin görünürler ama çoğunlukla ödünç benliklerle varolmayı yeğlediklerinden çabuk sığlaşırlardı. Dışlanmamak için kişiliklerini aşırı sivriltmek ya da hızla kalıp kimliklere dökmek zorunda kalmak kolay değildi sonuçta. öte yandan dış görünüşleri hemen hemen aynı yöntemlerle yeşertilip parlatıldığından şaşılacak ölçüde bir örnekti. saç savurmaları, sarışınlıkları, çıplak yanık tenleri, abartılı avuç içi giysileriyle o kadar birbirlerine benziyolardı ki içlerinden herhangi birini ayırt edebilmek, farklı bir özellik bulup sevmek neredeyse imkansızdı.

-Şunlara bak, dedi. Yalnızlık dansı bu, katmerli bireylik hali. Hem acıklı hem de gülünç. Karanlık bir ağıla doldurulmuş şaşkın korkmuş bir koyun sürüsüne benziyorlar.

-ßazı insanlara, herhangi bir sıradan eşyayla ilişki kurar gibi duygusuzca yaklaşmayı, onları devre dışı bırakmak için aptallığa tahammülü yokmuş gibi görünmeyi becerebiliyor ama bunu nasıl öğrendiğini açıklayamıyordu kendine. her şey olması gerektiği gibi oluyordu belki de, kendiliğinden.

-Mutluluk çıplak gözle görülebiliyor, daha zor anlatılıyordu ama mutsuzluğu dokunmadan anlayabilmek olanaksızdı ve nedense daha kolay anlatılıyordu. Mutluluk başka bir şeydi belki de.

-Eldeki veriler iki kişilik sevda hikayesi yazmaya yeterli değildi. Sıradan bir karışıklık olağan bir kaza bu noktadan öteye götürelemezdi. Kesinlikle çocuksu ham bir hayaldi bu. Gelgeç ilgiler insanı yenileyebilirdi ama bir kadına uzaktan asılmak, yozi işi gücü olmayan adamların harcıydı.

-Asiyim, piyasa koşullarına uymuyorum, sonsuza dek reddettim canımı yakanları. Seviyorum sözcüklerimi yontmayı, hatalar yapıp pişman olmayı, yadsınmaz biçimde iyi olanları ve bilmediğim sapaklara girmeyi.

Yine de; itiraf ederim ki sandığınız kadar temiz değilim.

ßirçoğunuz gibi hızla kirleniyorum.
İstemeden kötü çok kötü yollara sapabilirim.

-Unuytmak belleğin yıpranmış kumaşına işlenmiş çirkin bir mühür!

-ßu kez farklı olacağı umudu değil miydi yeniden sevmek? Olmayacağını bile bile, umutsuzca tutulmak değil miydi aşk? Aşk? Çok iddialı bir sözcük. Belki demeliyim. Anahtar sözcük bu işte! Rastalantıları küçümsememek atlamamak gerekir. Gelecei olmayan aptalca bir büyülenme hali bile olsa. Nedir ki gelecek? Şimdiyi karartan bir şey değil mi? Bırak kendini anın akışına.. Dünya o kadar kücük, hayat o kadar yavan ki!
-"Haklısın, en değerli şey kendisi olandır."

-Sandığın kadar yürekli değilim. Evren içinde zaman değişkenliğinde akar, kıtalar kayar ve yıldızlar doğup ölürken insanın kendini aciz hissetmemesi çok zor. Umutsuzum, çünkü milyarlarca nesne ve insanın durmadan pazara sürüldüğü bu insafsız dünyada, yok olup gitmek dışında bir şey gelmeyebilir elimden.

22.07.2011

Nate'ten


'ßüyürken kim olmam gerektiğini bilemedim. ben de hayatımı tüm bu ayrıcalıkları ve zenginliği benden daha fazla hakettiğini düşündüğüm insanlar için özür dileyerek geçirdim. Ne öğrendim biliyor musun?
Olduğun kişiye karşı çıkamazsın!'

Misery !



Look at all these happy people living their lives. Look at all these plastic people, they're dying inside. Look at all these shallow people telling their lies.. Look at all these empty people.. Don't you know the misery loves company?

21.06.2011

duygular paketlenmiş, tecime elverişli
gövdede gökyüzünü kişkirtan şiir sahtedir
gazeteler tutuklamiş dünya kelimesini
o dünyadan, o şiirden öcalmali demektir

ölüm gelir, ölüm duygusuna karşi saygisiz
ve zekâ babacan tavriyla tiksinti verir
söz yavan, kardeşlik şarkilari gayetle tikiz
öcalinmazsa çocuklar bile birden büyüyebilir
uzak nedir?
kendinin bile ücrasında yasayan benim için
gidecek yer ne kadar uzak olabilir?
başım açık, saçlarımı ikiye
ortadan ayırdım
kimin ülkesinden geçsem
şakaklarımda dövmeler beni ele verecek
cesur ve onurlu diyecekler
halbukı suskun ve kederliyim
korsanlardan kaptığım gürlek nara
işime yaramıyor
rençberlerin o rahat
ve oturmus lehçesinden tiksinirim
boynumda
bana yargi yükleyenlerin
utançlarından yapılma mücevherler
sırtımda sağır kantarı gizli bilgilerin
mataramdaki suya tuz ekledim, azığım yok
uzun yola çıkmaya hüküm giydim.

Troy

sonsuzluk kavramı ınsanı her zman korkutur o yüzden kendımıze gelecege uzanıp uzanamayacagımızı sorarız
bız oldukten cok sonra yabancılar ısmımızı duyacak mı kım oldugumuzu nasıl savaştıgımızı nasıl sevdigımızı merak edecek mı?

-

-o hayatımda gördğüm en büyük adam onunla savaşmak istemezdim
-işte bu yüzden ismini kimse hatırlamayacak.

Kaybedenler kulübü =)

Geçenlerde cumaya gittim?
-Hangi cuma?
+ben salı günleri giderim daha sakin oluyor.

-Siz hangi düşünceyle bu programı yapıyorsunuz!
-Dostum biz prensip olarak düşünmüyoruz.

Kuş beyn: kendinden ne kadar uzaksan aslında kendine o kada ryakınsın. yer yüzünde sana en uzak nokta aslında sırtındır. bazen büyük farklılıklar insanları birbirine daha da yakınlaştırır.


-Aşık olmak anlık bir şey. birden her şeyin çok parlak göründüğü, birden en pastel renklerin bile ısınmaya bşladıığı, birden tüm yemeklerin çok daha lezzetli olduğu br an bu. insan karar vererek aşık olmaz. sadece bir bakar, olmuş.

-kadınların ozllıgı ne bılıyor msuun senı sen yapan ozellıklere asık olup sonra onları senden almak ıstıyorlar.

-

hepsi ama hepsi bu kadar

Hava güneşli ondan sonra ama her zaman iç açmıyor. Bunaltması gibi.
Nereden gelip, nereye gittiğime bakardım eskiden. Nereden gelip, nerede tıkandığıma bakakaldım şimdilerde. Kimsenin sözü, kimsenin öğüdü kesmiyor beni kalbim. Kimse kimseye kendinden daha iyi bir yoldaş olmuyor . Yolu değiştirmek için ne geç bir vakit.

Ne geri alabiliyorum zamanı, ne geri verebiliyorum, ne uzaklaşabiliyorum kalbimden, ne kalabiliyorum yakın..



Çekip gideyim istedim.

Başımdaki bu esintiyi bana getiren rüzgara iade edeyim, şapkamı çıkarıp bir vedayla eğileyim, sonra ıslığımı çala çala uzaklaşayım sokaklarından.

Brahms eşliğinde..

1.05.2011

Gel-gitler.

Hali, tavrı, söyledikleri, söylemedikleri ve mırıldandıkları onun canını yaktı.

Uzak kalbi, uzak bedeni, donuk bakışları çok acıttı.

O zaman döndü gitti kadın.

Kızı arkasından ağladı... Kızı "Anne, gitme!" diye haykırdı. İçinden bir şeyler koptuysa da durmadı kadın. Yürüdü gitti. Rüzgar tenine değer değmez ürperdi, kolunu sıvazladı, kendi kendine dayanmasını öğütledi, adımlarını hızlandırdı.

Yağmurun damlaları saçlarından sızdı, derisine ulaştı. Soğuk daha çok canını yaktı. Buz tutması gerekirken duyguların bu kadar zorlayıcı olmasını beklemiyordu.
Hazırlandığı bir son sayılmazdı ama beklediği bir son da değildi. Bir son beklemiyordu.

Bu sıradan yaşam, bu genel-geçer taleplerin karşılandığı birliktelik, bu görmezden gelinen aşksızlık ve saygısızlığın sürüp gideceği üzerine hiç düşünmediyse de, biteceğini de düşünmemişti belli ki.

Aniden oldu. Bir anda karar aldı, bir anda terketti evini.

Kara kızının bütün masumluğunu arkasında bırakarak, yaşını gözünde saklayarak. Bıraksalar yere yığılacak kadar güçsüzken, dimdik omuzlarla hızlı adımlarla uzaklaştı.

Dönmese de olurdu, ama dönmeyi o da dilerdi. ARkasından gelen olsaydı. Mesela adam gelseydi arkasından. Mesela hemen yollarına düşseydi, hemen arayıp ulaşmaya çalışsaydı.. Kızının değil, kendisinin ihtiyacı olduğunu bir ay sonra bile olsa itiraf edebilseydi..

Kimse konuşmadı.

Kimse aramadı.

Kimse ardına bakmadı...

Bir ay sonra kadın geri döndü. Kızı için döndü. Kadın kızına sarıldı, kadın kendisine sarıldı, kadın acısına sarıldı. Bir daha da hiç gitmedi.

Vera 01.05.2011

26.04.2011

Bahar işi zorlaştırıyor bazen. Çünkü mutlulukları ve hüzünleri çok abartılı. Diğer mevsimleri doğurduğu için süreç ya çok sancılı ya çok sevinçli.

23.04.2011

Yazıya kelimelere küstüğümden değil, elim gitmedi ama dargın değilim cümlelere inan ki.
Kaldığım yerden son hızla devam ediyorum koşturmacalara. Yoruluyorum ama mutlu da oluyorum. Kendim için bir şeyler yaparken, gelecekteki dünya için bir şeyler yaptığımı biliyorum. Bu yüzden yol alırken motivasyonumu kaybettiğmde hemen toparlanıyorum.

İşler yoluna girdi, aklım yerine geldi bu süreçte.
Dersler iyiye gidiyor sanırım, çok da gerilmeye gerek olmadığını anladım ve bu beni rahatlattı.

Erasmus işlerini ayarlamaya devam ediyoruz daha çok netleşti bazı şeyler. Korkulardan arınmaya başladım süreç yakınlaştıkça ve bilgim arttıkça. Bildikçe daha az korkuyorum, insanın bilmediğinden korktuğuna inancım tam.

Ben güzel şeyler yapmak istiyorum. Güzel şeyler bırakmak istiyorum arkamda. Yapılmış bir yenilik, düzeltilmiş bir hata, yazılmış bir kitap, yetiştirilmiş bir çocuk, okutulmuş birkaç genç, kurulmuş bir dernek, gönlü alınmış bir anne baba istiyorum..

ben bu hayata boş yere geldiğime, keyfime göre yaşayıp öleceğime inanmıyorum. Bu yolda tüketirsem yazık olacağının da farkındayım. Özgürlüğün benim her istedğimi yapmam anlamına gelmediğinin farkındayım. Ben sınırlarım olmazsa kendime saygımın olmayacağının ve bu durumda özgürlüğün ne anlamı olacağını sorguluyorum. Bunda haklı olduğumu da sanıyorum..

Okumalarımdan tartışmalarımızdan memnunum. Pazartesileri seviyorum. O akşam buluşmasında kendimi ait odluğumu hissettiğim bir arkadaş grubunun içinde bulmaktan memnunum.

Cansunun 78 e gelmesinden de memnunum. Onun sıcaklığı yeter.

Selin in tasasızlığından rahatlığından memnunum.

Münevverin olgun kararlarından, maneviyatına yaptığı yatırımdan, arkadaş seçimlerine kadar takdirle karşılıyorum.

Elif'in sorgulamalarından bunları benimle paylaşmalarından ve beni dinlemesinden sonra da güzel güzel nasihat etmesinden memnunum.

Babamın mutlu sesinden, annemin beni sevmesinden, kardesimin düzgün karakterinden, ablalarımın sıcaklığından memnunum.

Oda arkadaslarımın samimiyetinden, anlayıslılıklarından ve kibarlıklarından memnunum.


Ebru hocayla tanışmış olmaktan, Nihat hoca dan ders almaktan, her yolun engelini aşıp kendi başıma yine sağ çıkmaktan çok memnunum..

Duş alırken şükrettiğinin farkına varıp "neyse tanrım çıkınca konuşuruz" diye bunu kesip sonra gülümsemekten de mutluyum.


Bahardan da memnunum...

Sanırım sonunda nefes alıyorum. :)

javascript:void(0)
Mamma mia-s.o.s. dinliyordum.

13.04.2011

ßahar tatili @

İnsanın etrafında gülümseyen bir annenin, bir babanın, bir kardeşin olması çok güzel bir şey. ßen buna biraz geç kavuştum ama güzel oldu. Ailece kahkahalarla şakalaşmamız, birbirimize sarılmamızın yerini hiçbir şey tutamaz. ßu yüzden en güzel tatil buymuş gibi geliyor artık.
Tatil öncesi Genç Akademi'ye katılıp güzel bir 3 gün yaşadık. Pişman da olmadık tatilin 3 gününü feda ettiğimize. Tanıdıklarımız, öğrendiklerimiz, sürdüğümüz keyif, bireysel tatmin filan işin içine girince zaten kardayız.

Tatilde arayı kapatıp, bir dönemdir süregelen tembelliğimin etkisini yokedecektim ama yapamıyorum. 3 gün sonra Ankara'ya dönüyorum ve hala elde var sıfır. Sınavlara tam anlamıyla çalışarak dönebilsem en azından bir işe yaramış hissedeceğim.
2,5 makale var elimde ki zaten dilleri ağır nasıl okunacak bilmiyorum.

Şimdi bir işin ucundan tutmak için bilgisayar başından kalkmam en iyisi olacak. :)

2.04.2011

Hosgeldin Nisan :)


-



Ankara'ya da bahar geldi sonunda. Nisan ayına gece gündüz her fırsatta "Born this way" dinleyerek girdim. Şuan kulaklarımda hala aynı şarkı çalıyor. Siz de okurken dinleyin buyrun:

-




Mart geride kaldı.

Kış geride kaldı. Bir ay gecikmeli de olsa. Çok mutluyum kurtulduğuma. Kurtulduğuma inanıyorum. Çünkü hiçbir acı duymuyorum aklıma geldiğinde ve hiçbir pişmanlık duymuyorum.
Olması gerekenler olduğu için.

Mart ayıyla birlikte gereksiz yere fazla değer verdiğim arkadaş' larımı da geride bıraktım. Onlara sadece kendileri ne kadar değer verdiklerini hissettiriyorlarsa ben de o kadar değer vermeye karar verdim. Kimisine gördüğüm yerde selam verip geçerek, kimisine belki biraz daha şefkat. Ama hepsi bu.

Kara kış üstümüzden geçti gitti ya, bir daha dönmek istemiyorum. Eğlencenin dibine de vurmuş olasam, ülser oldum çıktım bu kadar kücük bir detaya takılmaktan.

Ayağım takılsaydı düşebilirdim, yüreğim takıldı ama paçayı kurtardım.

ßen bu yola girerken hedeflerim vardı, onlar için hergün dualar ederek gelmiştim Dualarla gelmiştim ben bu noktaya. Peki bunu böyle değersiz insanlar için yakmaya değer miydi? Gözümde bir perde vardı da açılmış gibi oldu.

Kendime geldim.
Bahar da geldi.
Aynı ana denk geldi.

Hadi, hadi yıkalım ortalığı (:

I'm beautiful in my way because God makes no mistakes. I'm on the right track baby, I was born this way!

29.03.2011

2001 - Göksel-Körebe :)


Şimdi şimdi şimd, nerden geldi, facebook Göksel sayfasından ismi albümünü hatırlattı açıp Körebe albümünü dinleyeyim dedim. tarihine de baktım 2001 diyor. 10 yıl oldu? Nasıl ya? dün gibi hatırlıyorum odada her aksam gece geç saatlere kadar dönüp duran şu albümü. Her ama her şarkısına bayıldığım dilimden düşmeyen şarkıları.

Günün birinde, bir ihtimal, körebe, gülümse, parıl parıl, uzatmalarda, hak yerini buldu, niyet, kız gibi, bu kadar.

Ah hepsi birbirinden güzeldi. Mutlaka tekrar dinlenmeli. Şuan yaptığım gibi..

Mü-kem-mel!

ßu adam benim canım :)


Ne bir kadın yüzüme bakar, ne bir portakalın beş kuruştan yirmi beş kuruşa fırlaması beni ilgilendirirdi. ßeş kuruşsa yerdim. yirmi beşse portakala da vedâ!
-
Söz vermiştim kendi kendime; yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da, bir hırstan başka ne idi! Burada, namuslu insanların arasında sakin, ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neme gerekti. Yapamadım. Koştum tütüncüye, kağıt, kalem aldım. Oturdum. Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkarttım. Kalemi yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.

S.F.A.

28.03.2011

27 Mart Şebnem Ferah


:)))

Nasıl anlatmalıyım bilmiyorum. En son 2006 yılında Bahar şenliklerinde 3 şarkı kadar dinlemiştim ben Şebo'yu Marmara Üniversitesi'nde.

Aradan onca zaman geçti. Aslında 2008 ve öncesini onun şarkılarıyla yaşadım denebilir. Her anımdı, beni gaza getiren bütün destekleyicim, bütün moralim, moral bozukluğum, anılarım, geride bıraktıklarım, bırakmaya çalıştıklarımdı şarkıları.

Bilkent sonrasında hepsi geride kalmıştı. Ben onu dinlemez olmuştum, çok acıklı geliyordu yakarışları artık. Hayatıma da pek uymuyordu, kafam daha laylaylom şarkılar peşindeydi, hayat öyleydi.
Hayat hala öyle.

Ama ben pazar akşamı Şebnem Ferah'ı yeniden hissettim, yeniden kafam bir oldu onun fikirleriyle. O konserde her şarkıya çığlık çığlığa yakarmalarımız bu yüzdendi. Onca insan nası kendinden geçercesine nasıl memnun yaşadı ve ayrıldı o dakikalardan.

Öyle ki konser sonrası 2. günde hala gece gündüz Şebnem Ferah dinliyoruz, odada, güneşin altında bir bankta, yolda, ders aralarında filan.


Kadın mükemmel bayanlar baylar, kadın harika!

/

ßiz hepimiz uyuduk, bittik yalnızlıktan.
Sür yüzünü yüzüme, korkma yalnızlıktan!

25.03.2011

Kırık


ßahar geldi diye sevindim önce, kıpır kıpır oldu bi' içim.
Sonra uzun uzun pencereden güneşi, çimleri, orada oturanları, futbol oynayan cocukları izledim. Hepsi mutlu mu?

Giyindim ve güneş gitmeden yakalamak için koşmaya başladım. ßir banka iliştiğimde gölgeler geldi üstüme. ßuz tuttu yine parmaklarım. Yine kızdım kendime, en ufak rüzgarda bile iliklerimin donmasına küfrettim. Çikolata yarım kaldı, şarkı yarım kaldı, babamın sesi beni yarım bıraktı.
ßöyle mi olmalı?


Kanım çekiliyor, ürperiyorum, gözlerim mi doluyor bilmiyorum ama içim içimden taşıyor.
Hayır diyorum, hayır
Hayır diyorlar, hayır



Koca kış geride kalıyor, koca matem dolu bir kış geride kalıyor. Koskoca da bir bahar giriyor şehrin kapısından, koskoca bir yaz kapıda bekliyor, koskoca bir sonbahar arkasında duruyor.
ßitip gider mi bilmiyorum. ßitip gider mi bilmeyi cok istiyorum. Hata nerede bilmiyorum.
ßelki de haklı, "harama baktık, canımız yandı."

Vera R.

23.03.2011

Nasıl yazar olunur?-Asiye Koray Bendon


Yazarlar normal insanlar değildirler. Kafası dağınık, huzursuz, sorunları olan insanlar yazarlar. Hayat hüsrandır bunu kabul edin önce. Mutluluktan çıkmaz bir roman. Aldatılmadır, hayal kırıklıklarıdır, acılardır, kayıplardır roman.

30 yaşından önce yazmayın, sansürlersiniz, yük olur omzunuzda. Otuzunuzdan sonra bu kaygılardan uzaklaşır, özgürce yazarsınız. Otuz yaşına kadar okuyun araştırın, deneyin.

Ne yazdığınız değil, nasıl yazdığınız önemlidir. Samimiyettir bir yazıyıı insana yakınlaştıran. Satır aralarında ne söylediğinizdir..

Yazdığım hiçbir şeyin arkasında değilim, cünkü her an değişiyorum.

Mehmet Eroğlu der ki; yazar rüzgarları, yıldızları ve denizleri iyi tanımalı.
Herhangi bir esinti, herhangi bir parlamayı, herhangi bir dalgayı hissetmek, tanımak.

19.03.2011

Ally & Larry - Under your spell



Ally aşkı bulunca ben de normale dönecekmişim gibi. Yoksa bu kadar aynı duygular bu kadar aynı ruh halleri. Olamaz olamaz

16.03.2011

ßir ßahar


O kadar da karışık değil aslında.
Sen bir şeyi seçiyorsun, onu yaşıyorsun. Hayır, hep böyle olmuyor. Bazı şeyleri seçmeden yaşıyorsun ama sandığın kadar zarar vermiyorlar. Sonuçta başını göğe kaldırıyorsun, bulutları görüyorsun, akşamüstü portakal güneşi tam sağında duruyor hergünki yollardan dönerken. İçten içe biliyorsun, hüznünle bile mutlusun. Onu bile seviyorsun.
Kendi hayatının zirvesinde olduktan sonra kimsenin nerede olduğu, ne kadar yakın, ne kadar uzak olduğu zoruna gitmiyor.
Kulağında bir şarkı dönüp dönüp duruyor.
Tekrar tekrar iliklerine kadar hissediyorsun, aslında mutlusun.
Mutluluğun battığı yerde hadi biraz hüzün rengi katalım tabloya diyorsun.
Bu bile uzun sürmüyor, yapay mutluluklar kadar yapay mutsuzluklar da kalıcı olmuyor.
Kendine heyecan mı arıyorsun?

Sanırım bahar geldi bugün Ankara'ya.
Bahar.
Çok şık, çok sevimli, çok huzurlu.

Yöneldiğim yolun yanlış olduğunu farkettim, başka bir şeyin arayışında olmalıydım, daha maneviyatla ilgili şeyler olmalıydı. Gittikce uzaklaşıp yöneldiğim yolda mutluluk yoktu. Gözü kör olanların bir alacağı olabilir ama benim yoktu.
İşte bütün bu şeylerin farkına vardığımda, tamam , dedim.
Tamamdır.

"Um ki onun sana layık görüleceği kadar küçülme Allah'ın huzurunda."

Ally Mcbeal 2x15




Hesap verdiler birbirlerine. Billy sonunda patlattı olayı, dedi ki;

"I did love you. Problem was you couldn't recognize it. Love is wasted on you because you'll always be unhappy, that's why I left. You may go through your good times, but we both know the place you'll always go back to. I couldn't have pulled you out of your world, you would have pulled me into yours."
-Love is wasted on me?
-Yes! "

İşte bazı şeylerin neden olmadığını açıklayan bi sebep.

12.03.2011

En hoş Cumartesi'lerden biri

Biz bu aksam 6 kisi çıktığımız yolda 3 kisi devam edip gittiğimiz yerde önce karadeniz sonra bilimum kült slowlardan ilerleyince mükemmel kederli ama keyifli biraz, farklı bir akşam yaşadık.

Volkan konak, kazım koyuncu, barış manço, ayna, Grup Gündoğarken..

Irmak'la, Münevverle nasıl hoş bir akşam yaşadık ve tekrarlamaya karar verdik.

Tanrım,
Aklı yerinde olmayan ve olmayacak insanların peşinden koşan arkadaşlarımıza akıl fikir ver,
Biz onları daha güzel seviyorken ve daha cok şefkat besliyorken, onların başkaları için üzülmelerine bile üzülüyorken, başkaları onları nasıl üzer diye sinirleniyorken, buna gözlerimiz doluyorken, onların bunu yapmalarına izin verme.

8.03.2011

Madem hiçbir insan bırakıp gideceği şeyin gerçekten sahibi olmamış; erken bırakmış ne çıkar, ne olacaksa olsun. (Shakespeare)

7.03.2011

Love Supreme :))

Ahah, gecenin şarkısı artık haftalarca döner durur dinleriz bunu, robbie den bütün insanlığa egliyorrrr, yakalayınnnnn :


6.03.2011

Yine yağmur, yine yağmur offf pufff

Şimdi fonda Negra Sombra çalıyor, buraya bloga koymusum geçenlerde. Günün diğer şarkısı da Mat-Kolay değil. (Sorun değil çünkü artık zaten beni hiçbir dert öldürmüyor)

Ankarayı yine yağmur aldı gidiyor. Yemin ediyorum yağmur yalnız çekilmiyor. İçime mi yağıyor, kalbime mi akıyor bu sular bilmiyorum ama o kadar rahatsız oluyorum ki bu bunaltılı havalardan. Sanki ruhumuz çok düze çıkmış, aklımız çok sakinmiş gibi şu yağmur bulandır mıyor mu her yeri, hiç sevmiyorum. Kampüs çok kasvetli oluyor, yağmur yağınca kasvetsiz kalan bir yer var mı? Üsküdar da denize bakarken de yağınca boyleydi. Ama fethipaşa da bir kahve içerken güzeldi yağmur. Sevdiğin bir arkadaşınla, Nur'la filan orda oturmak güzeldi.

Burda çıkıp nerede oturabilirsin.


"Everyting s falling and i m including that."

Hayır hayır üstesinden gelebilirim. Aslında bu anlamsız melankoli nereden geldi bilmiyorum. Her şey yolunda gibi görünüyor. Tek sorun derslere adapte olamamam, kafamın dağılması. Oysa kulüpler tamam, arkadaşlar tamam, hobiler tamam, oda arkadaşlarıyla gırgır şamata da eksik değil.
Aşık değilim,neyi sorun ediyorum anlamıyorum. Ezginin günlüğü'nün Eksik Bir Şey'indeki şey mi eksik, sanmıyorum ya hu. Benim hayatım tek kişilik.
Hiçbir zaman ben bi ikinci kişiye yer açmadım, istesem de olmadı.

Ne kadar denesem de kimseye bağlanamadım. Uzaktan yakından ben kimseyi sevemiyorum.
Sevdiğimi sanıp biraz üzülüp sonra vazgeçiyorum.
Vazgeçmek diye bir kavram var benim hayatımda, ve çok fazla veda var.

Niye her şeyle çabucak vedalaşıyorum?

belki de o şeyler de bir çaba göstermediğinden. ßeni ikna edemediklerinden, geç kaldıklarından ya da erken geldiklerinden.

Hayatımdaki şey'ler uzak durun, hangi duygu olursanız olun, hangi tatlı bela.

ßen bir kafa iznine çıksam şu hayattan,
"ßakkala gidiyorum deyip 10 yıl dönmeyesim var."

Mart, Yağmur, bir pazar.

Vera

22.02.2011

ırmak@kıskançlık krizine gellll arkadass!

Zaten bi türlü dersin başına oturamıyorum, salak salak facebookta onla bunla yazışıyoruz derken zırt bir telefon, bir çığlık:

-Merveeeeee çabuk koş gel, Alperenin eski sevgilisine bak!
-Irmakcım simdi film izlicem, ben burdan baksam adı ne?
-Merveee gel diyorum sana cabuk gel çabuk

Haydi kalktım çıktım :D

-Şuna bak cok mu güzel? güzel mi? O mu güzel ben mi?
-Allah için güzel kızmış, süslü filan erkekler sever süslü kızları biz biraz kaba sabayız biliyosn ırmakcım :D
-Merveee ne diyosun merveeee, defol merve, allah seni kahretsin merve! Çok mu güzel lan?
-E yani güzel kız, boş birine de benzemiyo filmler yazarlar filan?
-Ya ne diyosun ya,
Çocuk haklıymış bu konuları konuşmayalım derken :(

-Irmakcım sen de güzelsin seni seçmiş sonunda!

Zırt bi telefon, müno arıyo:

-Alo ırmak?
-Münevver ben güzel miyim değil miyim fikrini soyle
-Sen çok şirinsin ırmak
-Ben hep şirin olayım zaten!!!!!!
-Gerçek fikrini soylemeyen domuz olsun münevver len!
-Irmak güzelsin

-Hacı kız güzel çıktı ya.. :( Defolll merveee, kahrol merveee, s..git merveeeee...
Kız boş değilmiş aga, ben çok boşum ya. Boş değilmiş la kız, can yüceli beğenmiş. Oturim ben de herkesi beğenişm ben de boş olmayayım. Ben mi o mu ya? Merve ciddi fikrini söyle ! Siz gidin zaten! Aga mervee! Doğru söyle! O kızın bi kaç fotosunu kaydet, cansuya yolla hemen, sor hacı!

-Münevverr! herkese sor, gülceye filan etrafında ne kadar insan varsa!
Gülce bence de anlamıyo alperen gayet güzel bi cocuk.

-Mervee bu cümleleri yazma bloguna, gebertirim.
Beni çirkin bulan bi insan var mı ki? Aga ben cirkin miyim len?
Aga yani azııckk şişmanız diye de çirkin değiliz yani? Alpereninde yastıgı var ona bakarsan!
Aga yarından itibaren rejime başladım, yok len zaten ablamın düğününde şişman mı olacugum!


:D :D

Bu gece ortalık ayağa kalktı, sağol valperen :D

edit: nitekim öyle oldu, gerdanım komple yandı, bilgisayarım yere çat diye bi yapıstı, ortalık birbirine girdi :)

21.02.2011

Ciddi bir şeyler,

Gelin biraz sert konuşalım, bu kadar güleryüz yeter.
Görmediğimi sanıyorlar ya, hani ben anlamıyorum ya biri laf sokmaya çabaladığında, diğerleri güldüğünde, birileri bir imada bulunduğunda. Çok biliyorsunuz siz. Çok akıllısınız.Ezik yanlarınızın örtülmesi için bulduğunuz kılıflar çok yaratıcı, çok afili, çok şıklar. Ama bunlar onları görünmez kılmıyorlar. Ben görüyorum.
HAni çok bilmiş, çok geveze belki çok ukala bir görüntü var ya, onun altında hepiniz için ayrılmış bir pay var ve ne öğrendiyse paylaşma ve iyiliğinizi gözetme varken siz bunu tersinden anlayıp ilk fırsatta lafı gediğine koyduğunuzu sanırsınız ya, Ben tepki veremez gibi mi geliyorum?
Ben güzel rol yaparım, anlamamış gibi yaparım, farketmemiş gibi, duymamış gibi de yaparım.
Ama biliyor musunuz o ezikliklerinizin altında siz çok yaralısınız. Ben en azından kendi yokluklarımın farkındayım ve açık sözlülükle bunu dile getirebiliyorum. Siz başarısızlıklarınızın arkasında o kadar zayıf o kadar geridesiniz ki, insanlara kin bağlamanız bu yüzden.
Ben bugüne kadar o kadar çok şeyi görmezden geldim ki, saflığımdan değil, huzur kaçmasın diye, tersim de pistir benim, zıttımı gordunuz mu? Gormeden kendinizi bi bok sanmayın bence.

Şimdi oturup bir güzel düşünün, bu kız ne zaman istedik de yardımcı olmadı diye, sonra elinizi o olmayan boktan vicdanınıza bir koyun, evet daha düşük notlu bi insan olsaydı onu aramızda bu kadar yabancı bellemezdik, deyin. Çünkü ben bunu biliyorum. Çünkü bu ilk değil. Çünkü siz hem nankör hem bok beyinli olmaktan oteye gidemeyen tipler, dünyada cok az olduğunuzu sanıyorsunuz, değilsiniz beyler, değilsiniz bayanlar.

Götlerinin inikliğini sahte mutluluklarla dolduranlar, siz benden mutlu değilsiniz, siz benden üstün değilsiniz. Emin olun o bomboş arkadaşlık dostluk kavramlarınız, o aynı ortamda bir kişiye dair soylenen şeye kahkahalarla gülüşleriniz hepinizin zamanında açamadığı ağızlarının acizliğinden. Sıkmıyorduysa kendiniz söyleseydiniz ya.

Yüreğiniz var mıydı yoktu.

Yukarılarda yalnızlık olabilir, ama zirvede bok beyinliler yoktur.
Dostluk, arkadaşlık kavramınıza koysunlar sizin.

Vera

19.02.2011

ßugün burda cumartesi, ben senin saçlarını..

ßir cumartesiye sabahın 9 unda alarm ile başladım. Müthiş planlı programlı ve dakik arkadaşlarımı birer birer aradım, kahvaltıda anlaşmıştık biz güya. Neyse bütün her şeyi topladım mutfağa taşıdım, derken yarım saat sonra Irmak hanım duşuyla açılıp yanıma teşrif buyurdular. Bir bucuk saat filan da biz güzelll bir kahvaltı sofrası hazırlamaya koyulduk. elimizden geleni ardımıza koymadık. Kendimizi aştık o derece. Gel gör ki bizim 9.35 te yola çıkması gereken Münük hağnım dere tepe aşıp gelmeyi beceremedi ve saat 11 den daha fazla bir şeyken biz bi toplanabildik.
O iki saatlik kahvaltı ve gırgır şamata yetmedi elbette ama ayrdı düştük.
Kızılaya bir gidişim var,
Nasıl yağmur yağıyor Ankara'da.
Şapkamı geçirdim basıma, ellerim ceplerimde, kulağımda 'torn', binaları insanları, kaldırımları, ayakları, su damlalarını izleye izleye, kendimi yabancı bi ülkedeymis gibi sınayarak Sıhhıyeden Karanfile kadar aylak aylak ıslanarak yürüdüm gittim.

Sevilenler bir masada, gözler güzel, yüzler güzel, kalpler güzel, biz de güzeliz masallah :)

Fotoğraf çekmekten kalan vakitlerde de "eee daha daha nasılsınız" bıdı bıdı bıdı :)

Sonra facia bi sekilde kendimi burger king de buldum ama orası karıstırılacak bir mevzuu değl, Zeynep Irmak'la aramızda bu kez.

Şimdi kulağımda 'iki sakin' çalıyordu, Tunus durağına yürüyorum "18 gündür temizim, onla başlayan tüm cümlelerden uzak" diye diye otobüse bindim. Oyle de kampüse döndüm.

Akşam şekerlerinin yanında ders çalışayım dedim, bu bi hataydı, az sürdü, hiçbir şekilde yeni döneme adapte olamadım, ödevleri bile nasıl tamamlıyorum bilmiyorum. Zaten bütün hocalara bir bir mahcup olmakta üzerime yok çok şükür :)

Ve iste odada bir seyler dinlemeceler ve bir seyler okumacalar devam ediyor.

Şuan saat 00.00.

Yazı bittiğinde geçmiş olacak tabii.

Yarın kocaa bir atölye, saatlerce. Bezdim yavs uyumak dinlenmek istiyorum :(

Ptesi mülakat var sanırım, Erasmus zıvırı için, hem çarşamba da ahahaha büyük kavuşma yemin ediyorum hayatım boyunca hem ben hem ailem bu anı bekledi. Sevgili doktorum ve ben sonunda konuşucaz karşılıklı :)))))

Salı bi sunum, cuma bi quiz.

5 tane film aldım kütüphaneden haftasonuna, ne gaflet amannn Allah'ım! Birini bile izleyemedim.
(Karanlıktakiler,Sonbahar,Küçük Kıyamet,Korkuyorum Anne, İçimdeki Deniz)


Aşk hala yokk.. aşk.. Koy g...ne rahvan gitsinnn hep aynı terane be!

12.02.2011



En sevdiği renk mor olan kadın, en sevdiği kelime 'asi';
En sevdiği oyun incitmek beni, hıncı çocukluktan kalma yara izi.

Zamanı yaralarla ölçen kadın, geçmişiyle kavgalı,
Tanrıya sığınan kız çocuğu geceleri, isyankar gündüzleri.
Kırdığı kalpleri dizmiş ipe, gene de en büyük zararı kendine.
Ayak izlerini kuşlar yesin diye, ekmek kırıntıları bırakır geride.
En sevdiği ses çocuk sesi, oysa anne olmayı istememiş yıllar var ki kendi,
Hiçbir zaman kök salmamış ki sırf bir gün çekip gidebilmek için..



11.02.2011

Murathan Mungan- Bilkent 11-02-2011

Murathan Mungan, Bilkent kişisel gelişim günleri kapsamında bugün Güzel sanatlar fakültesinde bir söyleşiye katıldı. Hayata dair biriktirdiklerini, edebiyata dair fikirlerini paylaştı. Tecrübelere dayalı çıkarımlarını paylaştı bizimle. 55 kitap yazmış. Nasıl güzel bir duygudur kim bilir?
Geriye bakmıyorum dedi. Elbette yanlışlarım vardır, hatalarım olmuştur, hayat keşkelerle doludur ama bunlarda boğulmaya gerek yok, dedi. Bunları düzeltmekle uğraşmak yerine yeni bir şeyler yapmak gerekiyor, haklı değil mi?

Babasına yazarlık, şairlik hedeflerini söylediğinde, kabul görmemiş. Bu konuda epey duygulanarak bana benim de yıllarca yaşadığım gerçeği hatırlatıp tüylerimi ürperterek; Belki o gün beni kabul etti, başkalarının beni kabul ettiği gün, dedi.

Hayatta seçimlerimize dair ve gittiğimiz yolda geride bırakmamız gerekenlere dair "vazgeçmesini bilmek çok kıymetli" diyordu. Bunu özellikle vurguluyordu. Bir yol seçiyorsanız, o yolun dışındakileri bir yerde reddedebilmenin gerekliliğini vurguluyordu. Kendi fikirlerini ve yolunu bulduğunda, artık kimden besleneceğini, kimleri okuyup kimleri okumayacağını, kimleri kaale alıp almayacağını seçmiş. Bunlar hemen olmamış ama olduğunda çok güzel olmuş elbette.

Kulağını kime açıp kime kapayacağını bilmek önemli diyordu. Beslenme kaynaklarınızla aranızda tutarlılık var mı diye soruyordu.

Hayatta bir şey olmak önemli diyordu, kendini oldurmak diye bir şey var, kendini oldurmak önemli, diyordu. İnanmadığın bir şeyi yapmamalısınız diyordu, hiçbir zaman reklam için yazmadığını, reklam almadığını ekliyordu.

Kişisel ahlak önemliydi. Eğer siz bir dinin ahlaki değerlerini alırsanız, dine inanmayı bıraktığınızda ahlaksız olursunuz. Diğer yolların ahlaki değerleri de o yolları bıraktığınızda ahlaksız bırakırdı sizi. O yüzden kişisel ahlak lazımdı insana. Kişisel ahlakı olmayanın ahlakı olmaz, diyordu.

Murathan Mungan, karar vermiş, yıllarca yazmış, el verdiğince yazmaya da devam edecek.
Ben de bu yolda bu kadar azimle çalışan biri olmayı umuyorum.

Hala bir öğrenci gibi hisseden, hala bir öğrenci gibi oturup dersine çalışan, araştıran, tırnaklarıyla kazıyan bir yazar..

/

baktığın yerde karanlık bir tomurcuk bırakıyorum
çarşılar avuçlarında aykırı
sokakların lisanı adımlarında
gelme, geldiğinde her şey yitiriyor kendini
Gönüllülük eğitimlerinden proje yazımında, projenin hazırlık aşamasındaki evrelerden biriydi; olmayacak galiba, bırakmalıyım, bırakmak için de can atıyorum!, diyorsunuz.
O bi eşik, aslında birden fazla kere kendini tekrar eden ve her seferinde geçilmesi zorlaşsa da geçtikten sonra eski kararlılığınıza geri döndüğünüz bir eşik.

Bazen öyle çok hayal edip öyle çok bekliyorsunuz ki, o günlere yaklaştığınızda "olmayacak ya da olmasa da olurmuş" diye geçiyor içinizden, hevesiniz kaçıyor bir yerde. Bunlar aslında o anda yaşanan yaşanmış diğer bütün olayların yarattığı olumsuz havanın etrafında dönüyor ve yapılması gereken çok kafa yormamak ve önceki kararı değiştirmemek. Çünkü sağlıklı bir ruh hali değil, bütün ruhun çöktüğü, psikolojinin darma duman hallerinden olduğundan verilecek her karar, geri çekilecek her adım sonrasında büyük bir zarara sebep olabilir.

Lisansa başlarken en çok istediğim şey ülkeyi gezmek, yurt dışına 1-2 dönemlik gitmekti. Bunun yurtiçi kısmı aksak da olsa iyi gibi gidiyor. Ama bu erasmus dönemi yaklaştığında, geçen haftanın bütün o yeni döneme başlamışlık, derslerin oturmaması, sınıfların yabancılaşması, hocaların yabancılaşması, belirsizlikler içerisinde ruhum bir daraldı ve patlayacak gibi oldum. Erasmus gözümde büyüdü, neredeyse gitmekten vazgeçiyordum. ERkenden okulu bitirme hayalleri gözümde büyüdü.
Yine de geri adım atma kararı almadım. Dudağımda uçuk çıktı filan o kadar sıkmış canımı aslında ama sabredip pazartesiyi bekledim.
Bilirsiniz o bir gece bile sabaha bağlanmazken, cumanın pazartesiye bağlanması felakettir. O haftasonu bunalımda geçer.

Geçti gitti, pazartesi her şey yoluna girdi. Sonra Başvurular başlatıldı. Şimdi belgeler hazırlanıyor. 1 mi, 2 mi buna karar vermek için de diğer pazartesi ve sonrasını kullanıp, zamana yayarak tam bir karara varmayı planlıyorum. Gitmek istediğimden ve hangi üniversiteyi tercih edeceğimden kesin olarak eminim ama dönem sayısında biraz sorun var. Uzasın mı, kalsın mı? 2 dönem çıkarsa 1 dönem okuyup dönme şansım var mı? Bunlara cevap bulunca bu konuyu da kapamış olacağım.

Kulüplere katılmak zorunlu bir yerde. Slp tanıtımını TDP tanışma kokteylinde ben yapacağım. Cümlelerim hazır değil, hadi bir konuşma da bunun icin yazayım zaten 5-6 cümle demişlerdi.

Karar: Ödevler son dakikaya bırakılmayacak, kimseye güvenilmeyecek. (: Dilerse başkaları bana güvenebilir. Domuzlaşmıyorum ödevimi istediklerinde :)

4.02.2011

Kimin ne düşündüğünü gecelim, arkadasım.
Kimin ne düşündüğünü gecersek eğer, benim neden bu kadar cok üzüldüğüme gelirsek eğer, soylesin biri artık nedir bu?

3.02.2011

Acımasız bir gerçek ama aşık değilsin, dedi.
aşık olmadığın her halinden belli, dedi

25.01.2011

Tatilin tehlike çanları.

Sorunun ne olduğunu bildiğiniz halde onu çözümlemeyi ertelerseniz, işler sarpasarıyor. ßirikip birikip, çözülmemiş her şey size uykusuzluk, sivilce filan olarak geri dönüyor.
Ertelediklerimin hepsi başıma üşüştüler ve ben onları görmemezlikten geldikçe onlar bana gecelerimin uykusuz geçmesi cezasını verdiler. ßugün 13. gün. 13 gündür ben geceleri sabahın 5 ine vardırmadan uykuya dalamaz olmuşum.
Aslında dengesizlik, düzensizlik benim karakterim olmalı yay olarak, nitekim oyle de. Tek mesele benim o şekilde bir yere varamamam. Plan yapmazsam, açık açık yazmazsam, birden fazla sorunla başedemeyip, sistemi çökertmem. Günlerin hesabını tutmazsam, bu tatilin ilk 13 gününde olduğu gibi, daha haftanın hangi gününde olduğumu bile bilmezsem elimin ayağıma dolaşması kaçınılmaz sonumdu.
Hastane işleri,
Bölümlerarası başvurusu,
Testler,
Kitaplar,
İzmir e gidiş, Antalyaya gidiş,
İptal edip çat diye İstanbul'a gidiş,
Ankara da işleri toparlamak için 3 gün,
Bu akşam ki antalya yolları,
Anne-babamın aklıma düşmesi,
Aklıma düşmesini istemediğim insanlar
Erasmus meselem,
Pat diye 2. sınıfı bitiriyor olarak ilan edilişim,
Nerden ne dersin alınacağına dair sıfır bilgim

ßöyle böyle her şey kafamda o kadar bi kenara atılmıştı ki, o plansızlık içinde boğulduğumu hissettim dün.
ßugün cok daha iyiyim, sanırım yine saldım gitti.
ßir kısmını karara bağladım, bir kısmını da oluruna bıraktım.

Kendime yüklenmiyorum, hayatımı kimseye gore sekillendirmemem gerek.
O telaşı atabilirsem, her şey yolunda!

18.01.2011

Elif Şafak'tan (uzaktan sevmek)

"Seni uzaktan seviyorum...." diye geçirdi kadın içinden ve başını çevirdi. Bakmadı bile ondan yana. Bakması gerekmedi.
Ne güzel uzaktan sevmenin rahatlığı, hafifliği, beklentisizliği. Herkesin habire birbirinin hayatı hakkında konuştuğu bu dünyada "biz" diye bir şey olmayınca, hakkımızda konuşacak bir şey de bulamıyorlar ya, ne güzel. Özgürlük işte!
Sen özgürsün. Dilediğin zaman gidersin aklının estiği yöne. Tutsaksın bir o kadar. Mecbursun kendi sorumluluklarına, alışkanlıklarına, hayatına. Yapışmışsın kabuğuna. Hayalimdeki sen gerçek senden daha özgür aslında. Görsen, hayalimdeki seni kıskanırsın.
Seni sevdiğimi söylememekteki ısrarım bu yüzden. Her şey böyle daha duru, daha güzel. Söylesem büyü bozulur. Zaman ağırlaşır, zaman hantallaşır. Doğallık kaybolur, konuşmalar yapaylaşır. Söylesem dünya durur, bir daha hiçbir şey aynı olmaz. Sen değişirsin. Bir başka hal gelir üzerine. Bir beklenti, bir istek, bir kıvanç, gizliden gizliye bir kibir siner bakışlarına. "Aşıklar kibirli olur" demiş şair. Sevdiklerini fethedilmiş bir kale gibi görmeye kalkarlar. Bense hayat boyu susmaya razıyım, o kibiri gözlerinde görmektense.
"Böyle adama
Yaklaşmaz hiçbir güzellik
Doğduğu günden beri kalbinde bir delik,
Almak için bütün sızıları içine."
Oğuz Atay tanısa, seni anlatmak için söylerdi bunları. Bütün sızıları içine çeken adamsın çünkü. Bir de beni almanı istemem o delik kalbine."

17.01.2011

Kader'e dair birkaç ayet, bir kaç not..

İç dünyasında fatih olmayanın hariçte yapacağı bir şey yoktur.

"Ey habibim! Rabbin dileseydi yeryüzünde bulunanların hepsi inanırdı. Öyle iken insanları inanmaya sen mi zorlayacaksın?"

"Onların yüz cevirmesi sana ağır geldiğinde eğer gücün yeri delmeye veya göğe merdiven dayamaya yetmiş olsaydı onlara bir mucize göstermek isterdin. Allah dileseydi onları doğru yolda toplardı. Sen cahillerden olamazsın!"

13.01.2011

ßen sütlü cikolataymısım..

ßazen bu şapşal testleri çözmek cok zevkli oluyor sorular ve cevaplar eğlenceliyse :)))

Sütlü
Dışarıdan karamsar, hayatı fazla önemser bir haliniz var. Ama öyle olmadığını siz de biliyorsunuz. Şaşırtıcılığınız da buradan kaynaklanıyor. Yanınıza yaklaşmadıkça sizin o hayata tat veren halinizi fark etmek mümkün değil. Size yaklaşmak için öyle kırk fırın ekmek yemeye de gerek yok. Zira siz kendinizi her daim açıyor ve asla saklamıyorsunuz. Görmeyi bilen için sizdeki hazineler kadar kıymetlisi yok. Tam bir hayal ve gerçek ustasısınız. İkisinin birbirine nasıl yaklaştırılacağını çok iyi biliyorsunuz. Hayalleri gerçeklere bulaştırarak anlattığınız masallar dostlarınızı büyülüyor, düşmanlarınızı ise korkutuyor. Sizi dinlemek gerektiğinde huzur, gerektiğinde korku veriyor.

Hakkımda fazla bilgi

İyimser, hareketli, neşeli ve meraklıdır. Ayrıca çok yönlü ve beceriklidir. Bilmeye, öğrenmeye büyük önem verir. Bilginin yayılmasında rolü vardır. Zevk aldığı sürece bir çok şeyi aynı anda ister. Beklemekten ise hiç hoşlanmaz. Süre uzadıkça sinirlenir ve saldırganlaşır. Çünkü son derece sabırsızdır. Dereyi görmeden paçaları sıvamak onun bir başka özelliğidir. Arzu ettiği bir şey kesinleşmeden onun olduğunu kabul eder. Bu yüzden de sık sık düş kırıklığına uğrar. Riske atılmaya, eylemeye geçmeye bayılır. Bu cesaretten çok merakını gidermek içindir. Çok güzel ve etkileyici bir konuşma tarzı vardır. Sadece dinlenmek ve düşünmek için susar.
-
Aşk için en çekici ve ilginç burçlardan birisi de Yaydır. Yaşamı bir eğlence gibi algılayan Yay, aşkı ve hayal kurmayı da çok sever. En önemli özelliklerinden bir tanesi espri yeteneğidir. Daima yeni fikirlerle doludur ve yaşama karşı hevesli bir yaklaşımı vardır. Yay'ın özgürlük tutkusu, bonkörlük ve macera arayışı da diğer önemli özellikleridir.
Heyecan, ihtiras, romantizm macerasına rağmen, bu özgür ruh, bir yere bağlanıp kalmayı oldukça sıkıcı bulabilir. Yay aşkı bir macera ya da mücadele gibi algılar. Yay ilk kez birlikte olduğu insandan etkilenmezse, ilişkiye devam etmez. Yay için gittiği yerden ya da yediği yemekten çok, karşısındakinin ne anlattığı önemlidir.
Yay burcu insanı pek çok konuya derinden ilgi duyduğu için, partnerinin de entellektüel olarak zengin olmasını ister. Yaylar entellektüel olarak gelişkin ve konuşmasıyla zevk veren insanlardır. İlişkide kısa bir süre sonra, Yay'ın oldukça net ve direkt yaklaşımları ortaya çıkmaya başlar Genellikle karşısındakinin ne hissedeceğini ya da düşüneceğini pek önemsemeden, içindekini dışarı aktarabilir. Aslında burada doğal olmak isteğinden başka, kötü bir niyet söz konusu değildir.
Yay'ın ilişkideki temel amacı, eşine sadık kalabilmektir. Ancak evine aşırı düşkün, dışarı çıkmak istemeyen bir insanla ya da çok kıskanç bir eşle birlikte olabilmek Yay için mümkün değildir. İlişkinin gerektirdiği özgürlükten vazgeçme durumu, Yay'ın kendini tuzağa kapılmış hissetmesine neden olur. Kendine uygun bir eş bulduğunda, sakladığı derin ihtirasların ve sıcaklığın ortaya çıkması da kaçınılmazdır. Bu andan itibaren Yay ile geçirilecek bir yaşamda sıkılmak mümkün değildir.

-

12.01.2011

baazziingaa

ßüyük enistem 3 kardes; Osman, İsmail, İbrahim respectively. ßüyük ablam küçük olan İbrahim ile evli, küçük ablam onun ortanca kardeşiyle aynı isimde olan İsmail diye biriyle evli.Hesaba göre en küçük olan ben, en büyük olan Osman ile aynı isimde birini bulup aşık olup evlenmeliyim.
Çözüm:
1-) alcohol-free , öylebir geçer zamanki/osman
2-) no man no cry...

1.Dönem biterken.. ßilkent'te hayat

İçimi kaplayan o kocaaa mutluluk, huzur..
son sınav ile birlikte geride kaldı 1. sınıfın 1. dönemi.
ßilkentteki 3. dönemim.
ßenim hayatıma kattıkları, hayatımda değiştirdiği her şey ile, burası benim olmak istediğim yer. ßurası iliklerime kadar mutluluğu hissettiğim, gülümseyerek uykuya daldığım yer.
ßurası acıları geride bıraktığım, yepyeni dostları hayatıma kattığım, öğrendiğim, öğrettiğim, gezdiğim tozduğum, yediğim içtiğim, yerim, yurdum.

ßaşarılı bi dönem oldu, mütevazi olmaya gerek var mı bilemem çok başarılı bir dönem oldu.

Eylül de cope'tuktan sonra bu yakışırdı zaten.
ßabamın gururlu sesi.. Ablamın gururlu sesi.
Onlara güzel haberler verebilmek.

ßurda uzakta bir yerde ama çok başarılıyım, diyebilmek.

Gülümsemek, sevmek, yaşamak, yaşamak yaşamak tam anlamıyla!

Şeyma'nın hamile oluşu, ailemle iletisimimin harika olması, kardesimin ne kadar sorumlu, kaliteli bi insan olduğunu görmek, yeğenimle aynı üniversitede okuyor olmak, sevdiğin insana yakın olmak, Irmak, Cansu, Münü, Elif, Ece, Anise, Zemheri, Gülşah, Amy..

Sonra İstanbuldan seslenenler, Gamze, Elif, Nur, Hande, Ayşe, Ulaş, Üzeyir, Furkan,...

Geride kalan şehirler, Karabük, Rize, Antalya, Eskişehir, İstanbul.

Onca film, onca dizi, onca kitap, onca toplantı, konferans, seminer şu bu..

Şimdi 15 gün tatil, İzmir, İstanbul,Trabzon, Ankara arası mekik..
Edit: veee yine Antalya :)))))

Hayat cok güzel be blog :)
Hayat çok güzel!

12:12

12-01-2011

( günün şarkısı da "kara kedi") Kıvrak kıvrak dans vakti!

"Günün ennn güzeli sen, güzeliz iki deli ;)"

6.01.2011

Pinhan'dan notlar

"Korktu. Gidip de varamamaktan değil, varıp da dönüş yollarını kaybetmekten değil, dönüp de geride bıraktıklarını yerlerinde görememekten değil, bir kendini bulmaktan; bulduğunda korkmaktan korktu.

Yağmur yakındır! Ama ne fayda. Ettiğimiz hıyanetin züllünü değil yağmur, Nuh'un tufanı dahi yıkayamadıktan sonra..

Devir döndü, zaman yine piç oldu.

İnanması ne denli zor olsa da kiminin ruz i mahşeri kiminin ruz i hızırı oluverir.

Hukukumuz vardı. Öyle hem yan yana hem de birbirimize dokunmadan, el sürmeden ısınmaya, ısınamasak bile hiç olmazsa donmadan bir kışı daha geçirmeye çalışırdık."

1.01.2011

Kanatlar/2007/İstanbul

Dün gece yatağımda dönüp duruyordum, uyumaya çalışıyordum olmuyordu.
ßir dizi daha izliyordum, bir şarkı daha dinliyordum, bir oyun daha oynuyordum. Yine olmuyordu.
Sonra saat 4'ü biraz geçiyordu, aklıma yine şarkım geldi.
Açtım 1 kez daha dinledim. Uyudum sonra da.

Şarkım bana en çok Nur'u hatırlattı.
O söylemişti, ilk ondan duymuştum.
2007 yılı başlarında, Bir Ogün Sanlısoy konserine gidiyorduk, Fatih sokaklarında tramvaya yürüyorduk.
Nakaratı aklındaydı, nakaratını mırıldanmıştı, orda dilime dolanmıştı.
Sonra ben kızlar tuvaletinde ayna karşısında cok defa soyledim, çok kişiye öğrettim, çok kişiyle omuz omuza bağıra bağıra seslendirdim.
Çok defa Prof. Ayten Hoca'ya yakalandım, o da çok sevdi. Devam et, ben dinliyorum, dedi.

Devam ettim.

Sevdiklerim bir bir geride kalırken, ben hep kendi yoluma yürüyüp gitmeliyken iyi gidiyordu. Gecede, gündüzde, yolda, yastığa gömülmüş rüyasızlıklarımda, hayallerimin ortasında, kahvemin yanında, dostlarımla, Fatih'te, Atakent'te, Üsküdar'da, ßeylerbeyi'nde, Des'te, Namık Kemal'de, ßeyazıt'ta, Eminönü-Üsküdar, Eminönü-Kadıköy, Eminönü-ßeşiktaş vapurunda..

Daha yüksek sesle daha güzel oluyordu, daha çok şey kopup gidiyordu içimden, biraz daha kabulleniyordum gitmiş olanları, gitmeyenleri ama gidecek olanları.

"Sen anla.. yolu yokuşa sürmek değil..
Sen anla; kaderi başına yıkmak değil..

saz başka, oyalan başka kollarda..
aşk başka, başka, başka bul..

Üzgünüm / Değilim
Yorgunum / Değilim
Aşığım / Deliyim.. Deliyim ben deliyim...

Sen başka, başka birinin kollarında,
ßen başka, başka aşkın yollarında
Ah başka, başka, başka bul...

Üzgünüm / değilim, Yorgunum / Değilim, Aşığım / deliyim..
Deliyim ben deliyim..."

Kitabımın ilk sayfaları :) İlk kez yayınlıyorum, nasıl?

Eksik köprülerde yıkıntı olmak bir kaderden daha ötesidir belki de. İnsan eliyle inşa edilmiş bir vahşet tüneli.
Bulduğu ilk içecekle odaya geri döndü kadın. “Yani şimdi sebep yokken ayrılacağız, anlıyorum, evet evet..”

- Lale! Her zaman aynı şeyi yapıyorsun…

Yudumladı az kalsa buz tutacak meyve suyunu, kaldırdı başını, baktı yüzüne.. Hani yıllardır baktığı bu yüz, ne kadar anlamsız, ne kadar şapşal, öyle sahtekar… Ama nasıl olur da… “Neyi?”

- İşte bunu… yapabildiğin en güzel şey, bilmemezlikten gelmek. Anlamamazlıkların. Tutup bütün suçu karşındakinin avucunda bırakışların.

- Az sonra kapıdan çıkıp gidecek olan benmişim gibi konuştuğunun farkında mısın sen?

- Söyleme böyle… uzun zaman önce bıraktın beni kendi içinde kalbin olarak çağırmayı. Şimdi her şey normalmiş gibi, ben burada en anormal tepkiyi veriyormuşum gibi davranma artık!

- Peki öyleyse… ben biraz uyuyacağım, kapıyı arkadan kilitleme. İyi günler…

- Ama…

Ama’sı kalmamış her aşkın bittiği gün insanın gözüne bir çeltik atılır. İrisin tam içine. Yaşlandıkça daha da çoğalır. İç ve dış bütün acıların yazılı belgesini irislerde ararım ben. Lale, gözüne bir çeltik atmıyordu, ama ona bir şeyler olacağı kesindi.yok, hayır, o da kesin değildi. Sadece bir sakinlik bütün vücudunu sarmıştı, karşı koymuyordu. Hayatının son 5 yılını harcadığı adam şimdi öylece çekip gidiyordu. Ona “iyi günler” dedi, demese miydi?

İçinden öyle geldi. Şimdi de uykulu hissediyordu. Kıçını dönüp yatmaya gidiyordu, o da evden gidiyordu, hayat bir yerden kesintiye uğruyorsa, işte o bugündü. Kimin umruydu? Neden değildi peki? Olması gereken neydi? Nerden bilsindi? Kaç kere terk edilmişti? Kaç boşanma tecrübesinin birikimini uygulamaya koyacaktı da bir şeyler saçma sapan görünmeyecekti?

O da böyle bıraktı. Varsın bildiği gibi olsundu, nerde mutlu olacaksa orda, ve kimle. Mutlu olsun muydu? Neden olmasındı? Uyandıktan sonra düşüneceği şeyler listesine bunu da ekledi.

Başka neler vardı? Kendinin ne yapacağı, nereden başlayacağı, ilk kimi arayacağı, annesine hangi cümlelerle açıklayacağı, arkadaş çevresi, sonra aramak yetmediğinde yüz yüze görüşeceği insanlar… bunlar şimdiden yeterince boğucuydu. İçinden bir şey, başını gömüp yastığa uyumasını fısıldıyordu.

Adam gidiyordu. Gitsindi.

Kalktı odasına yürüdü.

Örtüsü serili değildi. Beyaz yorgan darmadağın orda duruyordu, yastıklar da çaprazlamasına bir kullanılmışlık havasında, ama olduğu yerde, onu bekliyordu. Öyle de yaptı. Sabahlığını omuzlarından sıyırdı, yere bıraktı. İlk gün olduğu gibi. Dün gibiydi. Aslında o kadar da yeni değil, çok eskiydi. Şimdi hatırlayamadı.Yorganı çekti, çift beyaz yastığa kafasını koydu. Gözlerini yumdu.

Adam bütün bunlardan sonra gitti.

Dünya,İslamiyet,Demokrasi

"..Ne var ki, daha ilk baştan beri birden fazla topluluk vardı. Ve bu nedenle nerede bir topluluk varsa, orada bir ad vardır; ve öteki de var olduğu için, öteki barbar olandır.

"İrtica açık bir şekilde tanımlanmışbir kavram değildi. İrtica yı durdurma gerekçesinin arkasına saklanıp islam'ın görünen kurumları budanmak isteniyordu."


"felsefeciler mutlaka başka değil de niye bu emirlerin(her dinde ortak olan tanrı emirleri) izlenilmesi gerektiğinin aslli nedenlerinin peşinden gidebilirler. Burada ne var ki, bu emirlerin meşruluğunun tanrı'dan kaynaklandığı ve geçlerli olduklarının kannıtlanması için felsefi doğrulamaya ihtiyac olmadığı konusunda bütün tektanrılı dinler anlaşır.".. ßu otomatik olarak böyledir ve geçerliliği için herhangi bir felsefi meşrulaştırma gerektirmez."

Bir tek ve aynı kadının her zaman partner olması gerektiğine dair sıkı bir kural varsa bir başka kadınla cinsel ilişkiye girme günahına yönelik arzu tatmin edilmemiş arzuların telafi edilmesine izin veren değişiklik olanaklarının sunulduğu toplumlardakindenn daha şiddetlidir.

Takiye tam tamına bir yalan söylemenin meşru olduğu halidir.

insan hakları erkekler ve kadınlar arasında eşitlik ve demokrasi, batı uyggarlığının anahtar kelimeleridir ve batıyı diğerlerinden ayıran çizgiyi çeker.

.. öte yanda evet dünya türdeş değildi ama toplumlar da türdeş değildi. toplumların içlerinde çok kültür barındırdığı gerçeğini hep dikkate almamız gerekiyordu. avrupa da türdeş bir toplum yoktu ve hiç olmamaıştı. bu olgusal gerçekliğe rağmen avrupa nın çok kültürlülükle barışıklık anlamında avrupanın, çok kültürlü bir toplum haline geldiğini söylemek hala zordu.

... etnik kimliğini kişi ancak annesi ya da babasından öğrenebilir.

bir bilginin doğruluğu ya da yanlışlığı demokratik bir karar konusu olmadığı halde, her türlü görüş durumunda olduğu gibi bir bilginin kamu işlerinde belirleyici olması veya olmaması çok kere demokratik bir karar konusudur.